Alper Görmüş

27 Mayıs 2013, Pazartesi

Cündioğlu, Tanrı’yı şehre çağırıyor

Hürriyet gazetesinin pazar ekinde Dücane Cündioğlu imzalı, tam bir sayfaya yayılmış "Tanrı'yı şehre çağırmalı" başlıklı yazıyı görünce, Aktüel'de birkaç ay önce yayımlanmış Cündioğlu portresindeki şu satırları hatırladım: "Toplumdaki seküler kültür oluşturucuları yavaş yavaş onun bir 'İslamcı', bir 'muhafazakâr' olmadığını anlıyor gibiler... Fakat yine de ona oralarda alan açmak tehlikeli. Çünkü o bir dindar ve 'gülünç olmadıkça İslam'ın temsiline izin vermeyen bir zihniyetin kıkırdayışları arasından konuşan'ların tersine, konuşunca kimse gülemiyor.

O, bu yanıyla 'dindardan entelektüel olmaz' mitinin tabutunu bir daha açılmamak üzere çivileyen bir adam." Önce büyük bir memnuniyetle itiraf edeyim: Hürriyet beni mahcup etti... İnşallah devamı da gelir, Cündioğlu'nu sık sık görürüz Hürriyet'te. Gelelim muhtevaya... Cündioğlu, yazısında, temel dertlerinden biri olan "neşesiz dindarlık"la hesaplaşıyor yine: "Cumhuriyet dindarlığının dünyasını sadece cami şekillendirdi, hâlâ da şekillendirmeye devam ediyor. Anlamı hazla buluşturamadığından olsa gerek genellikle neşesiz ve hülyasız. Had ve huduttan ötesini bilmeyen bir dindarlık bu! Güya yüzünü geleceğe dönmüş ama 'şimdi'siz ve 'burada'sız..." Cündioğlu, cari "neşesiz dindarlığı" Beyoğlu-Beşiktaş-Kadıköy üçlüsünü Fatih-Eyüp-Üsküdar üçlüsüyle kıyaslayarak yapıyor. İlk karşılaştırma, kitap satışları üzerinden: "İstanbul'un en çok kitap satılan semt ve/veya ilçelerinin hangileri olduğu sorulsa, sanırım listenin hemen başında İstanbul'un şu üç ilçesi yer alır: Beyoğlu, Beşiktaş, Kadıköy...

İlk ikisi Boğaz'ın Avrupa yakasında, üçüncüsü ise Anadolu yakasında. Kitabın en çok satıldığı, yani en nitelikli kitapların değil sadece, en nitelikli kitapçıların da bulunduğu yerlerin başında geliyor bu üç ilçe. "Sevimsiz bir yükü omuzlamaktan kaçınamam, açıkça sormak zorundayım bu yüzden. Acaba Fatih, Eyüp, Üsküdar gibi görece muhafazakar ilçeler bu koca şehirde kitaba ve kitapçılara ev sahipliği yapmaktan kaçınırlarken, onları, niçin Beyoğlu, Beşiktaş ve Kadıköy ilçeleri bağırlarına basmakta?" Cündioğlu bu üç ilçedeki "devinim"i kutsadıktan sonra (çünkü "Devinimin olduğu yerde yaşam, yaşamın olduğu yerde haz vardır, hazzın olduğu yerde de kültür" vardır), lafı Fatih'e, Eyüp'e, Üsküdar'a getiriyor: "Ve öte yanda, mahcup bir halde susakalmış üç koca ilçe, hazdan ve zevk ilkesinden uzakta üç kadim belde, hem de bir kanadı kırık tam üç yüzük kaşı. Fatih, Eyüp, Üsküdar. Bir asra yakın bir süredir kendilerine gelemiyorlar, bir türlü geçmişlerine yaraşır bir kültür havzası olmayı başaramıyorlar.

Bugün'de ve şimdi'de yaşamadıkça, zamanda ve mekânda geçmişin mirasına bir gelecek sunamayacaklarını anlayamıyorlar." Dindarlığın da bir neşesinin olabileceğini ve yüz yıl öncesine kadar Fatih'in, Eyüp'ün, Üsküdar'ın "neşeli" yerler olduğunu söyleyen bu son bölüm, İslam'a baktığında "irtica"dan başka bir şey göremeyenlerin hoşuna gitmemiş olabilir. En, ne yapalım... Onlar da okudukları metnin altında Dücane Cündioğlu imzasının bulunduğunu unutmasınlar. Şimdi bir an için gözlerinizi kapayın ve İstanbul'u, "seküler neşe"nin semtleriyle "dindar neşe"nin semtlerini buluşturan bir şehir olarak düşleyin. Böyle bir düş, insanı "neşe"den dört köşe yapmaz mı?

SON DAKİKA