|
|
Ne mutlu Türk'üm diyene!
Yıl 2006... Dünyanın en önemli milli takımlarına bakıyoruz. Son Dünya Kupası finalisti ve bu gezegenin en önemli takımlarından biri olan Fransa'nın ünlü yıldızı Zidane. Namı değer Zeynettin Zidane. Hem Müslüman hem de Cezayir asıllı. Ama tüm Fransa'nın göz bebeği. Patrick Vieira, Thierry Henry, Claude Makalele gibi Fransız yıldızların dış görünüşlerine baktığımızda pek de Alain Delon'a benzemediklerini görüyoruz. Dünya futbolunun diğer ekolü Almanya. İki Polonya asıllı oyuncusu var ki biri gol kralı, diğeri de takımın vazgeçilmez oyuncusu. Asamoah'a ne diyelim? Sarışın, mavi gözlü Almanlar'ın içinde simsiyah bir adam Afrika rüzgarı estirirken hiçbir Alman çıkıp da "Hop beyler. Bize ne oluyor?" demiyor. Soyadlarının hepsi "Sson, Ssen" ile biten İsveç Milli Takımı'nın yıldızı Zlatan İbrahimoviç. Kökü belli. Balkanlar'dan geliyor. Hiçbir İsveçli de çıkıp "Kardeşim burası İsveç. Küçük Belgrad değil" demiyor. Japonlar'da Brezilya asıllı, ABD'de birçok Güney Amerikalı oyuncu oynarken, o ülkelerde kimse şovenist söylemlerde bulunmuyor. Ama Türk asıllı Bulgar Naim Süleymanoğlu şampiyon olurken hepimiz gururlanıyoruz. Elvan koşarken hep bir ağızdan "Hadi kızım yürü" diyoruz ama Mehmet Aurelio, Milli Takım'a girince bazılarımızın kafatasçılığı ortaya çıkıyor. Eğer Aurelio gibi devşirmelerin Milli Takım'a faydası olacaksa, Milli Takım'ın geleceğinde büyük başarılara katkısı olacaksa en büyük vatansever onlar olacaklardır. Artık globalleşen dünyada kimse kimsenin derisine, gerisine bakmıyor. Bürokraside, sanatta ve sporda o ülkeye ne tipte katkılar yaptıkları önemli. Keşke beş tane daha Aurelio'muz olsa da 2008'de Avrupa, 2010'da da dünya şampiyonu olsak...
|