Adem Kasidesi Kimin Eseri? Âkif Paşa Adem Kasidesi Günümüz Türkçesi ve İncelemesi

Âdem Kasidesi klasik Türk edebiyatının derinlikli ve anlam yüklü eserlerinden biridir. Bu kaside, insanın varoluşu, yokluk ve yaratılış gibi temalar üzerinde derinlemesine düşünceler içermektedir. Âdem Kasidesi, hem felsefi hem de edebi bakımdan zengin bir içeriğe sahiptir. Adem Kasidesi kimin eseri sorusu kaside hakkında kültür ve bilgi sahibi olabilmek ve yazarını değerlendirebilmek adına sorulabilecek bir sorudur. Âkif Paşa Adem Kasidesi günümüz Türkçesi ve incelemesi kaside hakkında bizlere çok şey öğretir.

Adem Kasidesi Kimin Eseri? Âkif Paşa Adem Kasidesi Günümüz Türkçesi ve İncelemesi

Kasidenin yazıldığı dönemde, klasik Türk edebiyatının genel eğilimleri ve şairlerin sanat anlayışları, bireysel varoluşun ve kozmik düzenin sorgulanmasını teşvik eden bir atmosfer oluşturmuştu. Bu bağlamda, Âdem Kasidesi, sadece bireysel bir düşünce değil, aynı zamanda evrensel bir temayı ele alır. Adem Kasidesi kimin eseri sorusu değerlendirme yaparken karşımıza çıkabilecek bir sorudur. Âkif Paşa Adem Kasidesi günümüz Türkçesi ve incelemesi ise kaside hakkında fikir sahibi olmamızı sağlar.

Adem Kasidesi Kimin Eseri?

Klasik Türk edebiyatının derinlikli ve anlam yüklü eserlerinden biri olan Âdem Kasidesi, Âkif Paşa tarafından yazılmıştır.

Âkif Paşa Adem Kasidesi Günümüz Türkçesi ve İncelemesi

Âkif Paşa Adem Kasidesi Günümüz Türkçesi

Can verir âdeme endişe-i sahbâ-yı adem

Cevher-i can mı aceb cevher-i minâ-yı adem

Yokluk kadehinin düşüncesi insana can verir. Acaba yokluk şarabının özü canın cevheri midir?

Çeşm-i im'ân ile baktıkça vücûd-i ademe

Sahn-ı cennet görünür âdeme sahrâ-yı adem

Yokluğun vücuduna tetkik (inceleyici) edici bir gözle bakılırsa yokluk sahrası insana cennet bahçesi gibi görünür.

Galat ettim ne reva cennete teşbih etmek

Başkadır nimet-i asayiş-i me'vâ-yı adem

Hayır! Yokluğu cennet bahçesine benzetmekle hata yaptım. Onu cennet bahçesine benzetmek reva mı? Yokluk ülkesinin huzur verici nimetleri bambaşkadır.

Tutalım anda da olmuş ni'âm-ı gûnâgûn

Öyle muhtac-ı tenavül müdür âlâ-yı adem

Diyelim ki onda da (yokluk ülkesinde) nimetler çeşit çeşittir. Ama yokluğun büyüklüğü öyle yeme içmeye (nimetlere) muhtaç değildir.

Kimse incinmedi vaz'ından anın zerre kadar

Besledi bunca zaman âlemi bâbâ-yı adem

Adem denilen baba bunca zamandan beri alemi beslediği halde kimse onun bu durumundan zerre kadar incinmedi.

Var ise andadır ancak yoğise yoktur yok

Rahat istersen eğer eyle temennâ-yı adem

Bir şey varsa onda (yokluk) dır. Eğer o yoksa yok yoktur. Rahat istiyorsan eğer yokluğu iste.

