Anayasal demokrasi ve Tabipler Odası
Bir ülkede serbest ve rekabetçi seçimin varlığı o ülkede anayasal bir hukuk düzeninin hüküm sürmesinin garantisi değildir. Batı'da egemen olan yapısı itibariyle "liberal demokrasi", sadece özgür ve adil seçimle tanımlanmaz. Bu kavramın içinde hukukun üstünlüğü, güçler ayrılığı, konuşma, ifade, inanç özgürlüğü ve mülkiyet hakkı gibi değerler de vardır. Batı toplumlarında ayrıca devletin ve siyasi iktidarın müdahalesinin dışındaki sivil toplum örgütlerinin varlığı da özgürlükçü bir rejimin güvenceleri arasında yer alır. Devlet veya hükümet güdümündeki sivil toplum kuruluşları ile liberal demokratik bir toplum yapısına kavuşamazsınız. Meclis Başkanı Arınç'ın seslendirdiği, Başbakan Erdoğan'ın destek verdiği "daha fazla" demokrasi talebinin, özünde sivil toplum kuruluşlarını özgür bırakmayı, bu kurumların iç işlerine müdahale etmemeyi kendiliğinden kapsaması gerekir. Aksi, kendini inkar olur çünkü. Ancak, AK Parti iktidarının göreve geldikten sonra başta meslek odaları, sendikalar olmak üzere bütün sivil toplum kuruluşlarında kendi yandaşlarını egemen kılma gibi bir çaba içine girdiğini görüyoruz. Osmanlı otokrasisinden, tek partili Cumhuriyet'e geçen Türkiye'de çoğulculuk, hukukun üstünlüğü gibi kavramlar, içi boşaltılarak anlamından uzaklaştırılmıştır. Sivil toplum kuruluşları sonunda babadan oğula geçen çiftlikler haline gelmiştir. Ancak, bu sorun hükümetin buradaki seçimlere doğrudan müdahalesiyle giderilemez. Ferid Zekeriya'nın Foreign Affairs dergisinin Kasım 1997 sayısında yazdığı gibi; "Anayasal liberalizm ile demokrasi arasındaki gerilimin kaynağında hükümet yetkisinin genişliği yatar. Anayasal liberalizm gücün kısıtlanmasıyla ilgilidir, demokrasi ise gücün bir elde toplanması ve kullanılmasıyla. Bu nedenle, 18 ve 19'uncu yüzyılın birçok liberal aydını, demokraside liberalizmi zayıflatacak bir güç gördü. James Madison Federalist adlı eserinde demokraside 'baskı tehlikesi'nin toplumun çoğunluğundan geldiğine işaret etti. Tocqueville çoğunluğun tiranlığına işaret etti." Demokratik bir hükümetin mutlak güce veya egemenliğe sahip olduğuna inanma eğilimi, otoritenin merkezileşmesine yol açabilir. Bütün bunları İstanbul Tabipler Odası seçimleri nedeniyle yazıyoruz. Demokratik Katılım Grubu, Hekim Hakları Grubu ve Milliyetçi Hekimler Grubu'nun katıldığı seçim yarışında, iktidar kendine yakın olan Hekim Hakları Grubu'nu açıkça destekliyor. İstanbul Sanayi Odası seçimlerinde olduğu gibi Maliye Bakanlığı devrede. Ayrıca Sağlık Bakanlığı personeli ile bakanlıkla yakın ilişki içinde olan kimi ilaç firmaları da seferber olmuş durumda. Sivil toplum örgütlerinin başında gelen meslek odaları seçimlerine bu kadar dahil olma, iktidarın daha fazla demokrasi talebiyle açıktan çelişiyor. Bu tavır, "Bizden olan ve olmayan" ayrımının zihinlerde çok güçlü bir yer tuttuğuna işaret ediyor ve siyasi gücün toplumun her kesiminde iktidarı belirleyebileceği inancını gösteriyor. Bu tavır aynı zamanda, Türkiye'nin liberal veya anayasal demokrasi olmasının önündeki tek engelin bürokratik zihniyet değil, kendini her şeyin üstünde gören siyasi iktidar olduğunu da gösteriyor.
|