15 TEMMUZ İŞGAL VE UYANIŞ
O karanlık gecede 250 şehit verdik. Şehitlerimizin mekanları cennet olsun. İki binin üzerinde gazimiz oldu. Hepsine hayırlı şifalar dilerim. Bunların yanı sıra tabi ki maddi kaybımızda az değildi. Bu musibet hakkında aklıselim düşünürsek kazançlarımız da olmuştur. En büyük, en mukaddes kazancımız olan yurdumuzun selamete kavuşması için başlangıç olmuştur.
15 Temmuz işgalinden önce sayın cumhurbaşkanımız bu hain grubu fetö yapılanmasını ne kadar anlattıysa çoğu yakın çevresini bile inandırmakta zorluk çekmekteydi. Diyorlar ya bir musibet bin nasihatten önemlidir. Bu vatanın evladıyım diyenler, bayrağını sevenler, esarete meydan okuyanlar bir kez daha başını avuçlarının arasına alıp düşünmelidir. Çünkü ne gidecek yerimiz var ne de bizim bizden başka dostumuz var. Bu vatan kolay kazanılmadı ve kolay da kaybedilmeyecektir. Vatanımız üzerinde oyun kuranların oyunu mutlaka bozulacak ve yüce Allah bu milleti, bu vatanı şer odaklarından ilelebet koruyacaktır.
Demokrasiyi vadedip talana geliyorlar. Kanlı çizmeleriyle gariban milletlere zulmedip demokrasi getirdik diyorlar. Bahar getirdik dedikleri Afganistan, Irak ve Suriye'ye bakın. Böyle bir demokrasi istemem arkadaş.
Ahmet Bozkurt
15 TEMMUZ
Durdum. Ellerimle kulaklarımın üst kısmını, şakaklarımı sıkıca sıktım. Gözüm bir noktaya kilitlendi. Aklımdan geçenleri kafama baskı yaparak durdurmak istedim ,durmadılar! Kapı çaldı. Eşimdi. Evdeki mermileri ve yedek şarjörünü istedi. Gitme dedim. Durmamam, şimdi değilse hiçbir zaman, dedi Helalleştik. Onu bir daha göremeyecek gibi sarıldım. Yakın akrabalarımı arayıp haber verdim. Annem her 10 dakikada bir arıyor İstanbul'a geleceğim tek başına ne yapacaksın diyordu. İstese de gelemezdi. Ailemi ve beni endişelendiren oturduğum evin , ilçe emniyet müdürlüğünün üstü olmasıydı. Balkona çıktım aşağıda 7 polis, iki kirpi. Tanklar ın geleceğinden söz ediyorlardı. Arabaları durdurup emniyete gelen yolların başını kapattılar. İçeri girdim tv de hala ses yok. Birkaç kanal boğazı gösteriyor. İki saat kadar gelen telefonlara cevap verdim. Sonunda kanallarda darbe yayını başladı. Eşimden hala haber yok. Dışarda kuş uçmuyor sadece helikopter sesleri var. Evde duramadım. Evden bir bıçak alıp beze sardım. Aşağıya indim. 7 polis , 2 kirpi birde ben. Polislerin görmediği apartman girişinin önünde durdum. Birisi gördü. Polis eşi olduğumu lojmandan indiğimi söyledim. Yukarı çık yenge dedi Tanklar geliyor. Gelsin dedim. Bekledim. 1 saat kadar durdum. Haberlere bakmak için yukarı çıktım televizyonu ve ışığı kapatmamıştım. Cumhurbaşkanı konuşuyordu. Bu bir fetocu darbe girişimi haklımızı meydanlara davet ediyorum dedi. 10 dakika içinde emniyetin önü 100 lerce insan doldu. İlk gözyaşımı orada aktı. Yürek hoplatan ardı arkası kesilmeyen selalar başladı. Eşimden hala haber yok. Bir elinde Kuran , bir Elinde bayrak neneler kapımızın önüne geldi. Bizim için, korumak için, vatan için , millet için, toprak için. Apartmandan sesler geldi kapı deliğinden baktım. 3 asker üniformalı ellerinde kocaman silahları var. Yavaşça açtım kapıyı diğer elimde bıçak. Kimsiniz dedim. Korkma yenge hanım, polis özel harekat dedi. Yukardan ateş atacağız ışıksız helikopter geziyor onu düşüreceğiz dedi. Kapattım kapıyı. Çanta hazırladım kendime içine yedek kıyafet evde para eden ne varsa aldım. Belli ki bir daha evimi de göremeyecektim. Çünkü helikopter de buraya da ateş açardı. Salonda açık olan tv ye baktım, dizlerimin üstüne çöktüm sesini açtım. Ankara'ya usul usul mermi yağıyordu. Eşimden hala haber yok. Televizyonu kapattım. Sela sesini uçak sesi böldü. Balkona koştum tepede aşırı alçaktan uçan bi köpek dolanıyordu. Aşağıdaki insanlar kaçıştı. Bi gümbürtü koptu. Ankara gibi vatan emniyette bombalanıyor diye düşündüm. O saatten sonra eşimi bir daha hiç göremeyeceğim geçti aklımdan. İkinci gözyaşımı orada aktı. Sırt çantamla aşağıya indim. Bıçağım hala belimdeydi. Asker yada polis görünümlü teröristlerden biri bi yanlış yapsa bıçaklayacağım. Etraftaki hiçbir polise güvenmiyorum. Eşimi yine aradım , yine açmadı. Selalar ,dualar , tekbirler , tepemizdeki o F16.. o gece aylar sürdü. o gece yıllar sürdü. Kim demiş en uzun gece 21 aralık diye en uzun gece 15 Temmuz 'du. Eşim aradı, şehit olmamıştı. onunla konuşurken üçüncü gözyaşım aktı. Ama bu sefer şükür ederek. Gün ağarmaya yakın güzel haberler geldi. Halkın iradesine darbeye girişineler darbe yemiş , tek tek alınıyorlardı.
Sonra ne mi oldu ? o gün bölmek istedikleri milleti daha çok bağladılar. O gün sağcı , solcu yoktu , aydın , gerici yoktu, ateisti, dindarı, akplisi, mhplisi, chplisi yoktu. O bir bayrak vardı, bir vatan , bir millet…
Yeliz Dövücü
Bir yaz gecesi,
Gün,temmuzun onbeşi
Fırtına öncesi sessizlik...
Göklerden bir koku yayılıyor etrafa
Bu koku insana huzur,cesaret ve hüzün aksediyor
Bir anda bir ses ortalığı velveleye veriyor.
Onlarda kim?
Kendini beş kuruşa satmış hainler
Tankları halkımın üzerine sürüyor
Hainler tankları halkımın üzerine sürdüğünde
Halkım göğsünü siper ediyor düşmana
Bir an tereddüt ne kelime?
Canını hiçe sayıp haine geçit vermiyor halkım.
Ve kurşunları yağdırıyor hainler
Şehadet şerbetine susamış gençler
Birer birer içip saadet-i ebediye eriyorlar.
Cesaret kanında olan halkım
O gün geçit vermedi haine
Sanki Çanakkaledeki gençler oradaydı o gün..
ve sanki oradaki askerler.
sanki gökten melekler inmişti İslamın son kalesini müdafaa etmek için...
Enes BAŞALAN
15 TEMMUZ 2016…Tarihi değiştiren tarih.
Türkler kumpasta…
"Bu kez dönemezler" dedi gizli servisin başkanı. "Tam 40 yıldır içerdeyiz. Artık ülkeye hâkimiz. Türkler eskisi gibi değil çok değiştiler, bozduk onları, gevşek ve dağınıklar, direnemezler bile!"
Doğru söylüyordu. Ataları dünyanın öbür ucundaki mazlumun derdiyle yaşar, ona yardım ederdi, şimdi ise komşusu akrabası ile kopuk, bitik bir nesil olmuştu bu millet...
"Her şey ayarlandı. Silah kullanırlarsa iç savaş çıktı deriz ve derhal müdahale ederiz! Silahsız halk ise ne yapabilir? Zafer bizim çocuklarındır! Elveda Türkler!"
Bin yıl önce, onların Tapınak Şövalyeleri de, Haşhaşileri de, Bizans'ın Zalim Komutanları da hep böyle söylemişti... Biz en güçlüyüz! Onlara, onların Allah'ına meydan okuyoruz! Demişlerdi...
Tıpkı 1911'de Titanic, 1986'da Challenger vakasında da dedikleri gibi... Meydan okuyucu ismini verdikleri gemileri de uzay mekikleri de aynı şekilde Allah'a meydan okumuş lakin her seferinde kaybetmişlerdi…
Bugün 15 Temmuz 2016; batışın tarihi mi yeniden doğuşun mu?
Yeryüzünün Umudu Türk Yurdu'nda akşam saatleri…40 yıllık plan adım adım uygulanmış ve nihayet son hamlenin vakti gelmişti! İçerdeki vatan hainleriyle birlikte 72 milletten topladıkları ajanlar da harekete geçmişti…
15 Temmuz kimin kaybedeceği bir tarih olacaktı? Son yüz yıldır dünya tarihini kanla değiştiren şeytanların büyük zaferi mi yoksa onların hükmünün biteceği, bir kez daha Türk'ün tarihin akışını değiştirdiği bir tarih mi olacaktı?
Milattan çok önce... İbrahim Peygamberin yaptığı Kâbe'ye filleriyle saldıran Ebrehe, çok güçlü ve yenilmezdi. Lakin yenildi. Helak oldu. Zira Kâbe'nin sahibi vardı ve o sonsuz kudret sahibi, küçücük kuşlarla dev filleri ve zulüm ordusunu yok etti.
Kâbe'nin sahibi, dini için savaşıp yüz binlercesinin şehit düştüğü Türk Topraklarını sahipsiz bırakır mı?...
Ve o gece…15 Temmuz gecesi...
Bursa. Kadim Türk İslam şehrinde bir genç eve girince annesinin yerde iki büklüm titrediğini gördü. "Anne neyin var?" Cevap alamadı koşup annesine doğru eğildi, tekrarladı " anne ne oldu?" Üçüncü kez sorduğunda annesinin fısıltısını duyarak ürperdi " balkondaydım gecenin karanlığında... birden gökten insanların indiğini gördüm... Gördüm onları... " Kimi anne?" Emir Sultan'mış... Öyle söyledi.. Korkma kızım dedi Allah sizinledir..."
Kâbe'nin Sahibi, bu kez Türk Vatanı için manevi ordusunu gönderiyor…
Türk titredi ve kendine geldi…
Kutlu Türk Yurdu'nun nurlu bekçileri dönmüştü…
Ak Tolgalı Beylerbeyinin, Ulu Peygamberin müjdelediği Sultan Fatih'in, Yenilmez Akıncıların ruhları imdada geliyordu !...
En son Çanakkale'de sonra Güney Kore'de ve 1974'te Kıbrıs'ta olduğu gibi...
Aynı saatlerde İstanbul'da iki genç, meyhaneden koşarak çıktılar "Ağabey! Bu hainler darbe mi yapacakmış? Biz de varız ne yapmalıyız?" ...Süs havuzunda abdest aldılar sarhoş gençler... Ve Allah onları yükseltti o gece…Ve milyar yıl önce kainat yaratılırken meleklerin sorduğu sualin cevabı oldular. " Yeryüzünde fitne çıkaracak günahkâr insanoğlunu neden yarattın?"…"Sizin bilmediklerinizi bilirim, ben onları düzeltirim ve yükseltirim." İlahi buyruğu bu gece tecelli ediyordu…
Seçilmiş millet olmak; tarihi yeniden yazmak…
15 Temmuz 2016. Meleklere, büyük varoluş cevabının verildiği tarih... Ve o melekler şimdi göklerde duada bu gençler için... Dua, göklerden indikçe tarihin kahraman milletinin torunları dirilmekte... Kalplerden korku kalkmakta şimdi... Silaha, tanka, mermiye, çıplak el yalın ayak tekbirlerle koşmakta şimdi…
15 Temmuz'da dünya, çoktandır görmediği, kitaplarda kalan ve masal sandığı bir destansı kahramanlığa şahit olmakta şimdi! 40 yıllık büyük tuzak, bir gecede Akif'in İstiklal Marşındaki medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavarları, iman dolu göğsü olan milletin serhaddi karşısında perişan oluyordu…Tarih yine tekerrür ediyor…Türkler bir kez daha destan yazıyordu bu gece…15 Temmuz Destanı'nı…Kıyamete kadar yok edilecek iken yeniden dirilen, varlık savaşını kazanan Türk'ün Destanı!...
Sadece bir gecede bitti hain tuzak… Her köşesinde, genciyle yaşlısıyla, kadını erkeğiyle ölümü bayram sayan Büyük ve Asil Türk Milleti'nin 249 şehit ve yüzlerce gazisi ve ardındaki milyonlarla yazdığı büyük destan sadece birkaç saat sürdü… Tıpkı Malazgirt'teki gibi…
Dünya, 16 Temmuz 2016 sabahı aydınlandı Türk Güneşiyle… Gören gözler yeni bir çağın doğuşuna şahit oluyordu o kutlu gecenin şafağında…
Dünya öğrendi; Vatan nedir?
Kahramanlar için, ölümün yaşamaktan daha güzel olduğu anlaşıldı o gece…
Arjantin'den Çin'e, Kutuplardan Afrika'ya her ülke, her millet şahidiydi bu göz yaşartan kahramanlığın… Vatan, uğrunda can verilen mukaddes yurttur, kanla aldık canla veririz dediler ve ölüme gülümseyerek gittiler…
Güçlü olan değil haklı olan kazanır…
Hesap adamı baronlar, zalimler değil; dava adamı yürekliler kazandı o gece…
Manifestodur 15 Temmuz…
Adaleti, güzeli, doğruyu, hürriyeti, demokrasiyi, insan haklarını anlatan…
Terazilerin yüz yıl sonra doğru tarttığı, haklıya hakkını teslim ettiği güzelin hakikaten güzel olduğu tarih...
15 Temmuz; Haçlının kararttığı dünyaya Adalet Güneşinin yeniden doğduğu tarih...
İnsanlığın bayramıdır 15 Temmuz!
Tüm dünyadaki mazlumların içine uzaklardan gelen derin sevinç ve tüm milletlerin ortak bayramıdır 15 Temmuz... Haklının, mazlumun, doğrunun yeniden güçlü olacağı devrin müjdecisidir 15 Temmuz...
Kelimelerin, izim'lerin mana bulmasıdır 15 Temmuz…
15 Temmuz, Türk'ün genetik mirası olan bir kahramanlıktan ibaret değildir. Aynı zamanda entellektüelliğin tek sahibi olduğunu zanneden Batıya karşı tıpkı tarihteki gibi en kapsamlı cevaptır. Sosyolojik, psikolojik, bilim, sanat, insan hakları, demokrasi gibi temel değerler ve her türlü alanda en açık ve fakat Batı'nın asla ulaşamayacağı bir derstir! Türk'ün tarihi misyonunun son şahikasıdır!...
Dünyayı teknoloji, para ve silahla yöneten Batı kültürünün en değerlisi sayılan insan hakları beyannamesi ve onun sözde türevi olan her bildirge, proje, vaka içi boş asla yaşamayıp yaşatmadıkları sahtekârlıklardır... İşte onların tıpkı tarihte Türklerden aldıklarını kendi eserleri olarak ortaya koymaları gibi bugün de tüm o ruhsuz, içi boş, sahte kalıpları unutturup, kahramanlık, vatanseverlik, demokrasi, hürriyet ve erdemin baştan aşağı nasıl bir şey olduğunu anlatan ruhtur 15 Temmuz!. Ve elbette tarihi değiştiren bir manifestodur.
İnsan için; önce vatan, devlet, yaşama ve hürriyet hakkı sonrasında hayat konforu için bilim teknoloji, sanat, ticaret... İşte 15 Temmuz, tüm bunların derdindeki bir davanın nasıl yaşanacağını ve vatanında bağımsız yaşamak için nasıl ölmek gerektiğini anlatan en dokunaklı misaldir...
15 Temmuz, tüm insanlığa gönderilmiş ilahi bir mesajdır. Yaradan'ın ve O'nun her devirde her millete gönderdiği Sevgili Elçilerinin mukaddes mesajını anlamış bir milletin bir gecede anlattığı büyük destandır…
15 Temmuz, tarihi değiştiren şanlı bir tarihtir…
20 Mayıs 2018
Ahmet Çağır
VATAN VE 15 TEMMUZ ŞEHİTLERİ
15 Temmuz akşamıydı, anneannem, dedem, teyzem ve tüm ailem geç kalan doğum günümü kutlamak için bütün aile bir araya toplanmıştık. Çok mutluydum, çünkü pastamı üfleyip bir sürü hediye toplamıştım. Tüm aile çok mutluyduk. Daha sonra babamın pür dikkat televizyona baktığını fark ettim. Yüz şekli öyle bir hal almıştı ki, ne olmuş olabilirdi ki; sanki kıyamet günü gelmiş çatmıştı. Birden herkes televizyonda ki habere kilitlendi. Ailemin telaşını gördüm ve arkasından gelen geç saatte duymaya alışık olmadığımız Camilerden oldukça duygulu, acılı, insanın yüreğine işlenen sala seslerini duymaya başladık, artık bende televizyonun karşısındaydım. İnsanlar vatan için, bayrak için, koşturuyor ve üstlerine uçaklardan, tanklardan, silahlardan, helikopterlerden mermi ve ateşler yağıyordu. Ben bugüne kadar bu görüntüleri televizyonlardan başka ülkelerde görüyordum. Kendi ülkemde bu görüntüleri görünce anlam veremedim. NE MUTLU TÜRKÜM DİYEN ölüyor, ALLAHU EKBER diyen ölüyor. Hani İstiklal Marşında Mehmet Akif'in söylediği gibi KİM BU CENNET VATANIN UĞRUNA OLMAZ Kİ FEDA. Adeta Vatan için, Bayrak için, Allah için herkes yollarda ülke için mücadele veriyordu. Birden aklıma tarih kitaplarından okuduğum Kurtuluş Savaşı aklıma geldi. Hadi kalkın diye bir ses babam; herkes bayrağını alsın meydanlara gidiyoruz, dedi. Bizde koştuk meydanlara... İşte o gün anladım, TÜRKİYE bölünmez bir bütün ve aklımdaki tek şiir KİM BU CENNET VATANIN UĞRUNA OLMAZ Kİ FEDA. BİZ ATATURK ÜN BİZE EMANET ETTİĞİ VATANIN BEKÇİLERİ ÖMER HALİS DEMİR'İN silah arkadaşlarıyız. Allah bir daha ülkemize böyle bir gün yaşatmasın unutamayacağım bir doğum günüydü. Böyle bir güne şahit olmak adeta yüreğimi burktu. İnsanların vahşice ,hunharca öldürülmesi, şehit edilmesi beni çok üzmüştü. ŞEHİT OLAN ASKERLERİMİZ VE BU VATANI KORUYAN İNSANLARA MİNNETTARIM MEKENLARI CENNET OLSUN
Allah'ım bu ülkede Ezanları susturma,
Allah'ım Vatanımıza göz koyanlara fırsat verme,
Allah'ım göklerde dalgalanan Ay Yıldızlı Bayrağımızı ebediyen dalgalandır
AMİN
BERRU BEYZA BAŞDEMİR ?
BİR DESTANDIR 15 TEMMUZ
Cevapsızdım, cevapsızdın, cevapsızdı...
Asıl sorulması gereken yerde soramadığımız ve hatta cevap alamadığımız; buna rağmen sorduğumuz tek sorusun.
Destan nedir?.
Her milletin bir karakteri vardır. Gücünü medeniyetten, demokrasiden, haktan alan karakterimiz yeri geldiğinde canından vazgeçmeyi göze alabilmektir. Söz konusu vatan olduğunda gerisi teferruattır felsefessinden yola çıkan Türk milleti yüzyıllara uzanan destansı yaşamı bir çok destana, kitaba konu olmuştur. Tarihimiz bu destanlarla doludur. Bir destanda 15 Temmuz 2016'da tüm dünyaya dersini verdiğimiz Demokrasi Zaferi'mizdir.
"Yurtta sulh cihanda sulh" karakteriyle demokrasi bayrağını geçmiş alıp geleceğe taşıyan Türk milletinin en büyük hayali demokrasiyle yaşama özgürlüğüdür. Ülkemizin üzerinde hain planları olan, huzurumuz ve refahımıza göz diken ne idüğü belirsiz çetelerin bir temmuz gecesinde çalıştığı kalkışmayı en büyük tokadı sokaklara inerek yapmıştır. Büyük bir karaktere sahip ülkemizde genç yaşlı, kadın erkek, kısacası milyonların bastırdığı bir destandır 15 Temmuz.
15 Temmuz bir milattır Türk Milleti için. Karakterimizden kaynaklanan değerlerine bağlı, özgürlüğüne düşkün milletimiz demokrasimizi asla hainlerin eline bırakamazdı. Bizler televizyonların başında korku ile izlerken yine mi bir darbe olacak sorusunu sorarken. Bir ses bizi uykumuzdan uyandırdı. Sayın Cumhurbaşkanımızın "milletimin üstünde bir güç tanımıyorum" sözü bizlerde uyanma sağlamıştır. Milletimizin refahını ve huzurunu, darbeyle başa geçmeyi düşünenlere terk edemezdik. İman gücümüz, damarlarımızda yatan millet olmanın verdiği inançla sokaklar bizim, köprüler bizim, kısacası Türkiye bizim parolasıyla sokakları darbecilere terk edemezdik. Hain çetelere en olarak Türk milletinin gücünü tüm dünyaya gösterdik.
Hain emellerin maşası olan yapılanmalar, ülkemiz için bir kaos ve bir kargaşa ortamı çıkarıp diğer Arap ülkelerinde olduğu gibi böl-parçala-yönet modeli uygulamak istediler. Namusumuz gibi koruduğumuz bağımsızlığımıza, demokrasimize göz diktiler. Fakat unuttukları bir şey vardı. Geçmişte haçlı seferlerine karşı çıkardığımız kahramanlıklarımız bugün yine meydanlardaydı. Birlik olup el ele vererek köprülere, açık meydanlara, havaalanlarına koşarak demokrasimize, refahımıza ve bayrağımıza sahip çıktık. Kürşat'ın Çin sarayında yaptığı, İstanbul Fethinde Ulubatlı Hasan'ın yaptığı, Çanakkale'de Seyit Onbaşının yaptığı, o asil ruhu, 15 Temmuz'da Halis Ömer Demir'in yaptığı yeniden gördük.
Herkes görsün ve bilsin ki, Türk milletinin kanlarıyla suladığı bu vatan toprağının bir karışını bile namusu bilip; hainlere teslim etmez. Herkes bilsin ki demokrasiye göz diken hain çetelerin asla hâkimiyetine girmez. Herkes bilsin ki Türk milleti büyük ve asil bir millettir.
Unutulmamalıdır ki, "Ey dünya halkları bir direniş yapacaksanız ve zulme başkaldırıp harekete geçecekseniz işte 15 Temmuz günü büyük Türkiye Direniş Hareketi olarak bütün yatay ve dikey çizgileriyle karşınızda durmaktadır. 15 Temmuz, vatanımızın bölünmez bütünlüğünün, milletimizin azim ve kararının belirlediği bir gün olarak tarihe altın harflerle geçmiş. Biz öldük, biz ezildik, biz yaralandık ama çocuklarımız ve vatanımız sağlamdır."
Darbe girişimine izim vermeyen Türk milleti hep var olsun. 15 Temmuz Şehitleri unutulmasın.
