| |
|
|
Alzheimer sendromu
Gazetecilik üzerine yazdığım kavramsal yazıya, Mehmet Barlas'ın verdiği cevap fazlaca kişisel kaçmış. Benim o taraklarda bezim olmaz. Geçmiş genel kirlilik döneminde çok acı çektik, ağır deneyimler yaşadık. Birbirimizi yok yere hırpaladığımız da oldu. Ben de işte tam bu sebeple, basında vefanın, dostluğun ve gazeteye bağlılığın (bağımlılığın değil) yeniden ikame edilmesi gerekmiyor mu, diye sormak ihtiyacı hissettim. Bunun için, gazeteye olan bağlılık ve sevgiyi forma aşkı olarak niteledim. Bana göre, gazetecinin zihinsel bağımsızlığı ile yürek bağlılığı çelişmiyor. 2 yıl önce bir grup arkadaşmız SABAH'tan büyük paralarla transfer edilirken, bazı gazeteciler önlerine konulan çanta dolusu dolarları reddettiler. Demek ki, yürek bağı diye bir şey gerçekten var. Barlas'ın sorusu demagojik: Forma aşkı, tetikçiliğe dönüşmez mi? diyor. Hayır dönüşmez! Çünkü forma aşkı yani gazeteye bağlılık bir erdemi ifade eder. Buna karşlık, maddi menfaat, güç ve servet aşkıdır insanları tetikçiliğe sürükleyen... Pratiğe bakın: Bir zamanlar yönettikleri gazeteleri, tetikçilik zihniyeti ile kullananlar şimdi neredeler? Nerede kaldı forma aşkı? Bunları görmemek için alzheimer olmak gerekir. Mehmet Barlas, küçümser bir edayla İlker Sarıerler diyor... Evet, şükür ki basında sürüsüne bereket İlker Sarıerler var. Güçlüklere direniyorlar, gazete üretiyorlar, Mehmet Barlaslar da değerli fikirlerini yazma imkanı bulurlar. Kiminin yüreği, kiminin bağımsızlığını ödüyor.
|