Mehmet Akif Ersoy Çanakkale Şehitlerine Şiiri Sözleri, Açıklaması Ve İncelemesi

İstiklal Marşı’nın yazarı olarak bilinen Mehmet Akif Ersoy, Türk edebiyatı için önemli isimlerden biridir. Yazdığı şiir, Türkiye’nin resmi milli marşı olarak kabul edilmiştir. Yazdığı şiirlerle özellikle savaş döneminde Türk halkına seslenmiş, büyük destek sağlamıştır. Çanakkale Şehitlerine adlı şiiri, onun en çok bilinen ve okunan şiirlerinden biridir. Mehmet Akif Ersoy Çanakkale Şehitlerine şiiri sözleri açıklaması ve incelemesi konuları şiiri daha iyi anlamak isteyenler için bilinmesi gerekenler arasındadır.

Mehmet Akif Ersoy Çanakkale Şehitlerine Şiiri Sözleri, Açıklaması Ve İncelemesi

Kurtuluş Savaşı, ülkemiz için kritik dönemlerden biridir. Şairler ve yazarlar bu dönemde yazdıkları eserlerle kimi zaman savaşa destek sağlamış, halkı motive etmiştir. Mehmet Akif Ersoy bu şairlerden biri olarak Türk edebiyatında büyük bir yer tutar. Savaştaki askerlere seslendiği Çanakkale Şehitlerine şiiri bu şiirlerden biridir. Mehmet Akif Ersoy Çanakkale Şehitlerine şiiri sözleri açıklaması ve incelemesi günümüzde hala merak edilen konular arasında yer almaktadır.

Çanakkale Şehitlerine Şiiri Açıklaması ve İncelemesi

Mehmet Akif Ersoy'un "Çanakkale Şehitlerine" adlı şiiri, Türk milletinin Çanakkale Savaşı'nda gösterdiği kahramanlığı ve fedakârlığı destansı bir şekilde anlatan önemli bir şiirdir. Mehmet Akif Ersoy, vatan sevgisini, şehitlere olan minnet duygusunu ve milletin bağımsızlık mücadelesine olan inancını dile getirmektedir. O devirde yaşananları ve kahramanlığı anlatması açısından kıymetli bir eserdir.

Mehmet Akif Ersoy, şiire Çanakkale Savaşının büyüklüğüne dikkat çekecek sözleri ile başlar. "Bu Boğaz harbi nedir, var mı dünyada eşi?" sözleri, şairin savaşın büyüklüğünü göstermek için kullandığı dizelerdir. Çanakkale Savaşı, büyük bir katılımın görüldüğü harptır. Böylesine insanın savaşmak için gelmesi şairin şaştığı bir durumdur, bunu, "Tepeden yol bularak geçmek için Marmara'ya, Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya," sözleri açıklamaktadır.

Mehmet Akif Ersoy, "Ne hayasızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!

Nerde gösterdiği vahşetle bu: bir Avrupalı,

Dedirir- yırtıcı, his yoksulu sırtlan kümesi,

Varsa gelmiş, açılıp mahbes-i esrârı bu sefil," sözleri düşmanın ahlaksızca ve acımasızca saldırısını eleştirir. Düşman ordularını yırtıcı sırtlanlara benzetir ve Avrupa'nın vahşetini dile getirmektedir.

Çanakkale Savaşında orduya saldıran güçlerin yalnızca tek bir ülke olmadığını, tüm dünyadan milletlerin katıldığını şair,

"Eski Dünya, Yeni Dünya, bütün akvâm-ı beşer,

Kaynıyor kum gibi, mahşer mi, hakikat mahşer.

Yedi iklimi cihanın duruyor karşısında

Ostralya'yla beraber bakıyorsun: Kanada!" sözleri ile ifade eder. Savaş meydanını "hakikat mahşer," diyerek kıyamet gününe benzetir.

Çehreler başka, lisanlar, deriler rengarenk:

Sâde bir hadise var ortada: vahşetler denk.

Kimi Hindu, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ...

Hani tâ'ûna da züldür bu rezîl istilâ!

Sözleri, yine savaşan askerlerin farklı milletlerden ve kültürlerden geldiğini belirtmek için kullanılmıştır. Mehmet Akif Ersoy, bu istilanın utanç verici olduğunu ifade etmektedir.

Ah o yirminci asır yok mu, o mahlûk-i asil,

Ne kadar gözdesi mevcûd ise hakkıyle sefil,

Kustu Mehmed'ciğinin ayne-i serhadine:

Ne kadar maske takan kahbe yüz varsa, denî.

Mehmet Akif Ersoy bu dizelerde 20. yüzyılın medeni olduğunu iddia eden ama aslında sefalet içinde olan yüzünü eleştirir. Mehmetçik ise bu maskeli yüzleri ortaya çıkaran bir aynadır.

Sarılır, indirilir mevki'-i müstahkemler,

Beşerin azmini tevkîf edemez sun'-i beşer;

Bir gece, bir gece birbiri ardınca görünürler,

Aydınlanır kömür rengi karanlık geceler.

