Hayal kırıklığı
Hayal ettiğiniz sürece, hayallerin tahribatından oluşan bir kırıklık. Yoksa, gerçeklerle bağınız sürdüğünde, sadece hüzün ve öfke. Epeydir iç ve dış ekseni "demokrasi" kavramına kilitlenen ülkede, sözde ona adanmışlığını durmadan ilan edenlerin yamukluğuna.
Demokrasiden rahatsız "büyük müttefikimiz" var mesela. Demokrasi ve özgürlük aşığı Amerika Büyük Devleti, mütevazı bir müttefikinde, parlamentonun demokratik kararından, medyada farklı sesler çıkabilmesinden, halkın özgür düşünce ve iradeyle politikasından hoşlanmamasından, cumhurbaşkanının komşuyu ziyaretinden nefret ediyor. Yıllarca Türkiye'ye demokrasi baskısı yapan Avrupa Birliği'nde bir kesim, demokratik ideal ve değerlerin, etnik ve özellikle dini açıdan farklıların da büyük bir demokrasi projesinde yeri olabileceği fikrine kökten karşı. Demokratikleşme çabalarını kendisinin ve ülkenin en büyük değişim ve ihraç sermayesi diye lanse etmiş iktidar mesela... Farklı seslerin, farklı bakış açılarının medyanın çok sesliliğinde yer almasından rahatsızlıkla, cendere gibi ceza kanunu hazırlayabiliyor. Demokratik tartışma ve eleştirinin, ülkenin aklını, başını, ruhunu zenginleştirebileceği fikri, "yabancı madde" gibi, daha çok karar ve fikir odağının zihninden düşüyor. Bir Yargıtay kararıyla demokrasiyi keşfederken laiklik için korkanlar, başka bir Yargıtay kararıyla laikliğe sarılıp demokrasinin fazlasından ürküyorlar. Yargının sadece yargı olduğu zannediliyor... Rüzgara göre, demokratik yahut antidemokratik yorumlardan nasiplenebildiği hiç düşünülmüyor. "Yargı yorumu"nun, yeni ceza yasasıyla, medyadaki mümkün demokratik tartışmayı dahi vurabileceğinden endişe edilse bile... Medyanın kendisi, bünyesindeki demokratik haklar üstüne en ufak akıl yürütmüyor. Muhabirin haber yüzünden artık nasıl cezalandırılabileceğini bas bas bağıranlar, medyadaki antidemokratik yapılanmada, muhabirleri kendilerinin nasıl cezalandırabildiğini hatırlamıyor bile. Bir yerde toplanıp "yeni TCK"ya başkaldıran medyacılar ve hukukçular, toplandıkları yapıların ne kadar antidemokratik olduğunu hiç umursamıyor. Kadınların şiddete maruz kalmasına karşı demokratik, özgürlükçü ses verenler, ülkede kimi kadınların kamu hayatından dışlanmasına pek aldırmadığı gibi... Kamusal yasakların şiddetine maruz kalan kadınların pek çoğu da, "gelenekler"in kadına dönük ayrımcılığı ve şiddetinden hiç rahatsız değilmiş gibi yapıyor. Kimileri, antidemokratik, buyrukçu bir örgüt gölgesinde "demokratik hak" talep etmekten hiç gocunmazken, kimileri her türlü insani ve demokratik hakkı "terörün ekmeğine yağ" sayıyor. Demokrasi, hukuk, adalet gibi kavramların öğretildiği üniversiteler, kendi antidemokratik yapıları içinde gül gibi geçinip gidiyor. Gecikmiş "raporlu burjuva devrimi"ni idrak eden, onca darbe yardakçılığından sonra demokrasi ve hukuk kavramlarıyla tanışan "büyük işadamları", ekonomik demokrasi ve adalet üstüne, hayırseverlikten başka kuş tanımıyor. "Kişiliğin bağımsız gelişimi ve eleştirel bakış" üstüne fetva veren eğitimciler, sıra okullarına geldiğinde, çocukları sıraya ve tahtaya çivilemekten başka şey düşünemiyor. Sözde sivil toplum ve meslek örgütü olan kimi odalar, iktidar gölgesinde "demokratik" seçim yapmaktan utanmıyor, kimileri de en antidemokratik antisivil çözümlerin bayraktarlığından tedirgin olmuyor.
Yine de, hüzün ve öfke; adalet, özgürlük ve demokrasi kültürünün başlıca gıdası. Tüm ikiyüzlülüklere karşı, ısrar ve inatla.
|