Gelecek, hiç olmadığı kadar yakın ve bir o kadar karanlık.
Minimum sistem gereksinimleri:
Windows Vista (SP2)
Intel Core 2 Duo E8200 işlemci ya da AMD Phenom X3 8750
Nvidia GeForce 8800 ya da ATI Radeon HD 3870 512 MB ekran kartı
Hani bir daha gitmeyecektin. Söz vermiştin, geçen sefer yaptığın sondu. Birlikte olacaktık bundan sonra?
Activision'ın para basan serisi Call of Duty, yola tam gaz devam ediyor. Kısa bir süre önce satışa sunulan Black Ops 2, PC ve konsollarda birçok oyuncunun vakit geçirdiği yapım konumunda. Şimdiden bir sonraki oyunu düşünenler de var, serinin artık uzun bir ara vermesi gerektiğini düşünenler de... Soğuk Savaş'ın buz etkisini henüz atlatamamış olan bizler, gelecekteki robotların hışmından kaçmaya çalışıyorduk ki, bir sonraki oyunun da geleceği şimdiden belli oldu. Ancak bu kadar hız, biraz fazla bize. Şimdilik Black Ops 2'nin sınırlarında yer alırsak yeterli olacaktır.
1980'li yıllardayız mı demeliyim, yoksa 2020'li mi? Aslında ikisi de. İlk Black Ops'la bağlantılı olan Black Ops 2'de, geçmiş ile gelecek arasında mekik dokuyoruz. Raul Menendez isimli yeni düşmanımız, dünyayı tehdit eden yeni isim olarak gösteriliyor. Aynı zamanda duygusal bir yapıya da sahip, aile değerleri olan biri. Ama kimin umrunda? Çin, Rusya, Afganistan, Pakistan ve tabii ki Amerika... Kötü sona doğru yavaş yavaş sürüklenirken, bunu durdurmak için geçmişten de üzeri tozlarla kaplı bilgileri ortaya çıkarmak gerekiyor...
"Hani bir daha gitmeyecektin. Söz vermiştin, geçen sefer yaptığın sondu. Birlikte olacaktık bundan sonra?" Zor bir görevi kabul etmekten daha zor olan bir şey varsa, o da söz verdiğiniz küçük bir çocuğu arkanızda bırakacak olmanızdır. Black Ops 2'de Alex Mason'ın oğlu David Mason'ı kontrol ediyoruz. Güçlü ve teknolojik bir ekibimiz var. Geçmişe dair detaylara baktığımızda Frank Woods ve Jason Hudson gibi tanıdık yüzleri görüyoruz (Belki dahası da vardır...) Woods, hem geçmişe gittiğimiz görevlerde genç haliyle, hem de gelecekteki yaşlı haliyle karşımızda. Bir yandan silahıyla, bir yandan da verdiği bilgileriyle yardımcı oluyor. Arada sigara içiyor, arada da espri yapıyor bu ihtiyar. Ama nereden nereye gelmiş diyor insan. Zaman nasıl da akıp geçiyor...
Öğreniyoruz ki işimiz hiç de kolay değil. Menendez, ağır silahlanma üzerine önemli adımlar atmış, yandaşlar toplamış bile. Çin ve Rusya'nın askeri güçlerinin birleşmesi ihtimali de var. Yandık ki ne yandık!
Özel kamuflajını giy, kolundaki paneli aktifleştir ve görünmez ol
Bunları saydığımızda aklınıza hemen Call of Duty gelmiyor, değil mi? Zira seri için yeni unsurlar bunlar. Teknolojik nimetlerden yararlanmayı ihmal etmiyoruz. Sol kolumuzda yer alan elektronik panel, robot asker kullanmaya, üzerimizdeki kamuflaşı etkinleştirip görünmez olmamıza ve diğer askeri birimlerle iletişime geçmemize yarıyor. Evet, bir Crysis ya da Halo'dan söz etmiyoruz. Call of Duty bu. Dağ bayır atlayıp, kostümümüz yardımıyla bir süreliğine havada uçabildiğimiz, gidiş yönümüzü belirleyebildiğimiz görevler var. Hayır, Superman değil, Call of Duty bu...
Çoğu kez endişeyle yaklaşıyoruz belki, ancak Call of Duty'nin bu yanını seviyorum doğrusu. Birçok oyunun yapmaya cesaret edemediği veya yapmayı akıl edemediği şeyleri tek tek evrenine ekliyor. En önemlisi de, bunları güzel bir sunumla oyunculara aktarmak, ki bunu da harika sahnelerle görücüye çıkarmayı çok iyi biliyor. Infinity Ward ve Treyarch'ı tebrik ediyorum.
Senaryo modunda, dünyanın birçok farklı noktasında, birçok farklı görevde yer alıyoruz. Her görev, farklı silahlar ve taktikler gerektiriyor. Haritaların büyük veya küçük olması, iç mekan veya dış mekanda yer almamız önemli. Çünkü taban tepeceğimiz alanların değişmesi, sadece görüntünün değiştiği anlamına gelmiyor. Her bölümde farklı avantaj ve dezavantajlarımızın olduğunu gösteriyor. Örneğin Afganistan görevleri. Harita çok büyük ve yaya olarak görevi tamamlamamız çok zor. Bunu başarsak bile, çok fazla vakit alabilir. Ancak etraftan bir at bulabilir ve onunla yol alabilirsek, zamanı da boşa harcamamış oluruz.
