kapat
   
SABAH Gazetesi
 
   Dünya Kupası
   Son Dakika
   News in English
  » Yazarlar
   Günün İçinden
   Ekonomi
   Gündem
   Siyaset
   Dünya
   Spor
   Hava Durumu
   Sarı Sayfalar
   Ana Sayfa
   Dosyalar
   Teknoloji
   Emlak
   Otomobil
   Detaylı Arama
   Arşiv
   Etkinlikler
   Günaydın
   Televizyon
   Astroloji
   Magazin
   Sağlık
   Kültür Sanat
   Turizm Rehberi
   Cuma
   Cumartesi
   Pazar Sabah
   İşte İnsan
   Sinema
   20. YILA ÖZEL
   Çizerler
Bizimcity
Sizinkiler
emedya.sabah.com.tr
Google
Google Arama
 
Ali Kirca @ SABAH
 

Yalnızca gözlerin yaşadığı bir hayata dair...

Gazetelerde mutlaka okudunuz, televizyonlarda izlediniz.
Yalnızca "gözler" le yaşanan bir hayat, nasıl gözlerden kaçabilirdi ki? Forbes dergisinin dünyanın en zengin kişileri arasına 3.2 milyar dolarlık servetiyle giren bir kadının, öyküsüydü anlatılan.
Suna Kıraç'ın... Vehbi Koç'un kızının...
Sevgili Rıdvan Akar'ın belli ki zahmetli çabalarla hazırladığı belgesel-kitabın içinde o yaşam öyküsünün izleri sürülüyor.
Ama kuşkusuz, o yaşam öyküsünün ve belgeselin de en çarpıcı, hatta en sarsıcı yanı, Suna Kıraç'ın hastalığından sonra yaşadıkları.
Kısaca ALS olarak anılan hastalık, merkezi sinir sisteminde motor hücrelerin kaybıyla birlikte kaslarda zaaf ve erimeye yol açıyor.
Uzun öykünün sonucu; Suna Kıraç'ın gözlerinden başka hiçbir şeyine kumanda edememesi oluyor. Yalnızca gözlerini hareket ettiriyor, hayatı gözleriyle yaşıyor.
Çarpıcı olan şu: Hepimiz büyük ölçüde hayata gözlerimizle bakıp dünyayı gözlerimizle algılıyoruz.
Ama "yaşam" a; sadece ve sadece, gözlerle bağlı kalabilme azminin ve tutkusunun anlamını kavrayabiliyor muyuz?
Sahip olduğumuz, kazandığımız bütün değerleri, imkanları, olanakları, her şeyi kaybettikten sonra; -ki onun kaybettikleri herkesinkinden çok daha fazladır elbette-, yaşamın yine de sürdürülebileceğine olan inancın büyüklüğünü anlayabiliyor muyuz?
Dahası; hayatla iletişim kurmanın yolları ve imkanları sınırlanınca, yaşanacak duygu ve düşüncelerin de sınırlandığını, özetlendiğini, fazlalıkların atıldığını ve geriye sadece "iyi" duygular kaldığını...
Fark edebiliyor muyuz?


Yaşamla yalnızca gözlerle iletişim kurabilmek, ama bu sayede, bütünüyle "yaşamın içinde" kalabilmek. Bu nasıl oluyor?
"Suna Kıraç konuşmak ya da bir mesaj iletmek istediğinde tam karşısına koyu renklerle yazılmış 29 harften oluşan bir alfabe konuyor.
Hemşireler tek tek harfleri gösteriyor. Suna Kıraç kirpiklerini kırpıştırdığında ilgili harf yazılıyor. Oluşturmasını istediği kelimeyi sırayla göstererek not ettiriyor. Kelimeler tek tek bulunarak cümle oluşturuluyor."
Sonrasını çocukluk arkadaşlarından biri anlatıyor:
"Neler anlatıyor, neler? Gözünün içinin güldüğünü görüyorum... Yine sevgi görüyorum, her zamanki gibi insan sevgisi görüyorum. Benim çocukluk arkadaşım çok çok güzel bir insan oldu. Büyük bir insan oldu."
Bu son sözcükler gerçekten çok önemli, altı özellikle çizilmeli: "Benim çocukluk arkadaşım çok çok güzel bir insan oldu. Büyük bir insan oldu."


