"ORADA BEKLENTİMİZ 10 MART MUTABAKATINA UYULMASI"
Suriye'de SDG adını kullanan terör örgütü PKK/YPG'nin varlığına ilişkin bir soru üzerine Kurtulmuş, şu ifadeleri kullandı:
"Bu konu, komisyonda çeşitli vesilelerle gündeme geldi. Özellikle bakanlarımızın komisyon ziyaretleri sırasında bu konular ele alındı. İmralı'dan gelen açıklama çok açık, net. Örgütün bütün bileşenleriyle birlikte silah bırakması telkin ve tavsiyesinde bulunuldu. Dolayısıyla bizim için örgütün tamamen kendini münfesih addettiği meselesi, bütün unsurlarıyla birlikte silah bırakmasıyla da yakından ilgilidir. Bunun için Türkiye ilk andan itibaren Suriye'deki yeni yönetimle oradaki YPG unsurlarının süratle anlaşmaları için tavsiyelerini, telkinlerini yapmıştır, yapmaya devam ediyor. Orada beklentimiz, süratle 10 Mart mutabakatına uyulması, YPG'nin yasal, legal bir unsur olarak eğer Suriye yönetimiyle anlaşıyorsa, bu anlaşmalarını tamamlıyorsa, onu yapması ve artık nasıl PKK bir terör örgütü olmaktan çıkıyorsa, onun yan kolu olan PYD, YPG'nin de bizim açımızdan da özellikle Suriye yönetimi bakımından da artık bir terör örgütü olmaktan çıkarılması gerekir. Süreci devletin bütün kurumları yakinen takip ediyor. Tabii ki devletin bütün güvenlik önceliklerine de hiçbir şekilde taviz vermeden hem Irak'taki hem Suriye'deki gelişmeler yakinen takip ediliyor. Türkiye'de yürütülen sürecin, Türkiye'nin güvenliğine asla zarar verecek bir yöne doğru çekilmesine de herhalde Türk Devleti müsaade etmez."
Bir gazetecinin Meclis'ten çıkacak rapora ilişkin sorusu üzerine, Kurtulmuş, raporun nasıl çıkacağını bilmediğini vurguladı.
Bütün çatışma çözümlerinden öğrendiklerine göre, işin bir negatif barış bir de pozitif barış kısmı olduğunu belirten Kurtulmuş, "Yani öncelikle silahların bırakılması, artık terör ve çatışma ortamının ortadan kaldırılması dediğimiz negatif barış kısmı. Ama bununla birlikte bundan daha önemli olan, daha kalıcı sonuçlar doğuracak olan, terörü ortaya çıkaran sebeplerin ortadan kaldırılmasıdır." diye konuştu.
Bunların içinde sosyal politikalar, bölgesel kalkınma, hak ve özgürlüklerin genişletilmesi, demokratik standartların yükseltilmesi gibi konuların olduğunu dile getiren Kurtulmuş, dolayısıyla sadece silahların susturulması ve bir örgütün feshedilmesi meselesiyle ilgili bir sürecin değil, bu işin bundan çok daha önemli olan kısmının ise pozitif barışı tesis edecek adımların atılması olduğunu söyledi.
Kurtulmuş, şöyle konuştu:
"Arkadaşlara hep şunu söylüyorum: 'PKK elindeki bırakın ağır silahlarını, son tabancasını bile getirdi, teslim etti. Eğer terörü ortaya çıkaracak nedenler hala ortada duruyorsa, bugün bunlara bu silahları verenler, yarın çok daha güçlü silahları verirler, çok daha kuvvetli silahları verirler. Bu örgüt olmaz ama başka bir örgütü yine Türkiye'nin başına bela ederler.' Dolayısıyla burada akıl etnik kimlikler ve mezhep, meşrep kimlikleri üzerinden, yani bizim milli birliğimizin esas unsurları olması gereken farklılıklarımız üzerinden ayrıştırıcı siyaset yapmaya imkan bırakmayacak şekilde, ortamı iyileştirmemiz lazım. Bu pozitif barışı sağlayacak olan esas yönelim burasıdır ve buradan da Türkiye, bu kadar büyük tecrübelerinden sonra Allah'ın izniyle çok olumlu sonuçlar alır."
Bir gazetecinin, yasal düzenlemelere geçişin örgütün tamamen silah bırakmasının ardından mı olacağı sorusu üzerine Kurtulmuş, bisiklet örneğini vererek, bu meselenin bisiklete binmek gibi olduğunu, tek ayakla bisikletin çevrilemeyeceğini vurguladı.
"Bütün bu yasal düzenlemeler yapılsın, ondan sonra örgüt üzerine düşeni yapsın, böyle bir şey olmaz." diyen Kurtulmuş, herkesin üzerine düşeni, bu süreçte kendinden bekleneni yapacağını aktardı.
Kurtulmuş, şunları söyledi:
"Biraz fazla atacak, biraz geriden gelecek bu ayrı bir konu ama sonuçta tek ayakla bisiklet süremezsiniz, iki ayağın birden çalışması lazım. Şimdiye kadar iki ayağın da iyi-kötü, işte 'zamanlama şöyle oldu, böyle oldu'... Bunların hepsi çok detaydır. İşte 'İmralı'ya gidildi gidilmedi' bunların hepsi detaydır. Sonuç itibarıyla şimdiye kadar iş belli bir noktaya kadar geldi. Şimdi içeride PKK'nın bitirmesi ve dışarıda PYD/YPG meselesi. İşte biz onun için 'Terörsüz Türkiye', 'Terörsüz Bölge' diyoruz. Yani Türkiye'de terörü tamamen bitirdiniz ama Suriye'de ve Irak'ta, hatta daha gidin Lübnan'da terör devam ederse bunun Türkiye'ye negatif etkileri kaçınılmazdır. Dolayısıyla Türkiye bu çabayı sürdürürken mutlaka Suriye'de ve Irak'taki terör yapılanmalarının ortadan kalkmasıyla ilgili taleplerini mutlaka konuşacak, tartışacaktır. Bu çerçevede Irak Kürt Bölgesel Yönetimi'yle çok yakın ilişkiler içinde bu konu konuşuluyor.
Şimdi Suriye'de yeni bir tablo var. Burada da zaten Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed Şara, YPG ile görüşmeler yapıyor. Bizim beklentimiz ne? Bir an evvel YPG/PYD orada devletin resmi unsurlarına entegre olsun. Yöntemde farklılıklar olabilir, teklifler farklı olabilir. Bunları müzakere edecek olanlar tabii ki Suriye merkezi yönetimi ile oradaki yapılanmadır. Ama oradaki yapılanmanın varlığı ve bunun ayrı bir terör yapılanması olarak durması, biz içeride istediğimiz kadar terörü bitirirsek bitirelim, istediğimiz tam sonucu bize sağlamaz. Bunu biliyoruz."
"ASGARİ MÜŞTEREKLERDE DEĞİL, AZAMİ ORTAKLIKLARDA BÜTