kapat
   
SABAH Gazetesi
 
    Son Dakika
  » Yazarlar
    Günün İçinden
    Ekonomi
    Gündem
    Siyaset
    Dünya
    Spor
    Hava Durumu
    Sarı Sayfalar
    Ana Sayfa
    Dosyalar
    Teknoloji
    Arşiv
    Etkinlikler
    Günaydın
    Televizyon
    Astroloji
    Magazin
    Sağlık
    Cumartesi
    Aktüel Pazar
    Otomobil
    İşte İnsan
    Sinema
    Turizm Rehberi
    Çizerler
Bizimcity
Sizinkiler
emedya.sabah.com.tr
Google
Google Arama
 
Ahmet Umit @ SABAH
 

Beyoğlu'nun En Güzel Abisi... (9)

Soruşturma ilginç yerlere gidiyordu. "Neden öldürtsün Çetin'i?" diye ben de katıldım bu ilginç konuşmaya. "Çetin'den son derece memnun olduğunu söyledi bize." "Öyle söyleyecek tabii Başkomserim, sizi yanıltmak istiyor. Son günlerde araları hiç iyi değildi. O sebepten barıştık ya biz Çetin'le. Üstelik görüşme talebi de Çetin'den geldi." "Peki niye araları bozulmuş patronuyla?" "Şimdi bu Çetin biraz tuhaf bir adamdı. Allah günahlarını affetsin ama bence kafadan kontaktı. Başlarda makul davranıyordu Çetin. Sadık bir kurt köpeği gibi koruyordu Apti'yi, ama kısa bir süre sonra sapıttı. Sokakta, mekanda bulaşmadığı kimse kalmadı. Hepimizle dalaştıktan sonra sıra Apti'ye geldi. En son, 'Beni kulübe ortak al, yoksa seni öldürürüm' diye tehdit etmiş Apti'yi. Biz öyle duyduk yani." "Kimden duydun?" "Necati'den, Apti'nin üvey kardeşi. O da bu alemlerin adamı. Biz Apti'yle limoniyiz ya, aramızı bulmaya çalışıyordu. Çetin'den de pek hoşlanmazdı." "Anlayamadığım şu" dedim, "Apti eski kulağı kesiklerden diyorsun, böyle bir adam Çetin gibi kontrol edemeyeceği birini yanına niye alsın?" "Çetin'i iyi yerlerden tavsiye etmişlerdi." "İyi yerler mi?" "Yani hatırlı birileri..." "Bilmece gibi konuşma İhsan Efendi" diye uyardı Ali. "Ne demek hatırlı birileri?" "Valla duyduğumuza göre sizden birileri..." "Emniyetten mi?" "Öyle söylüyorlar..." Ali, sağ elinin işaret parmağını Sağır'ın burnuna doğru uzattı. "Ateşle oynuyorsun, eğer söylediklerini ispatlayamazsan, polise hakaretten içeri tıkarım seni." Sağır İhsan soğukkanlılığını koruyordu. Sorgunun gidişatından memnun arkasına yaslandı. "Kızmayın Komserim, siz sordunuz ben anlatıyorum." Haklıydı, ama sadece işine gelenleri anlatıyordu. "Peki kimmiş bu Çetin'i tavsiye eden emniyetçi?" diye araya girdim. Sıkıntıyla kıpırdadı oturduğu yerde, sonra hâlâ yanında ayakta dikilen adamına baktı. "Ragıp sen biraz dışarı çık." Ragıp iri cüssesini sürükleyerek kapıdan çıkınca, "Bu çocuklar cahil" diye söylendi. "Onların yanında emniyetle ilgili konular konuşulmaz." Ali'yle benim yüzümüzde sadede gel, ifadesini görünce, "Tam olarak isim bilmiyorum ama narkotikçi bir emniyet müdüründen bahsediyorlar. Uzun yıllar güney illerimizden birinde çalışmış. Lakabı da Extazy'miş. Yani benim duyduğum bu." Ali de benim aklımdan geçenleri düşünüyor olmalı ki, aynı soruyu sordu: "Bu Ekstazy lakaplı adamın görev yaptığı yerler neresiymiş?" "Valla Antep mi, Kilis mi, Hatay mı... İşte onlardan biri..." Sağır İhsan, Kilis deyince dönüp Ali'yle birbirimize baktık. "Bana bak Sağır İhsan eğer yalan söylüyorsan..." diyecek oldum. "Aman Başkomserim ben aklımı peynir ekmekle mi yedim ki, bir polise iftira atayım. Siz bir araştırın bu konuyu doğru söylediğimi anlayacaksınız." Sağır İhsan'dan Bolu'daki sünnet düğünün video kasetlerini alıp, İstanbul'u terk etme diye, uyardıktan sonra ayrıldık 'Tarlabaşılılar Kulübü'nden. Hazır Beyoğlu'ndayken, Çilem adındaki konsomatris kadınla da konuşmak istiyordum. "Şu Çilem, pavyona ne zaman geliyor demişti Apti?" diye sordum Ali'ye. "Dokuzdan sonra demişti Başkomserim. Daha iki saat var, gidip bir yerlerde hamburger, pizza bir şeyler yesek." Benim de karnım acıkmıştı, ama canım öyle dandirik yemeklerden çekmiyordu. Ama Ali'yi de peşimden sürükleyip, çocuğun yanlış da olsa, yemek zevkine karışmaya hiç niyetim yoktu. "Sen hamburgerini ye. İşin bitince Beyoğlu Karakolu'na uğra. Ben orada olacağım" dedim. Niyetim Beyoğlu Emniyet Amirliği'nin demirbaşlarından, eski ahbabım Komser Şişko Muammer'e uğrayıp, enfes yemekler yapan Lades Restorant'ta kendime bir ziyafet çektirmekti. Bu arada şu Ekstazy lakaplı polis kimmiş, onu da öğrenirdim belki. Çünkü bizim Şişko Muammer, emniyetin en kulağı delik adamıydı. Teşkilatta ne oluyor ne bitiyor, hepsini duyar, komserinden emniyet müdürüne herkesi tanırdı. Şişko Muammer'i, masasıyla iskemlesi arasına sıkışmış, elindeki gazetenin at yarışları sütunlarını hatim ederken buldum. Beni görünce, terli yüzü aydınlandı. Göbeğini güçlükle toplayarak, "Vay Nevzat, hoşgeldin be" diyerek bana sarıldı. Ben de çelimsiz sayılmam, ama bizim tosunun yanında çiroz gibi kalmıştım. "Ulan hâlâ şişmanlıyor musun?" diye takıldım. "Yok be" dedi kollarını çözerken, "Son günlerde beş kilo verdim." "Vermen lazım zaten, yoksa meslekten atarlar." "Atsalar da kurtulsam. Bıktım şu Beyoğlu'ndan. İti gelir, kopuğu gelir. İbnesi gelir, puştu gelir. Bir tane düzgün adam yok be." "Düzgün adam nasıl olsun? Burası Mevlevi Tekkesi mi oğlum? Karakolda düzgün adamın ne işi var?" "Böyle konuşursun tabii. Geçmişsin cinayet masasının başına. İşin iş!" "Ne demezsin! Cillop gibi cesetler, kendi ayağıyla gelip teslim olan katiller... Hadi bakalım bırak bu lafları da toparlan, gidiyoruz" dedim. Şaşkınlıkla yüzüme baktı. "Nereye gidiyoruz?" "Yemeğe. Unuttun mu lan bana bir yemek borcun var." Gözlerini kısarak hatırlamaya çalıştı. "Ne borcuymuş o be?" "Ne borcu olacak, geçen sene bu zamanlar altılıda sana tüyo vermedim mi?" "Tamam tamam hatırladım. Verdin, verdin de ne oldu? Koşunun sonucunu herkes bildi. Biz de bir çorba parası alabildik sadece." "Ben anlamam. Dediğin çıksın sana bir ziyafet çekeceğim, demiştin." Gevrek gevrek gülmeye başladı. "Demiştim ulan, demiştim. Sözünden dönen namerttir. Söyle bakalım nerede istiyorsun ziyafeti?" "Ben merhametli adamım oğlum. Şu sizin Lades'e gidelim. Bir imambayıldı, bir pilav, bir cacık yeter." Yemeklerin adını duymak bile bizim tosunu harekete geçirmeye yetmişti. Sırtına kirli pardösüsünü geçirip, görevli polise, bir saate kadar dönerim, dedikten sonra çıktık karakoldan. Muammer'in ısmarladığı yemekler benimki kadar mütevazı değildi: Mercimek çorbasıyla başlayıp, kuzu haşlama ile sürdü; kallavi bir patlıcandan yapılma enfes bir karnıyarık ve üstü salçalı nohutla kaplı bir tabak dolusu pilavla renklenerek, nihayet çifte kaymaklı ekmek kadayıfıyla noktalandı. O kadar iştahla yemişti ki, yemeğini kesip de Ekstazy lakaplı meslektaşımızı soramamıştım. Ama kahve faslına geçerken dayanamayıp sordum.

