Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
19 Mart 2009, Perşembe
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Emlak Çocuk Yazarlar Çizerler
Ekonomi Gündem Siyaset Dünya Spor Yaşam
 
24 Saat
24 Saat
Kendi kendinize alacağınız ilaçlarla ağrınızı kesmeniz çok zor. Öncelikle ağrıyı tanımanız gerekir. Analjezikler, diğer bir deyişle ağrı kesiciler doğrudan ağrıyı önlemek amacıyla kullanılan ilaçlardır, tedavi etmezler. Kullanılan analjezikleri başlıca üç ana gruba ayırmak mümkün...

* Merkez sinir sisteminde ağrı algılanmasını değiştiren ilaçlar:
Bu ilaçların içinde morfin vardır. Yanlış kullanıldığında bağımlılık yapar. Bu grup ilaçlar daha çok iç organlardan kaynaklanan şiddetli ağrılarda, yanık ve doku tahribatı ile ortaya çıkan şiddetli ağrılarda ve kanser ağrılarında kullanılır.

* Periferik mekanizmalarla ağrıyı önleyen ve daha çok kas-iskelet sistemi ağrılarında kullanılan ilaçlar:
Bu grup ilaçların prototipi aspirindir. Ağrı kesici özelliklerinin yanı sıra ateş düşürücü ve inflamasyon, yani yangı giderici etkileri vardır.

* Lokal anestezik ilaçlar:
Sinir gövdesine lokal olarak uygulandıklarında bütün sinir liflerinde uyarının iletilmesini duraklatırlar. Bu grup ilaçlara örnek olarak Novokain verilebilir. Diş hekimliğinde sıklıkla kullanılan ilaçlardır.

d
ANNE KARNINDAKİ BEBEK BİLE AĞRIYI HİSSEDİYOR
Türk Eczacılar Birliği ve Türk Ağrı Derneği'nin yaptırdığı araştırmanın sonuçlarına göre; Türkiye'de her 100 kişiden 63'ü ağrı çektiğini söylüyor. Ağrıyı ortadan kaldırmak için gelişi güzel ilaç içenlerin tutumu ise bu konudaki bilgisizliği ortaya koyuyor. Ayrıca bu, ülkemizdeki önemli sağlık sorunlarından biri olarak ortaya çıkıyor. Ağrı çekenlerin sadece yüzde 3.9'luk bir kısmı bir sağlık kuruluşuna başvuruyor. Yüzde 52.5'i dinlenmeyi tercih ediyor. İlaçla ağrısını dindirmek isteyenler ise gelişi güzel ilaç kullanıyor. Bu, ağrının direnç kazanıp kronik bir hal almasına neden oluyor.

Araştırmalar yapılıyor
Ağrıya karşı yeni tedavi yöntemleri bulmak ve ağrının gizemini çözmek için tüm dünyada araştırmalar yapılıyor. Araştırmalar sonucunda ağrıyla ilgili ilginç sonuçlar elde ediliyor. Bunlardan biri de bebeklerle ilgili... Son yıllara kadar yeni doğan bebeklerin ağrıyı hissetmediği savunuluyordu. Ama araştırmalar sonucunda artık, anne karnındaki iki aylık bebeğin bile ağrı çektiği biliniyor.

TÜRKLER ACIYA DAYANIKSIZ!
* Kimler ağrıya daha çok dayanıklı?
Ağrının algılanmasında kültürel faktörler çok etkili. İskandinav ülkelerinde ağrı eşiği yüksek, Akdeniz ülkelerinde ise düşük. Türk halkı ağrıyı abartarak algılıyor. İskandinav ülkelerinde girişimsel tedavi yöntemleri, lokal anestezi altında yapılıyor. Türkiye'de ise hastayı neredeyse tamamen bayıltmak zorunda kalıyoruz. Ağrı eşiğinin belirlenmesinde kültürel özellikler, yaşam biçimi, çevre, eğitim, cinsiyet, dil, din ve inançlar da etkili. Bu özellikler; ülkeden ülkeye, kişiden kişiye, cinsiyetten cinsiyete göre farklılık gösterebilir. Çünkü sonuçta ağrı, beyinde algılanan ve beyinde çözümlenen bir olay. Çektiğimiz ağrıların yüzde 61.5'i kas ve iskelet sisteminden kaynaklanıyor. Bunu yüzde 28.9'la kanser ağrıları izliyor. Baş ağrılarının görülme sıklığı ise yüzde 25.9.

KADININ ERKEKTEN DAHA ÇOK AĞRISI VAR
* Dünyada her yıl kronik ağrı nedeniyle 700 milyon iş günü ve 60 milyar dolar kaybediliyor.
* Dünyada yılda 15 milyon insan kanser ağrısından yakınıyor.
* En sık ağrı görülen yer, yüzde 26 ile baş. İkincisi yüzde 14 ile bel.
* Türk halkının yüzde 63'ü ağrı çekiyor. Bunların yüzde 73'ü kronik ağrı. Marmara ve Ege'lilerin yüzde 50, kentlilerin ise yüzde 70'inin ağrı problemi var.
* Yüzde 41 ile alt sosyoekonomik sınıf daha fazla ağrı çekiyor.
* Kadınların, yüzde 54'lük oranla, erkeklere göre daha fazla ağrısı var.
* Migren tanısı konan hastaların yüzde 90'ının aslında migreni yok. Pek çoğu gerilime bağlı nedenlerle ağrı çekiyor.