|
|
Klarnetin İbo'su
Sanki herkes Hüsnü Şenlendirici'nin konser vermesini beklemiş!.. Salı gecesi Lütfi Kırdar'ın önünde bir telaş, bir heyecan vardı ki sormayın. Şöyle diyeyim; bayram tatili dönüşü Topçular arabalı vapur iskelesi kuyruğu halt etsin. Bal börek aile çocuğuyum ya, hemen su koyuverdim tabii. Zaten şu hayranlık müessesesini bir türlü anlayamadım gitti. Hani karda kıyamette kulis kapısında beklerler, gece dokuzdaki konser için bir gece önceden kapının önünde çadır kurarlar, StarWars, Titanic gibi filmleri vizyona ilk girdiği gün izleyecekler diye birbirlerini yerler, işten izin alırlar falan. "Amaaan şimdi bu soğukta kapıda nasıl dikileceğiz" derken yaşasın 'basın girişi!' GAYET YUMUŞAK Allah sizi inandırsın, dışardaki kalabalıktan daha fazlası içeride var. Gece mavisi mini elbiseli kızlar, mini bardaklarda yumuşak içimli Fasıl Rakı dağıtıyorlar. Test ettim onayladım, gayet yumuşak! Saat konsere beş var, paltoları vestiyere verdik koştuk yerimize yerleştik. Ben böyle bir seyirci kitlesi görmedim. Fasıl Rakı'nın kan kaynatan reklamı sağ olsun herkes fıkır fıkır oynamaya gelmiş. Darbuka sesi duyan kıvırtmaya başlıyor. Sabah Sabah Seda Sayan'da mıyız ne? Üst balkonlar, yanlar, koltuklar, yetmemiş sandalyeler... Her taraf dolu. Nihayet ışıklar karardı Hüsnü Şenlendirici çıktı. Ben hâlâ içimden 'sıkılır mıyım acaba?' diye düşünüyorum. Az sonra düşüncemden utanıyorum tabii. Ne sıkılması, zevkten dört köşeyim valla. HEPSİ SAĞOLSUN Bu adamın klarneti İbrahim Tatlıses'in sesi gibi vuruyor insanı. Sezen Aksu'nun 'İstanbul İstanbul'u, kendi bestesi 'Çığ' ve 'Leylim Ley'den çok etkilendim. Sonra Akatay Project'in perküsyon gösterisine ve bağlamada İsmail Tunçbilek'e ağzım beş karış açık kaldı. Müziğe tıka basa doyduk ya hepsi sağolsun... Bu arada çıkışta vestiyer sırası bekleyeceğimizi düşünürken itiş kakışsız, kuyruksuz paltolarımızı alıverdik. Pek şaşırdım. Meğer iki bin beş yüz kişiden sadece otuz kişi paltosunu vestiyere vermiş. İlginç değil mi?
|