"Arada sırada Türk televizyonlarını izleyebildik. Televizyonda bir Türk'ün sesini duymak bile bize çok moral veriyordu. Bombalı saldırı ve yer tespitine karşı sık sık yerimizi değiştirdiler. Yer değiştirmeler sırasında otobüslerle taşınıyorduk. Hep bir arada ve her zaman Musul'daydık. Musul'un dışına hiç çıkarılmadık. Bodrum gibi yerlerde kalmamızın nedeni de bombardımandan korunmak amaçlıydı. Bize hep, 'sizi öldürmeyeceğiz ama Maliki bizi öldürmeye çalışıyor o yüzden sizi saklamak zorundayız' dediler."
Musul Başkonsolosluğu'nda sözleşmeli memur olarak çalışan 25 yaşındaki Mesut Taşkıran, esir oldukları günlerde yaşadıkları zorlukları şöyle anlattı:
"Bazen bebeklere süt ve yoğurt gibi gerekli gerekli olan gıdalar gelmiyordu. İlk 15 gün Musul'daki Olimpiyat Stadyumu misafirhanesini saymazsak, sürekli olarak bodrum katlarda çok dar alanlarda tutulduk. Ortaya birkaç sünger atıyorlardı ve o şekilde uyumaya çalışıyorduk. Yer çok dar olduğu için sığmıyorduk ve nöbetleşe uyuduğumuz bile oldu. 7-8 günde bir yerimiz değişiyordu. Yer değişikliği yapılırken erkeklerin sadece gözlerini değil ellerini de bağlayıp, kaçmayalım diye ayaklarımızı zincirliyorlardı. Hastalandığımızda bize ne olduğunu bilmediğimiz ilaçlar veriyorlardı ama içmiyorduk. IŞİD militanları arasından İngilizce, Türkçe ve Arapça konuşanlar vardı. Türkçe konuşan kişinin yüzü kapalıydı olduğu için kim olduğunu bilmiyoruz. Moral için türkü söylüyorduk. Alınmamız ise şöyle gerçekleşti. Musul'da öğlen 1'e doğru bizlere hazırlananın dediler ve sonra araçlara bindirdiler. Ardından da Sincar ve Rakka üzerinde Suriye'den geçerek Türkiye'ye bizleri teslim ettiler. Yolculuk 11 saat sürdü."
KAYNAK: Vatan