03 Aralık 2012, Pazartesi

Bu bahar yağmuru sevdim!

Her sabah uyanınca salona koşup ona bakıyorum. Ayakları ferforje, iki çekmeceli, beyaz renkli ahşap bir konsolun üzerinde duruyor. Fakat bana sorarsanız, ona baktığımda uzak bir tepenin üzerinde, yalnız ve ulu bir ağacı görüyorum!.. Gerçekten bir ağaç çünkü, dalları en tepede iki yana doğru uzanmış güçlü bir ardıç ağacı! Bir bonzai! Geçen "Güzel Şeyler"de demiştim ya, bu sefer Yalova'dan geçerken fidanlıklara uğrayacağım diye… Kısmet, Yalova Bonzai Müzesi'ymiş! Şimdi evde bir ardıçım, bir akçaağacım, bir de bonzaileştirilmiş şimşirim var. (Meraklısı için internet adresi şöyle: www.yalovabonsai.com)

İstanbul Film Festivali 30. yaşında… Bu cümleyi geçen hafta içimden defalarca tekrarladım. Nasıl geçmiş yıllar; meğer ben de nasıl yaşlanmışım! Üst üste seyrettiğimiz filmleri, gece seanslarının asla unutamayacağım muhteşem keyfini, çıkışta saatlerce süren film tartışmalarımızı hatırladım. Bir heves sardı beni ve epeydir ihmal ettiğim festival heyecanına geri döndüm. Meğer İstiklal Caddesi'nde bahar yağmuru altında Fitaş'tan Atlas'a koşuşturmak ne keyifliymiş de unutmuşum! İşte itirafım: Bu bahar yağmuru sevdim!

Film festivali dedim de… İKSV'nin twitter'da hesap açıp festival bilgilerini sosyal medya ortamına taşımasını çok beğendim. Hele festival izleyicisinin kimi şikâyetlerini twitter üzerinden anında değerlendirip geri dönmeleri vardı ki, harikaydı.

Galatasaray'daki Urban Cafe'de pencerenin yanındaki masaya oturmak ve sessizce, kimseler fark etmezken… Hayata, aşka, gelip geçen zamanın derinliklerine dalıp gitmek!

İstanbul Modern'de müthiş bir sergi var.

Öyle laf olsun diye söylemedim, gerçekten müthiş! Dijital sanatın çok çarpıcı örnekleri "Kayıp Cennet" adlı bu sergi için binanın alt katındaki geniş salona yerleştirilmiş. O kadar etkili yapıtlar bulunuyor ki, içeri girdiniz mi çıkamıyorsunuz. Sergi küratörleri Levent Çalıkoğlu ve Paolo Colombo'yu huzurlarınızda alkışlıyorum!... Ve sergide yer alan Doug Atkins'in "Göç" adlı video çalışmasını mutlaka izlemenizi istiyorum.

Şu okuduğunuz satırları yazarken bir yandan da gözüm açık duran ekrana takılıyor. 24 Kanalında Kafa Dengi programında Tarık Tufan ve Selahattin Yusuf çok sevdiğim şair Osman Konuk'u ağırlıyorlar. Osman Konuk deyince, neden bilmem, ilk önce "Kır Düğünü" şiiri aklıma gelir. Hani "el kamerasıyla gerdeğe girmek" deyimini bilmeyen damadın kamerasıyla her şeyi kaydettiğini anlatan şiir. Hani "Arjantin'e âşık olur, Almanya'yla evleniriz" dizeleriyle biten şiir…

İzmir'den çok sevdiğim dostlarım gelmişti. Yağmur kokulu bir akşamdı. Önce Tünel'e uğradık. House Cafe'ye! Orada kahvelerimizi içtik. Sonra kalktık, Fatih'e Eski Kafa'ya gittik. Zencefilli çaylarımızı yudumlarken koyu bir sohbete daldık. Lacan, Wittgenstein, Dostoyevski… Allah ne verdiyse, artık! Ne iyi yaptık!

Charlotte Gainsbourg… Onun hep somurtuk ifadesini; hafif erkeksi yeni yetme duruşunu ve alttan alta içindeki olgun ve erotik kadını sergileyişini seviyorum. Bir de iddiasız biçimde şarkı söyleyişini… Son günlerde en severek dinlediğim şarkılar onun 2007'de çıkardığı 5.55 adlı albümünden.

Söylemeden geçemeyeceğim: Güllüoğlu'nun tahinli çöreğini tattınız mı? Akşamüstü çayıyla güzel eşleşiyor.

14/04/11

SON DAKİKA