Ne gam u gussa ne renc ü elem ü bîm ü ümid

Olsa şâyeste cihan cân ile cûyâ-yı adem

Ne gam, ne keder, ne sıkıntı, ne ümit, ne elem, ne korku olmasa, dünya yokluğun tam aradığı yer olur. [Yokluk ülkesinde ne gam, ne keder, ne sıkıntı, ne ümit, ne elem, ne korku vardır. Bu yüzden cihan can ile birlikte yokluğu arasa yeridir.]

Yok dedikçe var olur yok mu garâbet bunda

Nâm-ı hestî mi nedir hall-i muamma-yı adem

Yok dedikçe (yok) var olur, bunda bir gariplik yok mudur? Yoksa yokluk bilmecesinin çözümü varlığın adı mıdır?

Etse bir kerre telâtum hep eder kevneyni

Garka-i mevc-i fenâ cûşiş-i deryâ-yı adem

Yokluk deryasının coşkunluğu eğer bir kere coşarsa her iki dünyayı fanilik dalgalarına boğar.

Mâder-i dehr mevâlidi ki durmaz doğurur

Der-kenar etmek içindir anı bâbâ-yı adem

Dünya anası, çocuklarını yokluk babasının kollarına vermek için durmadan doğurur.

Çarhın evladını baştan çıkarır dâye-i dehr

Etmese terbiye sık sık anı lâlâ-yı adem

Yokluk lalası, feleğin oğlunu sık sık terbiye etmese, dünya dadısı onu baştan çıkarırdı.

Herkesin kısmeti yokdan gelir amma bilmez

Yeri var âleme men eylese selvâ-yı adem

Herkesin kısmeti yoktan (yokluk) gelir, fakat insan bunu bilmez. Yokluk balını dünyadan (insanlardan) esirgese haklıdır.

Merdümî neş'et-i âdem'de yok oldu gitti

Vechi var dense benî âdem'e ebnâ-yı adem

İnsanoğlunun ortaya çıkışıyla insanlık yok oldu gitti. Bu bakımdan insana yokluğun çocukları denilse yeridir.

İki kâğıttan ibaret nüsah-ı kevn ü mekân

Biri ibkâ-yı vücud ü biri efnâ-yı adem

Kainat iki kağıttan ibarettir, biri varlığın devamlılığı diğeri yokluğun tüketilmesidir.

Selb ü icab ü taayyün ederek âlemden

Bir netice verir elbette kazâyâ-yı adem

Dünyada olumlu ve olumsuzluğun ortaya çıkması karşısında yokluk hükümleri elbette bir netice verir.

Mim-i imkânını mahv eylese mollâ evvel

Yoksa nefy etmese de âhırıdır lâ-yı adem

Molla önce isminin aşındaki mim' i kaldırmalıdır, kaldırmadığı takdirde sonu yine yokluktur.

Şeyhe bak ketm-i ademden deyu takrir eyler

Bilmez amma ki nedir mani-i ifnâ-yı adem

Şeyhe bak! Yokluğun gizli oluşunun sırrının yokluktan olduğunu söylüyor, ama yokluğun gizli oluşundaki manayı bilmiyor.

Sığmaz ol daire-i kevn ü mekâna ne bilir

Geçmeyen arş'ı nedir mülk-i mualla-yı adem

Yokluk ülkesinin yüceliği kainata sığmaz, Arş'ı geçmeyen yokluğun yüce diyarı nedir, bilmez.

Yok yere zahid urur da da'vi-i hestîden dem

Yakasın tutmuş iken pençe-i kübrâ-yı adem

Yokluğun büyük pençesi yakasından tutmuş iken zahid boş yere varlık davasında bulunur.

Sanırım masraf u irâdı gelir hep baş başa

Oldu serrâ-yı vücûda göre darrâ-yı adem

Sanırım geliri ile gideri denk oldu. Varlığın karı (bolluğu) ile yokluğun zararı (azlığı) birbirini karşıladığı.

Zeyd-i vârid ile sulh olmadı amr-ı âid

Yoğise âlemin aslı ne bu gavga-yı adem

Gelen Zeyd ile geri dönen Amr hiç barışmadılar. Eğer alemin aslı yoksa bu yokluk kavgası nedendir?

