Ekonomik ulusalcılık
Özelleştirme hızlanınca, ulusal duygularımız da hareketlendi. Yerli sermayeye sempatimiz arttı. Türk özel sektörü ihaleleri kazandıkça bayram yapmaya başladık. Bankacılıkta yabancıların payları konusunda hassasiyetimiz oluştu. Kuşkusuz bu tür eğilimler sadece bizde gözlenmiyor. Tek bir ulus olmaya çalışan Avrupa Birliği'nde de örneklerini görüyoruz. Uygulamalarını izliyoruz. Son olarak, iki yerli bankanın yabancılara satışına izin vermeyen İtalyan Merkez Bankası'nın tutumunu ilgi ile takip ettik. Bu işlemi onaylayanların, "bu kadarı da yapılmaz" diye eleştirenlerden daha fazla olduğunu gözledik. Ulusalcılığı savunan İtalyan Merkez Bankası Başkanı görevinde kalırken onun tutumunu eleştiren maliye bakanının istifa etmek zorunda kalması ilginçti.
Fransızlar'ın ulusalcılığı Geçenlerde, Fransa Maliye, Ekonomi ve Sanayi Bakanı Thierry Breton'u dinlerken benzer tutumun bir kez daha sergilendiğine şahit oldum. Bakan olmadan önce Telekom'u ve Thomson gibi Fransa'nın en büyük şirketlerinde tepe yöneticiliği yapmış olan Breton, " her ülkenin kendi köklerinden gurur duyması gerektiğini" dile getirerek, Fransız ulusalcılığına adeta sahip çıkıyordu. Oysa, konuşmasını derinleştirdikçe savunduğu fikrin, saf ulusalcılık değil, ekonomik içeriği ağır basan ulusalcılık olduğunu anlıyordunuz . Yabancı sermayeye karşı olmadığının altını çizerek, sadece bazı alanlarda bu tür sermayenin izne tabi olması gerektiğini dile getiriyordu. Ona göre , her AB ülkesi, yabancı sermayenin izne tabi olacağı alanları liste yaparak ilan etmeliydi. AB müktesabatı buna izin veriyordu. Fransa da bunun gereğini yapmıştı. Fransa, gerçekten de liste yapıp, savunma sanayi ve kumarhane işletmeciliğinde yabancı sermayenin izne tabi olduğunu kamuoyuna ilan etmişti. Gerekçeleri açıktı. Güvenlik yabancılara teslim edilemezdi. Kumarhaneler ise kara paranın kolayca aklandığı yerler olması ve bu yolla terörizme finansman sağlanmasına aracılık etme olasılığı nedeniyle ulusal kalmalıydılar.
Kavram karışıklığı Bu yaklaşım, önemli bir konunun altını özenle çiziyordu. Saf ulusalcılık ile ekonomik ulusalcılık ayrı kavramlardı. Birbirleri ile ilişkisi olsa dahi nedenleri farklıydı. Bizde de "ben yabancı sermayeye karşı değilim, ancak yerli sermayenin bazı özelleştirmelerde galip çıkmasını istiyorum" şeklindeki yaklaşımlarını ulusalcılığın bütünü ile karıştırmamak gerekiyordu. Fransızların bu işi profesyonelce ve sağlam gerekçelerle yaptıkları kuşkusuzdu. Listelenen konulara kimse bir şey diyemiyor, eleştiri yapamıyordu. Bizim bu şekilde bir listemizin olması gerekmiyor . Yabancı sermayeyi daha yeni yeni çekebiliyoruz. Kanımca ekonomik ulusalcılık, hassas bir sektör olması nedeniyle sadece bankacılık konusunda geçerli olabilir. Bunun dışında, kara para aklamak amacı olmadıkça, yabancı sermayenin engellenmesi girişimleri gereksiz. Ancak ekonomik ulusalcılığın özellikle sanayileşmiş bazı ülkelerde giderek güçlendiği de kesin . Savunma, kumarhane, bankacılık derken daha bir çok sektörde yabancıları görmemek için, izin sistemini devreye sokmak isteyen ülke sayısı artıyor. Ekonomik ulusalcılık güçleniyor.
|