MUHAMMED DEMİR
Dede demişti,bunlar bizim askerlerimiz değilmi hayretle? Evet demişti dedesi.Çocuk daha da çok şaşırarak peki neden ateş ediyorlar milletimize diyerek olayın ne olduğunu anlamaya çalıştı. Sadece o çocuk mu Istanbul,Ankara,Balıkesir ,Erzincan,Erzurum tüm Türkiye ve dahi türklerin bulunduğu heryerdeki insanlar neler olduğunu merak ediyorlardı. Anlamsız bir kargaşa, silah sesleri, birbirine karşı mücadele eden asker ve halk. Bu ülke böyle bir olayı birde Serdar-ı Hakan Abdülhamid Han zamanında yaşamıştı. Aynı oyun aynı tezgah. O zaman ki siyonistler şimdinin müslüman kisvesi altındaki yahudileriydi. Sırf ülkesini,milletini,devletini ve mevlasını canından çok seven bir lideri baş aşagı etme darbesiydi. Yani ne zaman Osmanlı dik duruşu ile yükselmişdi, kainata meydan okuyordu, şimdide Osmanlı torunu olan Tayyib Erdoğan´a aynı kumpas kurulmuştu. Ama bu sefer öyle planlandığı gibi olmadı. İlk önce Ömer Halis Demir daha sonra birbiri ardına sayısız ülke sevdalısı canlar birer gül goncası misali toprağın bağrına Cennette tekrar yeşermek üzere düşüyordu. Halk elinde avucunda ne var ne yoksa, Allahın verdiği o şehitlik sevdasıyla yürüdü doğru hainlerin üstüne. Ana,baba,evlat korkusuzca atılıyordu bir bir kurşunların karşısına. Bu da yetmedi tanklar sürüldü acımasızca. Halk değil de düşmandı sanki duranlar karşılarında. Şehitler, gaziler ağlayıp inleyenlerin çığlıklarına selalar,ezanlar karışıyordu. Değilmiydi ki Uhud'da, Bedir'de, Çanakkale'de, İstanbul'un fethinde bizim atalarımız bu sevdayla koşmuşlardı vatan uğruna. Mesele vatansa gerisi teferruattı. Can,canan, mal, ana, baba, evlat hepsi birden gözden düşerdi vatan deyince. Öyle de oldu Bismillah diye başlanan bu cihadda, elhamdülillahlar ile son buldu bu sebepsiz dava. Çünkü dünya 5 den büyüktü ve kaderin üstünde bir kader vardı. Ama bunu anlamaları için korkusuz bir yürek, vatan aşkı ile dolu bir kalp ve ülke sevdalısı bir Reis olmak lazımdı...Şunu unutmayın cahiller topluluğu biz bitti demeden bitmez. Ve hatta Allahtan başka hiç bir güç bu ülkeyi bölemez.
Feray Çalgan
Evdeki hesap MİLLET ' e uymadı.
Ülke olarak yıllar önce Cumhuriyet'e geçmişiz. Artık demokrasi ile yönetileceğiz, Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletindir deyip ve bundan asla taviz vermeyeceğimizi söylemişiz. Peki, pratikte bu söylenenler doğrultusunda hareket edilmiş mi? Yoksa sadece kâğıt üzerinde mi kalmış bu ifadeler
Halk tarafından seçilmiş Cumhurbaşkanını veya Başbakanını yaptığı icraatlardan dolayı hesaba kim çekebilir. MİLLET. Nerede bu işi yapacak. SEÇİM SANDIĞINDA. Yine bu devletin asıl sahipleri kim MİLLET. Asıl koruyucuları kim MİLLET. Kısaca Devlet deyince her yol Millet 'e çıkıyor. Seçimle göreve başlayanları e-muhtıralar ile korkutmak, darbelerle alaşağı etmek görevini kim askerlere vermiş. Askerin görevi seçilmiş hükümetin doğru ya da yanlış, mantıklı ya da mantıksız fark etmez aldığı kararlar doğrultusunda hareket etmektir, Seçilmiş Hükümete itaat etmektir. Savaşsa gidip savaşacak. Başarılı olmak için tüm gayretini sarf edecek. Barış zamanı da bu ortamın devam etmesi mücadelesini verecek. Ellerinde milletin verdiği silahlar, yine ellerinde Milletin verdiği evlatlar var diye mi kendilerini devletin sahibi sanıyorlar. Bizim gözümüzün içine bakmadan sakın konuşmayın, ağzınızdan laf çıkmadan bir daha düşünün öyle konuşun ha diyorlar. Allah korusun savaş durumunda sadece asker mi şehit oluyor? Öyle bir durumda topyekûn millet vatanını korumak için tüm imkânlarını buna canı da dâhil seferber etmiyor mu? Ediyor, hem de seve seve… O zaman demokrasiyle yönetilen bir ülkede yegâne söz sahibi Millet olmalıdır, Milletin seçtiklerine de yargı sistemi hariç tüm sistemlerin itaat etmesi koşulsuz gerekir.
Millet kendini yönetecekleri seçer, icraatlarına bakar, bir sonraki seçim döneminde isterse devam eder isterse başka birini seçer. Milletin bileceği iş. Bu noktada şunu da iyi bellememiz gerekli. Seçim dönemlerinde herkesin farklı düşünceleri olabilir. Oylarını farklı partilere, farklı liderlere vermiş olabilirler. Sandıkta hangi lider çıkmışsa onu bağırlarına basmaları gerekiyor. Ne olursa olsun o kişiyi sahiplenmeleri gerekiyor. Farz edelim seçilen kişiler ülkeyi kötü yönettiler. Olumsuzluklar oldu. Hemen isyana kalkışmamalılar. Sabretmeli, bir sonraki seçim beklenmeli. Oldu ki yine aynı kişiler sandıktan çıktı tekrardan o kişiler herkes tarafından sahiplenilmeli, birlik ve beraberlik muhafaza edilmelidir. Seçilen lidere kim zarar vermek isterse de topyekûn millet bu durumun karşısında durmalıdır, iradesine sahip çıkmalıdır.
15 Temmuz 2016 tarihinden önce MİLLET oy vermek dışında üzerine düşen görevleri yerine getirmemiştir. Planlarını haince yapanlarda geçmişe bakarak milleti hesaba katmamışlardı. Karar vermişlerdi, darbe yapacaklardı. Kâğıt üzerinde her şey tamamdı. Sabaha kalmaz bu işi halledeceklerdi. Kendilerini güçlü hissediyorlardı. Aralarında yıllarca devlete sızdırılmış, önemli konumlara getirilmiş, hain sıfatını taşıyabilecek FETÖ militanları vardı. Dış mihraklarla bağlantı halindeydiler. Eyleme geçtiler. Yollar kapatıldı. Seçilmiş Cumhurbaşkanını, onların safında olmayan, hain olmayı kendilerine zül addeden, helal süt emmiş kişileri derdest etmek için profesyonel ama hain olan ekipler gönderildi. Halk şaşkındı. Durup dururken, her şey yolundayken bu gariplikler de neyin nesiydi. Meclis binası, Gölbaşı Polis Özel Harekât Merkezi, muhtelif yerler bombalandı. Halk üzerine düşen görevi hatırlamakta zorlanmadı. Peyderpey sokağa çıkmaya başladı. Herkesin aklı liderinde, Recep Tayyip Erdoğan'daydı. Haber geldi, Cumhurbaşkanı halkı iradesine sahip çıkması için sokağa davet etti. Millet sokakları doldurdu. Hainler şaşkındı. Çünkü daha önce millet böyle yapmamıştı. Tecrübeyle sabitti. Genelde halk eve çekilir, olacakları seyrederdi. Oysa şimdi tankın altına yatanlar mı desen, kurşuna göğüs gerenler mi desen, Tekbir getirenler mi desen, genç yaşlı, kadın erkek mi desen her taraf iradesine sahip çıkmak isteyen kahramanlarla doluydu. Liderleri de onlardan geri kalmıyordu o da meydandaydı. Lideriyle halkı bir araya gelmişti. Evdeki hesapları MİLLET' e uymamıştı. Hainlerin planlarının suya düşmesine az kalmıştı. Gözlerini iyice karartmışlardı. Ülkenin asıl sahiplerine, millete hedef gözetmeden havadan, karadan ateş ediyorlardı. İnsanlar minarelerden yükselen salalar eşliğinde direnmeye, iradesine sahip çıkmaya kararlılıkla devam ediyordu. Onlar ölürsek şehit, kalırsak gazi oluruz niyetiyle evlerinden çıkmışlardı. Milletin safında yine milletten olan vatanını seven güvenlik güçleri de olunca gerisi teferruat mesabesine geldi. Ve bu puslu geçeden LİDERİYLE MİLLET elle ele selamete çıktılar.
Bu asil MİLLET 15 Temmuz gecesi bir devri kapattı. Bu MİLLET benim lider olarak seçtiğimi hiçbir güç öyle kafası estiği zaman alaşağı edemez mesajını en üst perdeden verdi. Bu acı geceden çıkarmamız gereken önemli dersler var.
Askeriyenin sistemi seçilmiş hükümete tamamıyla tabi olacak şekilde ayarlanmalıdır. Onların da devletine hizmet eden birer memur oldukları hatırlatılmalıdır. Bu şekilde bu insanların beyinlerine de hain vesveseler gelmesinin önüne geçilmiş olur. Bundan böyle darbe girişimine teşebbüs esnasında, öncesinde, sonrasında verilen emirlere uyulmamasının hiçbir cezai müeyyidesinin olmaması gerekir. Hatta bu emirleri hiçe sayan askerlerimiz ödüllendirilmelidir.
Tekrardan belirtmek isterim ki sandıktan çıkan lidere hangi koşulda olursa olsun millet olarak sahip çıkılması gerekir. Sandıktan çıkan lider beğenilmezse gayri meşru yollara tevessül edilmeden, sokaklara dökülmeden, milletin birliğine dirliğine zarar vermeden sabırla bir sonraki seçim beklenmelidir. Sandıktan tekrar aynı lider çıkarsa tekrardan millet olarak bu lider sahiplenilmelidir. Sandıktan çıkan lider bir kesimin lideri olarak değil de, hepimizin lideri olarak görülmelidir. Böyle olursa içte ve dışta hiçbir haine açık kapı bırakılmamış olur.
Akamete uğratılan 15 Temmuz 2016 tarihli hain darbe girişimi sonucunda HAKK' a yürüyen şehitlerimize ALLAH' tan rahmet, gazilerimize hayırlı ömürler diliyorum.
Abdurrahim Fırat
BİR EVLAD-I FATİHAN DESTANI
Fecre… On geceye… Akşamın alacakaranlığına… Kararıp bürüdüğü zaman geceye and olsundu. Yemin olsundu Allah'ın insana hizmet için yarattığı her zerreye…
Her şey insan içindi yeryüzünde. Ama ki insan, hep kendisi kadardı. Hep eksik, hep yitikti. Oysa kaldırıp gözlerini baksaydı semaya; ona gaybı haber veren bir bahar vardı.
Geceydi… Ay vardı gökyüzünde… Ve yıldızlar dizilmişti, parıltılı bir gerdanlık gibi gecenin boynuna… Her zamanki gibiydi sanki… Her şey olması gerektiği gibi yani ki…
Bir O biliyordu… Karanlık, bir sis bulutu gibi perdelese de evreni; kalbi gece gibi karanlık, kurşuni bir zırhla mühürlü insanların var olduğunu… Çünkü ta bir balçık çamurken, mayasına gizlice koyduğu zehirden yine kendisi haberdardı. Fitne, bir kor gibi pusuda bekliyordu, bir O görüyordu. Kalpleri evirip çevirmesinin mümkünlügü gibi, Allah'a yemin olsun ki bir O biliyordu.
İnsan bilemiyordu. Sınırlıydı görüşü… Hissizdi… Baştan aşağı kusur, tepeden tırnağa isyandı. Yaratıcısına verdiği kutlu sözü unutmuş, insan koca bir nisyandı. Yaşarken bilmeyişine mahkûmdu.
Geceydi… Çarşafını çoktan çekmiş, gözleri kapanmaktaydı günün… Herkesler sevdiklerinin yanına varmış, gecenin dingin kollarına bırakmışlardı kendilerini…
Tarihinde çok hain görmüş, şakakları ağarmış, aziz İstanbul'un ne yüreksizler, ne nasipsizler geçmişti köprüsünden… Bu kez biraz daha başkaydı sanki… İstenmeyen bir lokmayı yutuyormuşçasına, boğazına durmuş, kursağına takılı kalmıştı. Yutkununca geçerdi belki, bir bardak su içince geçerdi. Harammış gibi yutmak istemedi.
Biraz daha kararınca anlaşılabildi içyüzü; dışyüzü de karanlık adamların… Belirsizlik yerini endişeye bırakmıştı.
Karanlıktan evlerinin huzuruna sığınanlar, bir gül kopuyormuşçasına gül bahçesinden, öyle koptular ve uzaklaştılar yuvalarından… Oysa minik elli evlatları vardı onları durdurmaya yetecek, hanımları ayaklarına kapanıp toprak olmuşlardı. Aslında gidişler de onlar içindi.
Güçlü bir çağrı vardı onlara, sesi güven veren… Duymamak imkânsızdı. On dört asır öncesinde gibi emindi kendisinden… Kutlu Nebi'nin yolunda bir ses, bir nefes… Hazırdı yürekler…
"Kalkın!" dedi, düşünmedi kalktılar
"Gidin!" dedi, düşünmedi gittiler
"Ölün!" demedi ama düşünmedi öldüler.
Gökten huzur yağan memleketime, gökten hüzün yağıyordu. Dağıldı yıldızlar, kara bulutlar kapladı gökyüzünü… Deniz yaz sıcağını kustu boğazından… İstanbul, İstanbul olalı çok darbe yemişti ama hiç böyle incinmemişti. Yüreği hüzünlendi. Bir yaz yağmuru olsundu şimdi keşke, ince ve hazin… Rüzgârsız, fırtınasız, soluksuz yağsındı İstanbul'a… Sokaklarından ve caddelerinden süzülsündü gözyaşları şehrin… İhanetin kokusunu gizlesindi, toprağın eşsiz kokusu...
Ve acıyla fark etti ki İstanbul, bir kendisi değildi ihanete uğrayan… Memleketimin başkentinden başlamıştı namertliğin ayak sesleri… Kirli oyunun planları ta oralardan duyuldu. Gece değildi suçlu… Gece her zaman masum ve mahzundu. Rabbin insana bir lütfuydu. Kulun hizmetinden ne çıkardı ki… Hizmet adında zillet çıkardı.
Oyunu perdeleyen nâşerefler, ardına bile bakmadan, tozu da dumana katmadan; peyderpey ve sinsice… Tam da yakıştırdıklarınca kendilerine… Kaçmışlardı evvelden…
Yönetene izlemek düşerdi. İzlemekti hayalleri… Eller çekilince maşalar düştü yere… Çekilen eller de maşaydı ya… En kirli el ise en üstten tutan eldi. Onun da bilmediği, kendisinin maşa olduğu gerçeğiydi. Heyhat! Öğrendi…
Hıyanet ettiği aziz millet, bu evlad-ı fatihan, ona unutamayacağı bir ders ezberletti. Tarihi tekerrürletti. Ne Tayyipler, ne Muhammetler, ne Ömerler, ne Halisler büyüttü bu kutlu vatan toprağında… Kurşunu bir gül gibi bağrında taşımayı öğretti. Onların bağında her daim bülbüller öterdi.
İnsan bilmiyordu dedik ya, zira tabiatı müsait değildi. İşte o hainler de bunu bilmiyorlardı. Şaşırdılar, tutuldular, bocaladılar, sarsıldılar sonra… Halden hale dönüştüler. Kendilerine gelmeleri uzun zaman alacaktı. Hâlbuki iyi çalışmışlardı, yıllarca ilmek ilmek dokumuşlardı. Nasıl olmuştu da birkaç saatte çözülmüştü bu kötülük büyüsü, anlayamamışlardı. Tarih hainlerin ardında heyelandı, ayaklarından zemin kayınca fark etmişlerdi. Bilmiyor, görmüyor ve dahi akledemiyorlardı. Serdengeçenler vardı, vatan, millet, Allah aşkına… İnanmak için görmek lazımdı. Görmek için bilmek, bilmek için de akletmek gerekirdi bir kere… Bu çelişki içindeyken ve henüz idrak edememişken gelmişti sonları… Onlar hüsrana uğrayanlardı.
Kayboldu yıldızlar, dağıldı bulutlar, şafak vaktiydi. Bazıları da var ki onlar her şeyi biliyorlardı. Bile bile gittiler bu şanlı meydana… Atları kuşanmıştı yürekleri, dava kuşanmıştı bilekleri, yalınkılıç melekler saf tutmuşlardı onlarla omuz omuza…
Onlar biliyorlardı. Oraya diri kalmak için gittiler, ölseler de ölmeyeceklerdi. Müjdeyle ferahnaktı yürekleri… Göğüslerini, hiç de aşina olmadıkları ihanete siper; ruhlarını bu satılmış bedenlere duvar çekmişlerdi. Tedbirleri dahi yoktu, yüce yaratıcıya dayanmak yeterdi. Öyle de oldu. Tek tek kayboldular zahirden… Onlar vatansız kalmamak için kayan bir avuç yıldızdı… Onlar bayrağımızdı…
Ay yıldız yükünün ağırlığını yeniden hissetti. Üzüldü, yoruldu ve tekrar dalgalandı rüzgârlarla… Zira ona da ancak bu yakışırdı.
Şeyma Kaya
15 TEMMUZ İLE DEĞİŞEN HAYATIM
Adım Gülgün Çinkaya, Ankara'da yaşıyorum. 18 yaşındayım. Serebral Palsi adlı bir rahatsızlığım var. Buna bağlı olarak doğuştan yürüme engelliyim. Engel oranım %97
2016 yılı ülkemiz açınsan ne kadar zor geçtiyse benim ruhsal durumum açısından da bir o kadar zor geçti. Engelimden dolayı liseye başlayamamam beni çok üzüyordu. Hiç dışarı çıkamıyor olmak, hiç arkadaşımın olmaması, beni çok üzüyor çok değersiz hissettiriyordu. Varoluş sebebimi sorgulamaya başladım. Ben bu hayatta ne işe yarıyordum? İçimde gerçekten çok büyük bir boşluk vardı. Canım hiçbir şey yapmak istemiyordu. Beni mutlu eden tek şey ünlü pop müzik sanatçısı Murat BOZ'U dinlemekti.
Hal böyleyken 17 Şubatta Ankara Merasim sokakta askeri servis minibüsüne bombalı saldırı haberi geldi. Terör onları, işlerinden evlerine giderken yakalamıştı. Gittiğim rehabilitasyon merkezinde yemek, temizlik, çay kahve servisi yapan teyzenin astsubay olan oğlu o servisin içindeymiş ve yaralandı. Birebir tanımasam da sürekli bahsedilen birinin başına böyle bir şey gelmesi beni çok etkiledi. Solup giden gencecik hayatlar.. Aradan ay geçmeden yine Ankara Kızılay'da bir Pazar günü, üniversite sınavının yapılacağı gün, kanlı eller yeniden kana bulandı. Bu defa üniversite adaylarının hayallerini yarım bıraktılar ve ben yine haberlerde onların yarım kalan hayallerini izledim. Ya bizimde hayallerimiz yarım kalırsa diye düşündüm. Ya anneme, babama, abime bir şey olsaydı diye düşündüm. Bana kimse bakmayacaktı. Engelli olmamdan dolayı kimse iş vermeyecekti. Eğer ailem olmazsa sokaklarda bir dilenci olarak çürüyüp gidecektim. Tabi bu benim o zaman ki düşüncemdi. Bunları düşünerek, hastalığımdan sürekli şikâyet ederek yaklaşık beş ay geçti. Ve o kara gece 15 Temmuz 2016 Cuma saat 23.30 / 23.45 sularıydı. Canlı yayında MURAT BOZ İZMİR konserini izliyordum. Aniden abimin telaşlı sesiyle sıçradım. Kulağımdan kulaklıklarımı çıkardım. Abim 'Sosyal medyada TSK yönetime el koydu yazıyor' diyordu. Annemle balkonda oturuyorduk. Hemen içeri, solana geçtik. Sayın başbakanımız BİNALİ YILDIRIM konuşuyordu. Bu bir darbe değil, darbe kalkışmasıdır diyordu. Annem de 'Darbe olsaydı, başbakan konuşamazdı. Ülkeyi yönetenlerin tümü içerde olurdu' dedi. Ama ben inanamadım. Darbeyi TRT1'deki Seksenler dizisinde anlatıldığı kadarınca biliyorum. Orada anlatılana göre darbeyi yapanlar işlerine gelmeyen herkesi suçlu mu suçsuz mu diye bakmadan infaz ediyormuş. Benim babam, normal bir polis memuru olduğu için, onların müttefiki olmadığı için, aynı infaz olayının babamın başına geleceğini düşündüm. Kafamdaki infaz biçimi şuydu: Askerlerin evimizi basıp babamı, annemi, abimi ve beni tarayacağını düşündüm ve eğer böyle bir dehşete maruz kalırsak, bari ben uykudayken olsun diye düşümdüm ve uyudum. Annemle abim hiç uyumamış vatanımız kurtulsun diye dua etmişler. Ben ise gece su içmeye kaldıkça anneme 'Ne oluyor?' diye soruyordum. Önce meclisin canlı yayın yaparken bombalandığını söyledi. Bunu duyunca 'İşte şimdi tam bir Suriye olduk.' dedim. İçimi çok büyük korku sardı. Tekrar ne oluyor diye sorduğumda TRT'Yİ ve CNN TÜRK'Ü bastıklarını ve TRT'DE sözde darbe bildirisi okutulduğunu söyledi. 'Türkiye'nin can damarlarına el koymuşlar, kesin Suriye olduk.' dedim. O gece Suriye olmadık ama tam olarak ikinci kurtuluş savaşı yaşamışız. Bir tarafı çok büyük bir dram, bir tarafıyla kahramanlık destanı yazılmış. Tabi cumhurbaşkanımız Sayın RECEP TAYYİP ERDOĞAN önderliğinde. Bundan bir asır önce Atatürk'ün yaptığını cumhurbaşkanımız yaptı ve halkını sokaklara, meydanlara, o üstlerine asker üniforması geçirmiş hainlerle savaşmaya davet etti. Etmeseydi biraz zor kurtulurduk biz bu beladan. O gece hainler cumhurbaşkanımızı kaldığı otelde öldürerek ülkemizi büyük bir çıkmazın içine sokmak istediler. Neyse ki cumhurbaşkanımız o hainler gelmeden beş dakika önce otelden ayrılmış. Eğer kendisini o gece kaybetseydik halimiz ne olurdu düşünmek bile istemiyorum.
Öte yandan cumhurbaşkanımız tarafından sokağa çağırılan halk, ruhlarını Fethullah Gülen isimli bir şeytana satmış. Asker üniforması giyen, hepsi soğuk birer ölüm robotu gibi halkın üstüne, halkın parasıyla alınmış silah tank ve uçaklarıyla geliyordu. Oysa onların sırtlarında bir bayrak ve göğüslerindeki imandan başka hiçbir şeyleri yoktu. Hepsi, Önce Vatan. Ölürsem şehit, kalırsam gazi anlayışıyla, o tankların altına yattı ve diğer taraftan bu vatanın gerçek evlatları, gerçek kahramanları, özellikle ÖMER HALİS DEMİR o gece Semih Terzi denilen haini, otuz kurşun yiyerek, şahadete erme pahasına vurmuş olmasaydı eğer ben evimde rahat rahat oturup bu yazıyı kaleme alıyor olamayacaktım. Belki de bir savaşın ortasında kalacak, ailemi ve yakınlarımı kaybedecektim. Haberlerde ÖMER HALİS DEMİR'İN vücudundan otuz kurşun çıktığını duyunca, bende beynimden vuruldum sanki. Allah korusun, kendi babam ölmüş gibi hissettim. Keşke dedim, keşke evde akşama kadar boş boş oturacağıma ben şehit olsaydım. Ama o mertebeye erecek kadar özel biri olmadığımı düşünüyorum.
