|
|
|
|
|
|
Yıkılmadım ayaktayım
Eyüp bir kavgayı ayırırken omuriliğine isabet eden kurşunla felç olmuş. O çok sevdiği futbol turnuvalarını çoktan unutmuş, başka bir kentteki okulu onun için hayal olmuş ama yine de gözlerindeki yaşam pırıltısını koruyor. O; hayata böyle meydan okuyor.
TARİH: 1 Ekim 2002. Yer: Bahçelievler. Saat: 23.30... Ankara Üniversitesi'nde okuyan delikanlı ailesini ziyaret için İstanbul'a gelmişti. Evde adeta bir şenlik vardı. Masa, birbirinden güzel yemeklerle donatılmış, salonda ailesiyle hasret gideren delikanlıyı bekliyordu. Salonda koyu bir muhabbet sürerken zil çaldı. Mahalledeki arkadaşlarıydı delikanlının. Kapının önünde toplanmış, "Hadi ama" diyorlardı. "Biraz da biz görelim yüzünü". Delikanlı biraz mahcup annesine döndü. "Arkadaşlarımı da bir göreyim hemen gelirim" diyerek fırladı evden. Gençlerin o bildik tezahuratlarıyla karşılandı aşağıda. Sohbet ettiler, şakalaştılar. O okulundan, arkadaşları mahallede olup bitenlerden söz etti. Sonra bu tatlı sohbet, birkaç bina öteden gelen seslerle gölgelendi. En sevdiği arkadaşı tanımadığı bir gençle tartışıyordu. Biraz izledi. Ve birden gecenin karanlığında parlayan bıçağı fark etti. Yardım etmeliydi. Koşarak bir solukta arkadaşının yanına vardı. Kendini ona siper ederek araya girdi. Bıçaklı çocuğa arkası dönüktü. Fark etmedi. Çocuk tabancasını da çekmişti. Art arda dört patlama sesi duyuldu. Üçüncü kurşun delikanlının sol kolundan göğüs altına girdi. Omuriliğini parçalayarak dışarı çıktı. Yere yığılıverdi. Ortalık karışmıştı. Annesiyle babasının acı feryatları kapladı ortalığı. Atırcıoğlu Ailesi'nin gözbebeği, henüz 21 yaşındaki Eyüp, kanlar içinde yerde yatıyordu.
SEKİZ AY HASTANEDE YATTI Eyüp, Bahçelievler Yaşam Hastanesi'ne götürüldüğünde nabzı sıfırdı. Müdahale ile nabız alındı ve hemen Çapa Tıp Fakültesi'ne sevk edildi. Annesi yolda onun hayatta kalması için dualar ediyordu. İki ay yoğun bakımda olmak üzere sekiz ay hastanede yattı Eyüp. Geçirdiği dört ameliyatın ardından artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. O artık ömür boyu tekerlekli sandalyeye mahkumdu.
İYİLEŞECEĞİNİ SANIYORDU Kendine geldiğinde bir daha yürüyemeyeceğini hiç düşünmediğini belirten Eyüp, "O an için durumun ciddiyetinin farkında değildim" diyor. Asıl zorluğun hastaneden taburcu olduktan sonra başladığını söyleyen Eyüp, şöyle devam ediyor: "Yürüyebildiğim zamanlarda son derece aktif bir insandım. Engelli takımların basketbol maçlarını izlemeye giderdim. O zamanlar yürüyemedikleri için üzülürdüm. Ama birebir yaşamaya başlayınca yürümekten çok daha önemli sorunlar olduğunu anladım. Normal bir insan bile fazla oturduğu zaman kalçasında, sırtında ağrılar olur. Biz ise hep oturuyoruz. Günde üç sefer tekerlekli sandalyeden inerek vücudumuzu dinlendirmeliyiz. Yoksa bası yaraları oluşuyor. Ürolojik sorunlar yaşıyoruz. Kas erimesi, kireçlenme gibi birçok hastalık riskiyle karşı karşıyayız. Bunların üstüne bir de sosyal sorunlar eklenince hayatımız iyice zorlaşıyor."
|
|
|
|
|
|
|
|
|