Normal görevlerin yanında, bir de Strike Force görevleri bulunuyor. Bu görevlerde, istediğimiz gibi askerler arası geçişler yapabiliyor, robotları konumlandırabiliyoruz. Bize verilen sürede, belirtilen bölgeyi düşmanlardan korumakla sorumluyuz. Başarılı da olabiliriz, başarısız da. Ancak tüm bu yaptıklarımızın, oyunun finalini değiştirecek şekilde etki oluşturduğunu da unutmamak gerekiyor. Böylelikle Black Ops 2'nin tekrar oynanabilirliği de artıyor.
Zombiyim, zombisin, zombiler
İlk olarak World at War ile hayatımıza giren zombi modu, oldukça sevildi ve sonraki Treyarch Call of Duty'lerinde de gelişerek şimdiye kadar geldi. Black Ops 2'de, iki takım karşı karşıya gelebiliyor ve zombilere karşı online mücadele verebiliyoruz. Hem rakip takıma, hem de zombilere dikkat etmemiz gerekiyor. Amacımız, hayatta kalmayı sürdürüp, rakip takım oyuncularını bir bir zombilere kurban etmek. Bunun dışında, klasik olarak "Gidebildiğin kadar git" mantığıyla işleyen solo zombi modu ve otobüsle harita harita gezdiğimiz bir survivor modu da bulunuyor.
Bazı oyuncular, sırf zombi modlarını oynamak için Call of Duty alıyor ve bunlar, daha senaryo ve multiplayer modları oynamamış bile olabiliyor. Bizzat tanık olduğumu belirtmeliyim.
Tabii multiplayer demişken, oyunun en önemli taraflarından biri de bu. Call of Duty 4'ten bu yana gelen gelişim sistemi, yeni düzenleme ve eklemelerle birlikte Black Ops 2'de yer alıyor. Karakterinizi alın, silah ve ekipmanlarınızı belirleyin, aksiyona dalın. Listelerde üst sıralarda yer aldıkça, elde edeceğiniz tecrübe puanları ve kullanabileceğiniz silahlar da artacaktır. Bu kez işin içine bir de robotları eklediğimizde, daha teknolojik sıcak çatışmalar sizi bekliyor demektir.
Yine mi aynı motor?
Evet, yine aynı motor. Her ne kadar oyuncular itiraz etse de, yapımcılar vazgeçmeyi düşünmedi. Black Ops 2'de de önceki oyunlarda kullanılan grafik motorunun biraz daha geliştirilmiş sürümü bulunuyor. 60 FPS değerinde çalışan bu motor, konsollarda ve birçok PC sisteminde performanslı çalışmasıyla ön planda. Ancak daha iyi grafikler görmek isteyenler var.
Elimizdekine bakacak olursak, karakter modellemeleri ve çevre tasarımları güzel. Karakterlerin konuşma animasyonları ve yüz mimikleri detaylı. Hazırlanan bazı özel sahneler ve kamera açıları da görselliği farklı bir güzelliğe taşımayı biliyor. Ancak detaya indiğimizde, kaplamaların o kadar da iyi olmadığını, bazı tasarımların fazla sırıttığını anlamamız hiç uzun sürmüyor.
Sesler ve müziklere geldiğimizde ise, ortalama üstü bir iş söz konusu. Karakter diyalogları, silah ve ortam sesleri iyi. Ancak Battlefield 3 ile karşılaştırıldığında, hala Call of Duty'nin yemesi gereken çok ekmek var. Müzikler kısmında ise, ödüllü müzisyen Trent Reznor ve Jack Wall'un elektro-tekno ağırlıklı çalışmalarını dinliyoruz.
Gelelim yapay zekaya. Call of Duty'de şimdiye kadar çok iyi yapay zeka görmedik. Zaman zaman iyi tepkiler veren, ancak zaman zaman da saçmalayan karakterler söz konusuydu. Aynı durum bu oyunda da devam ediyor. Düşmanlarınız pek akıllı değil, ancak birinin yarım bıraktığı işi öteki düşman tamamlayabiliyor. Bunu da göz önüne alıp, ortalarda pek gezinmemek gerekiyor. Bizim ekip ise, attığını indiriyor doğrusu, ancak bazen sadece bizim yapmamız gereken şeyler oluyor ve biz bunları yaparken diğerleri de otobüs bekleme pozisyonuna geçebiliyor.
Dikkat çekici bir sorun ise, performansla alakalı. World at War'u PC'de oynayanlar bilirler, oyun bazen çok hızlı akar, bazen de yavaş çekim modundaymış hissi verirdi kullanıcılara. Bu durum, maalesef zaman zaman Black Ops 2'de de karşımıza çıkıyor. Bazen yavaşlıyor oyun, bazen de ileri sar düğmesine basılmış gibi hızlanıyor.
Sonuç
Black Ops 2, serinin bilim kurgu temasına doğru attığı ilk adım. Bunu yaparken, bizi 80'li yıllara götürmeyi de ihmal etmemiş. Bir yanda atlar, bir yanda robotlar. Her çeşitten savaş, her türden düşman var bu oyunda. Ve tabii ki heyecanlı bir senaryo modu var. Multiplayer modları ve zombileri de işin içine katarsak, Black Ops 2'yle uzun vakitler geçirebilirsiniz. Ha, unutmadan tekrar belirtelim, yaptıklarınızın oyun finaline etki ettiği tek Call of Duty oyunu bu! İyi oyunlar.