Beni etkileyen bir diğer şey cumhurbaşkanımızın reklamcısı Erol Olçak ve 16 yaşındaki oğlu Abdullah Tayip'in 15 Temmuz gecesi sokakta olmasıydı. '16'sındakı çocuk kendini sokaklara vatanı için atıyor, sen boş oturuyorsun' dedim kendime. Cumhurbaşkanımızın onların cenazesinde ağladığını görmek beni çok etkiledi. O çok metanetli bir adamdı ve bu kadar duygulandığına göre durum çok vahimdi. Bir kez daha anladım bunu.
Hani demiştim ya ölürsem şehit, kalırsam gazi anlayışıyla çıktı halk sokağa diye. Bu cümle benim için çok önemli. Çünkü 15 Temmuz'da düşüncelerimi değiştiren cümle bu oldu. "Gazilik" Kendi kendime şöyle düşündüm. Dedim ki insanlar oraya ezanlar susmasın, bayrağımız yere düşmesin diye hayatlarından geri kalmayı göze aldılar ve belki hiç iyileşemeyecekler. Sonradan sağlığını kaybetmek daha zor. Allah bana bu derdi ben istemeden verdi. Onlar böyle olacağını tahmin ederek gittiler. Onlar sırf vatanları için sağlıklarını kaybederken, ben boş boş oturup hastalığıma isyan etmemeliydim. Ve ondan kurtulup sağlığıma kavuşmak için çabalamalıydım. Şimdi destekli olsa da yürüyorum ve daha iyiye de gideceğim inşallah. 15 Temmuz düşüncelerimi değiştirdi. Değişen düşüncelerim sayesinde sağlığıma kavuşacağım ve hayatım değişmiş olacak. 15 Temmuz'dan kendi adıma çıkardığım ders budur.
GÜLGÜN ÇİNKAYA
Muazzam bir yükseklikteyim,gök tüm renklerini giymiş üstüne,güneşin kızılı ton ton yayılmış ufuk çizgisine..Dağın zirvesine doğru yolun ne kadar kaldığını kontrol etmek için uçurum kenarından kafamı kaldırıyorum göğe, sonra onu görüyorum.Bir an,bir hayal gibi.Kocaman beyaz kanatları ile çullanıyor üstüme,o yükseklikten hızla beraber aşağı düşmeye başlıyoruz.Döne döne çakılırken vadiye ,ömrüm film şeridi gibi geçiyor gözümün önünden.. Bilincim,ışık hızında zihnimin en derinindeki anıları,sevdiklerimin siluetini çarpa çarpa yüzüme karanlığa gömülüyor..Gözümü açıyorum..tarifi imkansız güzellikte genişçe bir bahçe,çocuklar cıvıldıyor nehrin kenarında.Arkasında göz kamaştırıcı bir köşk,dışı mercan ve yakuttan.Kapısı inciden..Kapı açılıyor,onu görüyorum tüm ihtişamıyla ..Efendimiz s.a.v. tebessüm ediyor.
Tekrar uyanıyorum,bu sefer yerküredeki odamdayım.Annem ''Batuhan Batuhan'' diye üzerimdeki örtüyü çekiştiriyor.
Bir öpücük kondurdum 'annemmm benim' diyerek kafasına.Hızla kalktım.Üstümü başımı toparlarken annemin mutfaktan pişirdiği mis gibi menemen kokusu odayı doldurdu.'En sevdiğim' diye fısıldadım.
-Annem mutfaktan seslendi:Yavrumm takvimdeki sayfalar çok birikmiş onları kopar da , getiriver.Sen kahvaltı yaparken ben de göz gezdiririm,hoşuma gidiyor okumak.
Ayetler hadisler falan oluyor ya..
Hızla yaprakları koparmaya başladım.20 haziran,21 haziran…..14 temmuz ve heh işte 15 temmuz..Takvim yapraklarını üst üste dürdüm,yürürken mutfağa en üsttekine gözüm ilişti.
''Gevşemeyin,hüzünlenmeyin.Eğer inanmışsanız ,üstün gelecek olan sizsiniz.(Ali İmran,39)
Amenna ve Saddakna dedimm..İnanç ne güzel şey idi..Herşeye Galip gelen Allahımız vardı bizim..
''Haçlıların Kudüs'ü İşgali (1099)''
Mekke,Medine ve Kudüs..En sevdiklerim 'dünyanın ötesinde' şehirler..Ruhları var herbirinin..İsimleri bile diğerlerinden ayrılıyor..Adeta nurdan kelimeler..Aşağılık haçlılar bugün mi işgal etmişti Kudüsü..Ne kanlı bir gündü.O zamanla ilgili kaynakları okurken ağlamıştım.Değilmiydi ki küfür tek millet.Bir yere girince ancak kan ve gözyaşı götürürlerdi.Bunları geçirirken aklımdan annemin yamacına oturuvermiştim..
İş arama maratonu ile dolu yorucu bir günün ardından uyuyakalmıştım kanepede.Zaman gece yarısını geçmiş olmalıydı.Annem ile Babam çalan telefonun ardından koşarak benim yattığım odaya girip TV yi açtılar.TRT spikeri bildiri okuyordu..
''Silahlı güçler yönetime el koymuştur…''
Nasıl ya ! 2016 da böyle bir şey nasıl olabilirdi! ..Nutkum tutulmuştu,mideme kramplar giriyordu,beynim uyuşuyordu..Uyku sersemliğimi kanepeden fırlarken üstümden atıvermiştim.
Cumhurbaşkanımızı devirip ,idam mı edeceklerdi şimdi !! ….
-OLAMAZZ ,OLAMAZZZ,,ALLAHIM LÜTFEN BÖYLE BİR ŞEYİN OLMASINA İZİN VERME … diye ağlamaya başladı annem..
-Kendimi toparlayıp, Böyle bir şeye izin vermeyiz! Annemm sen ağlama dedimm..Milyonları ödürmeleri lazım bunun için..EvelAllah bizi öldürmeden Reisi almalarına izin verir miyiz hiç ? …Dakikalar geçiyordu..İçimde huzurla karışık inanılmaz bir cesaret büyüyordu,hissediyordum..Aynı hissi Bitliste dağa çıktığımız görevler öncesi de hissederdim..Ne kadar da çok dua edip arzulamıştım şehit olmayı..Nasipti herşey..Ne bir nefes fazla ne bir nefes az..
-Hemen telefona sarıldım..Hakanı,Bilali,Mustafayı aradım..Kardeşim biz çıkıyoruz dışarı buluşalım,ilçe başkanlığına gider bir sorarız..Milyonlar sokağa dökülmeliyiz,Reisimizi verir miyiz ? Bizi çiğnemeleri lazımmm…Benzer cümleler duyuyordum kardeşlerimden de hamd olsun..Biz ma aile hızlıca hazırlanıp evden çıktık…Yavaş yavaş diğer evlerden de komşularçıkıyordu dışarı..Herkes şaşkındı,doğru mu ya nasıl olabilir böyle bir şey diye söylene söylene emin adımlarla bir o kadar da üzgün ve vakurlu bir tavırla tam olarak nereye gitmemiz gerektiğini bilmeden içten gelen bir hissiyatla giderek kalabalıklaşarak yürümeye devam ettik..CNN türk'e cep telefonu ile bağlanmıştı Cumhurbaşkanımız ,havaalanlarına demişti..
Sonra çocukluk arkadaşım Ahmet aradı..
Tereddütsüz tamam dedimm…Anneme direkt söyleseydim annelik içgüdüsü ile engel olmaya çalışabilirdi…
Babama dedim ki: Babam, siz ilçe başkanlığına gidin..Ben arkadaşların yanına uğrucam onları da toparlayıp birleşiriz sonrasında..
Babam olmaz oğlum yanımızdan ayrılma dedi..Annem de gitme yavrum bir şey olacak ise hepimize aynı an da olsun.Sen gidersen aklımız kalır dedi..Yok annem kısa sürecek.Yakındalar ,bir gideyim ben,merak etmeyin dedim..Köprüye gidince onları cepten arar güvende olduğumu döneceğimi söyler,ikna ederdim nasıl olsa…Annem ile babamı ikna etmeye üzerime yoktu..Canlarımdı onlar benim..
Onlardan ayrılıp yürüyerek hızla köprüye doğru yol aldık..Altunizade üzerinde insanlar grup grup birleşmeye başlamış idi zaten…Köprüye köprüye! …Vatanı savunmaya,hükümeti korumaya,irademizi ayaklar altından kaldırmaya…Gençler ağırlıktaydı,kadınlar,amcalarda vardı…Tüylerim diken diken olmuştu,adeta üzerimize manevi bir sükûnet ve güç inmişti…tank çıksa karşıma elimle durdururdum o kadar farklı hissediyordum…Adım atarken , 'La ilahe illa ente sübhaneke inni küntü minezzalimin' zikrini çekiyordum içimden.Yunus a.s.'ın zikri idi balığın karnındayken Rabbine bu zikir ile niyaz etmiş ve aydınlıklara kavuşmuş idi..Ben de ülkem için,tüm mazlumların dünyadaki tek umudu olan biricik Devletim için,değerli Cumhurbaşkanım ve arkadaşları için aynı şeyi diliyordum..Onların sonları ,her aklıma geldiğinde kalbimin burkulduğu Adnan Menderes ve arkadaşları gibi olamazdı..Lütfen Allahım bize yardım et deyip,dua ede ede köprüye vardık…
Ve sonrası ….Direndik,teker teker arkadaşlarım sniper atışları ile yere yığılırken..Bu kadarını da yapmazlar kendi vatandaşlarına kurşun sıkmazlar diye düşünür iken,2 ay önce görevden döndüğüm komandosu olmaktan gurur duyduğum Peygamber ocağı ordumuza mensup olduğunu iddia eden aslında birer hainden başka hiçbirşey olmayan canavarlar,ellerinde sadece Al bayrağımızı taşıyan vatan evlatlarını birer birer şehit ettiler…
Bedenlerimizi siper ettik, ''Eve erzak almaya değil, devlete sahip çıkmaya gelmiştik,son damla kanımıza kadar mücadele edecek idik,farklı bir sabaha uyanacaktık hep birlikte''inandık,mücadele ettik,gözümüzü bile kırpmadık..Rabbimin ayetinde bahsettiği gibi manevi ordularla desteklendik..
Kim bilebilirdi ki,Bitlis dağlarında hayal ettiğim kavuşmanın ve arzuladığım akıbetin beni Köprüde bulacağını..Kaderdi herşey ama aynı zamanda istemekti de..Gerçekten kalpten isteyince Rabbim duaya icabet ederdi..
Sabaha karşı tiz bir ses,sol kaburgamı delip geçti..Önce ayaklarım uyuştu,üşüyordum ve hiç korku ve acı hissetmiyordum..Kelime-i Şehadet getirdim..Anamı son bir kez görebilseydim diye aklımdan geçirdim.. Ama herşey nasipti, Ne bir nefes fazla ne bir nefes az..Gözlerime karanlık bir perde indi…
Muazzam bir yükseklikteydim,gök tüm renklerini giymişti üstüne,güneşin kızılı ton ton yayılmıştı ufuk çizgisine..Dağın zirvesine doğru yolun ne kadar kaldığını kontrol etmek için uçurum kenarından kafamı kaldırdım göğe, sonra onu gördüm.Bir an,bir hayal gibi.Kocaman beyaz kanatları ile çullandı üstüme,o yükseklikten hızla beraber aşağı düşmeye başladık.Döne döne çakıldık vadiye ,ömrüm film şeridi gibi geçti gitti gözümün önünden.. Bilincim ,ışık hızında zihnimin en derinindeki anıları,sevdiklerimin siluetini çarpa çarpa yüzüme sonsuzluğa gömüldü..Gözümü açtım..tarifi imkansız güzellikte genişçe bir bahçedeydim,çocuklar cıvıldıyordu nehrin kenarında.Arkasında göz kamaştırıcı bir köşk vardı,dışı mercan ve yakuttan.Kapısı inciden..Kapı açıldı,onu gördüm tüm ihtişamıyla ..Efendimiz s.a.v. tebessüm ediyordu…
Emel Eroğlu
ŞEHİT BATUHAN ERGİN ANISINA..
(1995 - 15 Temmuz 2016)
ŞEHADET YERİ
15 Temmuz Şehitler Köprüsü
ANNEM AĞLAMA
(Otuz Kurşun)
Annem ağlama;
Ben şad oldum.
Hiçlik makamında varlığı buldum.
Akıttığın göz yaşları sıratta köprün.
Sana cenneti otuz kurşunla verdiğim,
Canla sundum.
Annem ağlama;
Bir tek senin Ömer'in yok burada.
Hayme'nin Ertuğrul'uda burada.
Hüma'nın Fatih'ide.
Hepsinden evlası,
Amine'nin Muhammed-ül Emin'ide.
Tek Ömer'de ben değilim.!
Müminlerin emiri Ömer'de burada.
Ebubekir burada.
Silahım dahi yalnız değil.
Zülfikar'ın yanında.
Annem ağlama;
Ya devlet başa ya kuzgun leşe
Otuz kurşun bedenimde
Diye üzülme.
Her biri kat, her biri makam.
Yükselttikçe yükseltti
Vatan için akıttığım
Her damla kan.!
Hainler bir tek bu zamanda mı var dı ki?
Sülayman Şah'a,
Kan kardeşi ihanet etmedi mi?
Ne üzülürsün anam.
Yüz yıllarca onun evladının soyu,
Dünyaya hükmetmedi mi?!
Zaman farklı, süreç aynı.
Bir Ömer gider, bin Ömer gelir.
Konu vatan ise Ömer'de kimdir?
Vatansız Ömer'den ise
Ömer'siz vatan daha mühimdir.
Hem üzülme anne;
Ömer'in şehit.!
Ömer'in peygamber makamında.
Ki daha dün dokundu omuzlarıma.
Beni bindirdi Burak'ına.
Selam verdim,
Eyyüb'e, Bilal'e, Vakkas'a.!
Halkına sık.! Emri verirse komutanın onun alnına sık oğul diyen annelerin evlatlarıyız biz.
Ayyıldızlı bayrağın kırmızısını kanıyla boyayanların torunlarıyız biz.
Ömer'in otuz kurşun yemiş
Mehmet'i tank ezmiş
Osman'ı uçak vurmuş.!
Ne gam anne.
Yüreğinizi ferah tutun siz.
Cennetin çocuklarıyız biz.
Aşere-i Mübeşşerenin misafirleriyiz.
Kevser suyunun içenleriyiz.
Son kez söylüyorum.
Sakın ola ağlama anne.
Şerde ki hayra sevinin.
Kendine gelmeye,
İhtiyacı vardı ülkemin.
Farkında olmadığı gücünü görmeye
Birliğe ve beraberliğe
Dostunu düşmanını görmeye
Yeniden dirilmeye
Yediğim otuz kurşun.!
Olduysa bunlara vesile
Sakın ha.!
Sakın ağlama anne.
Bu ülkede bayrağın inmeyeceğini, ezanın dinmeyeceğini, Türk'ün, kürdün, lazın, çerkezin konu vatan olunca birleşeceğini ve bu ülkenin kıyamet kopuncaya dek özgür yaşayacağını tüm dünyaya ispatlayan Ömer astsubay ve diğer vatan şehitlerine dua ile.
Alpaslan EPLİ
Eser Adı: 15 Temmuz Zaferi
Oyun türü: Dramatik tiyatro
Oyuncular: Mehmet (baba), Zeynep (anne) ,Asker(er), Hatice Teyze (Mehmet'in komşusu) Serpil (Hatice Teyze'nin kızı), Umut (Mehmet'in oğlu), Leyla (Umut'un eşi)
OYUN
Birinci bölüm: ( Yıl 12 Eylül 1980 sabahı Mehmet yataktan sabah namazını kılmak için kalkar, abdest almak için lavaboya yürürken dışarıdan sesler duyar. Pencereden bakınca dışarda askerleri ve tankları görür ve çok korkar ve darbe olduğunu anlar. Heyecanlı ve telaşlı dokuz aylık hamile eşi Zeynep'i uyandırmaya gider.)
Mehmet: Zeynep uyan, uyan hadi!
Zeynep: (gözleri kocaman açılmış, elleri, ayakları titriyor…) Hayırdır!…Neler oluyor!...Bu gürültü nedir!...
Mehmet: (heyecanlı bir ses tonu ile) Dışarda askerler var!... Sanırım darbe oluyor!
Zeynep: (Çok korkar…) Ne diyorsun sen! ( pencereye doğru yavaşça yürür ve gözlerine inanamaz.)
Allah'ım…..(Gözlerinden yaşlar akar..) Ya Rabbim….yardım et bize! Vatanımızı, milletimizi koru!.....
Mehmet: (Zeynep'e sarılarak) Canım korkma… Sakin ol… Sen hamilesin… Sakin ol lütfen…
( Zeynep'in doğum sancıları başlar ve çığlıklar atmaya başlar Mehmet doğumun başladığını anlar)
Mehmet: Canım dayan!.... Seni hastaneye götüreceğim… Dayan! ( Karısının koluna girer beraber kapıya doğru yürürler… Kapıdan çıkar çıkmaz bir asker hemen silahını Zeynep ve Mehmet'e doğrultur)
Asker: Durun! Nere gidiyorsunuz?
Mehmet:(Sinirli bir şekilde) Görmüyor musun? Eşimin doğum sancıları başladı. Hastaneye gitmemiz lazım!..
Asker: (Silahını uzatarak)Durun dedim size! Dışarı çıkmak yasak
Mehmet: Doğum yapacak!...
Asker: Komutanlarıma haber vermem gerek, izinsiz dışarı çıkamazsınız
Mehmet: Ne diyorsun sen!... Kadın doğuruyor !..Ne yasağı… Ne izni!..
( Bu strese daha fazla dayanamayan Zeynep'in sancıları sıklaşır. Zeynep'in çığlıklarını duyan Hatice Teyze kapıya gelir)
Hatice Teyze: Neler oluyor Mehmet!..
Mehmet: Zeynep'in sancısı var!...
Hatice Teyze: (Doğumun başladığını anlar)
Doğum başlamış… Artık hastaneye yetişemez… Hemen içeri götürelim doğumunu ben yapacağım..( Birlikte içeri girerler. Bu sırada Hatice Teyze'nin kızı Serpil de gelir ve arka odaya geçerler.)
( Mehmet odanın dışında beklemektedir. Serpil doğum bitince Mehmet'in yanına gelir)
Serpil: Çok şükür….Bebek doğdu..Bir oğlun oldu…
Mehmet: (Yüzünde acı bir tebessümle) Çok şükür!... Zeynep nasıl?
Serpil: İkisi de iyi…Merak etme..
Mehmet: Şükürler olsun ALLAH'IM… (Eşinin yanına gider ellerinden tutarak evladına bakar) Bu acı ve zor günümüzde gelen bebeğimizin ismi Umut olsun. Allah evladımıza bir daha böyle acılar yaşatmasın!.. (Bebeğine sarılır)
İkinci Bölüm: (15 Temmuz 2016 gece saatleri…. Umut 36 yaşında… Leyla isimli bir kızla evli ve eşi 8 aylık hamiledir. Anne ve babası ile aynı evde yaşıyorlar… Hep beraber televizyona bakarken kanalda birden darbe bildirgesinin yayınlandığını görürler… Hepsi şoka girmiş…. Birbirlerine bakakalırlar… Daha konuşmaya bile fırsat olmadan dışardan büyük bir patlama sesi duyulur…, İyice yaşlanan Zeynep ve Mehmet korku ile birbirlerine sarılırlar ve Zeynep yaşlı gözlerle Mehmet'e dönerek)
Zeynep: Aman ALLAH'ım!....Yine mi darbe!....(Yere oturur ve dizlerine vurarak ağlar.)
Mehmet: Korkma!...Korkma!...
Umut: (Eşi Leyla'nın yanına gider, elinden tutar ve titrek bir sesle) İyi misin?
Leyla:( Titrek bir sesle) İyiyim ....Çok korkuyorum!
( Bu sırada televizyondan Cumhurbaşkanımızın herkesi Milli idareye sahip çıkmaya ve sokağa çağırdığını görürler. Bu sırada Umut'un telefonuna mesaj gelir. Kocaeli Belediyesi tüm halkı meydanlara çağırır.)
Umut: Siz beni büyük zorluklarla bir darbe günü dünyaya getirdiniz ama benim çocuğum darbenin olduğu bir dünyaya gelmeyecek! Ben gidiyorum artık ne siz, ne evlatlarımız nede bu vatan o eski acı dolu günlere dönmeyecek. O acıları artık hiç kimse yaşamayacak. Ben gidiyorum. Hakkınızı helal edin!
Zeynep: ( Yaşlı gözlerle) Allah yar ve yardımcın olsun Umut'um!
Mehmet: (Bastonuna tutunarak) Bekle oğlum ben de geliyorum!
Umut: Baba! Senin yürüyecek dermanın yok! Merak etme bu vatanın evlatları bu darbeye izin vermeyecektir!
Mehmet: Kimse bu vatanın bir karış toprağını bizden alamaz! Allah yar ve yardımcınız olsun!
(Umut ve mahalleli meydana doğru koşarlar… Meydana geldiklerinde halka silah doğrultan askerleri ve tankın altına yatan vatandaşları görürler. Umut askerlere dönerek yüksek bir sesle)
Umut: Siz bizim askerlerimiz değil misini? Bu silahlar, bu tanklar bizim değil mi? siz nasıl olurda kendi ananıza, babanıza, kardeşlerinize silah doğrultursunuz! ( sözü daha bitmeden oradaki beş altı asker halkın üstüne rasgele ateş açar. Umut, yanında duran geç bir adamın vurulduğunu görür… Hemen adamı yerde sürükleyerek sakin bir köşeye götürür… Ve tekrar döner ve bütün halkla beraber kurşunlara karşı ilerlemeye başlarlar. Üzerlerine korkusuzca gelen halkı gören askerler korkarak silahlarını bırakıp kaçarlar. Halk zafer çığlıkları atarken Umut'un yarası ağırlaşır ve orda yere yığılır…)
Üçüncü bölüm:
Umut: (Umut bir hastane yatağında gözlerini açar ve yaşlı ama gülen gözlerle ailesini başında görür)
Zeynep: Oğlum Umut'um ( boynuna sarılır ve ağlamaya başlar)
Mehmet: Ağlama artık, çok şükür oğlumuz ve Vatanımız kurtuldu. Artık korku dolu, acı dolu günler bitti.
Umut: Vatanımız kurtuldu mu?
Mehmet: Kurtuldu! Kurtuldu! Önce Allah'ın yardımı sonra sizin gibi yiğitlerin vesilesi ile vatanımız kurtuldu. çok şükür!...
Leyla: (Kocasının elini tutarak…) Allah dualarını kabul etti!... Çok şükür evladımız darbeyi görmeyecek!... Evladımız huzur içinde büyüyecek!...
Umut: (Gözyaşları ile ellerini açar) Çok şükür!.. Allah'ım çok şükür!...
(Son)
Mehmet Kocaoğlu
KANLI GÖMLEK
Kerîm kitabımız Kur'an'da, "Ahsenü'l-Kasas" diye geçen bir kıssa vardır. Ağabeyleri tarafından haince kuyuya atılan bir peygamberin hikâyesidir. Bu peygamber ki Allah'ın inayeti ile kuyudan kurtulmuş, Mısır'a sultan olmuştur. Güzelliğine, ahlakına Züleyha saltanatını, itibarını, ömrünü feda etmiştir. Bu peygamber ki Hz.Yusuf (a.s)'tur.
