Ali Bayramoğlu

27 Ağustos 2014, Çarşamba

Barış sürecinin kurucu etkileri

Erdoğan'ın cumhurbaşkanlığı devralmasına, Davutoğlu hükümetinin kurulmasına ramak kala, bu dönemin ilk siyasi mesajını verecek kimi gelişmeler oluyor. Güneydoğu muhabirleri önceki gün Kandil-İmralı-HDP-MİT arasındaki yoğun trafiğin verdiği sonuçlarla ilgili haberler geçiyorlardı. Terörle Mücadele Yasası'nda yapılacak değişikler, eve dönüş, silahlı güçlerin çekilmesinin yeniden başlaması, HDP ve hükümet arasında müzakere düzeninin kurulması, İzleme Kurlu oluşturulması gibi unsurlarla çözüm sürecinin yeni aşamasının müjdeliyorlardı.
Toplum buna ve hazır bekliyor demek abartılı değildir.

Nitekim içeriği itibariyle bir kaç yıl önce çıkması halinde büyük bir gürültü koparabilecek çerçeve yasanın toplum tarafından tepkisiz ve tartışmasız kabul ediliş biçimi, barış sürecinin benimsenmesi ve doğal bir siyasi beklenti haline dönüşmesinin bir ifadesiydi. HDP'nin cumhurbaşkanı adayı Demirtaş'ın partisinin oylarının yüzde 6,5'tan yüzde 9,5 a çıkarmasını bir açıdan barış sürecine verilen desteğin artması, Kürt desteğini aşması olarak yorumlamak yanlış olmaz.

Toplum üzerindeki bu etkinin yansıdığı noktalardan birisi şüphe yok ki siyasi alan oldu. Barış sürecinin ilk döneminde ve Akil İnsanlar Heyetleri'nin faaliyetleri sırasında barış sürecini şüpheyle karşılayan, devletin Öcalan'la görüşülmesini eleştiren, hatta siyasi açıdan araçsallaştıran ana muhalefet partisi CHP, oluşan toplumsal ve siyasi iklim sonuncunda barış sürecine desteğini beyan etmek noktasına geldi, politikaları bu yönde yol aldı ve etki altında kaldı. Kılıçdaroğlu'nun Diyarbakır'da yaptığı sivil toplum örgütleriyle yaptığı görüşmede barış sürecine desteğini ilan etmesi bu açıdan önemliydi. Nitekim CHP'nin, TBMM'de Çerçeve Yasa'yı desteklemesi kendisi açıdan bir geçiş oluşturmuştur. Bu şekilde parlamentoda temsil edelen 4 siyasi partiden, milliyetçi MHP dışındaki 3'ü yasayı desteklemiş çözüm sürecini bir devlet politikası olarak tanımlayan bir yasaya destek vermiş oldular.

Resime bir bütün olarak bakılırsa aslında barış süreciyle, bu sürecin Akil İnsan Heyetleri üzerinden toplumsal tartışma gibi unsurlarıyla bir siyasi ve toplumsal iklimin oluştuğunu görülür. Bu iklim CHP'yi barış sürecinin içine girmeye davet etmiştir. Bu gelişme önemlidir, zira barış sürecinin sadece AK Parti, iktidar ya da örgüt meselesi olmadığını, bütün bir sistemin, sosyal ve politik boyutuyla bu sürecin içine adım adım dahil olmasına işaret etmektedir.

Altı çizilmesi gereken diğer husus, barış sürecinin Kürt siyasi hareketi üzerindeki etkisidir. Bu etki ciddi ve nitelikli bir değişim sürecinin tetiklenmesine yol açmış görünmektedir.

Bu durumu, "isyandan kurucu aktör olmaya giden bir yol" olarak tanımlıyorum. Yeni Türkiye'nin kurucu aktörlerinden birisi olmak Kürt hareketi iddialı bir ifade olsa da, bu hareketin son 1,5 yılda yerine getirdiği işlev ve aday olduğu rolle bakıldığında yerindedir. Kürt siyasi hareketinin kendisine biçmeye başladığı çeşitli aktörleri sistemi zorlamak kadar, ondan daha çok yeniden yapılandıran siyasi rol tanımı, siyasi sistem içindeki ittifakları, dengeleri etkileyebilecek bir gücü ve özgül ağırlığı ifade etmektedir. Daha önce altını çizdiğimiz istikrar koruyucu bir işlev, siyasi mücadelelerde ve siyaset tarzında meşruiyet üreten bir etki, Türkiye'nin yeni döneminde önde gelen aktörlerinden birisi olmaya adaylığını koymak (Demirtaş'ın cumhurbaşkanlığı adaylığıyla Kürt hareketi temsilcisinin Türkiye Cumhuriyeti'nin bir numarası olmaya talip olması ) bu durumun ilk işaretleri olarak kabul edilebilir.

Yeni bir dönemin açılacağı umuduyla...

SON DAKİKA