'AB ne anlam taşıyor biliyoruz'
Abdullah Gül ile SABAH yazarları Ankara'da Dışişleri Konutu'nda bir araya geldi. Sohbet, daha çok dış politika ağırlıklıydı. Gül'ün ekonomiye yönelik tespit ve yaklaşımları, son günlerde ekonomide "kuşku" bulutlarına yol açan bazı pürüzlerin çözüme kavuşacağını gösteriyordu. Birincisi IMF ilişkileri. Gül, iki haftaya kadar IMF yönetiminin yeni anlaşmayı onaylayacağını söyledi. "Çünkü biz bu süre içinde gerekli tüm düzenlemeleri yapacağız" dedi. Gül, mali disiplinin gevşemeden devam edeceğini, yapısal reformları sürdüreceklerini söylerken, son günlerde dövizde ve faizde oynamaya yol açan gelişmelere de değindi: "Türk ekonomisinin kırılganlığı artık azalmıştır. Dünyada bir gelişme yaşandı. Bizim gibi ülkelerden sermaye çıkışı yaşandı. Ancak en az etkilenen ülke Türkiye oldu. Bu nokta iyi anlaşılmalı." Gül'ün ekonomik gelişmeleri çok yakından takip ettiği anlaşılıyor. Tüpraş'ın 17 Aralık sürecinin olumlu etkisiyle değerinin nasıl arttığını vurgularken, "Bu şirketin özelleştirilmesi bana göre haksız gerekçelerle mahkemeden döndü. O gün satılmaması bu açıdan şirkete faydası olduğu söylenebilir. Bu örneği, AB ile ilişkilerimizin öneminin farkında olduğumuz için veriyorum. AB perspektifinden vazgeçmemiz, sapmamız mümkün değildir. Tam tersi artarak sürmesi Türk ekonomisini büyüteceğinin de farkındayız" tespitini yaptı. Gül, "Hırvatistan'la müzakerelerin AB tarafından askıya alınması Türkiye'de 'AB konusunda gerekenler yapılmıyor' diyen çevrelerce endişe ile karşılandı. Siz en son kararı nasıl değerlendiriyorsunuz" sorumuza açık yüreklilikle cevap verdi: "Bence haksızlık yapılıyor. Biz gerekenleri yapıyoruz. Ama elbette gerekenleri yapmazsanız, Hırvatistan gibi Türkiye ile de müzakereler askıya alınabilir. Önümüzde yapılması gerekenler var. Mesela Vakıflar Kanunu var. Biz AB'nin ne demek olduğunun farkındayız. 17 Aralık öncesinde faizler yüzde 23 seviyesindeyken, yüzde 16'lara geriledi. Faizdeki her 1 puanlık artış, yılda 23 milyar dolarlık ek borçlanma ihtiyacı doğuruyor. Eğer biz Brüksel'den farklı dönseydik. Bu olumlu gelişmeler yaşanmazdı." Sorumlusu kim? Gül ile sohbetimizde konu Türk Ceza Kanunu'nda yer alan ve basına karşı ağır yaptırımlar getiren maddelerine geldi. Yeni Ceza Yasası, AB normlarıyla uyumlu ve tarihimizde ilk defa "birey"in haklarını öne çıkaran bir yasa olarak kamuoyuna sunuldu. Pek çok hukuk adamı, yeni yasanın genelini alışılagelmiş hukuki yaklaşımı değiştirdiği için reformist bir yasa olarak tanımlıyor. Ama konu basın yoluyla işlenen suçlara geldiğinde görüşler hemen değişiveriyor. Peki bu maddeleri kim savunuyor? Anlıyoruz ki, basın gibi, hükümetin önemli bir kesimi de yasanın basın özgürlüğünü kısıtlayıcı hükümlerinden habersiz. En azından Gül'ün sözlerinden bunu anlıyoruz. Gül, somut örnekler vererek sorduğumuz soruya aynen şu yanıtı verdi: "Biz her alanda serbestleşmeyi gerçekleştirirken kendimize tezat düşecek bir iş yapmayız açıkçası. Ben bu maddelerin değiştirileceğine inanıyorum. Değiştiririz. Kendi aramızda da konuştuk zaten." Bu sözlerden anlıyorum ki, AKP'yi yasakçı bir zihniyet taşıdığı gerekçesiyle eleştirilmesine yol açacak bu maddelerden, Abdullah Gül gibi partinin belirleyici bir ismi bile habersiz kalmış. Ancak yine de son sözü Başbakan Tayyip Erdoğan'ın söyleyeceği anlaşılıyor. Kabul, yeni TCK'nın basın hayatına neler getirdiği uzmanlarca bilinse bile gazeteler uyudu. Ancak, yasanın basına yönelik maddelerini TBMM'nin alt komisyonlarında değiştirenlerin de "bırakın uyusunlar" dediklerini sanıyorum. Peki yasayı kimler hazırladı? Edindiğim bazı bilgiler var. AKP'yi yıpratacak, AB perspektifini zedeleyecek bu maddeleri hazırlayanların, basına yönelik kişisel tepkileri olduğunu sanıyorum. En azından elimdeki bilgiler bu yönde. Biraz daha araştırıp öyle gündeme getireceğim. Yani arkası sonra...
|