İdris Kardaş

İdris Kardaş

23 Haziran 2018, Cumartesi

Oylarınızı emanet etmeyin

"Siz bizi kentinize kabul etmezseniz, yarın kapınıza bir başçavuş gelecek ve başınız sağolsun diyecek."

HDP resmi twitter hesabından Sırrı Süreyya Önder'in ağzından çıkan bu sözler paylaşılmıştı.

Gerçekten de öyle oldu. Ancak bir farkla. 7 Haziran seçimlerinde insanlar HDP'yi kentlerine kabul etmelerine rağmen, hem Batı illerinden hem Doğu-Güneydoğu illerinden insanlar HDP'ye oy vermelerine rağmen yüzlerce başçavuş Anadolu'nun yüzlerce evin kapısını çaldı ve kimisine çocuğunun, kimisine eşinin, kimisine babasının ölüm haberini verdi ne yazık ki?

Peki ne oldu da HDP'yi sivil siyaset zeminine çekmek lazım diyen milyonlarca insan böylesine acı bir şekilde aldatıldı.

7 Haziran gecesi Sırrı Süreyya Önder ile Demirtaş kameraların karşısına geçtiler. Türkiye'nin her yanından kendilerine verilen HDP seçmeni dışından gelen oylar hakkında olumlu bir kaç cümle kurdular. Emanet oylar adını verdikleri bu oyların farkında olduklarını söylediler. Hemen ardından Kandil'den açıklama geldi. "Emanet oylar yok bu oylar bizim oylarımızdır"

Bu açıklamaya karşı ne Demirtaş'tan ne de Önder'den en ufak bir itiraz gelmemişti. Henüz yolun başındaydılar. Emanet oy veren "aydın ve sanatçılar" buna öfkelendiler ama sonuçta Erdoğan tek başına iktidar olmamıştı, bu onlar için yeterliydi.

Zaman ilerledi ancak koalisyonlar kurulamadı. MHP ile koalisyona HDP razıydı. CHP'nin Bahçeli'ye verdiği Başbakanlık rüşvetine de ses çıkarmadı HDP. Süreç henüz devam ediyorken bu sürecin bir parçası olan siyasi lideri indirmek için MHP ile işbirliğine onay veren HDP, Bahçeli'nin bu rüşveti kabul etmemesiyle iktidarın bir parçası olamadı.

Sonrasını hatırlıyoruz birlikte.

14 Temmuz'da Bese Hozat süreci bitirdiklerini ve yeniden savaşacaklarını ilan etti.

Demirtaş ve HDP'den buna en ufak bir itiraz duymadılar barış için HDP'ye oy verenler.

Sonra işler daha da kötüleşti. Sırrı Süreyya Önder'in bizi kabul etmezseniz başçavuşlar kapınıza şehit haberi getirir dediği günler geldi.

20 Temmuz'da Cemil Bayık halkı silahlanmaya ve tünel/siper hazırlamaya davet etti.

Demirtaş "Özerkliğin inşası için halkımızı bu onurlu 'hendek' direnişini sahiplenmeye çağırıyoruz, geri adım atmak şerefimize yakışmaz" sözleriyle çatışmaları derinleştirdi.

Yollara kazıldı, her yere mayınlar döşendi, sokaklara hendekler kazıldı, çaydanlıklara bombalar yerleştirildi. Sadece kentlerde hendeklerde değil kırsalda da yollara pusular kuruldu, insanlar çocuklarının, hamile eşlerinin yanında öldürüldü.

Birkaç ay içerisinde 739 asker-polis, 341 de sivil PKK saldırılarıyla hayatlarını kaybettiler.

Rakam olduklarına bakmayın; hepsinin birer ailesi, çocukları, ana babası, henüz kavuşamadıkları nişanlıları, doğmamış çocukları vardı.

PKK'nın bu saldırılarının tamamı hepimizin gözleri önünde oldu. En çok da Kürtlerin. CHP'den HDP'ye çatışmalar bitsin umuduyla oy veren emanet oy sahipleri de bu ölümleri hatırlıyorlardır. Ankara'nın göbeğinde otobüs durağında parçalanan insanlar ile hamile eşinin gözleri önünde öldürülen insanların öykülerini hepiniz hatırlıyorsunuzdur. Diyarbakır'da çorbacılık yapan çocuğun yada kızlarının sımsıkı bacağına sarıldığı o polis memurunun fotoğrafları hala hafızalarımızda.

Tüm bu ölümler yaşanırken HDP'nin ve Demirtaş'ın nasıl reaksiyonlar gösterdiğini Google ile kendiniz de öğrenebilirsiniz. O günün medyasını kısaca taradığınızda herşey karşınıza çıkacaktır. Ancak eminim ki sizler, barış için HDP'nin barajı aşması gerektiği için 7 Haziran'da HDP'ye oy verenler, buna gerek duymadan herşeyi çok iyi hatırlayacaksınızdır.

HDP'nin PKK'ya mesafe alması yapısı itibariyle mümkün değil. Ancak sözleri, söylemleri bir kenara koyacak olsak bile, 7 Haziran sonrası HDP'nin barış ortamının son bulması ve çatışmaların yükselmesi için üstlendiği role, verdiği tepkilere bakmak yeterlidir.

HDP ile PKK arasındaki ilişkinin mecburi değil, hiyerarşik ve gönüllü bir ilişki olduğunu, dolayısıyla HDP'ye oy verirsek siyasete alan açmış olururuz ve PKK'yı güçsüzleştiririz tezinin yanlış olduğunu yazıyorum bir süredir. Bu yüzden de HDP'nin bu seçimde cezalandırılması gerektiği kanaatindeyim. Tam bu noktada Türkiye'de liberal deyince aklınıza ilk gelecek kişi olan Prof. Atilla Yayla'nın geçen gün yazdığı bir yazıdan alıntı ile bitireyim.

"HDP barajı aşamazsa bu bir bakıma Kürt halkının PKK ile olan yakınlığından ve hatalarından dolayı HDP'yi cezalandırması olarak okunabilir. Hep AK Parti'nin bir derse ihtiyacı olduğundan bahsedenler bunu da görmeli. Asıl HDP'nin iyi bir derse ihtiyacı var. Baraj altında kalması belki de onu siyasetini ve söylemini gözden geçirmeye zorlar. Bu, şüphesiz, Türkiye demokrasisi için bir kazanç olur."

DP geleneği AK Parti'dir ve oyum AK Parti'ye

Prof. Atilla Yayla. Hem güncel konularda ön açıcı yaklaşımlara sahiptir, hem de teorik olarak bu akımın önemli temsilcilerinden biridir. Kurduğu ve uzun zaman başkanlığını da yürüttüğü Liberal Düşünce Topluluğu, yıllarca toplantılar düzenler ve Türkiye'nin fikri atmosferine büyük zenginlikler sağlamak için düşünce insanlarını bir araya getirir.

Seçim öncesinde oyunu DP geleneğinin bir devamı olan AK Parti'ye vereceğini ilan etti. Bunun nedenleri yazılarında çokça yer alıyor aslında. Bu noktada şunu görmek lazım. Tanıdığım esaslı ve Türkiye sosyolojisini bilen, anlayan ve bu toplumun değerlerini kendinden ayırmayan liberallerin tamamı bugün AK Parti'yi destekliyorlar. Hep söyleniyor ya liberaller AK Parti'ye karşılar diye. Atilla Yayla bu ezberi bozan iyi bir örnek.

SON DAKİKA