Gözlemci bakış açısı, anlatıcının gözlem yapan konumda olduğu bakış açısı türüdür. Bu bakış açısında olay örgüsü üçüncü ağızdan anlatılmaktadır. Anlatıcı kahramanlar hakkında gördüğü kadar bir bilgiye sahibidir. Birden fazla olayı sadece yorumlayabilmektedir. Gözlemci bakış açısı örnekleri ve daha fazlası yazımızın devamında yer almaktadır. Okumaya devam ederek gözlemci bakış açısı ile ilgili detaylı bilgiye ulaşabilirsiniz.
Gözlemci bakış açısının diğer bir ifade ediliş şekli objektif bakış açısıdır. Roman, masal ve hikâye tarzı eserlerde daha çok kullanılmaktadır. Bu bakış açısı, üçüncü tekil ya da çoğul şahıs kullanılarak anlatılmaktadır. Anlatıcı burada adeta kameraman görevindedir. Olayların en için ayrıntısına kadar inceleme yapar ve görebildiği kadar okuyucuya aktarmaya çalışır. Anlatıcı gördüklerinin dışında kahramanların içsel hallerine yönelik bir şey anlatmaz.
Aynı zamanda geçmişten ya da gelecekten de bahsetmemektedir. Yaşanan anda geçen olaylara odaklanmaktadır. Anlatıcı olayları aktarırken kişisel düşüncelerine yer vermemektedir. Olayları olduğu gibi anlatmaktadır. Bu nedenle de objektiflik ön plandadır. Gözlemci bakış açısı özellikleri ise şu şekildedir;
Edebi metinlerde kullanılan gözlemci bakış açısı örnekleri şu şekildedir;
Örnek 1;
"Hayatında hiçbir şey ona kıymetli görünmemiş, peşinden koşmak, erişmek, sahip olmak arzusunu vermemişti. Etrafına daima bir yabancı gözüyle bakmış, hiçbir yere bağlanmak arzusu duymamış, bu yalnızlığının gururu içinde memnun olmaya çalışmıştı. Şimdi ilk defa bir şey istiyor, hem de korkunç bir şiddetle istiyordu. Fakat niçin bu istek imkansızlıkla beraber gelmişti? Niçin hayatının bu en büyük arzusunu şimdiye kadar belki yine içinde fakat en gizli yerlerde saklı duran bu arzuyu hapsedildiği yeri parçalayarak ortaya çıkar çıkmaz, öldürmeye mecbur kalıyordu? Niçin? Kimin için?..." (Sabahattin Ali, Kuyucaklı Yusuf)
Örnek 2;
"Bu Nihat eskiden böyle değilmiş. Annesi de böyle değilmiş söylediklerine göre, dokunsan kırılacak türden, dağlalesi gibi incecik bir kadınmış. İşte, pazaryerine bakan o geniş avlulu evde yaşarken babaları olacak adam günü birinde birdenbire bırakıp gitmiş bunları. Neden gitmiş bilmiyorum, bana işin bu yanını hiç anlatmadılar. Konu buraya gelip dayandığında, hüzünlü hüzünlü çalkalanan büyük bir iştahla o evin bulunduğu yöne doğru bakarak hep kadının güzelliğinden söz ettiler sonra; dürüstlüğünden, sessizliğinden ve kibarlığından söz ettiler. Öyle ki, sonunda adam sanki kadının bu özelliklerine dayanamayıp kaçmış gibi oldu benim gözümde. Ne bileyim, belki de gerçekten öyledir; gün gelmiş, bir kadının bu kadar iyi, bu kadar dürüst ve kibar oluşuna dayanamamıştır. Dayanamayınca da, ulan iyiliğin bu kadar da fazla be bu kadarı da fazla, diye almış başını çekip gitmiştir." (Hasan Ali Toptaş, Nihat)