Kays u leyla'sı dahi zeyd ile amr'ı gibidir

Diyecek olsam olur ol dahi esma-yı adem

Mecnun ve Leyla ile Amr gibidir, diyecek olsam, bunlar da yokluğun isimleri olur.

Farkı gûya bu iki suretin aklımca benim

Birisi hubb-ı fenâdır biri bagzâ-yı adem

Bana göre yokluğun gizli düşmanlığı ile yokluk sevgisi iki suretin (Amr ve Zeyd/ Leyla ile Mecnun) farkı gibidir.

Nakş-ı nâmık'la aceb nâmık olur mu hâtem

Var gibi bunda vücûd ehline ima-yı adem

Bir yüzüğe Namık adı yazılsa Namık orada olur mu? Bunda, varlık iddia edene bir yokluk iması vardır.

Şeyh efendi sana der miydi ki vârından geç

Varlığın olmasa da sidre-i me'vâ-yı adem

Yokluğun en yüce noktası senin varlığın olmasaydı, Şeyh efendi sana varından (varlığından) geç der miydi?

Hizmet et sen ana vârınla ki tâ himmet edip

Eylesin ol da seni ârif-i mana-yı adem

Sen bütün varlığınla ona (Şeyh) hizmet et; o da himmet edip seni yokluk bilgisine sahip kılsın.

Çekme dünyalık için gam dil-i nâbûdîde

Var iken mâhasal-ı rızk u atâyâ-yı adem

Yokluk hediyesinin rızkı ortaya gelmişken, bulunmaz diye dünyalık için gönlünde gam çekme.

Herkese bâr-ı belâ kendisinin varlığıdır

Gam u âlâmdan azade berâyâ-yı adem

Herkese bela yükü kendisinin varlığıdır. Yokluğun halkı gam ve elemlerden azad eder.

Sarf edip vârını aklın var ise var yok ol

Rahat istersen eğer eyle temennâ-yı adem

Eğer rahat istersen yokluğu arzu et, aklın var ise varını sarf et ve yokluğa git.

Biz bu mihnet-geh-i hestîye küçükten geldik

Yoksa kim eyler idi terk-i kühencâ-yı adem

Biz bu varlığın gam ülkesine küçükten geldik; yoksa yokluk ülkesini kim terk ederdi.

Durmasa böyle felek bâri yıkılsa gitse

Bir zaman olsa yeri hayme-i bâlâ-yı adem

Felekler böyle durmasa da yıkılsa ve bir zaman da onun yerini yokluğun yüce çadır alsa.

Avutan halkı bu gam-hânede oldur yoksa

Olmasa müşkil idi telsiye-bahşâ-yı adem

Halkı bu gamhanede (dünya) avutan yokluktur. Şayet yokluğun avutuculuğu olmasaydı teselli bulmak zor olurdu.

Doğrusu rahat ederdik gidip âlem ademe

Yerine gelse anın sâha-i pehnâ-yı adem

Bütün alem yokluğa doğru gitseydi ya da onun geniş meydanı bize gelseydi doğrusu rahat ederdik.

Bermurad olmayıcak ben yere geçsin âlem

Necm ü mihr ü mehi olsun eser-i pâ-yı adem

Madem ki ben muradıma eremeyeceğim, dünya yerin dibine geçsin ve onun yıldızı, güneşi, ayı yokluğun ayağının altında yok olsun.

Çâk çâk eyler idim ceyb-i kabâ-yı ömrü

Olmasa zeyli tırâzîde-i damga-yı adem

Eğer yokluk damgasının süsü ömür elbisesinin eteğine eklenmemiş olmasaydı onu paramparça ederdim.

Ben o bîzâr-ı vücudum ki dil-i gamzedeme

Üns-i mavtın görünür vahşet-i sahra-yı adem

Ben varlığımdan öylesine usanmışım ki, yokluk çölünün ıssızlığı gamlı gönlüme yuvamın sıcaklığı gibi gelir.