Çocukluk arkadaşının söylemek istediği "Suna Hanım" ın hastalıkla değiştiği gerçeği değil. Zaten; "her zamanki gibi insan sevgisi" sözcükleri, onun bütün bedeniyle hayata hükmederken ki "iyi" liklerine gönderme yapıyor. Ama sonunda söylediği çok farklı:
"Benim arkadaşım büyük bir insan oldu."


Buradan herkesin çıkaracağı bir sonuç olmalı...
Geriye yalnızca gönül gözüyle hayata bakmak kalınca, geriye yalnızca gönül gözüyle iletişim kurma imkanı kalınca, hayatın müsvedde defterindeki bütün fazlalıklar karalanıyor. "Sade"leşiyor her şey.
"Dervişan" bir hayata yolculuk sanki...
Bütün dünya nimetlerinden, fırsatlarından, kavgalarından, ihtiraslarından, imkanlarından arınınca, geriye çok az şey kalıyor.
O çok az şey, aslında yalnızca olması gereken şey işte. İnsan!..
Ne zarar gelir, ıssız bir mağarada "peygamber sabrı" yla inzivaya çekilen ve dünya nimetlerinden el etek çeken bir dervişin "fazlalıklardan arınmış" saf hümanist kelamından?
Arkadaşları, Rıdvan Akar'ın kitabında, onun zaten sanılandan "farklı" ve sermayeden çok emeğe yakın bir dünya görüşü olduğunu da söylüyorlar. Hele "eğitim" deki yeri!
Ama, her şeye muktedirken ister istemez, lüzumsuz fazlalıkların, sözlerin, eylemlerin içinde olabiliyoruz hepimiz.
Denemeye değmez mi?
Bir an için, biz, hepimiz; dünyaya yalnızca gözlerimizle bir şeyler söylemeye çalışsak, yalnızca gözlerimizle yaşasak bir an; arınsak fazla
"söylem ve eylem" den; hayat "iyi insanlar" hükümranlığına baş eğmez mi o zaman?

YAZARIN ÖNCEKİ YAZILARI
 Ormancı!   / 05-06-2006
 Deniz olunmalı!   / 02-06-2006
 Hayat ucuzluğu...   / 31-05-2006
 Mayıs hüzünleri...   / 26-05-2006
 Kuşlara dair-5   / 24-05-2006
 Hayat temize çeker her şeyi...   / 22-05-2006
 Gurbetin gençleri   / 17-05-2006
 Bugün Anneler Günü...   / 15-05-2006
 Küme düşme yetmez, şampiyonluk da kalksın!   / 12-05-2006
 Yaralıyız!   / 10-05-2006
ALİ KIRCA
Yalnızca gözlerin yaşadığı bir hayata...
YILMAZ ÖZDİL
Değerli hastalar... Ölün de kurtulalım
IMF...
ERGUN BABAHAN
Rejimin gerilimleri ve çözüm yolları
Seçilmiş sivil...
MEHMET BARLAS
Deformasyon ve dezenformasyon bir araya...
BALÇİÇEK PAMİR
Kocam başka kadınlara gidebilir mutlu olacaksa, izin...
UMUR TALU
Gak ve guk!
Fazla konuşulmaz, okul kitaplarında da pek...
FATİH ALTAYLI
Bu eğitimle AB'ye gireceğiz
SABAH'ta bir haftadır Türk...
ERDAL ŞAFAK
Yeni bir heyecan
Başbakan Erdoğan ile...
Rum kesiminde toplu mezar
Rum ve Türk uzmanlar, kemiklerin en az 4 kişiye ait olduğunu...
ABD'li siyasetçilere Türkiye gezi rüşveti
"İnsansız uçak Predator üreten General Atomics şirketi Cumhuriyetçi...
İnatçı keçi Sergen
İnatçı keçi Sergen
Beşiktaş'ın jübile teklifini, "Futbol oynayacağım" diyerek reddeden...
 
    Günün İçinden | Yazarlar | Ekonomi | Gündem | Siyaset | Dünya | Televizyon | Hava Durumu
Spor | Günaydın | Kapak Güzeli | Astroloji | Magazin | Sağlık | Bizim City | Çizerler
Cumartesi | Pazar Sabah | Sarı Sayfalar | Otomobil | Dosyalar | Arşiv | Künye | Ana Sayfa
   
    Copyright © 2003, 2004 - Tüm hakları saklıdır.
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
Üretim ve Tasarım   Merkez Bilgi Grubu