kapat
   
SABAH Gazetesi
 
   Son Dakika
  » Yazarlar
   Günün İçinden
   Ekonomi
   Gündem
   Siyaset
   Dünya
   Spor
   Hava Durumu
   Sarı Sayfalar
   Ana Sayfa
   Dosyalar
   Teknoloji
   Emlak
   Otomobil
   Detaylı Arama
   Arşiv
   Etkinlikler
   Günaydın
   Televizyon
   Astroloji
   Magazin
   Sağlık
   Cuma
   Cumartesi
   Pazar Sabah
   İşte İnsan
   Sinema
   20. YILA ÖZEL
   Turizm Rehberi
   Çizerler
Bizimcity
Sizinkiler
emedya.sabah.com.tr
Google
Google Arama
 
Fatih Altayli @ SABAH
 

Kardak'a nasıl çıktım - 2

Dün Kardak Krizi'nin nasıl başladığını, Hürriyet'in bu haberi nasıl yaptığını ve SAT komandolarının Kardak'a doğru yola çıktığını anlatmıştım. Bugün kaldığımız yerden devam edelim.
Bir sonraki gün, sabah erken saatlerde kalktık. Gümüşlük sahilinde, 20-30 kadar gazeteci meslektaşımız birlikte kiraladıkları bir büyük balıkçı teknesine binmiş, Kardak'a doğru yola çıkma hazırlıkları yapıyorlardı.
"Gelmiyor musun" diye sordular.
"Gelmiyorum" dedim. Çünkü benim gazetecilik anlayışım, "Herkesin olduğu yerde haber olmayacağını" söylüyordu.
O sırada kıyıda duran bir sürat teknesi gözüme çarptı. "Bu kimin" diye sordum. Sahildeki bakkala aitmiş. Ancak bakkal kapalıydı. Evini öğrendim ve sabahın 6'sında kapıya dayandım. Zile epey bir bastıktan sonra kapı aralandı. Don gömlek bir şekilde "Hayırdır" diye sordu bakkal dostumuz.
"Sürat teknenizi kiralamak istiyorum" dedim. "Kiralık değil" dedi.
"O zaman satın bana" dedim. Delirmişim gibisinden yüzüme baktı.
"Lazım, Kardak'a gideceğim" dedim.
"Bu havada olmaz" dedi. Gerçekten Bodrum'da pek ender görülen bir hava vardı. Fırtına şeklinde bir rüzgâr ve sulu kar kıvamında bir yağmur...
Israrlarıma dayanamadı. "Ben götüreyim" dedi.
Ben, eşim Hande, foto muhabirimiz Ertuğrul ve kameraman İbo sürat teknesine atladık.
Gazetecilerin doluştuğu tekne sahilden ağır ağır uzaklaşırken, biz Kardak'a doğru gazladık.
Ancak hangi kayalığın Kardak olduğunu bilmiyorduk. İlk kayalığa doğru yanaştık. Ben dik sahile atladım ve tepe üzerinden bir grup askerin bize doğru koşarak geldiğini gördüm. Doğrusunu söylemek gerekirse ben onları "Bizim çocuklar" zannetmiştim. Çünkü yeşil giysileriyle bütün askerler uzaktan birbirine benziyordu. Ancak silahlar bana doğru doğrultulup, anlamadığım bir dilde bağırışlar başlayınca "Yanlış kayalığa" çıktığımı anladım.
Gerisin geriye tekneye atladım ve "Gazla, bunlar Yunanlı" dedim.
O sırada bir Yunan botu üzerimize doğru gelmeye başladı ancak biz daha süratliydik ve bizimkilerin bulunduğu kayalığa doğru kaçtık. Çevremiz savaş gemisi kaynıyor, gemiler birbirinin önünü kesecek manevralar yapıp, birbirine diş gösteriyordu.
Türk askerlerinin bulunduğu kayalığa geldiğimiz sırada komandolarımız adayı terk etmek için hazırlık yapmaya başlamıştı.
"Gelirken getirmediniz. Bari dönüşte geleyim" dedim.
Kibarca "Olmaz" dediler. Ve 15 dakika sonra hazırlıklarını tamamlayıp adadan ayrıldılar.
Kabaran denizde, fırtına altında, askerlerin botları, yanında bizim sürat motoru Gümüşlük'e doğru yola çıktık.
Adadan biraz ayrılmıştık ki, ben askerlerin botuna "Geliyorum" dedim.
Bu arada bizim tekne çılgınca sallanıyordu. Ertuğrul "Atlama abi, düşersin" diyor, Hande ise "Atla atla. Atlayamayacaksan buraya kadar ne geldin" diye gaz veriyordu.
Ben de teknenin burnuna doğru ilerledim. Sallantıdan ayakta durmak imkânsız gibiydi. Ve bir an dengemi sağlayıp, askerlerimizin botuna doğru uçtum.
Botu tutturamadım ama ucundan yakaladım. Askerler çekip bota aldı.
Zaten çekmeseler, üzerimdeki kaz tüyü kaban ve ayağımdaki postallarla suyun dibini boylamam işten değildi.
Sohbet ede ede kıyıya kadar geldik. SAT'ların özel silahlarını gösterdiler, nasıl geldiklerini, adadan ayrılma emrinin ne zaman verildiğini, Yunanlılarla eşzamanlı olarak kayalıkları boşaltma kararı alındığını anlattılar.
Epey bir haber topladım.
Benim botta, kırmızı kabanımla fotoğrafım Batı basınında da yayınlandı. Fransız ve Belçika gazeteleri fotoğraf altına "Kırmızı ceketli olan, tim komutanı" dedi.
Epey bir güldüm.
Bir televizyonun canlı yayınında gelişmeleri anlatan bir meslektaşım botta askerlerin yanında benim durduğumu görünce, canlı yayın sırasında "Ha s.. Altaylı botta" dedi.
Velhasıl, yapılmasını "yanlış bulduğum" bir haberin devamında başoyuncu olmuştum. Adım Kardak Fatihi'ne çıkmıştı.
Ama muhabirlik böyle bir şey işte.
Gazeteciliğin en keyifli yönü.

