Her şeye düşman!
Şairin hiç olmazsa "manşetlerde öldüğü" bir ülkede umut vardır yine de. Her çocuk, her genç "birazcık şair" iken her büyüğün şiirden, duygudan nasıl böyle uzak yaşayabildiğine şaşarsın ya. O çocukların nasıl bu büyükler olabildiğine filan. Yine de umut vardır. Attila İlhan' ı uğurlayan ülkeye, şair kalbinin daha çok yerleşmesi dileğiyle.
Lakin, umut kırılmak içindir. "Şairin hiç olmazsa manşette öldüğü ülke" de, demokrasi kültürü dipte tek sütundur. Demokrasi, demokratikleşme, diye koşturan bir başbakan, tepesi attı mı, "sermaye ırkçısı" diye azarlar. "Matbaanın geçmişi" nden başlar da nedense başka geçmişleri unutur. ABD'de birinin kalkıp iktidarı için "İslamo-faşist" demesinden irkilirken kendisi, başkasına "sermaye ırkçısı" diyebilmek hiç rahatsız etmez mi. Ne acı ki, o başbakan kendilerini genellemeyle iğnelediğinde pek rahatsız olan koca bir medya grubu, koca bir gazete yöneticisi, "Tamamen aynı fikirdeyim. Bunlar Yahudi sermayesi düşmanı" demez mi. Bunlar, "Türkiye'de demokrasi" yi daha ileri götürmeyi vaat eden siyasi iktidar ile medya iktidarı. Siyasinin "ırkçı", medyacının "antisemit" diye ucuz suçlamalara atladığı bir ülkede, sen de "Türklüğe hakaret" le yargılanırsın, Hrant kardeş; yarın ben de, bir başkası da "Manevi şahsiyeti aşağılama" ile. Şartları gizlenen, kapalı kapılar ardında kotarılan, kayırmacı kokular çıkaran, kimi bakanı bile ayetlere sığınmaya zorlayan ihale mihaleler tartışıldığında neden ırkçı olunsun, neden Yahudi düşmanı haline gelinsin.
Şimdi ödüm kopuyor! Beş can, beş asker şehit ve Dipsiz Kuyu ha babam de babam, "OYAK, adalet, imtiyazlar, subaylar, astsubaylar" diye yazıp duruyor. Bunca yazı yılında böyle aktif bir okur kitlesi az gördüm. Her bir yandan, abartmıyorum, o kadar çoklar ki, subaylar, astsubaylar, emekliler arıyor; yazıyor. Günlerdir telefon hiç susmuyor, mesajlar hiç kesilmiyor, mailler yağıyor. Nedense çoğunun tebriki "cesaretim" e, çoğunun temennisi "cesaretimi sürdürmem". Neden büyük bir yarı askeri holdingi, yönetim şeklini, askerlerden kesilen paraların akıbetini, ordudaki itilmişlikleri, kırıklıkları, adaletsizlikleri sorgulamak için "çok cesur" olmak gerekiyor bu ülkede. Neden, aralarında Yüksekova, Silopi'den, ölümün hemen yanı başından arayan, herhalde şu anda birçoğumuzdan daha cesur olanlar dahi "böyle bir cesaret" i selamlıyor. Neden, onca yıldır emir alan, emir veren onca insan, haksızlık, adaletsizliğe karşı, çoluğunun çocuğunun geleceği için daha çok şeffaflık, daha fazla demokrasi, daha yaygın adalet istiyor. "Başta OYAK, haksızlıkları yazmaya devam edin" diyen birçoğuna şu soruyu sordum: "Ya içinizden biri çıkıp beş şehitli bir günde orduyu rencide edici yayınla suçlarsa" diye. Cevapları tek tek duymanızı isterdim. Şu ana kadar yüzlerce ses ve mesajdan bir tek "Albay Sabahattin" tehdit etti; bir emekli albay ile sadece bir emekli başçavuş OYAK'a minnettarlığını ifade etti. Belirtmek borcumdur!
Şimdi ödüm kopmuyor! "Ordu Yardımlaşma Kurumu" nun belki birçok faydası, kimi kişilere çok büyük katkısı olmuştur ama... Daha sonra yeni ayrıntılarla devam etmek üzere şunu söyleyeyim: Emekli subayların bir kısmı, astsubayların büyük çoğunluğu, yedek subayların neredeyse tamamı, OYAK sisteminin kendilerini "adeta sömürgeleştirdiği" kanısında. Kimisi "kemirildik" diyor; yedek subaylar, görev süresinin kısaltılmamasını adeta her ay kendilerinden kesilen ve birikmişi asla iade edilmeyip OYAK'ta kalan 35 YTL (yılda 420 YTL çarpı mesela 20 bin asteğmen eşittir 8 milyon 400 bin YTL eşittir 8.5 trilyon TL) gibi bir meblağın varlığına bile bağlıyor. Şimdi bunları yazıyoruz ya; Albayım dedi ki, "Siz milli sermaye düşmanısınız. Erdemir'i yabancılar alamadı diye sindiremediniz". Bir de Başbakan, "yabancı sermaye düşmanı"... Ertuğrul Özkök de "Yahudi sermayesi düşmanı" olmakla suçlamıyor mu! Ölürsün valla, Attila Ağabey!
|