İspanya'da şato
Maliye Bakanı Kemal Unakıtan dün -Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç ile birlikte-şapkadan çıkardığı tavşan yavrusunu kazasız-belasız büyütebilirse, günahlarının pek çoğunu bağışlatacak. İki sevimli bakanın ortak projesi olan, yabancılara mülk satışında "İspanya modeli", gerçekten turizm sektöründe kalıcı istikrarın güvencesi olabilir. Önce verilere göz atalım: Türkiye'de 1934'ten bu yana yabancılara toplam 57.472 adet mülk satıldı. İspanya'da ise yabancılar her yıl ortalama 100 bin mülk satın alıyor. Bir başka deyişle, Türkiye'de yabancıların 70 küsur yılda oluşturdukları gayrimenkul portföyü, sektörün İspanya'da bir yıllık iş hacminin ancak yarısı oldu. Oysa Avrupa'da bir yandan yaşam süresinin devamlı uzaması, bir yandan da refah düzeyinin yükselmesi sonucu, ömürlerinin son 10-20-30 yılını deniz kıyısındaki evinin balkonunda ya da plajda güneş altında uyuklayarak geçirmeyi düşleyen "Üçüncü yaş kuşağı" İspanya'da ekonomik büyümenin dinamosu haline geldi. Örneğin geçen yıl İspanya'da inşa edilen konut sayısı, İngiltere, Fransa ve Almanya'nın toplamını aştı. Oysa bu üç ülkenin nüfusları bir arada İspanya'nın 5 katına ulaşıyor. Bir istatistik daha: AB'nin 25 üyesinde geçen yıl yapılan inşaatların yüzde 28.4'ünü İspanya gerçekleştirdi. Türkiye'de birkaç merkezde yoğunlaşan yabancı mülklerinde, ilk sıralarda İngilizler ve Almanlar bulunuyor. İkisi de 14'er bin kadar ev aldılar. İspanya'daki sıralama ise şöyle: İngilizler, İrlandalılar, Kuzey Avrupalılar, Almanlar, Araplar... Ve de her grubun aldığı mülk sayısı 100 binden başlıyor. Türkiye için bu tablo epey "cevher"in değerlendirmeyi beklediği anlamına geliyor.
Ah şu komplo teorileri Ancak kaş yaparken göz çıkarmak istenmiyorsa, "İspanya modeli"ne cankurtaran simidi gibi sarılmadan önce, altyapının hazırlanması gerekiyor. Demesi kolay, yapması zor. Öncelikle, yabancılara mülk satışının "Sevr'in hortlatılması" olmadığı, komplo teorilerine -irdelemeden-inanmaya yatkın kamuoyuna çok iyi anlatılmalı. Yoksa eski bir başbakan eşinin gece gördüğü kabusun çöktüğü birkaç satırlık yazılı açıklama "Kızıl elma" kurtlarını galeyana getirmeye yeter de artar bile. İkinci olarak, İspanya'da olduğu gibi, yabancıların Türkiye'de alacakları mülkleri "Birinci ev" görmeleri, yani yılın en az yarısını burada geçirmeleri sağlanmalı. Bu da vergi indirimi, Avrupalılar'a Avrupa'yı aratmayacak üstyapı (kilise, alışveriş merkezi, okul) gibi özendirici önlemlerle mümkün olabilir. Üçüncüsü, yabancı müşteri odaklı projelerin gerçekleştirilmesi ve pazarlanmasına, Avrupalı hedef kitlenin güvendiği çokuluslu şirketlerin de katılmasının bir yolu bulunmalı. Çünkü, olası müşteriler, iki bakanımızın da belirttikleri gibi, daha kağıt üstünde veya maketten pazarlanacak bu projelerde, mutlaka bildikleri ve inandıkları bir şirketin güvencesini arıyorlar. Ve nihayet, "İspanya modeli" ile iştahı kabaran tek ülkenin Türkiye olmadığı, Fas ve Tunus'tan başlayıp Hırvatistan, Yunanistan ve Bulgaristan'a kadar birçok iddialı rakibimizin de kolları sıvadıkları, hatta epey mesafe aldıkları unutulmamalı; yasal düzenlemelerden konut üretimine kadar zincirin tüm halkaları hızla kenetlenmeli. Yoksa potansiyel müşterimiz milyonlarca Avrupalı'ya "İspanya'da şato sahibi olma" hayalleri kurdurmaya devam ederiz.
Not: "İspanya'da şato sahibi olmak", yan gelip yatacak kadar zengin olma hayalleri kurmak anlamına geliyor.
|