YAZARIN ÖNCEKİ YAZILARI
 ABD'yle yine kriz   / 05-02-2006
 Anket değil, çalar saat   / 04-02-2006
 Sonucu etkilemiyor ama...   / 03-02-2006
 İki Kemal Unakıtan var   / 02-02-2006
 Erdoğan haksız   / 01-02-2006
 Herkes için şeffaflık   / 31-01-2006
 Hürriyet'in Manşet'i bunalımda   / 29-01-2006
 Erbakan'a af vicdanları bozar   / 28-01-2006
 Cami-üniversite kıyaslaması   / 27-01-2006
 "Boşan ya da istifa et"   / 26-01-2006
ALİ KIRCA
Çilli horoz!...
Uzun bir uykudan mı uyandık biz?...
ERGUN BABAHAN
Trabzon'da provokasyon
Danimarka'da yayınlanan...
UMUR TALU
Mutabık mısınız?
Sırasıyla şunlar oldu:
1....
FATİH ALTAYLI
Kardak'a nasıl çıktım - 2
Dün Kardak Krizi'nin nasıl...
ERDAL ŞAFAK
Despotların rövanşı
İslam alemini rencide eden karikatür...
MEHMET ALTAN
Gazeteleri nasıl okursunuz?
"İnanca saygısızlık"...
'Hepimiz Kaybederiz'
Hz. Muhammed karikatürleri yayımlanmasıyla çıkan olaylarda tarafları...
Danimarka elçiliği alev alev
Önceki gün Suriye'nin başkenti Şam... Dün ise Lübnan'ın başkenti...
Zirveye Balasz ayarı
Zirveye Balasz ayarı
F.Bahçe, puan kaybettikten 2 gün sonra Malatya ile karşılaşan...
 
    Günün İçinden | Yazarlar | Ekonomi | Gündem | Siyaset | Dünya | Televizyon | Hava Durumu
Spor | Günaydın | Kapak Güzeli | Astroloji | Magazin | Sağlık | Bizim City | Çizerler
Cumartesi | Pazar Sabah | Sarı Sayfalar | Otomobil | Dosyalar | Arşiv | Künye | Ana Sayfa
   
    Copyright © 2003, 2004 - Tüm hakları saklıdır.
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
Üretim ve Tasarım   Merkez Bilgi Grubu