Hani bir gün kardeşleri Yusuf'u gezmeye götürmüştü. Yusuf'u kıskandılar; hırsın tuzağına düşüp şeytana uydular. Kardeşleri Yusuf'a hainlik etti. Yusuf'un, ağabeylerine olan iyiliğini, saflığını sû-i istimal ettiler. Kardeşlerini kuyuya atıp, babalarına: "Yusuf'u kurt kaçırdı. Bizde, bi bu kanlı gömlek kaldı." dediler. Hz.Yakup, sevgili oğlunun kanlı gömleğine sarılıyor, kokluyor evlat hasretini dindirmeye çalışıyordu.
Bu arada Hz.Yusuf kuyuda hain bir karanlıkla mücadele ediyordu. Belki üşüyordu, acıkmıştı, babasını özlüyordu; ama umudu vardı, kuyudan çıkıp özgürlüğüne kavuşacaktı. Allan'ın emirlerini yerine getirecekti. Sabır ve dua sayesinde Rabbim onu kuyudan kurtardı ve Mısır'a sultan eyledi.
15 Temmuz 2016 günü, işte Yusuf yürekliler, karanlık kuyulara atılmak istendi. Her şey planlanmış, hainler az sonra sahneye çıktılar. Düzeni sarsmaya, bozmaya ve yıkmaya çalıştılar. Karşılarına çıkan vatanseverleri; on beşlik delikanlıları, altmışlık ihtiyarları, fırtınalı gecelerde eşini güvenli liman gibi bekleyen ev hanımlarını, mürüvvetlerini göremeyen âşıkları, beyleri, hanımları kısaca önüne çıkan tüm Yusuf'ları, dipsiz kuyulara atmak istediler. Kimilerine şehadet makamı nasip oldu, Sevgili peygamberimize komşu oldu, kimileri de gazi olup fani hayatta Türkiye'nin sultanları, gözbebekleri oldu.
Yusuf yürekliler hainliğe, tüm vücudunu binlik tonluk bombalara, tanklara siper ederek "Dur!" dediler. Cânlarını, cânânlarını gözleri görmedi. Vatan sevgisi her şeyden üstün geldi. Gerçek kahramanlar tüm ülkeye kendilerini gösterdiler. Çünkü bu Yusuflar, darbe karanlığının cennet vatana nelere mâl olacağını bizden daha iyi biliyorlardı.
Hamdolsun Allah'a hainler gayelerini ulaşamadılar ve karanlığın yerini aydınlık alınca ihanetin bedelini ağır ödediler. Şimdi bize düşen vatan için şehit düşen, yaralanan vatandaşlarımıza yakışır bir istikbal olmaktır. Doğusuyla, batısıyla, kuzeyi ve güneyi ile, ırkî ve kavmî değil de insana insan olduğu için değer verip bu ülke için, millî irade için daha çok çalışmaktır. Çünkü vatan için yaşamak da vatan için ölmek kadar şereflidir. Şehitlerimizin kanlı gömleği de biz gençlere, bedeli kan ile ödenen vatan toprağının yadigârı olsun.
Mehmet Kaya
Beyhude kalkışma ve Diriliş
Darbe,silahlı kuvvetlerin ülke yönetimine el koyması anlamına gelmektedir.Ülkemizde 15 Temmuz'a kadar pek çok darbe yaşanmıştır.Tarihimizde şöyle bir yolculuğa çıkarsak 1960,1971,1980,28 Şubat1997,27 Nisan2007 e-muhtıra ve nihayetinde ''beyhude kalkışma''15 Temmuz 2016…Tarihimizde yaşanan darbelere baktığımızda askeriyenin yönetime elkoyduğunu,sıkıyönetim ve olağanüstü hal gibi uygulamalara gittiği tespiti yapılmaktadır.Bu darbelerin ülkemize zararının,ülkemizi on yıl geriye götürdüğü gerçeğini de unutmamak gerek.Yakın tarihimizde 1980,28 Şubat 27 Nisan e-muhtırasın sayfalarına kara bir leke olarak yazıldığını bilmeliyiz.Bu darbelerde askeri unsurlar;milletin evladına karşı silahlı bir müdahalede bulanarak,can kaybına sebebiyet vermemiştir.
15 Temmuz 2016 tarihinde gerçekleşen ''beyhude kalkışma'',bu kara lekelerden daha elim ve daha vahim bir hüvviyete sahiptir.Zira gerçekleşen darbelerin hiçbirinde bunlar kadar haşhaşi bir sahip insan kılığındaki canavarlara rastlanmamıştır.Dini kisve etiketine bürünüp kuzu postu altındaki tilki gibi DEVLETimizin her türlü kurum,kuruluş ve organlarına sızmışlar ve Pensilvanya'daki leş kargasının ve dışarıdaki işbirliklerinin talimatlarıyla hareket etmişlerdir.
15 Temmuz akşamında hain bir kalkışmaya başvurmuşlardır.Kalkışmanın ilk anlarında başarılı oldukları hissine kapılıp bu şekilde hareket etmişlerdir.Fakat unuttukları bir gerçek vardı.O da şudur:
Tarihin dilinden düşmez bu destan,
Nehirler gazidir,dağlar kahraman.
Her taşı YAKUT olan bu vatan,
Can verme sırrına erenlerindir.
Milletin bağrından çıkan,Peygamber ocağı olan,gözbebeğimiz Türk Silahlı Kuvvetlerinin içine sızmış,afyonlu haşhaşiler asker kılığına bürünerek hareket etmişlerdir.Milletin kendilerine yurt savunması için emanet ettiği askeri mühimmatı ,savunmasız insanlara karşı kullanmaktan Hindu,yamyam gibi kullanmaktan geri durmamışlardır.Ruhları,zihinleri ve fikirleri elebaşlarınca o kadar zehirlenmiş ki;bir Ermeni,bir ppklı,bir İngiliz'den farkları kalmamıştır.Tüm nefretlerini,beklentilerini,acımasızlık ve imansızlıklarını bir ejdarha gibi milletin üzerine kusmuşlardır.
Neticesinde ise pek çok insanımızın şehit ve gazi olmasına yol açmışlardır.15 Temmuz'da Ergenekon,Bozkurt,Manas,Çanakkale gibi yeni bir destan daha yazmıştır yüce milletimiz.Haşhaşilerin elindeki silah gücüne karşılık iman,bayrak,vatan ve millet sevgisiyle demir dağı eriterek yine ve yeniden kendi destanını yazmıştır.Tarihin ve edebiyatımızın sayfalarına altın harflerle.
Ve Akif'in şu mısraları bu haşhaşilerin umutlarının,isteklerinin ve emellerinin ne kadar beyhude olduğunu yıllar öncesinden de ne kadar güzel anlatmaktadır:
Girmeden tefrika bir millete düşman giremez.
Toplu vurdukça yürekler onu top sinderemez.
Unuttukları bir gerçek daha vardı ki, o da ''Köktürk Kitabeleri''nde bengü taşlara kazınmıştı.Adeta bu haşhaşilerin kalkışmasına işaret edercesine:
''Üstte mavi gök çökmedikçe,altta yağız yer yarılmadıkça,senin ilini ve töreni kim bozabilir?''
Aziz milletimiz nasıl Ergenekon'da demir dağı eriterek esaretten kurtulmuşsa ,''beyhude kalkışma''dan da yeni bir destan yazarak çıkmıştır. Ve milletimizin gönlünde şu hissiyatın yeniden canlanmasına vesile olmuştur:
Seneler sonra Akif'in ceketini yeniden ''marifet ve fazilet''canlandıran bir ulus…
Beynindeki yeşermiş ve kökleşmiş düşünce,ideal,maneviyat neyse kalbinde de aynısı olan bir ulus…
Kökleri, Köktürk'lerle başlayıp Memlük,Selçuki,Devlet-i Ali ile toprağa derice tutunan ve güneş olan Türkiye Cumhuriyeti'yle devam eden bir milletin evladı olmaktan gurur duyan ve bunu özümseyen bir ulus…
Kudüs,Medine,Ötüken,Bosna-Hersek,Sincan ve Selanik'i ayrım gözetmeksizin aynı enlem ve boylamda konumlandıran bir ulus…
Duruşu sessiz,haykırırken utangaç,gül yetiştirirken gülün kendisi olan bir ulus…
Daima çalışkan,hazıra konmaktan uzak;nefsani arzularını bir kenara bırakıp imanlı,gayretli,mütevekkil ve onurlu bir ulus…
Pusulasını tarihinde,dininde olduğunu kavrayan;ecdadına uzak durmayıp onlara daim hürmet eden,saygı ve sevgide kusur etmeyen;ilim,fen,teknoloji,maneviyat,milli bilinç ile yolunu bulan bir ulus…
Harun Raşit Şirin
TEK VATAN TEK BAYRAK
Demokrasi için vatan için geçmişimizin değerleri, geleceğimizin aydınlık günleri için değmez mi bu kalpte atan vatan uğruna can vermeye. Geçmişten beri süregelen bu olaylar nedir? Ülkemize karşı kötüleme, aşağılama, iş çevirme... Kimdir? Nedir? Bu vatan aşkını yüreklerimizden koparmaya çalışan bu köklü mirası elimizden almaya hatta geçmişin izlerini geleceğimize, hiç kapanmayacak bir yara olarak kazımaya çalışanlar kimdir? Kimdir ki bunlar; sakınıp koruduğumuz, canımızı feda etmeye hazır olduğumuz en değerlimize "Vatanımıza" ne cüretle göz dikmişlerdir. Onlar bilmezler ki vatanı vatan yapan içindeki halkıdır. Halkının birliği ve beraberliğinden doğan o sonsuz güneşin ilk ışıkları milletimizin gönül pencerelerine doğacak ve bu güneş yürekleri kabartarak etrafına güç, azim, hırs saçacaktır. Şimdi söyleyin kim bu azmin önünde durabilir? Kim anası, babası, kardeşi , canı ciğeri olarak gördüğü bu anavatanı kolay kolay teslim edebilir? Elbette etmez, edemez! Geçmiş, milletimizin gözünde daha dün gibi dururken nedir bu 27 Mayıs, 12 Eylül, 15 Temmuz Darbeleri! Daha dün gibi anlatılan bu darbelerin yanında yakın zamanımızda meydana gelen ve bizi tüketmeyi hedefledikleri, fakat Türk milleti tarafından sonsuz bir güçle tüketildikleri o darbe girişimi, 15 Temmuz! Peki, neydi 15 Temmuz? Ölüm mü? Mücadele mi? Savaş, güç mü? Yoksa bize emanet edilene sahip çıkmak mı? Hafızalardan silinmeyecek o anların bir film şeridi gibi akıp gitmesiyle geriye dönüp de baktığımızda o gecenin korku dolu anlarının bir gecelik de olsa milletimizin gönül pencerelerine düşürdüğü o karanlık belirsiz bir sis dumanı herkesi zehirleyip acı içine çekmişti. O gece ya pes edilecekti ya da mucizeyi yıllar öncesinde olduğu gibi yine Türk milleti ortaya çıkaracaktı. Peki, yakışır mıydı yıllar önce bizim için kanlarını dökmüş şehitlerimizin kanlarını yerde bırakmak, düşmanları emellerine ulaştırmak yakışır mıydı? Gönül ve mantık savaşının ortasında kalan Türk milleti için harekete geçme vaktiydi. Mantık, geçmişte onların bize yaşattıklarını ödetmek için çabalarken ve yapacaklarına engel olmaya çalışırken gönül, gelecek için savaşacaktır. Arkasında ailesini bırakan, ülkesinin ve sevdiklerinin geleceğini düşünüp kendi geleceğinden vazgeçen bir Türk gencinin içindeki özgürlük, demokrasi ateşini kim söndürebilirdi o gece? Gelecek için harekete geçen Türk gencinin gönlünden gelen bir ses ya da uğultu muydu bizi ayakta tutan o gece, Türk milletini birlik olmaya çağıran özgürlüğün sesi miydi? Yeri göğü inleten bu ses nasıl oluyor da şiddetleniyor ve birbirini buluyordu. Yaşlısı genci demeden nasıl da aynı ritmi ile ilerliyordu bu ses, tek bir yere doğru; demokrasinin elden alınmaya çalışıldığı, milletin tanklar altına serildiği yere doğru... Kiminin eli kanlı kiminin yüzü fark etmiyorlar. Düşündükleri tek şey geçmişin iz bıraktığı o yaranın tekrar açılmaması, kanamamasıdır. Şimdi ufacık bir kan akmış çok mu bu vatan için! Yeter ki o yara, tekrar darbe alıp ülkemizde kalıcı bir iz bırakmasın. Türk halkı bu vatanı kolay kolay kazanmadı. Kayıplar verildi, kanlar döküldü, acı haberler gözümüzden bir yaş misali gönlümüze akarken, hayalini kurduğumuz güzel geleceğimize darbeler vuruldu. Etkiler mi bu Türk halkını, takılı kalır mı? İçinde Anavatan dediği, yüreğinde "Türkiye'sini" barındıran Türk gencini? Adımlar tanklardan güçlü, meydanda tek ışık, ay yıldızlı bayrağımızın ışığı altındaki yüzlerce insanın yüzüne güneş gibi vuran o umutsuzluk içindeki en parlak ışık. Artık belli değildi millet için gece miydi, Gündüz müydü? . Gecesi gündüzüne karışan bir millet için tek çağrıydı Başkomutanımızın o gür sesi. Sahip çıkma vaktiydi vatana. Gözü dönmüşlerin, kendini kaybedenlerin kalkıştıkları bu darbeye asıl darbeyi gösterme vaktiydi. Sabaha karşı millet iradesini, gücünü göstermişti; işte olmuştu, namus saydıkları vatanlarını korkusuzca korumuşlardı. Artık o masmavi gökyüzü altında karanlık bir gecenin acısı kalmıştı geriye. Babasının aslanları, vatanın kahramanları, yüreğimizin şehitleri bizim için savaşmıştı. Onlar kardeş bildikleri hainlerle savaşmıştılar. Onlar tanklarla gelirken şehitlerimiz, tüm benliğiyle, savunmasız bedenlerini tanklara üzerlerine gelen mermilere ve gökten yağan bombalara siper etmişlerdi. Şimdi bize ölmeyi öğreten bu şehitlerimiz anısına, bu vatanın asıl gençleri olarak bize emanet edilene sahip çıkmalı ve huzur içinde yatmalarının hakkını vermeliyiz. Şimdi üstümüze oynanan bu ihanet oyununun sadece bize değil geleceğimize, geçmişimize oynan bir oyun olduğunu unutmayacak ve demokrasimize sahip çıkacağız. Biz öyle bir sahip çıkacağız ki adımlarımız yeri göğü inletecek, cesaretimiz düşmanın gözünü korkutacak ve yaşadıklarımızla, yaşattıklarımızla destan olacağız. Biz bu destanın konusuna 15 Temmuz diyeceğiz ruhuna, milletin gücünü ve şehitlerimizin bize emanetini ay yıldızlı bayrağımızı işleyeceğiz. Şimdi söyleyin etki etti mi yaptıklarınız? Yıldırdı mı yaşattıklarınız? Susturdu mu o yeri göğü inleten adımlarımızı hiç bitmeyen silah sesleriniz? Ulaştınız mı emellerinize? Ulaştırmadı, ulaştırmayacak da benliğinde vatan millet aşkını taşıyan. Adımız şan ile yazılacak tarihe ve geleceğimiz geçmişimiz olduğunda bu şanlı adı bırakacağız onlara. Onlar da görecekler ki yolumuza pusu da kursalar ihanet de etseler tek yürek olacak millet ve bu vatan asla bölünmeyecek. Adımız "Demokrasinin Zaferi " olacak, camiler zaferin salasını üfleyecek ve gözyaşlarımız zafer uğrunda can verenlerin duası olacaktır. Şimdi unutmayacağız ki yaşlısıyla, genciyle, çoluğuyla çocuğuyla biz geleceğimizin umudu değil içimize vatan diye işlediğimiz "Türkiye'mizin" umudu olacağız. Göremeyecekler belki ama anlatacağız dirilişimizi. Canım vatanım, güzel Türkiye'me...
SİMGE ÇELİKBİLEK
TARİHİ GECE
DERT VERMEKLE ALLAH KİRİNİ ALIR
BİZİM DE KİRİRMİZİ ALDI BİR GECE DE
BİR VATAN Kİ TERTEMİZ ŞÜHEDAYLA YIKANMIŞ
ANLADIK Kİ O GECE VATAN ŞÜHEDAYA SUSAMIŞ
GÖRDÜĞÜMÜZ GÖRDÜĞÜMÜZ DEĞİLMİŞ
TİYATROCU NAMUSSUZ BİRİYMİŞ
İHANET EDECEĞİNE ÖLSEYMİŞ
ONA UYANLARIN AKLI NEREDEYMİŞ
NE MASKELER DOLAŞIR ETRAFTA
NE HANÇERLER GİZLENİRMİŞ KUŞAKTA
İHANET KOL KOLA KARŞIMIZA DİKİLDİ
SİLAHLARIMIZ VATANDAŞA ÇEKİLDİ
ÖYLE KORKMAK YOK BİR HAMLE DE
DEVİRECEKTİK MÜNAFIĞI BİR SİLLE DE
BİR KOCA TARİH YATAR BU SİNE DE
BİR TARİH DAHA YAZARIZ GEREKİRSE DE
DEDİK VE ÇIKTIK YOLLARA
VEDA ETTİK CANLARA CANANLARA
BİZ EZELDEN BİLİRDİK ŞEHADETİ
YİNE EZELDEN BİLİRDİK İHANETİ
MERMİLER YAĞMAYA BAŞLADI SEMADAN
KORKMADIK GÖZÜMÜZÜ KIRPMADAN
BİR KÖPRÜ Kİ SONSUZLUĞA UZANIYOR
İMANLI KALPLER MERMİLERİ DELİYOR
BİR SERİNLİK GELİR ÜZERİMİZE NAZLI YARDAN
KIRMIZI…ALABİLDİĞİNE KIRMIZIDIR O GECE
SANA RENGİNİ VEREN MUKADDES KAN
DURMAYACAKTI DAMARDA BU GECE
SİLAHIMIZ DUAMIZ KALKANIMIZ YÜREK
NURLA DOLUYUM VUR HADİ DİYEREK
GİTMEDİK EVLERİMİZE SİNMEDİK
YA ALLAH BİSMİLLAH SÖYLEYEREK
BİR OLDUK HER HALİMİZLE
İŞE YARAMAZ ! DEDİKLERİ GENÇLERİMİZLE
BU VATANI ELLERİMİZLE
TEKRAR YÜCELTTİK 15 TEMMUZ DA
HACER ÖZDEMİR
Benim için 15 Temmuz: "Anne gel bu vatan için birlikte ölelim!"
15 Temmuz bir destan, bir milat, bir diriliş, kardeşlik, inanç, aşk…
"Türkiyem, cennetim, benim eşsiz milletim" bu sözler 12 Eylül darbesinin ardından cezaevlerinde tutuklu gençlere dinletilmiş, sözleri bir o kadar anlamlı, propagandası o kadar anlamsız bir şarkının sözleri. Milli duyguları suistimal etmeyi çok iyi bilen darbecilerin zafer (!) şarkılarından sadece biri.
Darbelerden çok çekmiş ve artık "darbeder" olmuş bu aziz milletin iradesine kasteden caniler yine 15 Temmuz gecesi "Yüce Atatürk'ün önderliğinde milletimizin olağanüstü fedakarlıklarla kurduğu ve bugünlere getirdiği cumhuriyetimizin koruyucusu olan Türk Silahlı Kuvvetleri, "yurtta sulh, cihanda sulh" ilkesinden hareketle ülke yönetimine el koymuştur" bildirisiyle milletimizin milli duygularını hukuksuzluklarına alet ederek darbe teşebbüsünde bulundular.
O gece için kitaplar yazılsa anlatılmayacak büyük bir direniş ve diriliş destanına şahitlik ettik. Meydanlara dökülen milyonların her birinin o gece için anlatacak o kadar çok şeyi vardır ki… Kimi tankların altında, kimi namlunun ağzında, kimi bir silah dipçiğine göğsünü dayamış ama hepsi tek bir şey düşünmüştü; vatan!
Allah'a hamdolsun ki bu aziz millete o gece sokakları, direnmeyi ve zaferi nasip etti. Bankamatik kuyruklarında hesabımızı, market raflarında bakliyatları sıfırlamadık. Benzin istasyonlarından depomuzu doldurmadık. Çünkü biliyorduk ki, vatan olmazsa ne para, ne pul, ne yemek, ne içmek anlamlı olur. Vatan olmazsa sevmek olmaz, vatan olmazsa ana olmaz, baba olmaz, evlat olmaz, eş olmaz.
Ben de o gece sokaklarda olan milyonların içinden bir zerreyim hamdolsun. Büyük kahramanlık göstermiş milletimin o geceye dair söyleyecekleri yanında benimkilerin manası da yok biliyorum. Lakin bu şanlı direnişin küçük de olsa bir mensubu olmanın gururuyla yazıyorum bu satırları.
