Hüseyin Kaya

Hüseyin Kaya

04 Ocak 2017, Çarşamba

Cumhurbaşkanı'nın öngörülemez stratejisi

"Global Diktatörya" öngöremediği bir kızgınlıktan dolayı mı bize saldırıyor acaba?

Ne demek istiyorum.

2011 yılına kadar sürekli reformlar yapan Türkiye bütün Dünya'nın övgüyle bahsettiği bir ülke iken o tarihten sonra ne oldu da her yerden bir saldırının muhatabı olduk?

Eğer tasarlanan bu idiyse neden bir süreliğinede olsa Türkiye rahat bırakıldı?

Tabii çok kapsamlı cevaplar bekleyen konular bunlar.

Saldırıların merkezinde olan Türkiye'de bu saldırıların tamamının şahıs olarak muhatabı Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğandır.

Daha önceki yazılarımızda, Erdoğan'ın nev-i şahsına münhasır yönetim tarzından bahsetmiştik.

Bu ,nefes almamıza imkan tanımayan saldırların nedenlerinden biri kendine özgü yönetim tarzıdır.

Bu tarz aynı zamanda Erdoğan'ı istemeyenler tarafından "öngörülmeyen" bir alanı da ifade ediyor.

Herşey sanki çok şeffaf olup biterken, Erdoğan gerçek gündemini hep gizli tutmuştur gibi bir durumla karşı karşıyayız demektir.

Bu aşamada Erdoğan "yalnız olduğumu biliyorum"derken bir yönüyle bu durumu da ifade ediyor olabilir.

2002 den itibaren Erdoğanla birlikte siyaset yapan bir çok şahıs ve oluşum şu anda yok.Bir çok nedenle siyaset dışı kaldılar.Şimdilerde ise yanlışları, gafletleri ve hatta ihanetleri konuşulmaktadır.

Güvenlik, istihbarat bürokrasi konusunda Ak parti iktidarı ile yakın irtibat halinde çalışan FETÖ yapılanması 7 Şubat, 17/25 Aralık ve en sonda 15 Temmuz olayları ile inanılmaz saldırılar gerçekleştirdi.

Şahıs siyasetçileri hatırlayalım.Barış sürecini yürüten önemli siyasiler orda burda.Beşir Atalay, Yalçın Akdoğan

Dış politikanın neredeyse mimarı önceki başbakan Ahmet Davudoğlu çok ciddi eleştirilerle malul.

Suat Kılıç, Sadullah Ergin, Hüseyin Çelik v.b. tukaka olan diğer isimlerin bir kaçı.

Sorun olan şu; tüm bu sitem dışı kalan kişler ve yapılar iyi niyet taşımıyorlar.Kendilerine haksızlık edildiğini düşünüyorlar.Ve ülkenin yaşamakta olduğu büyük zorluklar bu iyi niyetsizliği hoş göremeyecek kadar sıkışık.

Sayın Erdoğan şimdi daha yalnız ve yalnızlığın var olma riskiyle ülke ve milletiyle özdeşlik kurduğu bir süreci yönetiyor.

Ve bu sürecin zorunlu hukuk düzleminin yasalaşmasını istiyor.

"Cumhurbaşkanlığı"sitemi çalışması önümüzdeki hafta meclis gündemine taşınacak.

Arkasından baharda referandum ülke gündemini belirleyecek.

Meclisten 330 bulunmasında sorun yaşanacağını düşünmüyorum.Fakat referandum konusunda çok ciddi engellemeler ve saldırılar denenecektir.

Şimdilik Sayın Erdoğan'ın öngörülmeyen stratejisine destek vermek zarurettir.Bu zaruret yukarıda anlatılanlar nedeniyle doğru olduğu gibi aşağıda başlıklar halinde açıklayacağımız nedenlerle de mecburiyet ifade etmektedir.

-Fetö mücadelesindeki aşama, Fırat Kalkanı operasyonun devam etmekte oluşu, Ülke içindeki terör saldırılarıda Sayın Erdoğanla özdeşleşen en önemli konularımız.

Ayrıca ekonomik zorluğun kolaylaştırılması için Erdoğan'ın güvenilir kehaneti çokça elzemdir.

GEREKSİZ KAŞIMALAR

Bir kaç gündür iktidar merkezinde gereksiz kaşıma ve kaşınmalar müşahede edilmektedir.Özellikle sosyal medya ve sonra haber sitelerine konu olan göndermeler söz konusu.Dolaylı tweetler ve sonrasında silmeler.Bu anlamsız tavırlardan bu zor dönemde fitneler çıkar unutulmasın.Ha uzun bir süredir devam eden gereksiz inisiyatif almalar.Bunlar dillendiriliyor.Doğru değil bu işler.

Ülkeye bağlılığımızdan ve beyefendiye saygımızdan susuyoruz.Aynı ilkler konuşmamızı gerektirirse konuşuruz da diyenler var.Sizinde mi özgül ağırlığınız var yoksa.

Başka bir şey derler ya"Cumhurbaşkanına ulaşıyorum size ulaşamıyorum "diye.

Cumhurbaşkanı'na sayısız defa ulaşan meramını anlatabilen biri olarak bir S.S müsteşarına ,bir danışmana ulaşıp düşüncelerimizi söyleyemiyoruz.

RESMİ YORGUNLUK

22 yıldır avukatlık yapıyorum Mevla rızkımıza bir bunu vesile kılmış .Şükürler olsun.

Son zamanlarda oluşan bir yorgunlukla duruşmalara az giriyorum.

İşte bunlardan bir dosya duruşmasına geçen hafta girdim.

Dosya çok kapsamlı tabii ve hukuk davası .

Mahkemeden kısa bir süre talep etmek düşüncesiyle söz sırasının bana gelmesini beklerken ;Hakimin "bu dosya beni çok yordu.Anlamsız uzadı.Zaten gerçeklere ulaşamadık devlet kurumlarına yazılan cevaplar da henüz gelmedi "gibi açıklamalarından sonra son sözleri sormaya geçmesi söz konusu olunca inanamadım.Lakin bir defa karar verilmiş.Türk yargısının en cömert kullanılan "süre verilme" müessesi güme gitti.Ve hakimi reddettim.Neden diye sorunca "Adalet yorulmaz.Yorgun hakim adalet tesis edemez dedim.Ve başkaca bir çok neden tabii.

Hakim talebimi reddetti.

Neden mi?

Bizzat duruşma tutanağına bu yorgunluğun "resmi bir yorgunluk "sayılamayacağını belirterek talebimi reddetti.Gerçi yeni bir heyecanla ve yorgun omayan halimle davayı kaybettim lakin "resmi yorgunluk"kavramını da yargı dünyamıza armağan etmiş oldum.

Kısa bir süre vermeyen hakim davayı hak düşürücü süreden reddetti.Oysa adalet, kanunlardan daha anlamlı bir şeydir.

SON DAKİKA