YAZARIN ÖNCEKİ YAZILARI
 Beyoğlu'nun En Güzel Abisi... (8)   / 10-10-2005
 Beyoğlu'nun En Güzel Abisi... (7)   / 09-10-2005
 Beyoğlu'nun En Güzel Abisi... (6)   / 08-10-2005
 Beyoğlu'nun En Güzel Abisi... (5)   / 07-10-2005
 Beyoğlu'nun En Güzel Abisi... (4)   / 06-10-2005
RAHŞAN GÜLŞAN
Çamurla oynamayı seviyorum!
Geçen hafta salı günü...
HAKAN & UTKU
Tanrıyla konuşan Bush
ABD Başkanı George W. Bush'un...
SEDA KAYA GÜLER
Yakışıklı oyuncular
Bir zamanların en yakışıklı oyuncusu...
AHMET UMİT
Beyoğlu'nun En Güzel Abisi... (9)
Soruşturma ilginç...
AYŞE TÜTER
Lezzet Güneşi
Şikemperver çorbası
Öncelikle...
Sahur reflüsünden korunun
Sahur reflüsünden korunun
Oruçluyken iftarda yüksek kalorili ve yağlı yiyeceklerden kaçınmak...
İftarda buluştular
İftarda buluştular
Sosyetenin sevilen çifti Mehmetİnci Gazioğlu, ramazan ayının ilk...
İlişkileri muallakta!
İlişkileri muallakta!
Siren Ertan ile Gökhan Çarmıklı'nın ayrılık dedikodusu, son...
 
    Günün İçinden | Yazarlar | Ekonomi | Gündem | Siyaset | Dünya | Televizyon | Hava Durumu
Spor | Günaydın | Kapak Güzeli | Astroloji | Magazin | Sağlık | Bizim City | Çizerler
Cumartesi | Aktüel Pazar | Sarı Sayfalar | Otomobil | Dosyalar
   
    Copyright © 2003, 2004 - Tüm hakları saklıdır.
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.