Şafak-ı subh-ı bekadır nazarımda gûya

Mevce-i bahr-ı siyâh-ı şeb-i yeldâ-yı adem

Benim nazarımda yokluğun uzun ve karanlık gecesinin simsiyah denizinin dalgaları hiç bitmeyecek bir sabahın şafağıdır.

Öyle bîmar-ı gamım kim olamam âsûde

Câme-hâb olsa bana şeh-per-i anka-yı adem

Ben öyle gam hastasıyım ki anka kuşunun uzun kanadı bana yatak olsa yine de rahat edemem.

Dil-harâbım ben o hey'ette ki nisbetle bana

Beyt-i ma'mûr olur hâne-i bîcâ-yı adem

Gönlüm öylesine yıkık ki, bana nisbetle yokluğun belirsiz yeri mamur bir yuva olur.

Öyle bîmar-ı gamım sahn-ı fenâda gûya

Yaptı enkaz-ı elemden beni bennâ-yı adem

Ben öyle gam hastasıyım ki, yokluk diyarında yokluk mimarı beni sanki elem enkazından yapmış.

Ahter-i matlabım âfâk-ı felekten doğmaz

Günde bin şey doğurur leyle-i hublâ-yı adem

Yokluk gecesi günde bin şey doğurur fakat benim isteklerimin yıldızı göğün ufuklarından bir türlü doğmaz.

Düşmeden sâye-i kilk-i emelim levh-i dile

Nokta-i kiklim olur hâl-i müheyyâ-yı adem

Arzu kaleminin gölgesi gönül sayfasına düşmeden yokluğun görünüşü kalemimin noktası olur. (Arzularımı ona erdirir)

Cevheri su kesilir tâbiş-i ye'simle eğer

Çeşm-i ümîdime dûş olsa merâyâ-yı adem

Yokluğun aynaları gözlerimdeki ümide sırt çevirse, kaderimin parlaklığı o aynaları su haline getirir/eritir.

Yok olur ismi dahi aynı müsemmâsı gibi

Emelim olsa eğer dâhil-i huylâ-yı adem

Eğer ben yokluğu istesem onun hülyası bile (adı gibi) yok olur.

Bî-vücudum o kadar ben ki aransak ikimiz

Ben bulunmam bulunur belki müsemmâ-yı adem

Ben varlığımdan öylesine sıyrılmışım ki, yoklukla birlikte ikimizi arasalar, ben bulunmam ama belki yokluğun ismi bulunur.

Hayretim çarha sükûn-âver-i tab'-ı ta'til

Vahşetim bâis-i peydâyi-i sevda-yı adem

Benim şaşkınlığım feleğe durgunluk verici oldu. Yokluk sevdasının ortaya çıkmasına ise benim yalnızlığım sebep oldu.

Vâlihim öyle ki aks-i nigeh-i germimden

Reng-i hayret alır âyine-i deryâ-yı adem

Öyle şaşkınlık içerisindeyim ki yokluk denizinin aynası ateşli bakışlarımın aksinden hayret rengi alır.

Vahşetim öyle ki olsa nazar-ı ünsüm olur

Tîr-i rem-gerde-i âhû-yı sebük-pâ-yı adem

Yalnızlığım o derece ki bakışım her zaman yokluğun tez ayaklı ceylanını ok görmüş gibi ürkütür.

Ye'sim ol mertebe kim sûret-i ümmîdimdir

Mâverâ-yı felek-i mahv-ı heyûlâ-yı adem

Üzüntüm o dereceye geldi ki yokluğun özünün silindiği feleklerin ötesi benim ümidimin ta kendisidir.

Bulanır girye-i hûnînim ile bahr-ı vücud

Sararır âhım ile sebze-i sahra-yı adem

Varlık denizi kanlı gözyaşlarımla bulanır, yokluk ülkesinin yeşilliği ahım ile sararır.