Bu dizelerde Mehmet Akif Ersoy, Türk askerlerinin kahramanlıklarını ve savunma hatlarının nasıl ele geçirildiğini anlatır. İnsan yapımı hiçbir şey, Mehmetçik'in azmini durduramamaktadır.

Türk öyle ölüm saçan bir kahramanlık ki,

kık Arap çöllerinde parlamış bir hilâl:

Devletin yıkılmasından sonra en büyük imparatorluk,

rk milletinin bağımsızlık aşkıdır, en büyük bayramıdır.

Mehmet Akif Ersoy, yukarıda dizelerde olduğu gibi Türk milletinin tarih boyunca gösterdiği kahramanlığı ve bağımsızlık aşkını över. Çanakkale Savaşı, bu kahramanlığın ve bağımsızlık aşkının en büyük göstergesidir. Türk milleti için adeta bir bayramdır.

Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,

Sana âğûşunu açmış duruyor Peygamber.

Şair, şehitlere seslenerek onlara mezar istememelerini söyler. Çünkü Peygamber onlara kucak açmıştır ve bu en büyük onurdur.

Çanakkale Şehitlerine

Şu Boğaz Harbi nedir? Var mı ki dünyâda eşi?

En kesîf orduların yükleniyor dördü beşi,

-Tepeden yol bularak geçmek için Marmara'ya-

Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.

Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!

Nerde -gösterdiği vahşetle "Bu: Bir Avrupalı!"

Dedirir- yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi,

Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud kafesi!

Eski Dünyâ, Yeni Dünyâ, bütün akvâm-ı beşer,

Kaynıyor kum gibi, tûfan gibi, mahşer mahşer.

Yedi iklîmi cihânın duruyor karşına da,

Ostralya'yla berâber bakıyorsun: Kanada!

Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk;

Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk.

Kimi Hindu, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ...

Hani, tâ'ûna da züldür bu rezîl istîlâ!

Ah o yirminci asır yok mu, o mahlûk-i asîl,

Ne kadar gözdesi mevcûd ise hakkıyle sefîl,

Kustu Mehmedçiğin aylarca durup karşısına;

Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına.

Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz...

Medeniyyet denilen kahbe, hakîkat, yüzsüz.

Sonra mel'undaki tahrîbe müvekkel esbâb,

Öyle müdhiş ki: Eder her biri bir mülkü harâb.

Öteden sâikalar parçalıyor âfâkı;

Beriden zelzeleler kaldırıyor a'mâkı;

Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;

Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.

Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam ;

Atılan her Iağamın yaktığı: Yüzlerce adam.

Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer;

O ne müdhiş tipidir: Savrulur enkâz-ı beşer...

Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,

Boşanır sırtlara, vâdîlere, sağnak sağnak.

Saçıyor zırha bürünmüş de o nâmerd eller

Yıldırım yaylımı tûfanlar, alevden seller

Veriyor yangını, durmuş da açık sînelere,

Sürü hâlinde gezerken sayısız tayyâre .

Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermîler...

Kahraman orduyu seyret ki bu tehdîde güler!

Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;

Alınır kal'a mı göğsündeki kat kat îman?

Hangi kuvvet onu, hâşâ, edecek kahrına râm?

Çünkü te'sîs-i İlâhî o metîn istihkâm.

Sarılır, indirilir mevki'-i müstahkemler,

Beşerin azmini tevkîf edemez sun'-i beşer ;

Bu göğüslerse Hudâ'nın ebedî serhaddi;

"O benim sun'-i bedî'im, onu çiğnetme" dedi.

Âsım'ın nesli... diyordum ya... nesilmiş gerçek:

İşte çiğnetmedi nâmûsunu, çiğnetmeyecek.

Şühedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar...

O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar,

Yaralanmış temiz alnından, uzanmış yatıyor;

Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!

Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!

Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.

Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhîd'i...

Bedr'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi...

Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?

"Gömelim gel seni târîhe" desem, sığmazsın.

Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb...

Seni ancak ebediyyetler eder istîâb.

"Bu, taşındır" diyerek Kâ'be'yi diksem başına;

Rûhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;

Sonra gök kubbeyi alsam da, ridâ nâmıyle,

Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâmıyle;

Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan,

Yedi kandilli Süreyyâ'yı uzatsam oradan;

Sen bu âvîzenin altında, bürünmüş kanına,

Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına,

Türbedârın gibi tâ fecre kadar bekletsem;

Gündüzün fecr ile âvîzeni lebrîz etsem;

Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana...

Yine bir şey yapabildim diyemem hâtırana.

Sen ki, son ehl-i salîbin kırarak savletini,

Şarkın en sevgili sultânı Salâhaddîn'i,

Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran...

Sen ki, İslâm'ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,

O demir çemberi göğsünde kırıp parçaladın;

Sen ki, rûhunla berâber gezer ecrâmı adın;

Sen ki, a'sâra gömülsen taşacaksın... Heyhât,

Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât...

Ey şehîd oğlu şehîd, isteme benden makber,

Sana âgûşunu açmış duruyor Peygamber.