15 Temmuz sabahı İstanbul'dan İzmir'e dönmüştüm. Annem uykusuz gözleriyle beni kapıda karşıladı. "Hayırdır anne?" dedim. "Hayır olsun, bu gece hiç uyuyamadım" diye karşılık verdi. -Nereden bilebilirdi o günün gecesinin evlatlarından ayrı tutmadığı vatanının kabus gecesi olacağını…- Yol yorgunluğu üzerine biraz dinlendikten sonra Cuma namazını eda etmek üzere camiye gittim. Sıcak yaz gününün verdiği rehavetle Cuma namazı çıkışı hiçbir yerde eğlenmeden evime geldim. Annem ve kız kardeşim akşam davet edildikleri düğün için hazırlık yaparken babam da o kara gecenin bir diğer kahramanı olan Türk Polis Teşkilatı'nın bir mensubu olarak görevdeydi. Annem ve kız kardeşim davet edildikleri düğüne gitmiş ben de sıradan bir gün gibi televizyon karşısında oturmaktaydım. Birden o manasız haberle karşılaştım; "Boğaz Köprüleri askerler tarafından kapatıldı" Önce anlam veremedim. Sandım ki köprüde bir bomba yüklü araç var ve güvenlik güçleri bunun için önlem alıyor. Ancak işin garip tarafı koskoca metropol İstanbul'un göbeğindeki terör tehdidi için askerin görevde olması biraz aklımı kurcalamadı değil. Bu ülkenin Terörle Mücadele polis ekibi yok muydu? İlk yarım saat kadar ne olduğuna anlam veremezken kardeşimden aldığım mesaj "Abi köprüler kapatılmış. Asker darbe yapmış" şeklindeydi. Cevap olarak "Yok abim olur mu öyle şey? Türkiye'de askeri darbe günleri geride kaldı" demekten başka bir şey düşünmedim. Ancak Türkiye Cumhuriyeti Başbakanından bunun bir askeri darbe girişimi olduğunu duyunca beynimden vurulmuşa döndüm. Bu kadar kolay mıydı? Milyonlarca insanın iradesini ele geçirmek bu kadar basit miydi? Daha sonra Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin "Kalkışma kabul edilemez, hükümetin yanındayız" sözleri ajansa düştü. Anlaşılan asker kamuflajı giymiş Fetullahçı teröristler güzel ülkeme saldırıyorlardı. Daha sonra TRT'de okutulan korsan bildiri ve her şeyin sonunun geldiğini düşünmeye başlamak…
Babam görev dönüşü annemi ve kız kardeşimi de alıp eve getirdi ve kendisinin acil göreve çağırıldığını, bizim de lojmanda kalmamızın tehlikeli olacağını, askerin buraya da saldırabileceğini söyledi. Apar topar bizi bir aile dostumuzun evine bıraktı ve gitti. Annem ve ben avluda otururken kız kardeşim içerden çıkıp yanımıza geldi ve bana "Abi, Cumhurbaşkanı televizyona bağlandı ve milletimizi sokaklara davet ediyorum" dedi. Gözlerim hemen anneme döndü. Annem "Ben anneyim. Sizi göndermem. Sokakta ne olduğunu bilmiyoruz. Dışarıda asker vardır, tank vardır" dedi. Kardeşim ağlayarak annemi ikna etmeye çalışıyordu. Bir yandan da ikna etmem için beni sıkıştırıyordu. "Ece" dedim. "Ana-baba rızası almadan yapılan hiçbir işten hayır gelmemiştir" Sonra anneme döndüm ve "Anne beni şimdiye kadar dinlediğinden daha ciddi dinler misin?" dedim. Annem "Söyle oğlum" dedi. Konuşmaya başladım "Anne biz Aydınlıyız. Biliyorsun ki bizim memleketten bu vatan için bir tek adam çıktı. Onu da bugün bu darbeyi yapmaya çalışanların ataları 27 Mayıs'ın akabinde katletti. O zamanlar sen de yoktun biz de. Ama dedemler susup o darbeyi seyretti. Eğer o gün dedemler sokaklara dökülseydi Adnan Menderes bu canilerce katledilmeyecekti. Bugün biz sokağa çıkmazsak Erdoğan'ı da katledecek bu şerefsizler" dedim. Annem "Haklısın oğlum ama ben size bir şey olur diye korkuyorum. Size bir şey olursa ben nasıl yaşarım?" diye sorunca "Anne ölmemizden mi korkuyorsun?" dedim. "Başka neden korkayım oğlum?" dedi. "Madem ölmemizden korkuyorsun anne, gel bu vatan için birlikte ölelim" dedim ve bu şanlı direnişe katılmak üzere meydanlara koştuk. İki darbe görmüş annem, 17 yaşındaki kardeşim ve ben milletle beraber, babam da meslektaşlarıyla birlikte hainlere karşı mücadele içindeydi. Allah şahit ki ölüm korkusu diye bir şey bilmiyorduk. Sokaklarda bozkurt işaretleriyle ülkücüler, rabia işaretiyle Ak Partililer, tekbirlerle yürüyen koca bir millet vardı. Çok şükür direniyorduk! İnsanlar oluk oluk ilçe meydanına akmıştı. Elinde bayrakla dua eden bir amcayı gördüm. Yanına yaklaştım ve "Amca ne olacak, bu kafirler bize ne yapabilir?" diye sordum. Yaşlı gözlerini bana çevirdi ve "Evlat, ben bu yaşımda buradayım. Hanımım evde Kur'an okuyor. Bu millet yenilir mi?" dedi. "Yenilmez Allah'ın izniyle amca" dedim ve telefonuma gelen mesajla umudum daha da perçinlendi. Babamdan gelmişti. Olayların daha yoğun yaşandığı bölgede görevde olduğundan duruma daha hakimdi. "Oğlum, bu milletin önüne geçilmez. İçiniz rahat olsun" Biraz kızmasından da çekinerek ona "Annem, ben ve Ece de sokağa çıktık" dedim. "Çok iyi yapmışsınız oğlum. Kazanacağız inşallah" diyerek direniş ateşimi, diriliş umudumu daha da büyüttü. İşte o an, hemen yakınımızdaki camiden sela sesi yükselmeye başladı. Gözlerimden akan yaşlar ne sevinçten ne de kederdendi. Bu başka bir duyguydu, daha önce hiç yaşamadığım. Ülkemin kurtuluş mücadelesinde minik bir zerre olmanın gururu, kafirden korkmamanın verdiği huzurdu belki de. O gece orada ölsek, şehadet bize de nasip olsa gözümüz bir an olsun arkada kalmayacaktı. Anneme ve kız kardeşime baktım ve "Allah'ım anaların duası hürmetine, küçük kardeşimin bu yaşındaki vatan sevgisi hürmetine, bu meydandaki insanların gözyaşları hürmetine vatanıma kafir eli değdirme" diye dua ettim. Dualarım bu büyük milletin dualarıyla birlikte göğe yükseliyordu.
O gece sabaha kadar ezan ve sela sesleriyle birlikte bu büyük millet can veriyordu, kan veriyordu davası uğruna. Ülkenin dört bir yanından şehadet haberleri geliyordu. Sokaklar mescit olmuş namazlar kılınıyor, gözyaşlarıyla eller Rahman'a açılıyordu. Dualar ediyorduk. "Allah'ım bunca kardeşimizin şehadeti ülkemizin kurtuluşuna vesile olsun" diye. Gün ağarırken ajanslardan darbenin bastırıldığı haberleri gelmeye başladıkça bu sefer alınlar şükür için secdeye değiyordu. Tüm kalbimle söylüyorum, o sabah güneş bir başka güzel doğuyordu. Sanki o gecenin kahraman şehitleri güneşle birlikte bize gülümsüyordu. Yüce Allah, aziz milletimize zaferi nasip etmişti. Ancak tüm dudaklardan aynı sözler dökülüyordu; Allah'tan başka zafer sahibi yoktur!
Bu şanlı direnişin tüm şehitlerine saygı, rahmet ve minnetle…
Efe Mert Ünal
DİK DURABİLSEYDİK!
1970 li yıllardan beri ülkemizde yapılanmaya başlayan Fetullahçı yapılanma 1980 ihtilalinden sonra cuntacıların diğer has, salih Müslümanlara ve cemaatlere yaptığı baskı neticesinde daha da palazlanmış, dini hizmeti maskesi altında ticarethane gibi çalışan yurt, okul ve dershaneler ile ekonomik olarak ta güçlenmeye başlamış, tüm iktidarlarda ne hikmet se Fetullahçılar hariç diğer tüm Müslüman kesime dokunulmuş ve Ülkemiz için, geleceğimiz için tehlike olarak gösterilmiş ve sindirilmişler, ancak bunu fırsata çeviren fetullahçılar daha fazla yandaş bulmaya başlamış gün geçtikçe semizleşmişlerdir.
Yurt, Dershane ve özel okulları sayesinde birçok kesime ulaşılmış ancak ne hikmetse fakirin elinden tutmamış ve hatta fakirin elindeki tek lokmaya bile göz koymuşlardır. "Bir verirsen Bin alırsın" diyerek fakirin elindekini avcundakini himmet adı altında alarak gücüne güç katmış ve bu saye de de devlet kademelerinde birçok bürokratı, üst düzey yöneticileri satın almışlardır.
Özellikle Emniyet teşkilatı içerisinden satın aldıkları sayesinde, satın alamadıkları bürokratlara kumpaslar kurarak sessiz kalmalarını ve kendilerine engel çıkarmalarını engellemişler, buna rağmen dik duran bürokratları devlet adamlarını da yandaş savcı ve hâkimleri aracılığıyla ekarte etmeyi başarmışlardır. 27 Mayıs 2013 tarihinde Taksimin yayalaştırılması için 3 metrelik duvarın yıkılması ve burada bulunan ağaçların taşınması esnasında güya çevreciler tarafından başlatılan eylem gün geçtikçe içinden çıkılması güç bir hal almaya ve ilerleyen günler de de meselenin 3-5 ağaç değil Ülkemizin çöküşüne zemin hazırlama meselesi olduğu aşikâr olmuş, o dönem başbakan olan Cumhur Başkanımız Recep Tayip Erdoğan'ın dershaneler ile ilgili açıklaması ise Fetullahçıları daha da çok kızdırmış, finans kaynakları yok olmaya başlayan Fetullahçılar tarafından daha önce alıştığımız 3 ve 5 harfli terör örgütlerine kardeş 4 harfli bir terör örgütünün aslında 1070 li yıllarda kurulduğu ayyuka çıkmıştır. FETÖ kurulduğu günden bu güne Türkiye'de muhafazakâr kesimi kendisine basamak yaparak çıka bildiği yere kadar çıkmıştır, ancak bu çıkışın inişi daha muhteşem olacak bunun hesabını yapmamışlardır.
Dünya çapında birçok projeye muhalefet edip yandaş yargı mensubu elleriyle projelerin ilerlemesini durdurmaya çalışmışlar ve Ülkemizi ekonomik olarak çökertmeye çalışmışlar ve bunun için de her kesim ile işbirliğinden kaçınmamışlardır. Türkiye'nin siyasetini dahi dizayn etmeye çalışmış, yandaş vekilleri aracılığı ile Hükümeti itibarsızlaştırmaya çalışmışlar ancak hiçbir zaman muvaffak olamamışlardır. Yapmaya çalıştıkları her şey yüzlerine gözlerine bulaşmıştır.
Tüm çabaları, kumpasları ekarte edilen dört harfli örgüt nihayet son planını devreye koymuştur, Cumhurbaşkanlığına yerleştirdikleri hainleri ile birlikte üç beş çapulcu generalleri ve sözde askerleri ile 15 Temmuz 2016 Cuma akşam saatlerinde düğmeye basılmış, Amerika, İngiliz, İsrail gizli servislerinin verdiği bilgiler ile Cumhur Başkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın Marmaris'te Grand Yazıcı Turban otelde tatil yaptığını öğrenen hainler buraya baskın yapıp Cumhurbaşkanımızı öldürmek amacı ile giderken aynı saatlerde İstanbul Boğaziçi (15 Temmuz ) köprüsünün Anadolu yakasından Avrupa Yakasına geçiş yönü askerler tarafından trafiğe kapanmış, Atatürk ve Sabiha Gökçen Hava alanları işgal edilmiş, Vatandaşın bu girişimden haberdar olmaması için TÜRKSAT ve TRT binaları işgal edilmiş, vatanını seven mühendisler tarafından TÜRKSAT'ta yayın yapan televizyonların bulunduğu odadaki priz elektrikleri kesilerek televizyonlar kapanınca uydudan gelen yayınların kapandığını zanneden hainler emellerine ulaşacaklarını zannetmişler, ayrıca TÜRKSAT binasında bulunan tüm çanak antenler tahrip edilmesine rağmen küçücük bir çanağa işe yaramaz gerekçesi ile dokunulmamış oysa tüm yayınlar o çanak üzerinden geçtiğini düşünememişler, yâda Mevla'm düşündürmemiş.
Evet, hiç aklımdan çıkmaz, büyüklerimiz her zaman derler Ülkemizin haini bitmez ama hainler bilemezler kahramanları daha çok, Özel Kuvvetler Komutanlığında görevli Selvi boylu, zayıf ama kâinat kadar büyük yüreği bulunan Ömer Halis DENİR'lerin olduğunu unutmuş olmaları gerek ki Semih TERZİ yanına aldığı korumaları ve hainleri ile birlikte Özel Kuvvetler Komutanlığına gitmek üzere helikopterle yola çıkar, Özel Kuvvetler Komutanı Zekai AKSAKALLI o gece komutanlıkta nöbetçi olan o yiğidi arar ve kendisine Semih TERZİ'nin hain olduğunu karargâha gelmek üzere olduğunu ve onu öldürmesi gerektiğini söyler ve ekler, "Ömer bu işin sonunda şahadet var, Hakkını helal et" der. Tüm soğukkanlılığı ile emri tekrar dahi ettirmeden hakkını helal ettiğini, kendisinin de hakkını helal etmesini komutanından ister, helallik alındıktan sonra vazifeyi ifa etmek için tereddütsüz olarak bahçeye çıkıp haini bekler ve hain gelir gelmez karşısına geçip alnından vurarak görevi tamamlar ancak 30 yerinden vurularak şehit edilir. Dedim ya hainimiz çok ama kahramanlarımız daha çok.
Yine o gece Kazanda yaşananlar aklıma geldikçe çok yoğun bir duyguya kapılırım, kapılmamak ne mümkün. Mürtet askeri hava üssünden uçaklar havalanamasın diye havaalanı pisti etrafında bulunan ekili buğday tarlaları tarla sahipleri tarafından ateşe verilmiş, belki de birçok vatan evladının hayatı o sayede kurtulmuştur. Daha sonra Tarım bakanlığı yetkililerince zarar ziyan tespiti yapılıp çiftçilerin zararı karşılanmak istenmiş se de o gururlu, vatanını seven kahramanlar o gece 249 kişi bu ülkenin kurtuluşu için canını verdi, biz birkaç dönüm ekini vermişiz çok mu diyerek zararlarının olmadığını belirtmiş ve devletten ürün bedellerini almamışlardır.
Yine o gece Özel Harekât Daire Başkanlığında, AK parti Genel Merkezi civarında, Cumhur Başkanlığı Külliyesi önümde Boğaziçi Köprüsünde, Atatürk Havaalanımda, İstanbul'un birçok yerinde Tanklara karşı duran ve sopa ile jetleri kovalayan kocaman yürekli insanlar vardı. 18 Temmuz sabahı Balıkesir Narlı da bir kafede sabah saat: 08:30 sıralarında haberleri izlerken yaklaşık 75- 80 yaşlarında bir dede dikkatimi çekti, haberleri izliyor tabi haberlerde köprülerde olanları gösteriyor dedenin gözlerinden yanaklarına yaş süzülüyor, usulca yanına sokuldum ve " Dede neden ağlıyorsun" diye fısıldadım biraz ürkekçe, dedenin cevabı beni öyle derinden etkiledi ki anlatamam, sadece tek cümle, "1960 da bizler bu kahramanlar kadar dik durabilseydik Menderes'i asamazlardı." Evet, işte o an dünya bambaşka bir hal aldı benim için.
Allah tüm şehitlerimizin Şahadetini Kabul Etsin.AMİN.
Gültekin GÜMÜŞ
KAHRAMANLIK; İÇEREK ACI ÖLÜM TASINDAN İLERİYE ATILMAK VE SONRA DÖNMEMEKTİR
Zamanın kaydına düşen notların en başına temmuz ayına yazılan destanlar düşülecek. Destanlar kulaktan kulağa, dilden dile anlatılacak.
Temmuz ayı artık iki zıt kutbun ayı olacak. Sadakat ve ihanet…
Yıllarca bekleyip onursuzca yapılan ihanet, bir an bile düşünmeyen ardını düşünmeyenlerin sadakati ile sonlanacak. Ve kayıtlara kiminin sadakati altın harflerle, kiminin ihaneti sadece kara bir not olarak yazılacak..
İhanette, sadakatte vatana. 15 Temmuz bir kesişme noktası. Firavunla, Musa farkını koydu ortaya.. Şimdi biz safları netleştirme zamanındayız. Ya Firavunun yanındayız ya Musa'nın.
Atsız'ın yıllar önce yazdığı gibi :
Kahramanlık ne yalnız bir yükseliş demektir,
Ne de yıldızlar gibi parlayıp sönmektir.
Ölmezliği düşünmek boşuna bir emektir;
Kahramanlık; saldırıp bir daha dönmemektir.
Sızlasa da gönüller düşenlerin yasından
Koşar adım gitmeli onların arkasından.
Kahramanlık; içerek acı ölüm tasından
İleriye atılmak ve sonra dönmemektir.
Yırtıcılar az yaşar… Uzun sürmez doğanlık…
Her ışığın ardında gizlidir bir karanlık.
Adsız sansız olsa da, en büyük kahramanlık;
Göz kırpmadan saldırıp bir daha dönmemektir.
Kahramanlık ne yalnız bir yükseliş demektir,
Ne de yıldızlar gibi parlayıp sönmektir.
Bunun için ölüme bir atılış gerekir.
Atıldıktan sonra bir daha dönmemektir…
Kahramanlar vardır sadece isimlerini duyarız. Bayrağı surlara dikerken ölüm kuşunu kıskandırırlar. Ama adı efsane olacak ve yüzyıllar sonra bile anılacak o yiğidi, Ömer'i görme tanıma ve onunla yaşama sansı verdi tarih bizlere. Çocuklarımıza, torunlarımıza efsane olarak yaşanan bir tarihi ve bu tarihin en büyük yiğidini anlatacağız.
Zalimler için yaşasın Cehennem…
Bu millet varolacak ilelebet bu topraklarda..
Ve isimleri yad edilecek sonsuza dek yiğitlerin..
Ferhat LAP-Amasya
15 TEMMUZ TARİHİ DEĞİŞTİREN TARİH
Geçmişten bu güne baktığımız zaman daima tarihimizin bizlere ne derece önemli olduğunu aslında yaşadığımız hayat boyunca görmekteyiz. Bizler Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün milleti olarak her geçen zamanda hayata başarılar katan bir halkız. Nerede olursak olalım ister denizde ister havada ister karada tüm askeri Mehmetçiklerimiz ile daima zorluğun üstesinden gelerek başarıya ulaşan bir milletiz. Bir millet ki; Türk bayrağına sevdalı, Türk askerini öz evladı gibi yüreğine yazan, vatan topraklarını daima koruyan, ülkesinin geleceği adına elinden gelen tüm zorlukları aşıp ülkesini zirveye taşıyan bir toplumuz.
Geriye dönüp baktığımızda tarihimizde nice savaşlar olmuştur ve bu savaşları da alnımızın akı ile alarak nasıl kazandıysak 15 Temmuz günü de yüreğimizdeki vatan millet bayrak sevdası ile sokaklara çıkarak Türklüğümüzün bizlere verdiği şeref, onur ve gururla vatan topraklarımızı korumasını en iyi şekilde bildik. Türk milleti daima onurlu gururlu olduğu için canı pahasına bu 15 temmuz gecesinde yüreğine vatan sevdası yazarak caddelere çıktılar. Toplum olarak öylesine vatanımıza bağlı bir milletiz ki; Her adımda daima Türklüğümüz ile gurur duyarak adımlara atan ve bu attığımız adımlarda bayrağımızı daima göklerde dalgalandıran bir milletiz.
Bizler Türk Halkı olarak bir milletin ülkesine ve bayrağına ne derece bağlı olduğunu bilerek Müslüman olduğumuza binlerce kez şükreden bir milletiz.
Bizleri ayakta tutan; Türk gücümüz ile halk olarak birbirimize kenetlenmiş bir millet olduğumuzu yansıtan, daima ne kadar güçlü olduğumuzu yansıttığımız elde ettiğimiz zaferlerimizin yanı sıra zeka ve mantığımız ile gerek okullarımızda gerek işlerimizde gösterdiğimiz başarılar bizi biz yapan değerlerimizde saklıdır.
Baktığımız zaman 15 temmuz gecesi ülkemize hiç yapılmasını bile istemediğimiz bir durum ile karşı karşıya geldiğimiz halde; Türk milleti olarak kanımızın son damlasına kadar direndik ve bu direncimiz ile yeri geldi şehitlerimiz oldu maalesef yeri geldi gazilerimiz oldu yeri geldi hafif yaralılarımız oldu fakat asla yılmadık.Aksine ne pahasına olursa olsun canımızı ülkemiz için ortaya koyduk ve her çen sürede asla olay yerini terk etmedik. Daha çok kendi ülkemizi korumak için çoluk-çocuk demeden yüreğimizdeki vatan, millet, asker ,bayrak sevdası ile yollara koyulduk .Hiç fırsat vermedik aksine tüm çabalarımız ile direndik.Böylesine çok zor olan bir savaşı da Türk birliğimiz ile kazandık. Bizler yürüdüğümüz her yolda başarı elde eden insanlarız. Bu 15 Temmuz gecesinde ölmek var dönmek yok dedik ve yollara koyulduk biliyorduk ki; VATAN BİR BÜTÜNDÜR VE PARÇALANAMAZ.
İşte bu yüzden biz Türk milleti olarak attığımız her adımda zaferi elde eden bir toplumuz ve her saniye Türk olduğumuz için kalbimiz gururlu olacaktır.
Bizler 15 Temmuz gecesi kanımızın son damlasına kadar savaştık ve tarih yazdık.
İşte Türk Milletini bu yüzden kimse durduramayacaktır.
15 Temmuz gecesi vefat eden kardeşlerimize Allahtan Rahmet Sevenlerine Başsağlığı Diliyor, Gazi olan kardeşlerimize Geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum.
Saygılarımla…
Emine Aybüke Yetim
Bir Milletin Darbelerle İmtihanı: "15 Temmuz Son Durak"
Türkiye'nin Karanlık Geleneği Darbeler
Sultan II. Osman'ın tahttan indirilmesiyle başlayan ve son dörtyüz yıllık tarihi bir yönüyle askeri darbeler tarihi olan güzel ülkem, tarihi misyonu ve bulunduğu coğrafyanın stratejik önemi nedeniyle kendi başına bırakılamayacak kadar önemliydi ve hiçbir zaman da bırakılmamıştı. Gerektiğinde müdahale için en sık başvurulan yöntem ise içimizdeki işbirlikçilere yol verilerek gerçekleştirilen, aslında ise kökü dışarıda olan askeri darbelerdi.
Osmanlı İmparatorluğunu parçalayarak emperyalist emellerine ulaşma planları yapan sömürgeci devletler ile Filistin toprakları üzerinde kuracakları bir Yahudi devletinin hayallerini kuranların önündeki en büyük engel olan Sultan II. Abdulhamit Han, bir askeri darbe sonucu görevden uzaklaştırıldıktan sonra, ne kadar da kolay ve süratli olmuştu arzu edilen hedeflere ulaşmak.
Maalesef Cumhuriyet döneminde de değişmeyecekti bu durum. Hatta sıradanlaşıp gelenek hâlini aldığını dahi görecektik.
Genç Cumhuriyetin ilk darbesi, 27 Mayıs 1960 askeri darbesi olacaktı. Hükümetin başta ezanı aslına iade etmek olmak üzere, benzeri birtakım uygulamalarıyla ideolojik olarak Cumhuriyet ilkelerinden saptığını düşünenlerin, Türk Silahlı Kuvvetleri içinde oluşturduğu cuntaydı bu defa harekete geçenler. Yol verenler ise her zamanki gibi sözde müttefikler!
12 Mart 1971 de, sol bir darbenin önlenmesi ve Türkiye'yi ait olduğu kampta tutabilmek gerekçesiyle ve muhtıra şeklinde görecektik askeri müdahaleyi.
12 Eylül 1980'e geldiğimizde ise; askeri darbenin görünürdeki gerekçesi her gün birkaç kişinin ölümüne sebep olan sağ-sol kavgasıydı. Ancak 12 Eylül sabahı bir günde bitirilen kardeş kavgasının, tüm yetkiler sıkıyönetim komutanlarında olduğu hâlde darbe öncesinde nasıl olup da engellenemediği sorusu da uzun yıllar boyunca arayacaktı cevabını. Darbe sonrası kurulan hükümetin ilk icraatlarından birisinin de, Yunanistan'ın NATO'ya geri dönüşüne ilişkin Türkiye vetosunun kaldırılması oluşu ise sonradan oldukça dikkat çekecekti.
1997 ye gelindiğinde bu defa da İslami hassasiyetleriyle bilinen bir siyasi liderin partisi birinci parti olarak koalisyon hükümetine başkanlık etmekte, İslam ülkeleriyle ilişkileri olduğundan daha iyi bir noktaya taşımaya çalışmakta, Fransız tipi laiklik anlayışıyla mücadele etmekte, bunlar da yetmiyormuş gibi kamunun tüm parasını tek hesapta toplayarak faiz lobisinin tekerine çomak sokmakta, kısacası haddi aşmaktaydı. Bu noktada, 28 Şubat 1997 tarihli meşhur Milli Güvenlik Kurulu toplantısında alınan kararlar ve sonrasında yaşananlarla askeri darbenin post moderniyle de tanışmış olacaktık. Bu post modern darbe başörtüleri nedeniyle okullarına alınmayan kız öğrenciler, dindarlıkları nedeniyle ordudan atılan subaylar, yeşil sermaye diye nitelendirilerek batırılmaya çalışılan iş adamları, bankalar yoluyla hortumlanan milyarlarca lira gibi hatıralarıyla hafızalarımıza kazınacaktı.
