Başbuğ ve Erdoğan farkı
Başbakan Tayyip Erdoğan'ın dünkü grup toplantısında ettiği sözler, Kerkük konusunda Ankara'da bir haftadır yükselen tansiyonun zirve noktası oldu. Bu anlamda Erdoğan, hem kamuoyu ve AKP tabanı, hem de önceki günkü basın toplantısındaki sıkıntılı havayı yansıtıyordu. Başbakan, doğrudan Washington yönetimine sitem niteliği taşıyan ifadeleriyle, birkaç konuya itiraz ediyor. Son günlerde yabancı gazetelere verdiği demeçlerden de biliyoruz ki, Erdoğan'ın itirazları, ABD'nin Kürt grupların Kerkük'ün demografik yapısının değiştirilme çabalarına seyirci kalması, Irak seçimlerinde Sünnilerin yeterince temsil edilmemesi, seçimlerin yapılış tarzı ve Irak'taki Amerikan güçlerinin PKK'ya operasyon işini "bir başka bahara" ertelemesi. Erdoğan benzer şikayetleri geçen hafta Davos'ta yabancı gazetecilerle yaptığı sohbette de dile getirmiş, hatta Reuters haber ajansı, Başbakan'ın 27 Ocak'ta (Irak seçimlerinden önce) seçimlerin "demokratik olmadığı" yolundaki demecini "flaş haber" olarak geçmişti. Başbakan'ın ekibinin haberi düzeltme çabalarına rağmen, Reuters Erdoğan'ın seçimle ilgili tutumunu tüm dünyaya bu başlıkla duyurdu. Önceki gün Newsweek ve Wall Street Journal'a da verdiği demeçler de, uluslararası kamuoyunda büyük yankı buldu. Neden? Çünkü Erdoğan'ın Irak seçimleriyle ilgili mesajları, Arap liderlerinden daha keskin, Avrupalı meslektaşlarındansa kat kat olumsuz. (Örneğin Fransa, Almanya ve Rusya dahil savaş aleyhtarı ülkelerin liderleri, seçim sonuçlarını tatminkar bulduklarını belirtirken, Jacques Chirac George Bush'u telefonda kutladı; Fransız Dışişleri bakanı Michel Barnier ve Vladimir Putin ise seçimleri "demokrasi için ilk adım" olarak nitelendirdi.) Türkiye'nin ise, kendine has çok özel koşulları olması, Ankara'yı seçimler konusunda isteksiz, Kerkük konusunda endişeli kılıyor. Hükümet ayrıca Irak seçimlerinde şanssız duruma düşen Sünni-Arap azınlığa diğer etnik gruplardan daha büyük önem atfediyor. Aslında hükümet davranmadan önce, benzer kaygılar Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ'un geçen haftaki basın toplantısına da yansımıştı. Ancak içerikteki benzerliğe karşın, Başbuğ'un ifade ve üslubuyla Erdoğan'ınki arasında, diplomatların gözünden kaçmayan ciddi farklar var. Genelkurmay İkinci Başkanı'nın basın toplantısını dinleyenlerin geçen hafta en çok vurguladığı nokta, Başbuğ'un Kerkük ve PKK endişelerini dile getirirken ABD'yle ikili ilişkiler konusunda kullandığı "özenli" üslup oldu. Başbuğ, ABD'nin PKK "ataleti" konusunda TSK'nın son derece haklı sitemlerini dile getirdikten sonra, "Ama Türk Amerikan ilişkileri tek konuya endekslenmeyecek kadar geniş kapsamlıdır" dedi. General'in aynı ifadeyi tam dört kez kullanmış olması, Washington'da da beklenen etkiyi yarattı; duyduğumuz kadarıyla ABD hükümetince de TSK'nın "yıpranan ikili ilişkileri yeniden tazelemek" arzusunun dışavurumu olarak yorumlandı. Hükümet ve TSK arasında, Irak seçimleri ve Türkiye'nin ne yapacağı konusunda da farklı üsluplar olduğu söylenebilir. Başbakan Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, Kerkük konusunda bu hafta "Gerekirse önlemlerimizi alırız" ve "Seyirci kalmayız" ifadelerini kullandılar. Başbuğ'un seçim değerlendirmesi ise, uyarıların yanında seçimlerin iyi geçmesi temennilerini de içeriyordu., TSK, Irak'ta yeni hükümet ve Washington'la ilişkilere olumsuz yansıyacak tehditkar ifadelerden özenle kaçındı. Özellikle Orgeneral Başbuğ'un Atatürk'ün "Musul'a girmek" konusunda TBMM kürsüsünden yaptığı "Alırız almasına ama sonra ne olacak" konuşmasını okuması, TSK'nın, "beyanatlar"dan ziyade Kerkük konusunda "sonuç almaya" niyetli olduğunun göstergesi.
|