Öyle diltengî-i hestî ile rencûrum kim

Hûn olur nâlelerimden dil-i ferdâ-yı adem

Öyle bir gönül darlığı ve yaşama azabı içindeyim ki yokluğu arzulayan gönlümün geleceği bile iniltilerimden kan olur.

Buna takat mı gelir ya buna can mı dayanır

Meğer imdad ede hestî-i dih-i ecza-yı adem

Buna ne güç yetiyor, ne de can dayanıyor. Yokluk unsurları yardıma koşup yokluğu oluşturmalıdır.

Aferin ey ney-i kilk-i hüner-i îsî-dem

Eyledin nefha-i i'caz ile ihyâ-yı adem

Aferin ey İsa nefesi gibi hünerli kalemin ahengi; mucize yaratan nefesinle yokluğa hayat verdin.

Şule-i nefha-i cansûzum ile lîk yanıp

Olmadan dâğ-ı tenim şem'-i şeb-ârâ-yı adem

Varlık yaram yokluk gecesini süsleyen mum olmadan can yakıcı şulelerle yandı.

Bir gazel söylesen olmaz mı berâ-yı hatır

Ne kadar sıklet ise nazm-ı mukaffâ-yı adem

Her ne kadar adem kafiyeli bir gazel söylemek zor olsa da, hatır için bir gazel söylesen olmaz mı?

Hâl-i anber-şikenin fitne-i eczâ-yı adem

Nigeh-i sihr-eserin nâtıka-bahşâ-yı adem

Anber kokusunu bastıran benim, fitne saçan yokluğun bir parçasıdır. Yokluğa söz kudreti veren büyüleyici bakışlarındır.

Can bulur tarf-ı lisanınla hurûf-ı hestî

Çâk olur nâveg-i gamzenle süveydâ-yı adem

Varlık şekilleri senin bakışının lisanı sayesinde can bulur ve gamzenin okuyla yokluğun yüreği parçalanır.

Arâz-ı handeye lâl-i nemekînin cevher

Cevher-i harfe femin nokta-i yektâ-yı adem

Gülüşünün işareti tatlı dudağa cevher katar, yokluk yok olan ağzının noktasına harf cevheri ilave eder.

Seni görse dökülürken katarât-ı ekşim

Havf-ı gamzenle olur ağabeyle pâ-yı adem

Gözyaşı damlalarım akıp giderken seni görse, bakışının korkusuyla, kabarcıklar halinde yokluğun ayaklarına dökülür.

Kavs-i ebrûsunu kursa yıkılır tâk-ı felek

Tîr-i müjgânını alsa titirer cây-ı adem

Kaşlarının yayını kursa feleğin takı yıkılır; kirpiklerinin okunu atsa yokluk diyarı titrer.

Can atardı ademe tîr-i nigâhından ecel

Tîr-i hışmından eğer yanmasa beydâ-yı adem

Yokluk sahrası öfke okundan yanmasa bile ecel, senin bakışının kılıcından yokluğa can atardı.

Anlamış nisbetini mihr ü vefâ-yı yâre

Eden oldur dil-i bîçareyi cûyâ-yı adem

Biçare gönlümü yokluk arayıcısı eden, yarin vefasının ve sevgisinin derecesini anlamasıdır.

Akifâ tarh-ı suver eyledi hîçâhîçe

Var mı hâmem gibi bir hendese-pîrâ-yı adem

Ey Akif, yokluğun bütün güzelliklerini dile getiren senin kalemin gibi yokluğu şekillendirip donatan var mı?

Arifân yokluk ile etmede isbât-ı vücud

Ben ise varlık ile eyledim inşâ-yı adem

Arifler varlığın ispatını yoklukla yapıyorlar. Ben ise varlık ile yokluğu inşa ettim.

