Mehmet Sait Kılıç

Mehmet Sait Kılıç

23 Kasım 2016, Çarşamba

AB mi, Şanghay mı?

Yıl 2100…

Avrupa Parlamentosu Başkanı odasında otururken, yardımcısı içeriye heyecanla girer:

-Efendim, Türkiye ''tüm koşulları'' yerine getirdi. ''AB''ye alacak mıyız?
Başkan:

- Yok canım, henüz değil. Bundan sonra tüm Türkiye ''İngilizce konuşacak, Türkçeyi yasaklıyorum''
-Efendim onu 20 sene önce yaptılar. Hatırlamıyor musunuz?
-O zaman ''kokoreç'' yasaklansın.
-Aman efendim, onu yemeyi de bıraktılar.
-O zaman ''Kınayı'' yasaklayın.
-Ooooo. Beyefendi.Onu da çoktan bıraktılar.
-O zaman ''Dağıtın len Avrupa Birliği'ni''...

Erdoğan'ın, Türkiye'nin AB yerine Şanghay İşbirliği Örgütü'ne (ŞİÖ) üye olabileceğine dair beyanının ardından ŞİÖ bir kere daha gündemimize girdi.

Daha önce "Şanghay Beşlisi'nin Türkiye gibi ülkelerle işbirliğini geliştirmesi gerektiğini'' söyleyen Çin, ''Türkiye'nin ŞİÖ'ye üyelik başvurusu yapması durumunda bu başvuruyu değerlendirmekte istekli olduklarını'' beyan ederek Türkiye'ye karşı olumlu tutumunu sürdürdü.


Hatırlarsanız Çinli bir sosyal bilimci geçtiğimiz aylarda "Türkiye'yi Şanghay Beşlisi'ne alalım" teklifini ortaya atmıştı.

2013 yılında Rusya, "Türkiye hem NATO üyesi, hem de ABD'nin en yakın müttefiklerinden. ŞİÖ üyelerinin bu şartlarda Türkiye'yi tam üyeliğe kabul etmesi mümkün değil" derken, evvelki gün tutumunu değiştirerek, "Türkiye'nin Şanghay İşbirliği Örgütü'ne üyeliği Erdoğan için mantıklı bir adım olurdu'' diyerek Türkiye'nin ŞİÖ üyeliği hakkında pozitif bir tavır sergiledi.

ŞİÖ: Temel konusu güvenlik olan bölgesel bir işbirliği örgütüdür. İlk olarak 1996'da Çin, Rusya, Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan tarafından "Şanghay Beşlisi" adıyla kuruldu. 2001'de Özbekistan'ın da katılmasının ardından adını ''Şanghay İşbirliği Örgütü'' olarak değiştirdi.

ŞİO kesinlikle ''askeri bir ittifak'' değildir.

Gerçi ilk kuruluşunda Rusya ve Çin'in ABD'nin Asya'daki olası müdahalelerine karşı birlikte hareket etme arzusu olduğu da su götürmez bir gerçektir.

İşin ilginç yanı ŞİÖ üyesi 6 ülke, dünya nüfusunun yaklaşık ''çeyreğini'' oluşturuyor.

Buna bir de ''gözlemci'' ve ''diyalog ortağı'' ülkeleri de katarsak ŞİÖ, dünya nüfusunun yaklaşık ''yarısını'' kapsıyor.

Dolayısıyla bu örgütün ''harika bir ticaret potansiyeli'' ve ''çok geniş doğal kaynakları'' var. ''Dış ticaret ve ekonomi'' açısından muazzam bir pazar yani. Böyle bir şey bize ekonomik açıdan kesinlikle ''doping etkisi'' yapacaktır.


Öte yandan ŞİO'ya girmek, AB ile ticaret yapmamıza engel olmadığı gibi "Avrupa Birliği'ne ha girdik ha gireceğiz" yalanını sürdürmemize de engel değil.


Bu süreçte AB'den yemlenen CHP zihniyetli bir takım muhalif basın hırtları "istemezük" teranesini sürdüreceklerdir, hepsi bu.


Evet, Çin'de ve Rusya'da Batı'da olduğu kadar ya da en azından dışarıya öyle gösterildiği kadar ''demokrasi, basın ve düşünce özgürlüğü'' yok. Hatta bir kısım ''evrensel insan haklarının da ihlal edildiği'' yakıcı bir gerçek.


İyi de bize ne bundan? Hani ecnebi ülkelerin "iç işlerine" karışmayacaktık. Atatürk'ün bize miras bıraktığı ''dış politika prensiplerinden'' biri de bu değil miydi?

Açıkçası bizi ''yarım asırdır'' kapısında bekleten, oyalayan, küçümseyen, horlayan, aşağılayan AB yerine, bizi ''adam yerine koyan'' ŞİO'ya girmek gücümüze güç katacaktır.


Tamam ŞİÖ, AB'nin birebir alternatifi değildir. Zira AB, üye ülkelerin üzerinde yer alan bir ''ülkeler üstü'' yapıyken ŞİÖ, işbirliği için kurulmuş ''ülkeler arası'' bir yapı özelliği taşıyor. AB'nin ''meclisi, mahkemesi, marşı ve bayrağı'' bulunurken bunlar ŞİÖ'de mevcut değil. AB'nin üye ülkeleri arasında ''insan, para ve ticari malların serbest dolaşımı'' bulunurken ŞİÖ'de bunlar da yok.

Ancak ŞİÖ dünyanın ''en zengin enerji kaynakları''na sahip yükselen Asya'yı temsil ediyor. İçerisinde dünya ekonomisinin ''hızla ilerleyen dinamiklerini'' barındırıyor. Küresel para gücünün kaymakta olduğu bir zemini temsil ediyor.

Ülkemizin de ekonomisini canlı tutması için bu tür atılımlara ihtiyacı var.

AB'nin ''terörle mücadele, mülteci sorunu, ırkçılık, yabancı düşmanlığı, İslamofobi, ekonomik ve politik sorunlardan'' dolayı yalpaladığı, Türkiye'ye ''arkasını döndüğü'' bir dönemde, Türkiye'nin yükselen bir ekonomi olarak ŞİO ülkelerinin ekonomileriyle ''dirsek temasına'' geçmesi, yakın ilişkiler kurmaya çalışması gayet doğal.

Diğer yandan, Türkiye'nin ''ŞİÖ üyeliği kartını oynaması'' politik ve ekonomik açılardan hem AB'ye hem de ABD'ye karşı ''denge stratejisi'' bakımından çok önemli.

Bu yönde gerçekleşecek bir gelişmeyi Türkiye'nin yörüngesini Avrupa'dan Asya'ya doğru kaydırması olarak değerlendirmemeliyiz. Eksen kayması söz konusu değil yani. Bilakis AB ve ABD'nin yeni Türkiye gerçeğini kabullenebilmeleri için ters yöne atılmış bir adım olarak görmek gerekiyor. Nasıl ki kalbi duran insana uygulanan elektroşokla kişi hayata dönebiliyor belki Batı'da böyle bir şokla güçlü Türkiye gerçeğini benimseyebilir.

Bu ültimatomla AB, Türkiye'nin kendisine muhtaç durumda olmadığını, aksine mülteci sorunu, ulaşım, Avrupa-Asya arasında köprü ve tampon olması, yeraltı kaynaklarını sömürmek istedikleri ülkelere komşu olması gibi bir çok nedenle aslında kendisinin Türkiye'ye ihtiyacı olduğunu anlaması iyi olacaktır.

SON DAKİKA