Mustafa Taha Dağlı

Mustafa Taha Dağlı

14 Ağustos 2017, Pazartesi

AB'nin karşılıksız vaatleri

Avrupa Birliği'nin Türkiye'ye yönelik son tehdidi Gümrük Birliği oldu.
Anlaşma 1995'te eski Türkiye ile AB arasında yapılmıştı.
Teknik maddelerini uzun uzadıya anlatmaktansa herkesin bir çırpıda anlayabileceği boyutuyla özetleyelim.
Eşit bir anlaşma değildi.
İki taraf arasındaydı ama üçüncü ülkeler dahil olduğunda Türkiye'nin söz hakkı yoktu.
Kısacası Türkiye'den ziyade AB için karlı bir anlaşmaydı.

İmzalayan eski Türkiye'ydi dedik.
Yeni Türkiye, o anlaşmanın üzerinden 20 yıl geçmesini beklemek zorundaydı.
Mayıs 2015'te 20 yıl dolunca anlaşmayı Brüksel'e gönderdik, "bunu güncelleyin" dedik.

Türkiye aleyhine düzenlenen maddelerin tamiratını talep ettik. Müzakere için tarih olarak 2017'yi verdiler.

2015 Mayıs'ından bu yana Suriyeli mülteciler AB'nin başına dert oldu. O arada kapımızı çaldılar. Bir anlaşma da mülteciler için yapıldı.
Eski Türkiye yoktu, müzakere masasına eşit şartlarda oturan bir Türkiye vardı.
Suriyelileri Avrupa'ya göndermeyeceksek, onların bakımları için gereken parayı o anlaşmada talep ettik. 3 milyar Euro artı 3 milyar daha olmak üzere toplam 6 milyar Euro'nun ödenmesine "evet" dediler.

Vize muafiyetini 2013'ten bu yana sallantıda bırakıyorlardı. Masaya eşit şartlarda oturunca, Türk vatandaşlarına Şengen yolunu açan muafiyet maddesinin altını da imzaladılar. Üstüne AB ile müzakerelerde açılmayan fasılların derhal açılmasına yönelik talebe de "hay hay" dediler.

Taahhütlerini yerine getirdiler mi?
Hayır getirmediler.
6 milyar Euro'nun 10'a birini verdiler.
Geri kalan 5 milyar 400 bin Euro hala ödenmedi.

2 fasıl açtılar sonra müzakereleri komple dondurmakla tehdit ettiler.
Vize muafiyetini iki kez daha erteleyip, rafa kaldırmaya kalktılar.

Bu iki yıllık süreçte istemedikleri, "aman sakın olmasın" dedikleri ne kadar şey varsa Türkiye'de hepsi gerçekleştirildi. En son 16 Nisan'da anayasa değiştirildi, resmen şoka girdiler.

Casusları, ajanları yıllardır cirit atardı, şimdi anında enselenip, kodese tıkıldılar.
Terörle mücadele etmeyin diye tehdit ettiler, PKK ile de FETÖ ile de ölümüne mücadele verildi.
Bunları yapıyoruz diye tehdit üstüne tehdit ettiler, "vız gelir" yanıtını aldılar.
Türkiye'ye istedikleri her şeyi dayatırlardı artık dayatamaz hale geldiler.

Mülteci anlaşmasını unutturmaya çalışırlarken, bu kez "hadi şu gümrük birliği defterini açalım, artık" dedik. Şimdi kara kara düşünüyorlar, demokrasi, insan hakları, gazeteciler, terörle mücadele, vs laf kalabalıklarıyla gümrük birliği anlaşmasının güncellenme sürecini bloke etmeye çalışıyorlar.

Ama nafile.
Mülteci anlaşmasının taahhütlerine uymuyorlar, uymasınlar hiç önemli değil.
Gümrük birliğini güncellemeye yanaşmıyorlar, yanaşmasınlar hiç önemli değil.
Ne kadar sümen altı etseler de imzalar atıldı, her şeyin bir bedeli, karşılığı var, karşılarında da otur deyince oturan, git deyince git bir Türkiye değil, tüm saldırılarına tüm tehditlerine karşı "hodri meydan" diyen bir Türkiye var.
Zaten bir türlü alışamadıkları, kabullenemedikleri, hazmedemedikleri mesele de bu.

SON DAKİKA