Ali Bayramoğlu

21 Aralık 2014, Pazar

Gazetecilik, cemaatçilik, vicdan ve akıl…

Zaman Gazetesi Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı ve Samanyolu Medya Grup Başkanı Hidayet Karaca’nın karşı karşıya kaldıkları durum, garip bir tekerrüre ve ilginç bir çelişkiye işaret ediyor. Zira onlar mağduru olduğunu iddia ettikleri bir durumun aynı zamanda mimarları…

Nitekim Karaca'nın makemeye sevkedildiği gün "özgür Türkiye, özgür basın susturulamaz" sözleriyle, Dumanlı'nın "Yezidlere boyun eğmeyeceğiz, demokrasiden dönüş yok" sözlerini, yaşanan gelişmeleri anlamak bakımından ne açıklayıcıdır ne samimidir.

Zaman Gazetesi ve Samanyolu televizyonun 2008'ten itibaren izledikleri yayıncılık anlayışı, teknik anlamda, kişilerle ilgili kişilik infazlarının yapılması, tutuklanacak insanlarla ilgili istihabari bilgi notlarının yayınlanması, bu çerçevede kamuoyu hazırlanması istikametinde oldu.

Sadece bu yolu izlemediler. Diğer yayın organlarını beslediler, bu yolu izlemesi sağladılar. Yaptıkları "iş"I farkedenleri uyardılar, tehdit ettiler. Askeri vesayete karşı olan bir duyarlılığı kullandılar.

Örneğin Hanefi Avcı olayındaki veballeri ödenebilir mi? Fethullah Hoca'nın bir konuşmasında "cehenneme giden yolda taşları dizildi" açıklamasından sonra, Avcı hakkında yapılan ve sonunda tutuklamayla biten "kişilik infazı"na ilişkin haber ve yazılar bir kaç kitap olacak sayıdadır.

Şık ve Şener'le ilgili, ODA Tv davasındaki durum farklıdır mı?
Buna gazetecelik denebilir mi?
O zaman hangi özgür basından söz ediyoruz?

Nasıl oluyor da Zaman ve Samanyolu Türkiye'de özgür basının temsilcisi oluyor?
Bu tespitleri bu ikilinin tutuklandıkları dosyayla ilgili yapmıyorum. Orada yapılmış ve yapılacak her haka basına müdahale gibi algılanacaktır ve sonuç olarak dolaylı da olsa böyle bir sonuç doğracaktır.

Ancak yukarıdaki altını çizdiğim çıplak gerçekler akıllara ve vicdanlara kazınmıştır.

Şu yanlışın içine de düşmemek gerek: Bu söylenenler elbet bu yayın organlarının desteklediği, cemaat emniyetçi ve yargıçlarının içinde olduğu tüm adli süreçlerin sahte ve haksız olduğu göstermez. Ak ve karayı, doğru ve yanlışı birbirine katttıklarına, haklı kimi davaları kirlettiklerine, muhaliflerini bu davalara ekleyerek cezalandırmaya çalıştıklarına işaret eder.

Şunu bilmek gerek:

Siyasi hiç skandal, haksızlık, usülsüzlük tarihe gömülmemiştir. Er ya da geç ortaya çıkmış, vicdanlara yapışmıştır.

Ergenekon davası ve kimi tutukları açısından durum böyleydi ve böyle kalacaktır. Balyoz davasının kimi darbeci geneleralleri açısından da durum budur ve böyle kalacaktır. Ancak bu davalardaki haksız uygulamalar, tutuklamalar, sahte deliller de ayrı bir gerçeklik olarak tarihe yazılacaktır.

Bugün siyasi iktidar yolsuzluk dosyalarının üzerini örtüyorsa, bu bir gün ortaya çıkar ve hesabı verilir. Siyasi iktidar bugün cemaatçilere haksız muamelede bulunuyorsa, tarih bunu da yazar.

Ancak devasa bir demokrasi sorunu görünmezden geliyor, cemaat gibi dev bir tehlike, sırf iktidar karşıtı ollak için övgüyle okşanıyor ve kullanılıyorsa, tarih bunu da kaydedecektir.

Daha öce yazdım tekrar etmek isterim:

Kimi çevrelerin araçsallaştırdığı, iktidara karşı kullandıkları ve kanaatlarının latına sığındıkladır cemaat, polis ve emniyetçileri marifetiyle, yargıyı güçlenme ve bir hesaplaşma aracına çevirmiştir.

Kendisini gören ve eleştiren kişileri Post-Ergenekon sıfatıyla hedef almış, sahte delil ve suçlamalarla tutuklamış ve zihniyet avını tahrik etmiştir.

Türkiye'nin Kürt sorunu ve benzer konularda alternatif politikalar üretmeye soyunmuş, KCK operasyonlarına bile şekil vermiştir.

Hükümetle hesaplaşmaya soyunmuş 7 Şubat 2012 operasyonunu gerçekleştirmiş, 17-25 Aralık'ta, yolsuzluk dosyalarını kullanarak ve yıllardır biriktirdiği yasa dışı dinlemeleri piyasaya sürerek iktidarı alaşağı etmeye soyunmuştur.

Sistem üzerinde denetim kurmak için binlerce insanı resmi yetkileri kullanarak usülsüzce dinlemiştir.

Basını ise tüm bunlarla ilgili kamuoyu oluşmasını yönlediren merkez olmuştur.

,

SON DAKİKA