Askeri müdahalenin değişik çeşitlerini gördükten sonra sıradakinin e-muhtıra olduğunu da çok geçmeden öğrenecektik. 2007 yılı Cumhurbaşkanlığı seçim yılıydı ve müdahale edilmezse Cumhurbaşkanlığına eşi başörtülü biri seçilecekti. Kendilerini asıl ve bu ülkenin sahibi görenler bakımından bu katlanılabilecek bir durum değildi. Duruma müdahale edilmeliydi ve askeri vesayet kendisini bu kez Genelkurmay Başkanlığının internet sitesine konulan muhtıra ile gösterecekti. Ama o da neydi bu muhtıra sonrası daha önce hiç olmamış bir şey oluyordu. Siyasi tarihimizde ilk kez siyaset askeri müdahaleye karşı duruyor ve ertesi gün hükümet sözcüsünün dilinden askeri bürokrasiye siz hükümetin emrinde memurlarsınız, Cumhurbaşkanının kim olacağı sizin değil Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin işidir. Siz kendi işinize bakın diyordu. Acaba Türkiye'nin makûs talihi değişiyor, darbeler döneminin sonuna mı geliniyordu? Bu sıkıntılı dönem alınan seçim kararı sonrasında yeni oluşan meclisin, askerin veto ettiği Sayın Abdullah Gül'ü Cumhurbaşkanı seçmesiyle sonlanacak ve askeri vesayet rejimi ilk kez mağlup olacaktı.
İlk başta da söylediğimiz gibi, her ne kadar Anayasasında "Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletindir" yazsa da, Türkiye sadece millet iradesine ve onun seçtiği hükümetlere teslim edilemezdi. Türkiye ayakları üzerinde durmamalı, başını kaldırıp etrafına bakmamalı, bağımsız ve sadece milli çıkarlarını önceleyen dış politikayı aklına dahi getirmemeliydi. Haddi aştığında ise bu duruma dur demek için askeriyenin içinde hep var olmuş olan cuntacı damara yol vermek yeterliydi.
Karanlık Geceye Doğru
Türkiye 21. Yüzyılın başından beri, dış güçlerin ve içerideki işbirlikçilerinin vesayetini reddediyor ve dahi kimseye eyvallah etmiyordu. Ekonomisini düzeltmiş, borç için kapısında yalvardığı İMF'ye borç verecek hâle gelmiş, beklenen olduğunu hatırlayıp: Balkanlar'a, Ortadoğu'ya, Afrika'ya bakmaya, dış politikasını milli ve bağımsız hâle getirip, silah teknolojisini geliştirmeye başlamış, kısacası uluslararası üst aklın kendisine belirlediği çizginin dışına çıkıp, haddi aşmıştı.
Halktan aldığı yetkiyle yürütmenin başına geçmiş olan Recep Tayyip Erdoğan da dünya nizamını sorgulamaya, "Dünya beşten büyüktür" gibi sözler sarf etmeye, İsrail Cumhurbaşkanının yüzüne söylediği tarihi "One minute!" sözüyle dokunulmazlara dokunmaya, tabuları yıkmaya başlamıştı. Bu durum Türkiye'yi o zamana kadar bir şekilde kontrol altında tutmuş olan güçlerin kabul edebileceği bir şey değildi ve derhâl bir şeyler yapılmalıydı.
Nasıl olsa daha önce defalarca denenmiş ve sonuç alınmış askeri darbe seçeneği ellerinin altındaydı.
Darbe işini, yıllar önce devşirip bizzat büyüttükleri ve en büyük marifeti sureti haktan görünerek askeriye başta olmak üzere tüm kurumlara binlerce adamını sızdırmak olan FETÖ' ye ihale etmişlerdi. Onlar ise bu işe dünden razıydı. Sahiplerinden aldıkları talimat üzerine, Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanını tutuklama girişimi, yolsuzluk kılıfı giydirilmiş yargı darbesiyle hükümeti düşürme teşebbüsü, ülkeyi terör örgütlerine silah yardımı yapan bir ülkeymiş gibi gösterebilmek için MİT tırlarına yaptıkları operasyonları, silahlı kuvvetler içindeki adamlarının önünü açabilmek için rakip olarak gördükleri subaylara kurdukları kumpasları, nerdeyse kamudaki tüm sınav sorularını çalarak müntesiplerine haksız avantaj sağlamaları ve benzeri eylemleri ortaya çıkıp gerçek yüzleri görününce, tasfiyelerine karar veren hükümetten intikam almak için fırsat kolluyorlardı. Zaten bazı örgüt üyelerinin ağızlarından "Yatakta basacağız şafakta asacağız" gibi çirkin ithamlar bile duyulmaya başlanmıştı artık.
Çetr-i Anberin
Nihayetinde 15 Temmuz 2016 gecesi, Türk Silahlı Kuvvetleri içindeki FETÖ'cü hainlerin askeri darbe için harekete geçtiklerine dair haberler gelmeye başladı. Yaşım itibarıyla daha önceden hiç darbe yaşamamıştım ve ilk duyduğumda şaşırdım, inanmak istemedim. Bu devirde olmaz dedim ancak galiba oluyordu. Darbe başarılı olursa neler olacağı hakkında fazlaca bir fikrim yoktu. Bildiklerim, okuduklarım ve dinlediklerimle sınırlıydı ama darbenin ne kadar kötü bir şey olduğunu bizzat öğrenip anlayabilmem için çok bir zaman geçmesine de gerek kalmadı. Bir müddet sonra televizyonda darbe bildirisini okuyan spikerin yüzündeki ifadeyi, sokaklarda araç ve insanları ezen tankları, hedef aldıkları belirli yerleri bombalayan uçak ve helikopterleri görmem meseleyi anlamama yetmişti de artmıştı bile. Darbeye teşebbüs aşamasında yaptıkları, darbe gerçekleşirse neler yapabileceklerini açıkça gösteriyordu.
Yalnız bu defa önceki hiçbir darbede görülmemiş şeyler arka arkaya olmaya başlamıştı. İlki darbecilerin acımasızlıklarının ve gözü dönmüşlüklerinin önceki darbecilerle kıyaslanamayacak olmasıydı. İlk defa darbeye karşı durma ihtimallerine binaen polis özel harekat merkezi, emniyet müdürlüğü, milli istihbarat teşkilatı yerleşkesi gibi yerler savaş uçağı ve helikopterleriyle bombalanıyor, direniş amacıyla sokağa çıkan ve elinde bayrağından başka hiçbir şey bulunmayan sivil halkın üzerine ateş açılıyor, gazi meclis uçaktan atılan füzelerle vuruluyordu.
Yine daha önce hiç görülmemiş bir şey bu defa oluyor ve iktidarıyla muhalefetiyle siyaset kurumu darbeye teslim olmayıp direniyordu. Acımasızca kullanılan korkunç silahlara rağmen sivil halk meydanlara inerek darbeye karşı duruyordu.
Genelkurmay başkanı, kara ve hava kuvvetleri komutanları ile jandarma genel komutanını derdest edip etkisiz hale getirebilecek, genelkurmay karargâhını ele geçirecek kadar organize ve güçlü olan darbecilerin hesap edemedikleri ise; asıl hedef olduğu aşikâr olan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın kabullenmek, saklanmak, kaçmak gibi alternatifleri aklına bile getirmeksizin nereye gideceğini ve nerede olacağını da söyleyerek ölümüne darbeye meydan okuyabilecek kadar yiğit bir insan olduğu ve onun çağrısı üzerine Menderes'i astınız, Özal'ı zehirlediniz lakin Erdoğan'ı yedirmeyiz şeklindeki kararını çoktan vermiş olan milletin, ölümüne tankların karşısına çıkıp bir milim bile geri adım atmama şeklindeki destansı iradesiydi.
Ölürsem şehit, kalırsam gazi olurum. Bu gün değilse ne zaman dedikten sonra bayrağını kapıp sokağa inenlerin, karşılarına dikildikleri darbecilerin yüzüne karşı "Ben ölmeye hazırım, sen öldürmeye hazır mısın?" diye haykırabildikleri bir yerde darbecilerin başarı şansından söz edilebilir miydi hiç?
Tankların sokakları tuttuğunu, uçak ve savaş helikopterlerinin hava sahasını kontrol ettiğini gören Cumhurbaşkanı ve hükümet üyelerinin kaçıp saklanacağını, halkında; tanka, topa, tüfeğe, uçağa, helikoptere karşı elinde tabanca bile bulunmayan bizler ne yapabiliriz ki deyip evlerine hapsolup kahrolmakla yetineceklerini düşünen darbeciler bu defa yanılmışlardı. Başkomutan emri vermişti, meydanlara gidin demişti. İmam ve müezzinlerse camilerden kesintisiz okudukları selalarla herkesi direnişe çağırmıştı ve bu kez halk üzerine düşeni hayatı pahasına yapmaya kararlıydı ve de yaptı.
Tam 250 kişi şehit olmuş ve 2.196 kişi de gazilik mertebesine ulaşmıştı ama hain darbe teşebbüsü püskürtülmüştü. Milletin gücü, tankların gücünü yenmişti. Türk Milleti Cumhurbaşkanı'nın liderliğinde ikinci bir kurtuluş savaşına girişmiş ve başarmıştı çok şükür.
15 Temmuzun yüzlerce hatta binlerce kahramanı var lakin içlerinde öyle birisi var ki bu şeref yoksunu darbecileri tarih asırlarca aşağılayacakken, o yüzyıllarca hayırla yâd edilecek. Tabi ki şehidimiz Ömer Halisdemir'den bahsediyorum. Belki de o gecenin kaderini değiştiren hamlelerden birini yapmıştı. Özel Kuvvetler Komutanı Zekai Aksakallı'dan aldığı şehadet emri doğrultusunda sadece emredersiniz komutanım demiş ve hain olduğunu öğrendiği Semih Terzi'yi öldürerek, o gece darbecilerin Özel Kuvvetler Karargâhını ele geçirip, komutayı ele almalarına mani olmuştu. Allah ondan razı olsun. Çok şükür ki bu memleketin haini ne kadar azsa vatanperver evladı da o kadar çoktu.
Bu noktada, biz bu yola kefenimizle çıktık deyip, milleti ve ümmeti için her daim gereğini yapmaktan çekinmeyen bir dava adamıyla beraber tarihe tanıklık etmenin ne büyük bir kıvanç olduğunu söylemeden geçmek de olmaz.
15 Temmuzun en dikkat çeken yönlerinden birisi de sivillerden şehitlik ve gazilik mertebesine ulaşanların çoğunluğunun sıradan insanlar olmalarıydı. Zaman zaman zengin ve eğitimli elitlerle aynı derecede oy hakkına sahip olmalarının doğru olup olmadığı bile tartışılmış insanların, o gece ortaya koydukları asalet, bu tartışmaları yapanların yüzlerinin kızarmasına sebep olmuş muydu acaba?
15 Temmuz'da darbecilerin yeterli sayıda darbeciyi ve silah gücünü devreye sokmuş olmalarına rağmen başarıya ulaşamamalarının bir sebebi de hiç kuşkusuz Kabe'de, Mescid-i Aksa'da, Somali'de, Arakan'da, Myanmar'da, Halep'te, Şam'da, Gazze'de, Saraybosna'da, Üsküp'te, Piriştine'de elhasılı dünyanın dört bir tarafında, yönünü Türkiye' ye dönmüş ümitle ülkemizin ayağa kalkmasını ve kendilerine sahip çıkmasını bekleyen mazlumların duasıydı.
Hülasa-i kelam,15 Temmuz hiç kuşkusuz bir destanın adıydı. Duamız Cenab-ı Allah'ın bu millete bu destanı bir kez daha yazdırmamasıydı. Atalarının Çanakkale'de ki hezimetini unutan gafillere de gereken ders bir kez daha verilmişti. Çetr-i anberinin aydınlık sabahına Rabbimizin inayeti ve milletin yılmaz azmiyle ulaşılmıştı. Gayrı bir olma, iri olma, diri olma vaktiydi. Durmak yok yola devam! Vesselam.
Faruk KARABABA
15 TEMMUZ
Yine günlerden kahramanlıktı bugün. 15 Temmuz. Bugün kimimiz şehit olduk kimimiz gazi. Artık bizim ülkemiz 364 gün yaşıyor. Bu ülke ne savaşlar gördü yenilmedi. Ve bugün ise bir hainlik gördü. Ama yinede yenilmedi. Sen rahat ol şehidim kurtuluş savaşında Atamız ölmek var dönmek yok demişti. Bugün ise Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan hepimizi sokağa çağırdı. Neden biliyor musun. Bize bıraktığınız bu bayrağı vatanı ve kuranımızı korumak için. Siz düşmanın geleceğini biliyordunuz ama biz bir akşam vakti. Silah sesleriyle ürperdik kim vuruyor cigerimizden diye. Taki sokağa çıkana kadar. Ölme ve öldürme iç güdüsüyle sokağa çıktık. Ama vuran düşman değildi vuran kendi evladimizdi. Dün düşmanı vuran silahlarımız ucaklarimiz tanklarımız. Bugün bizi vuruyordu. Bugün sağ sol yoktu. Bugün türk kürt laz çerkez alevi sünni ayrımı yapmadan sokaktaydik. Biz bugün kendimizle çarpıştık ve biz bugün kendimizi yendik. Yüz yıllardır olduğu gibi ne bayrağımızı indirdik nede ezanımızı susturduk. Biz bugünü bir kara gün olarak hatrlasakta aslında bugün bizim için kurtuluş bayramı. Ne Mutlu Türküm Diyene.
Gökhan Yazıcı
İHANET ZEHRİ İLE ŞEHADET ŞERBETİ
Ey güzel vatanım!
Beşeriyete karşılıksız ve çıkarsız yuva olan, dağların taşların her türlü maddenin ev sahibi. Şairlerin kalemlerinden dökülen haşmetli, cennetli, sevdalı, pür nur vatanım. Camilerinin görkemli ihtişamı ve tarihinin emaneti binbir çeşit yapıtları ile kendini dünyaya hayran bırakan, geçmiş kokan ve gelecek vaat eden sultan vatanım. Türk ulusunun neşe de ve kederde kader birliğine, ecdadın Malazgirt de, Çanakkale de, Kurtuluş Harbinde yazdığı destanlara şahittir vatanım ve bu vatan uğruna, Rahman'a şühedalar sunan şehittir vatanım…
Asırlar boyunca, bu vatanın üzerinde yaşayan aziz milletin, varlığını ortadan kaldırmaya çalışan, birlik ve beraberliğini bozmaya yeltenen, toprağının her karışına göz diken terör ve ihanet odakları her daim peyda olmuştu ve 2016 Temmuz'unun 15'i… Vatanın bağrında bu kez de çamura bulanmış, bataklığa saplanıp çırpınan, eli kirli, dili kirli, kalbi kirli, din istismarı ile her ortama sızan sinsi bir ihanet şebekesinin kara suretleri ortaya çıkmıştı. Milyonların kalbinde zuhur eden bir ateş parçasıydı. Bu ateş parçasının ızdırabında senin, benim göremediklerimizi gören; Ali dede, Rıza baba, Emine nine, Şükran anne ve daha birçok geçmişin tanıkları bu gecenin sabahının vahametini görmüştü. Sabah uyanmak, perdenin arkasından ufacık bir kafesten, korku ve tereddüt ile bakabilmek ya da hiç uyanamamak… Açığa vurulan bu hayâsızlık karşısında geçmişten bu yana darbelere, muhtıraya, terör odaklarının tuzaklarına ve ihanet şebekelerinin prangalarına mahkum edilmeye çalışılan bu millet artık bu oyunu bozacaktı. Kalplerde ki fitili ateşleyebilecek tek bir söz ve işaret beklemişlerdi. Reisicumhur'dan gelen, ışık ve aydınlığı vaat eden çağrı ile birlikte artık ya istiklalin ya şehadetin kapısı açılmıştı. Kalplerde ki iman zırhı, damarlarında ki Türk'ün asil kanı ve ruhlarında ki Rahman ve Rahim olan Allah'ın kudretinin varlığı. Boyun eğmeyecek bu ecdadın torunlarının karşısında sen mi durabilecek misin ey ahmak cuntacı? Duramadılar… Sokaklar, caddeler, en ücra köşeler bile, gelen davet ile dolmuştu çoktan. Mahşer… Adeta dünyada mahşerdi bu. Kerbelayı anımsarmısınız bir an? Peygamber(sav) ümmeti değil miydi, peygamber(sav) torununa kıyan? Asırlar sonra bu yaşatılan, müslümanın din kardeşi üzerine sürdüğü tanklar, havada göğüslerine ateş saçan uçaklar. Aciz bir kul olarak sormak isterim, geçmişe, geleceğe ve canlı şahitlere. Köprüde daha yirmisinde göğsünden vurulmuş yere yığılan gencecik beden Türk değil mi? Peki, o gencecik bedenin üzerine yaylım ateşi kusan da Türk mü? Değilmiş… Bedenler birer birer vurulup yığılınca anladık… Uyandık… Karşımızda duran, imanı olmadan imanı kullanarak kılık değiştirmiş firavun örnekleri. Ne farkedirdi bu asil millete, müslümanda bu iman gücü varken vatanını boş bırakmamışken karşısında kim durabilir di? Milletimiz o gece tekrar kenetlenmişti. El ele, beden bedene, göz göze, yürek yüreğe şafak söküp güneş doğana kadar lağvetti vatan hainlerini. Güneş doğduğunda köprüde cuntadan bir azınlık kalmıştı. Çok sürmedi millet onları da teslim aldı. Yurttaşların sınavı olmuştu 15 Temmuz 2016. Vatan imtihanı, namus müdafaası, istikbalin tayini. Şanlı ulus, ecdadına yaraşır bir şekilde tarihe yeni bir zafer yazarak Rahman'ın inayetiyle geçmişti zorlu sınavı.Artık 15 Temmuz birlik ve beraberliğin yeni bayramı. Hepimiz o akşam birçok gerçeğe şahitlik ettik. İhaneti yaşayarak gördük, şehadete uykusundan uyanıp elinde bayrağıyla kefensiz koşan yiğitler, analar, çocuklar, kardeşler gördük. Vurulup yere düşen din kardeşini, kaldırmak için ateş altında koşan evlatlar gördük. F16'ları tutabilmek için çatılardan, camlardan mümkünatı olmasa bile ellerini uzatan ve imkansıza teşebbüs eden deyim yerindeyse "Çılgın Türkler" gördük. Milletin tankını, silahını, uçağını yine milletin üzerine doğrultan akbabalar gördük. Şerefli mehmetçiğin kamuflajlarını üzerlerine giymiş, hayâsız sırtlanlar gördük. Bu günü özetleyen en önemli olguyu, milli iradenin hakimiyetini gördük. Bir reisicumhur gördük o gece, ölümle burun buruna, ihanetin dalkavukları peşindeyken bile tek kaygısı vatanının bekâsı ve milletinin istikbali olan. O lider ve arkasında ki ordusu Türk milletiyle, dünyayı titretmişti. Tüm akvam-ı beşer şahit olmuştu artık. Türk ulusu; Tek devlet, tek millet, tek vatan ve tek bayrak şerefiyle vücut bulmuştur. İlelebet kıyamete kadar bölünmeyecek ve parçalanmayacaktır. Milli irade bu tarihi, yaşanan ve yaşatılanı ne unutur ne de dünyaya ve darbe sevdalısı tohumlara unutturur. Milyonlar bu zaferin ardından bu vatan hainlerine teker teker haykırmak, hesap sormak ve tükürmek ister Hayâsız yüzlerine…
Ey sefil darbe sevdalısı!
Unutma! Üzerine sürülen etsiz, kemiksiz, çelik yığını tankın önünde durmakla yetinmeyip, tankın altına bedenini seren iman yürekli Metin Doğan'ı.. Unutma! Köprüde daha on altı yaşında gelecek hayalleri olan ama imanı ve vatan aşkı için babası ile birlikte şehadet şerbeti içen Abdullah Tayyip Olçok ve Erol Olçoğ'u. Ömer Halis… Evet Ömer Halis Demir desem titrermi şeytani bedenin? Kalbin göğüs kafesinin içinde sıkışıp kesilir mi nefesin? Herkese nasip olmayan o şehadetler lâl etmez mi dilini? Herşeyi ince ince planlayan, o şeytanın esiri olmuş aklın, hesaplayamadı mı vatan evlatlarının, namusu için ölüm korkusu duymayacağını ya da bunu hesaplamana Rahman vermedi mi imkan? Senin boynunda sallanan görünen bir urgan olmasada, sırtında taşıdığın iki yüz kırk sekiz şehit vebali değil, sakın buna aldanma! Boynunda ve sırtında Türk ulusunun her ferdinin ve şehit düşürdüğün Muhsin Kiremitçi'nin, doğmamış bebeğinin ahıyla, nasıl çıkarsın Rahman'ın huzuruna? Bu ülkenin evlatları bilir ki hesapların üstünde bir hesap vardır ve Rahman mahşerde bu hesabı kapatacaktır.
"Sakın Allah'ı zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma. O, sadece onların hesabını, gözlerin belereceği güne ertelemektedir."
( İbrahim Suresi, 42. Ayet)
Kahramanlıklar ile kazanılan bu kutlu günü bizlere armağan eden iki yüz kırk sekiz şehidimizin ruhlarının şad, derecelerinin âli olmasını Allah dan niyaz ediyor ve iki bin yüz doksan altı yaralı ile gazimize ve imanı ile emek veren tüm kardeşlerimize sonsuz teşekkür ediyoruz…
Berna Çakmak
SADECE İÇİMDEN GELENLER
İstersin ama alamazsın özlersin ama göremezsin yürürsün ama asla ne o yola ne de o mertebeye eremezsin,
Canın sıkılsa ne olur ömrün kısalsa ne kaybedersin canını göğsünü gere gere ben Türk evladıyım diyemezsen işte o zaman eksikliğini hissedersin tüm bu olan olayların,
Sandılar ki bu iş Azrail in insan vücudundan ruhunu almak kadar kolay olacak O canı veren Rabbim Temmuz on beşte aslan evlatları na o yüreği de verme dimi?
Tek atladıkları noktada buydu işte önleri açılacak yaptıkları ve planladıkları bütün işlemler yolunda gidecek gecenin bir yarısı ekmeğini yiyip suyunu içtikleri bu güzelim vatanı kendi lehlerine çevirecekler onlar için aslında planladıkları olaylar tamda istedikleri gibi oldu gözden kaçırdıkları tek bir durum vardı oda Türkiye Cumhuriyeti içerisinde yaşayan bu vatanın toprağını kutsal,suyunu da aziz sayan milletin içerisindeki cesaretti,
Düşünmesi bile insanın tüylerini diken diken eden önüne ne gelirse gelsin affetmeyen menzili dağları deviren o koskoca demir yığını bile o cesaretin önünde boyun bükmüş sen hala bu vatanı bu milleti cahilliğinle bölmeye çalışıyorsun orda bir dur dur da şöyle bir arkana bak,
Aslında bakmak kadar görmekte çok önemli anlaşılan tek bir olay var onlar o gece sadece baktılar ama göremediler göremedikleri de çok normal çünkü o gece o saat geldiğinde sadece gözündeki perdeleri kalkan şuanda aramızda olmayan aslan Türk evlatları olacakları görmüştü ve bile bile sürüne sürüne bizlerinde ileriyi görebilmesi için o bayrağın bu vatanın dimdik ayakta kalması için gidilecek son noktaya kadar gitmişlerdi,
Cahillik aslında iyi bir şey değil cahil olursun okuman yazman olmaz kendi halinde birisi olarak yaşarsın eziyet çekersin ezilirsin belki itilip kakılırsın bir ağacın kovuğunda da uyursun uyandığında Türkiye Cumhuriyeti rahatlığında özgürlüğünde uyanacaksın ne tat ne güzellik muhteşem bir şey işte onlar bu güzelliği bu tadı alamayan rabbimin nasip etmediği bir topluluk.