Yoğu var eylemeğe hayli çalıştım lâkin

Oldu sa'y ü talebim hep lev ü levlâ-yı adem

Yoğu var etmek için çok çalıştım fakat isteklerim ve gayretim yokluğun yürek acısı oldu.

Sığmadı çünkü dehan-ı dile nutk-ı hesti

Eyledim hame-i mu'ciz-demi güya-yı adem

Gönlümün ağzına varlık sözü sığmadı bende mucizeli kalemimle ona yokluğu söylettim.

Bu kasîde kaleme kaf-ı fenadan geldi

Olsa nâmı yakışır beyzâ-yı anka-yı adem

Bu kaside kaleme yokluğun Kaf dağından geldi, bu bakımdan adı yokluk ankasının yumurtası olsa yakışır.

Kimisi nîstî-yi alemle taleb-efzâ-yı adem

Kimi hestî-yi alemle taleb-efzâ-yı adem

Kimisi gam yokluğuyla varlıkta sonsuzluk arar; kimisi de varlığın elemiyle yokluğu çağırır durur.

Mahv-ı hâk-i reh-i şâhenşeh-i kevneynim ben

Ne tevellâ-yı vücûd ü ne teberrâ-yı adem

Ben iki cihan şahlar şahının yolunun toprağında yok oldum, ne varlığa yaklaşırım, ne yokluktan uzaklaşırım.

Âkif Paşa Adem Kasidesi İncelemesi

Âkif Paşa'nın Âdem Kasidesi, adından da anlaşılacağı gibi, insanın varoluşu ve yokluğu (âdem) üzerine yazılmış bir eserdir. Şair, insanın yaratılışından başlayarak, varoluşun anlamını, yokluğun derinliğini ve bu iki kavram arasındaki ilişkiyi sorgular. Kaside, insanın dünya üzerindeki varlığı ile yokluk arasındaki ince çizgide nasıl bir anlam arayışına girdiğini detaylandırır.

Eserde, insanın yaratılışı ve yokluk üzerine yapılan felsefi tartışmalar ön plandadır. Şair, âdem (yokluk) ve varlık kavramlarını karşılaştırarak, insanın bu dünyadaki yolculuğunu ve bu yolculuğun nihai anlamını derinlemesine inceler. Kasidenin teması, insanın varoluşsal sorgulamaları, dünya hayatının geçiciliği ve ölümün kaçınılmazlığı üzerine yoğunlaşır.

  • Âdem Kasidesi'nin Edebi ve Felsefi Değeri

Edebi açıdan, Âdem Kasidesi, klasik Türk şiirinin tüm özelliklerini barındıran, zengin bir dil ve güçlü imgelerle bezenmiş bir eserdir. Aruz vezniyle yazılmış olan kaside, şairin kelime seçimi ve dizelerin kurgusunda gösterdiği ustalıkla dikkat çeker. Kaside, klasik Türk şiirinin estetik değerlerini yansıtarak, okuyucusuna hem görsel hem de duygusal bir ziyafet sunar.

Felsefi açıdan ise, Âdem Kasidesi, insanın varoluşu, yokluğu ve bu iki kavram arasındaki ilişki üzerine derin düşünceler içerir. Şair, eserde insanın dünya üzerindeki varlığını ve bu varlığın anlamını sorgularken, aynı zamanda yokluk kavramının derinliklerine iner. Bu bağlamda, kaside, sadece bir edebi eser olmanın ötesinde, derin felsefi ve manevi anlamlar taşıyan bir metindir.

Âdem Kasidesi'nin günümüz Türkçesine çevrilmesi, eserin daha geniş bir okuyucu kitlesi tarafından anlaşılmasını sağlar. Günümüz Türkçesiyle yapılan çevirilerde, eserin orijinal anlamını ve dilini korumak büyük önem taşır. Bu bağlamda, Âdem Kasidesi'nin günümüz Türkçesine çevrilmiş hali, eserin derin anlamlarını ve estetik değerini koruyarak okuyuculara sunar.