Onların gördükleri aşağıladıkları bizler onların gözünde bir avuç topraktık o toprak öyle bir rüzgar ile savruldu ki gözleri kör kulakları sağır oldu planları başlarına geçti de hala uyanamadılar uyusunlar uyandıklarında bir daha bu rüyayı asla göremeyecekler onlara bu rüyanın ne yorumunu nede gerçekliğini anlamalarına rabbim müsaade etmeyecek,
Tek bir bildiğim doğru var doğduktan ölene kadarda bu doğru doğru olarak kalacak Türkiye Cumhuriyeti bir bölünmez parçadır parçalanamaz dağılamaz hainlere de vatan olamaz,
Bu neticede söylenecek en doğru söz NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE NE MUTLU TÜRK VATANDAŞIYIM DİYENE NE MUTLU VATANIM TÜRKİYE DİYENE,
SAYGILARIMLA,
Hasan HANGÜL
HAKİMİYET MİLLETİNDİR!
Türk kelimesi; güçlü, kuvvetli, mert, cesur, korkusuz anlamlarını taşır.Tarihten günümüze Türk kelimesinin anlamını,bu kelimenin yüksek etkisini yüzyıllara uzanan destansı tarihimizde çok kez görmüşüzdür. İşte bu kelimenin çağrıştırdığı anlamı, 15 Temmuz 2016'da tüm dünyaya millet olma dersini verdiğimiz Demokrasi Zaferi'mizde gördük.
Türk milletinin demokrasiyle yaşama isteğine kasteden, ülkemizin huzur ve refahına göz diken hainlerin 15 Temmuz gecesinde yapmaya çalıştığı kalkışmayı, sokaklara dökülen genciyle,yaşlısıyla,kadınıyla erkeğiyle ve hatta küçük bir çocuğun elindeki oyuncağında bulunan milli birliğimizin ve bağımsızlığımızın sembolü olan bayrağımızla ,bastırdığı bir destandır 15 Temmuz.
Bizler o gece, demokrasimizden vazgeçip ülkemizi asla darbeci hainlerin eline bırakamazdık. Bu aziz milletin kaderini, darbeyle başa geçmeyi düşünenlere terk edemezdik. Ezanlarla,selalarla,yüreğimizdeki iman gücüyle ve Başkomutanımız Recep Tayyip ERDOĞAN'ın çağrısıyla hain cuntacılara Türk kelimesinin anlamını Çanakkale'den sonra bir kez daha gösterdik.
Bu ülke üzerinde hain emelleri olan ve yüzümüze GÜLEN o hainler ülkemizde karışıklık yaratmak isteyerek, bu milletin bağımsızlığına,halkın kendi iradesiyle seçmiş olduğu yöneticilere ve milletin egemenliğine darbeyle göz dikti. Ancak imanlı aziz Türk Milleti,genlerinde taşıdığı Milli beraberlik ruhuyla eli kanlı hainlere,tanklara karşı koyarak "Egemenlik,Kayıtsız Şartsız Milletindir"dedi.
Tüm Dünya Anladı ki; Türkler bir yerde kanını verirse artık bırakmaz.Bu sözden yola çıkarak İstiklal Şairimiz Mehmet Akif ERSOY'unda Milli Marşımızda dediği gibi;
Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?
Şüheda fışkıracak toprağı sıksan, şüheda!
Canı, cananı, bütün varımı alsın da Huda,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.
Bu millet demokrasiyi 15 Temmuz'da bütün dünyaya göstermiştir.15 Temmuz gecesi milli iradeyi hiçe sayanlar bir tek şeyi hesaba katmadı."HAKİMİYET MİLLETİNDİR."
MEHMET BERKAY AKER
Ben 15 Temmuz 2016'da şehir de değil köyümdeydim. Annem, ben, kardeşim ve babaannem evde oturuyorduk. Kardeşim çizgi film izliyor, annem ve babaannem sohbet ediyordu. Ben de oyun oynuyordum. Her şey yolunda gibiydi ama içime bir kötülük çöktü. Televizyon kanalını değiştirdim. TRT'yi açtım. Askerin darbe yaptığı ve sokağa çıkma yasağı olduğunu duydum. Babaannem telâşlandı. Ben hiç darbe görmediğimden çok korktum. Başka bir kanal açtım ve Recep Tayyip Erdoğan sokağa çıkma çağrısı yapıyordu. Babam yanımızda değil şehirdeydi ve babamı aradım nasıl olduğunu sordum. O da televizyonda Recep Tayyip Erdoğan'ı görmüştü. Ondan sonra sırayla dedemi, dayımı aradım ikisi de ayrı yerlere çıkmışlardı. İlk gördüğümdeki korkum geçmişti ne yapacağımı düşünmeye başladım. Elimden sadece dua etmek geliyordu ve sabah 4 e kadar dua ettim. Sabah 4 de uyuya kalmışım. Kalktığımda saat sabah 7:30 idi. İlk yaptığım iş televizyonu açıp ülkenin durumuna bakmak oldu. Darbenin durduğunu görünce içimde çok garip bir sevinç doğdu. Şükretmeye başladım. Dedem ve dayımı aradım, ikisi de çok iyiydi. Çok sevinmiştim. Bir kere daha Çanakkale Savaşı olduğunu söylüyordu köylüler. Ben de o sabah anladım ne kadar büyük bir tehlike atlattığımızı.
Muhammed Ali GÖRGÜL
248
YAZIMIN ADI NEDEN 248: BİR MİLLETİN YENİDEN DOĞUŞUNDA BUYUK FEDAKARLIK YAPAN TAM 248 KAHRAMAN CANLARINI HİÇ DUŞUNMEDEN BU AZİZ VATAN İÇİN FEDA ETTİLER. 15 TEMMUZ GUNU BU MİLLET DUŞMANLARA VE VATAN HAİNLERİNE AGIR BİR DERS VERDİ . O GUN ANLAŞILDIKİ BU VATAN BOLUNMEZ. ÇAG AÇIP ÇAG KAPATAN BU MİLLET YİNE 15 TEMMUZ GUNU YİNE TARİH YAZDI.HER ZAMAN VATANINI CANI PAHASINA KORUYAN BU MİLLET TANKLARIN,MERMİLERİN UZERİNE BİR AN BİLE TEREDDUTSUZ GİDECEK KADAR VATANSEVER.HERZAMAN ÖNCE VATAN DİYEN MİLLETİMİZ YİNE ÖNCE VATAN DEDİ 15 TEMMUZ GUNU.
Furkan Acar
Vatana Mektup
Seni bırakmamızı istediler o kara gece de, senden ayrılmamızı istediler. Senin her karışı sevda kokan toprağını istediler ama insan ayrılabilir miydi hiç bu vatandan ? Her yanının ayrı bir tarihi, kültürü olan bu vatandan.
Senin için canımızı vermeye hazırdık. Bir karış toprağın bile olsa vermeye razıydık bu canı. Sevdamı sana nasıl anlatsam bilemiyorum, sen öyle bir şeysin ki gurbetteyken nasıl özlem duyardım senin kokuna, bir bilsen. Nasıl gün sayardım sırf senin kokunu alabilmek için. Seni öyle bir aşkla seviyor sana öyle bir sevdayla bağlıyım ki.
O kara gecede seni benden almaya çalıştılar! Senin toprağını almaya çalıştılar, senin her yanı şehitlerin örtüsüne bürünmüş toprağını! Şehitlerimizin kanına değmiş bu toprağı, o hainlere vermemizi istediler! Demiştim ya bu vatan için canımı vermeye razıyım diye.
Gece, sessizliğini F16 ve silah sesleriyle bozmuştu. Televizyon ve radyolar sana yapılan darbe girişimini anlatıyorlardı.
Hala anlamaya çalışıyordum. Kim seni bizden ne hakla alabilirdi ki?
Hemen dışarıya çıktım ve bu darbe girişimine engel olmaya çalıştım. O hainlere engel olmaya!
Kardeşlerimiz her bir taraftan koşturuyordu bu hain girişimi engellemek için. Her taraftan mermiler yağıyordu ama kimse geri çekilmiyordu. Neden!
Onlar silahlı bizler silahsız, imanlı göğsümüzle karalıydık vermeyecektik seni kimselere vatanım.
Ya ey bayrağının rengini şehit kanından almış ülkem seni bu hainlere bırakmayacaktım bırakmayacaktık!
Çok yaralı ve şehit verdik hepsi senin uğruna hepsi istiklal marşının, atalarımızın uğruna. Aileler feryat etmiyor, dedikleri tek şey var ki "Vatan Sağ olsun!" söylesene ülkem, vatanım ,TÜRKİYEM rahatlar mı? toprağın ısıtıyor mu şehitlerimizi ?
Boğaz içi köprüsü onca şehit'e adını verdi 15 TEMMUZ ŞEHİTLER KÖPRÜ'SÜ, herkes oğluna ismini verdi ey Ömer Halis Demir! Bizde bir Halis Demir ölür bin Halis Demir doğar. Korkun ey hainler o Türkiye bu sefer boyun eğmedi ! kalbi imanla dolu, Allah ve vatan uğruna canını hiçe sayan bir millet asla yenilmez . BİZ BİR ÖLÜR BİN DİRİLİRİZ
SELAHATTİN KARABACAK
15 TEMMUZ ŞEHİTLERİNE
Biz bu vatanın evlatlarıyız,
Vatan için nöbet tutmaktayız,
Kutsalımızı korumak için,
Yıkılmadık dimdik ayaktayız.
Bizler bir ölür bin diriliriz,
Bu memleketin bekçileriyiz.
O gün kurulmuştu nice hile,
Dünya üstümüze gelse bile,
Ölümü karşılarız hepimiz,
Ağlayarak değil güle güle.
Bizler bir ölür bin diriliriz,
Tuzakları geri çeviririz.
Hainler yurdu içten kuşattı,
Ülkeye büyük acı yaşattı,
Kimsenin beklemediği anda,
Kahramanlar herkesi şaşırttı.
Bizler bir ölür bin diriliriz,
Hainlik nedir iyi biliriz.
Hainlere set olduk hepimiz,
Nice şehitler verdik o gün biz,
Şehitlik yüce makamdır bize
Mevla'nın rızası emelimiz
Bizler bir ölür bin diriliriz,
Adımız ayrı olsa da biriz.
Bayrak için aksa da kanımız,
Vatana kurban olsun canımız,
Karanlıklara meydan okuyan,
Sönmez meşaledir imanımız
Bizler bir ölür bin diriliriz,
Unutulmaz kahraman erleriz.
Toprağa düştü nice kahraman,
Hepsi de birbirinden pek yaman,
Yaptıkları asla unutulamaz,
Onlara minnettardır bu vatan.
Bizler bir ölür bin diriliriz,
Vatan için ölmez şehitleriz.
MİTHAT YILMAZ
İnsan yaşıyla değil yaşadıklarıyla büyürmüş derler.Büyümek küçük yaşlarda büyülü bir hayalmiş. Her şey öğrenildiği kadar bilinirmiş.Ve yine insan sevdiği kadar sevilirmiş. Sevgisizlikten donan yürekler hem üşür hem de üşütürmüş; her yeri ve herkesi. İnsanın hayatında iki gün çok önemliymiş…Biri doğduğu günü ,diğeri de neden doğduğunu anladığı günü…15 temmuz gecesi MÜSLÜMAN TÜRK HALKI nın yüzyıllardır genlerine işlemiş olan VAHDET bilincinin yok edilme gecesiydi. Tıpkı yüz yıl önce Çanakkale'de ecdadımızın bugünkü yedi düvel halklarına verdikleri O yüce ayağa kalkış gibi.O gece TÜRK HALKI tekrar aynı dava için ayağa kalktı. Seyit onbaşılar, nene hatunlar,sakacılar, tekrar belirdi. CANINDAN DAHA DEĞERLİ olan VATAN kavramı ve İMANLARI için yan yana can canaydılar..
ARİF olan, sade insanlar için BAYRAK, VATAN ,MİLLET,EZAN, ŞEHADET kavramları her şeyin üzerindedir. 15 Temmuz gecesi bu halkın tekrar doğduğu ,"neden doğduğunu anladığı" doğum gecesiydi. Hayatın içinde her şeyin mutlaka bir anlamı ve amacı var olduğuna göre ;olan her olayda da mutlaka bir anlam ve amaç olmalıydı.15 Temmuz 2016 Hayatımda bir çok şeyi anladığım ve anlamlandırdığım bir geceydi.Kendi gözlerimle seyrettiğim ,o saatleri ve dakikaları, ömrümce unutmayacağım. Mustafa Kemal Atatürk'ün dediği gibi Gaflet, dalalet ve ihanet içinde olan insanları seyretmek kanıma dokundu.
Yine Hz.Mevlana' ; "nerden geldiğini unutma ki nereye gideceğini şaşırmayasın"…der.O gece kendini unutanlar ve şaşıranların, İNSANLIĞA YAPTIKLARI küstahlığı seyrettim gözyaşları ve şaşkınlıkla…, Olduğu gibi görünmeyen ve göründüğü gibi de olmayanların canavarlaşmış ; sevgisizlikten üşüyen ruhlarının, etrafa saçtıkları kavurucu sıcağı, her birinin gözlerinde ,kibirli duruşlarında seyrettim. Mühürlenmiş yüreklerin gerçekliğini anladım.O gün neden doğduğunu bilenler ile neden doğduğunu unutanların kavgasını gördüm her yürekte, her derin bakışta.
Asil bir ruh ile donatılmış TÜRK soyunun ALLAHTAN gayrısının önünde eğilmeyişini, sadece yaşatmak için yaşam haklarından vazgeçmesini, yiğit oğlu yiğitlerin şahlanışını gururla ve dua ile görmenin onurunu yaşadım. Soyundan başka bir soy iddiasında olanların hiçliklerini seyrettim . İMANLARINI, KİMLİKLERİNİ, FİKİR VE DÜŞÜNCELERİNİ 3-5 dünyalıkla değiştiklerini DERİN BİR HÜZÜNLE ruhumda dinledim. Yaptıkları her şeyi kendilerine mübah görmelerini İĞRENEREK seyrettim. Asla onlara arkamı dönmemem , güvenmemem gerektiğini DİNDAŞIM SANDIĞIM NAMUS YOKSUNU KİMLİKLERİNDEN öğrendim o gece. Yalanı insan ilkin kendine söylermiş ya ,onlarda ilk yalanı kendilerine söylemiş meğer. Bundan sonra da kandıramayacağı kimse kalmamış, bizi de göz göre göre kandırmışlar onca sene....Münafık ruhların, düşünmeyi unutmuşluğunu, Elest bezminde Rablerine verdikleri sözlerden caymışlıklarını gördüm donuk bakışlarında. Kuzu gibi yetiştirilenlerin, koyun gibi güdüldüğünü o gece şaşkınlıkla seyrettim…
DEĞER MİYDİ…Tüm, iyi niyetlerimizi, imanlarımızı çalmaya.
Bu milletin çalışkan ve halis evlatlarını çalmaya.Analarını gözü yaşlı bırakmaya.
Parayı çok sevenler etrafındaki herkese paraya davrandığı gibi davranırmış ya…Onlarda herkese paraya davrandığı gibi davranıp sadece harcamışlar kendilerine emanet verilenleri…. ADİL ve HASİB olan ALLAH tutuşturdukları ateşler kadar bu sorumsuzluğu yapanların eteklerine ateşler salsın…RABBİN değer verip insan olarak halk ettiği insanı, harcamalarının bedellerini Mevla onlara ödetsin.
Kıyamete kadar, kalmışsa eğer, VİCDANLARINDA ; ÖYLE PİŞMANLIK ATEŞLERİ YAKSIN Kİ ; KENDİLERİNİ AFFEDEMEDEN, HUZURLU BİR AN DAHİ YAŞAMASINLAR. Köklerini unuttukları için kök salmak nasiplerinde olmasın. Rablerini unutup başka Rab edindikleri için akıbetleri sadece, gerçek RABBİN
elinde olsun.
AKIL ,FİKİR , RUH VE CAN sadece bir gerçeği bilmek ve görmek içindir.Eğer kutlu bir yolda yürümeleri gerektiğini bilselerdi ve amaçlı, anlamlı ,sonu hayır, gerçek bir yol seçselerdi kendilerine, yoldan çıkmazlardı belki.Dedim ya unutmuşlar kendilerini… Yüce Yaradan ,tüm kainatı senin için.senide sadece bana kul olasın diye yarattım diye kitabında " insan olanlara" hatırlatır. Okumayı bilenler bunu bilir .Okumayı unutanlara HACI BAYRAMI VELİ HZ.; İLİM İLİM BİLMEKTİR.İLİM KENDİN BİLMEKTİR.SEN KENDİN BİLMEZ İSEN BU NİCE OKUMAKTIR."der. KEŞKE OKUSALARDI…
İNSANIN nefes aldığındaki ilk anını "doğdu" nefes verdiğindeki anını da "öldü" diye tanımlarız. …Bu iki nefesin arasında kalan bölüme de "ÖMÜR" deriz..Bu kadar kısadır aslında hayat..Kocaman bir senaryoda roller dağıtılırken herkesin kendi iradesine bırakılır bu roller. Kim hangi rolü seçerse, bedelini kendi öder..Eden kendine eder,olacak olan olur…
Gönlün neyle doluysa Kabe'n odur derler…Eskimeyeni, yok olmayanı, her daim diri olanı ve sevilmeye en layık olanı sevmeyi, Mevla dileyene nasip etsin.
Niyeti hayır olanların akıbetleri hayır olurmuş…
VE HER SON BAŞLANGICINDA GİZLİYMİŞ.Tıpkı bir tohum gibi…
İNSANLIK TOHUMUYLA dolu yüreklerimizi,yabani otlar sarıp boğmadan önlemler alıp İNSANLIK İÇİN bir olmaya ,İNSANLIĞI yaşatmaya çabalamalıyız.
Gözlerini ihtiras, kibir,güç ve para bürüyen sürüngen beyinli, çıkar mantıklı insanların SIKICI ,BOĞUCU dünyasından; SEVGİNİN ısıtan, yüreklendiren,hayat hakkı tanıyan , parlatan ,canlandıran sıcaklığına davet ediyorum; hem dost bildiklerimi hem düşmanlarımı. Bu ihtar beklide son çağrımız olacak İNSANIM DİYE DOLAŞANLARA… …
Mevla 99 ismi azamının 98 tanesini karşılıksız verir insana, bir tek vedüd ismi şerifinin karşılığını ister.İZZET, CELAL VE HÜCCET sahibi olan Mevlamız "Gönül tahtına oturtacak kadar, yüce bir sevgili arıyorsan kendine, o sadece ben olurum O tahta benden gayrıyı oturtursan, bana cenk açmış olursun. Seni sevdiğinle dener, onun ihanetini sana yaşatırım. Sevilmeye tapınılmaya ,yüceltilmeye en layık olan sadece benim.Bunu anlamak için yaşadıklarını anlamaya çalış. Her zaman elinde yalnızlığın ve ben kalırım . Çünkü ;tek gerçek benim…Hem her yerde, hem de hiçbir yerdeyim." Der.
BU GERÇEKLER " Görenedir görene, köre sözümüz yoktur…. köre ne?"…
Paralel devlet ve paralel bir din uyduranlara bu sofrada yer yok.Bu topraklar bedeli yüzyıllardır kanla ve canla ödenmiş BİZİM diyenlerindir.Açmadığın dalda sözün geçmez derler ya , kutsal bildiğimiz "vatanımıza ,bayrağımıza,kurduğumuz Cumhuriyet Türkiye'sine, din ve imanımıza göz dikenlerin gözlerini kör edeceğimizi dosta düşmana ilan ettiğimizi bildiririz.İnsanların bir kısmı yaptıkları işi doğru yapmanın derdindedir, bizim gibiler ise doğru olan işi yapmanın derdindedir.
Mihenk taşı, altını ayırmak için kullanılır ya bizde işlerimizi mihenk taşımız olan hak,adalet,merhamet,ilim,basiret sahibi CELALİNDEN KORKUP CEMALİNİN GÖLGESİNE SIĞINDIĞIMIZ terbiye edenlerin en merhametlisi olan RABBİMİZE sorar, onunla hareket ederiz. Yüreği olanların dünyasında hayat hibe edilmemiş sadece ödünç verilmiştir.Bu yüzden haddimizi ve ödeyeceğimiz hesaplarımızı iyi biliriz. Sonunda, bırakıp gideceğimiz, dünya ile eskiyecek olan, dünyaya ait şeyler için, didişen ve insanlığını unutan ,biriktirme hırsı,doyumsuz nefislere esir olmuş ,heves atının sürüklediği, kaybolmuş ruhların, esaretten kurtulacağı, iradeleri görebilir miyiz bilinmez ama BİZİ olduğumuz gibi kabul eden tek demokrat olan Rabbime hayranlığımı ve bana kendini bilme lutfunu bahşettiği için gönlümün ışığı, geçmiş ve geleceğimin tek sahibine minnettarım. YUNUS EMRE nin dediği gibi"Rahim karanlığından geldim dünyaya, bir top kefen alıp vardım ukbaya".Anlamlı ve amaçlı olan bu dünya hayatında İNSAN olarak yaratılmış olmamın da bir anlamı olmalı…
"ALLAHI ANLATAN DEĞİL, ONU TANIYAN OLMAK dileğiyle…."
KENDİNİ TEKRAR DOĞMUŞ HİSSEDENLERİN; DEMOKRASİ BAYRAMI KUTLU OLSUN.
DİLEK AKBAYRAK-SAKARYA/ARİFİYE (5 mayıs 2018)
AHİR ÖMRÜM
Hey milletim… Farkındaysanız yok olmanın
eşiğinden döndü bu vatan, asil Türk evlatları
sayesinde hüzün yağmurları değmedi üzerimize…
Bir avuç insanımız özellikle gençler ortaya
koydukları cesaret ile göğüslerini siper ettikleri
bu güzel vatanı , anasını , bacısını ve de masumları
korumak ,kimseyi düşman eline bırakmamak ,
kafirlere köle yapmamak için canlarını yaradana
iade edip yurdumuza doğal ve gerçek tarih
yazarak cennete göçüp gittiler .Ruhları şad olsun
yalnız dünyaya değil vatanımızda yaşıyan hainlere
de ders verdiler… ALLAH şehitlerimizden ve
gazilerimizden razı olsun... amin . Bilelim ki
Türkün bu iman gücü yüreğimize nakşedildi ve
Sonsuza dek silinmeyecek .Yaşlı anneniz bu
kısacık ve dehşetli ve de mucizevi problemi
çözemedi , iki yıldır araftayım .
Gençler… jetlere mi , tanklara mı ,yoksa bizden
görünen hainlere mi şaşırsam bilemiyorum.
Sizler Bosna yı ,Filistini ,Suriye ve Irağı düşünün
bu değerli mübarek vatanımıza sımsıkı sarılın
lütfen … 15 Temmuzu zihinlerinize kazıyın.
Bizler, elimizden bir şey gelmese de dilimizle
şükür ve dua ile kurtuluşa katkı vereceğiz,
sizler yeni nesilleri iyi yetiştirmeli acıların,
köleliğin , işkencenin ve de yok olmanın
üzerimizden nasıl teğet geçtiğini anlatmalı
unutturmamalısınız.Tekrar ALLAHIMIZA
şükür ,şehit ve gazilerimize teşekkür eder
bu ahir ömrümün sonunda yaşlı annenizi
vatansız bırakmadıkları için haklarını helal
etmelerini gazilerimizden rica ediyor şehitlerimizi
Peygamber efendimize [s.a.v ] komşu olmaları için
Rabbimden niyaz ediyorum.
SABİHA ÇİÇEK
Tarih 15 Temmuz gecesi
Hain emeller iş başında yine. Din kisvesi altına bürünmüş alçaklar yurduma göz dikmişler.
Her devirde olduğu gibi yine bu milletin inancı ve feraseti ile başarılı olamayacaklar.
Bu milletin kalbinde bir damla bile millet, vatan, bayrak ve iman aşkı varsa bağımsızlık uğruna seve seve gözünü kırpmadan canını seve seve verir.
Ve öylede oldu zaten.
O gece ilk haberler alındığı zaman milletin üzerine toz dumanı çöktü. Herkes şaşkın, endişeli, kararsız bir şekilde kimisi televizyondan, kimisi telefon ekranından yaşanacak olan hain darbenin ilk görüntülerini izliyor.
İlk gelen haberler Boğaziçi köprüsünün tek yönlü olarak trafiğe kapatıldığı bilgisi yansıdı haber ajanslarına, herkes bir bombalı saldırı ihbarı için kapatıldığını sanarken, başbakan tarafından ilk "Doğrusu bir kalkışma ihtimali üzerinde duruyoruz. Belli ki emir komuta zinciri olmadan asker içerisindeki bazı kişilerin kanunsuz bir eylemi söz konusu" açıklaması geldi.
Daha bu şoku atlatmadan ardı ardına askerin sokağa döküldüğünü ve çeşitli devlet kurumlarının zapt edildiğini ve bir askeri darbe ile karşı karşıya kaldığımızı gördük.
Bu askeri darbenin diğer darbelerden farkı bunun üst kademe askeri personel ile yapılmadığı tamamen 17-25 Aralık tezgâhını planlayan FETÖ terör örgütü tarafından organize edilmiş olmasıydı.
Çok geçmeden büyük devlet adamlılığın gereği olan vakur ve soğukkanlı duruşu ile bombalanan otelinden yurt dışına kaçmak o kadar kolayken bunu aklının ve kalbinin hiç bir köşesine getirmeyen devlet ve millet adamı Recep Tayip Erdoğan canlı yayınla televizyon kanallarına bağlanarak şu şekilde seslendi milletine.
"Şu anda bu milletin imkânlarıyla ortaya konmuş olan tankı, topu, uçağını, helikopterini kullanarak milletin üzerine gelmenin bedelini bunlar çok ağır ödeyeceklerdir. Bu konuda gerek Cumhurbaşkanı olarak gerek Başbakanımız, hükümetimiz olarak bizler atılması gereken adımlar neyse dik durmak suretiyle bu adımı atacağız. Bunun bedelini asla bizler farklı bir şekilde yorumlayamayız ve meydanı da onlara bırakamayız. Yapmış oldukları işgalide çok kısa sürede ortadan kaldıracağımıza inanıyorum. Kararlı bir şekilde bu işin üzerine gideceğimizi özellikle bildirmek istiyorum ve bu konuda bu kararlılığımızı kimsenin test etmeye de gücü yetmeyecektir.
Bu arada milletime de bir çağrı yapıyorum, oda şudur, milletimizi illerimizin meydanlarına davet ediyorum. Havalimanlarına davet ediyorum ve milletçe meydanlarda, havalimanında toplanalım ve bunların o azınlık grubu, tanklarıyla, toplarıyla gelsinler ne yapacaklarsa halka orada yapsınlar. Halkın gücünün üstünde bir güç ben tanımadım bugüne kadar."
"Ben de Cumhurbaşkanı olarak meydana geliyorum"
Bu işaret fişeğini alan millet yerinde durmadı. Akın akın imanı ve vatan sevgisini kalbine alan herkes meydanlara, sokaklara ve hava alanlarına koştu. Çıkarken evden ne ana, ne baba, ne yar ve ne evlat demeden sadece vatan diyerek çıktılar tankların, uçakların, topların ve tüfeklerin karşısına.
15 Temmuzu 16 Temmuza bağlayan o karanlık gece evinden çıkan 250 can bir daha dönemediler evine. Şahadet şerbetini içmek o gece onlara nasip oldu. 2193 vatandaşımız ise ömür boyu unutamayacakları o hain gecede canları pahasına gazi olma şerefine nail oldular.
Bu büyük milleti Çanakkale'de nasıl bütün cihan bir araya gelerek yenemediği gibi, hiç bir zaman kalbimizde bu iman ve millet aşkı var olduğu sürece yenemeyeceklerdir.
İstedikleri kılığa girsinler, istedikleri gizli yapıları kursunlar ve istedikleri planları yapsınlar. Ama şunu asla unutmasınlar "Allah tuzak kuranların en hayırlısıdır. "
Rabbim Türkü, Kürdü, Arabı, Laz'ı, Çerkez'i, Arnavut'u ile bizleri bir olmayı ve diri olmayı nasip etsin. 15 Temmuz hain darbe girişimi gibi darbeleri bir daha bu aziz milletimize yaşatmasın.
Metin Ertekin
BİR 15 TEMMUZ GECESİ
"Darbe oluyormuş, herkes sokaklara çıkmış"diye içeriye aniden girdi ablam. Ve ben işte tam o an ağlamaya başlamıştım. Siyasete fazlaca merak sardığımdan biliyordum darbenin ne demek olduğunu. 1980 yılında olanlarıda... Vakit kaybetmeden haber kanallarını açtık. "Askeri bir kalkışma" yazıyordu kocaman, ekranda gözüme çarpan. Gündem çok hızlı akıyordu. Sürekli değişiyor, ciddileşiyordu alt yazılar. "Halk sokağa döküldü. Genelkurmay Başkanı Hulusi AKAR rehin alındı. TRT binası cuntacı askerlerce kuşatıldı ve korsan bildiri okutuldu." Cumhurbaşkanı'nın canlı yayına bağlanması ve o can alıcı daha doğrusu bir miladın başlangıcı olarak zihnimde kalacak olan o sözleri söylemesi gecenin adeta bütün seyrini değiştirdi. "Halkımızı illerimizin meydanlarına davet ediyorum." "...Milletimiz rahat olsun biz ölümüne, ölümüne..." Böyle acı bir şekilde ilerlerken zaman, gecenin en karanlık vaktinde çevik kuvvet binasına olan yakınlığımızdan kulakları sağır edebilecek şekilde çıkan çatışmanın seslerini bozacak bir ses... Müthiş yankılandı gecede. Sela... Beni ürküten ama bir yandan da birlik duygumu pekiştiren bir çağrı...
Karanlık gün ağarmaya başlarken televizyonda geçen alt yazılarda tek bir isim çarptı gözüme. Ömer HALİSDEMİR... Tarihini kanla yazmış bir milleti ve bir hilal uğruna kurulduğu günden beri şehitler veren bir vatanı, 7 kıta 4 iklime hakim olan bir ruhun istiklaline ve istikbaline vurulmak istenen bir darbeyi ve asırlarca unutulmayacak, hatırda kalacak bir hainliği büyük ölçüde önleyecek ve onlara karşı vereceğimiz dillere destan mücadelemize en büyük destekçi bir kurşun... Kahraman bedenine isabet eden 30 hain kurşuna karşın tek bir kurşun... O gece karargaha girmeye çalışan Semih TERZİ vatan hainini yalnızca tek bir kurşunla öldürerek o binaya girmesini canı pahasına engelledi. Eğer O'nun gibi vatan evlatları yetişmeseydi bu ülkede darbeden habersiz, saatler önce babası ile yaptığı telefon konuşması sırasında şehadetle müjdeleneceğini "içimde bir sıkıntı var" diye ifade ettiğinde gururlanan bir baba bulunmasaydı bu vatan toprağında, kim altın harflerle kazınacaktı o makus geceye? Hangi baba gururla, göğsünü kabartarak yaşayacaktı bu acı ama en benzersiz duyguyu? Ve bizler yaşıyor olabilecek miydik şehitlerimizin kanıyla renklenmiş, bağımsızlık sembolümüzü üzerinde taşıyan şanlı bayrağımızın altında ve şairin deyişiyle sıksan şehit fışkıracak vatan topraklarının üstünde? Gururla, övünerek, o tarihi direnişi anlatabilecek miydik dillerden dillere? Yanın hiç boş kalmayacak şehidim! Senin şehadetin gibi şehadetlere talip olacak yiğitler bulunacak yanında. Asla ödenemeyecek hakkını ancak senin izinden giderek bir nebze olsun dolacağına inanıyorum. Şimdilik bir teşekküre sığınıyorum.
Teşekkürler kahraman AstSubay Ömer HALİSDEMİR, gözünü kırpmadan sokağa dökülen genç kardeşlerim, yaşlı büyüklerim... Yaşadığım süre boyunca bizlere emanet bıraktığınız bu vatan toprağını canım pahasına koruyup savunacağıma söz veriyorum.
Elif Kendirligil
SELA İLE DİRİLİŞ
Bir neslin unutamayacağı, akıllardan çıkamayacak milyonlarca insanın tek bilek olduğu, destan yazılan tarih;15 TEMMUZ…
Gece uzun ve karanlık… Bir sela sesiyle 80 milyon uyandık. Geceye sinsice, kirli adımlarla ilerleyen, gözleri dönmüş, elleri tetikte bekleyen hainlerin gölgesi düşmüş. Bilmiyorlardı, almaya geldikleri vatanın iki karış toprak parçasından ibaret olmadığını. Alamayacaklardı da! Çünkü Seyit Onbaşılar, Nene Hatunlar tekrar karşılarına dikilecekti. Vermeyeceklerdi bu vatanı onlara. Tankların önüne yatacaklardı, gökten ve yerden gelen kurşunlara meydan okuyacaklardı, yine de vermeyeceklerdi, dimdik duracaklardı karşılarında.
Derken o karanlıkta Ömer HALİSDEMİR adında bir yıldız parladı, güneş oldu geceye. Adaleti sağlamak, vatanı korumak için oradaydı. Başındaki berenin hakkına, göğsündeki vatanın aşkı uğruna silahıyla vurdu vatanına ihanet eden haini.
Biliyordu bunun sonunda Hz. Muhammed'i(sav) görmek olduğunu, biliyordu bunun sonunda Allah'ın aslanı Hz. Hamza'nın, Şehit oğlu şehit Ammar Bin Yasir'in onu beklediğini.
Üstadın mısralarında belirttiği gibi;
Şu kopan fırtına Türk ordusudur Ya Rabbi!
Senin uğruna ölen ordu budur Ya Rabbi!
Ta ki yükselsin ezanlarla müeyyed namın,
Galip et; çünkü bu son ordusudur İslam'ın
Dillerde tekbirlerle bu kez Türk milleti cephede değil meydanlardaydı. Hepsi vatanı için ölmeyi göze almıştı. İslam'ın tek ordusu Türk milleti galip gelmişti. O karanlık gecede Allahu Ekber nidalarıyla İslam, yine kazanmıştı. Ebreheler, Ebu Cehiller, Ebu Lehebler…
Büyük bir bozguna uğramış, Türk Milleti milli iradeye sahip çıkmıştı.O gece sokaklara dökülen milyonlarca insan ülkesine sahip çıkmış;tanklara, savaş uçaklarına, helikoptere, silahlara, göğsünü siper ederek tam bir Çanakkale ve Kurtuluş Savaşı mücadelesi vermiştir.Bu millet Malazgirt Savaş'ında, İstanbul'un fethinde,Çanakkale cephesinde olduğu gibi yeniden bir destana imza atmıştır.
Yüce Allah bu millete bir daha 15 Temmuz gibi karanlık bir geceyi yaşatmasın!
ESRA AYÇİÇEK
SELA İLE DİRİLİŞ
Bir neslin unutamayacağı, akıllardan çıkamayacak milyonlarca insanın tek bilek olduğu, destan yazılan tarih;15 TEMMUZ…
Gece uzun ve karanlık… Bir sela sesiyle 80 milyon uyandık. Geceye sinsice, kirli adımlarla ilerleyen, gözleri dönmüş, elleri tetikte bekleyen hainlerin gölgesi düşmüş. Bilmiyorlardı, almaya geldikleri vatanın iki karış toprak parçasından ibaret olmadığını. Alamayacaklardı da! Çünkü Seyit Onbaşılar, Nene Hatunlar tekrar karşılarına dikilecekti. Vermeyeceklerdi bu vatanı onlara. Tankların önüne yatacaklardı, gökten ve yerden gelen kurşunlara meydan okuyacaklardı, yine de vermeyeceklerdi, dimdik duracaklardı karşılarında.
Derken o karanlıkta Ömer HALİSDEMİR adında bir yıldız parladı, güneş oldu geceye. Adaleti sağlamak, vatanı korumak için oradaydı. Başındaki berenin hakkına, göğsündeki vatanın aşkı uğruna silahıyla vurdu vatanına ihanet eden haini.
Biliyordu bunun sonunda Hz. Muhammed'i(sav) görmek olduğunu, biliyordu bunun sonunda Allah'ın aslanı Hz. Hamza'nın, Şehit oğlu şehit Ammar Bin Yasir'in onu beklediğini.
Üstadın mısralarında belirttiği gibi;
Şu kopan fırtına Türk ordusudur Ya Rabbi!
Senin uğruna ölen ordu budur Ya Rabbi!
Ta ki yükselsin ezanlarla müeyyed namın,
Galip et; çünkü bu son ordusudur İslam'ın
Dillerde tekbirlerle bu kez Türk milleti cephede değil meydanlardaydı. Hepsi vatanı için ölmeyi göze almıştı. İslam'ın tek ordusu Türk milleti galip gelmişti. O karanlık gecede Allahu Ekber nidalarıyla İslam, yine kazanmıştı. Ebreheler, Ebu Cehiller, Ebu Lehebler…
Büyük bir bozguna uğramış, Türk Milleti milli iradeye sahip çıkmıştı.O gece sokaklara dökülen milyonlarca insan ülkesine sahip çıkmış;tanklara, savaş uçaklarına, helikoptere, silahlara, göğsünü siper ederek tam bir Çanakkale ve Kurtuluş Savaşı mücadelesi vermiştir.Bu millet Malazgirt Savaş'ında, İstanbul'un fethinde,Çanakkale cephesinde olduğu gibi yeniden bir destana imza atmıştır.
Yüce Allah bu millete bir daha 15 Temmuz gibi karanlık bir geceyi yaşatmasın!
ESRA AYÇİÇEK
15 TEMMUZ
GECE YARISI KÖPRÜ TUTULDU ÇEVRİLDİ SİLAH BAĞRIMA
BİZDEN GÖRÜNEN YAPTI BUNU İŞTE BU GİDER AĞRIMA
250 CAN VERDİK BU VATAN UĞRUNA
15 TEMMUZU EY OĞUL SAKIN UNUTMA
İLK ÖMER ÇEKTİ SİLAHI HAİNİN YÜZÜNE
VAR OL ÖMERİM ERESİN CENNET KÖŞKÜNE
NASIL YAPILIR BU YETİME,DÜŞKÜNE KUCAK AÇAN BU GÜZEL ÜLKEYE
15 TEMMUZU EY OĞUL SAKIN UNUTMA..
HANGİSİNİ SAYAYIM BİNLERCE YARALIDAN
BU GECE AYIRDI AKI KARADAN
YİNE LÜTFEYLEDİ YARADAN
15 TEMMUZU EY OĞUL SAKIN UNUTMA
GECELERCE BEKLEDİK NÖBETİ VATAN UĞRUNA
TELİNE ZARAR GELMESİN, DEVLETİMİN BAĞRINA
HAİNLERİN GÜNEŞ DOĞMASIN YÜZÜNE
15 TEMMUZU EY OĞUL SAKIN UNUTMA
TARİHİNDEN DERS AL UNUTMA GERİYİ
GEÇMİŞİNİ UNUTURSAN YÜZDÜREMEZSİN GEMİYİ
DUALARLA BEZELİ O KARA GECEYİ
15 TEMMUZU EY OĞUL SAKIN UNUTMA
ELDE BAYRAK SİNEDE İMAN VARDI İNDİK MEYDANA
GEÇİT VERMEDİK ÇOK ŞÜKÜR FETO DENEN ŞEYTANA
UYUMADIK GECE ULAŞANA KADAR SABAHA
15 TEMMUZU EY OĞUL SAKIN UNUTMA..
HELALLİK İSTEYİP ÇIKTIK EVDEN DURMADAN
HAİN OĞLU HAİNLER DAHA FAZLA KUDURMADAN
ÇOK ŞÜKÜR DARBEYE GEÇİT VERMEDEN
15 TEMMUZU EY OĞUL SAKIN UNUTMA..
YÜZDÜREMEDİLER ZALİMLER SALINI
ORTAYA KOYDU NECİP MİLLET VARINI
AK OLSUN DİYE GÖRMEK İSTERSEN YARINI
15 TEMMUZU EY OĞUL SAKIN UNUTMA..
Murat ARICI
04.05.2018/Giresun-Şebinkarahisar
Bir millet nasıl defalarca tarih yazabilir? Osmanlıdan süre gelen damarlarımızdaki kan 15 Temmuz 2016 gecesi kalplerden öyle bir pompalandı ki, genç, yaşlı, çoluk, çocuk demeden bir kez daha ölüme karşı siper olduk. Yalnız bedenimizi değil, geçmişimizi, bu günümüzü ve yarınlarımızı da siper ettik..
Korkma! Diyerek çıktık yola o gece. Al sancağın sönmeyeceğini, akıttığımız kanların hepsini helâl ettiğimizi, Hakk'a taptıkça hakkımızı alacağımızı gösterdik. Tekrar istiklâl marşı yazdırmadık, yazılan istiklâl marşını hatırlattık.
Karşımızda iliklerimize sızmaya çalışanları bir annenin çocuğunu, bir babanın ailesini, bir ümmetin imanını koruması edasıyla koruduk kimliğimizi. Ülkemizi elli yıl gerileterek insanların üzerinde hüküm sürmeye çalışanlara karşı nice 50 yıl sonralarında var olacağımızın güvencesini verdik. Biz yaşadıkça, hatta soyumuz yaşadıkça böyle bir tarihi unutturmayıp, Hakk'tan başkasına boyun eğmeyeceğimizi gösterdik.
Biz o gece şehit olmak için çıktık demirden canavarların önüne.. ancak onlar bizim kalbimizin ateşini hesap edemediklerinden amaçlarına ulaşamadan eridiler, küçüldüler ve yok oldular. Hiçbir tarikat, hiçbir topluluk, hiçbir grup bizi korkutmadı. Biz tek yürek olduk ve kocaman yüreğimizle koruduk ülkemizi. Biz o gece birey değil birlik olduk. Biz o gece millet olduk. Biz o gece kocaman bir devlet olduk. Cumhuriyetin hakkını layığıyla verdik.
Biz o gece meleklere arkadaş gönderdik. Türkiye uğruna, geride kalanların özgürlüğü uğruna, makam demeden, sınıf demeden, kadın erkek demeden kurşunların önünde durduk. Kimimiz gazi oldu, kimimiz şehit. Kimimiz asker olduk, kimimiz polis. Tarihte kaçıncı kez din, dil, ırk demeden birleştik.
Biz zamanında metrekareye on bin mermi düştüğü halde inancımızı kaybetmediğimiz gibi, eline silah alan, Türkiye ordusuna leke sürmek isteyen bir grup üniformalı teröristlere yenileceğimizi kim düşünebilirdi ki?
21 yaşında bir imparatorluk yıkmış, elinde doğru düzgün donanması olmadan bir devlete sahip çıkmış insanların torunları bir gurup sözde darbecilere boyun eğeceğini düşünenlere verilen ders, tüm dünyaya ders olsun.
Ruhumuzdaki ve benliğimizdeki inanç ve iman dolu serhaddimiz oldukça hiçbir engel, hiçbir unsur, hiçbir savaş karşısında eyvallahımız olmayacaktır.
Tüm 15 Temmuz şehitlerimize, gazilerimize ve milletimize selam olsun.
Ayşe Yazuz Tüfekçi
15 TEMMUZ KARAGÜN
15 temmuz gündüzü hiçbir şeyden haberimiz yoktu her zamanki gibi hayatımıza devam ediyorduk. Ne garip insan hayatında ne zaman ne olacağını bilmeden yaşıyor. Akşam erkenden uyumuştum eşim geç saatte yatağa geldi beni aniden uyandırdı uyku sersemi kulağıma gelen tek ses sela sesleriydi aniden birisimi öldü dedim o an içime bir korku düşmüştü zaten. Eşim bana darbe oluyor dedi afalladım ne yapacağımı bilemedim ne, dedim sadece ne bu ülkeye ne oluyor bu millete neler yapılıyor böyle … ne darbesi dedim askerler darbe yapmış dedi şaşırdım gece yatağımızda rahat yatıyorsak canımızı, malımızı, geleceğimiz emanet ettiğimiz askerlerimiz sayesinde… sabah erkenden kalktım tüm kanallarda darbe girişimi ile ilgili haberler vardı inanmak istememiştim galiba eşimin dediği sözlere nasıl ya nasıl bu vatana bu millete bu yapılır mı? Demek ki yapılırmış kansızlar soysuzlar yapıyormuş bunu anladım onlarca millet, vatan evladı,analar, babalar, kardeşler ve daha niceleri biz uyurken vatanımızı savunmuşlar dualar ettim allahım bu milleti vatansız bırakma.
Düşünsenize milyonlarca Suriyeli bizim vatanımıza sığındı neden, çünkü savaştan kaçtılar ya biz dedim biz ne yapardık kime sığınırdık. O kanlı gece tarihimize kara bir leke olarak geçti. Ama darbeyi yapan soysuzlar bir şeyi unutmuşlardı Ömer Halis gibi vatan düşkünü insanlarda vardı bu ülkede vatanını sahipsiz bırakmayacak babacanlar vardı analar vardı evlatlar vardı. Vatan aslında millet demek bir insan kendi vatanına ihanet edebilir mi akıl alır şey değil. Binlerce insan uykusuz, yorgun, bitkin ve umutsuzdu ama bu vatanın milleti vatanına sahip çıkarak bu kirli oyunu yok etti. Kimse sanmasın ki bu millet güçsüz en güçsüzü bile vatanı için aslan kesilir o günde öyle olmadı mı aslanlar gibi çıkmadık mı meydana uyuyan aslanlar bir anda meydanda canını siper etmedi mi o tanklara, o soysuzlara.
Kendini asker diye öven soysuzlar bu vatanı öyle harcamak kolay mı sandınız galiba unutulan bir şey vardı darbe yapılırken; silah olmasa da millet tek yürek olur .
Sözlerimi şu şiirle bitirmek istiyorum:
Unutma ey kalpsiz bu devlet ayakta
Sanma ki yeniliriz
Tek yürek olunca dağları deleriz
Silah olmasa ne olur biz yeteriz
Anam babam sen rahat ol
Biz her zaman nöbetteyiz
Bu vatan yıkılmaz
Sağlam kaleleri var
Bu vatan yıkılamaz
Milyonlarca Ömer Halis Demiri var.
Azime Güner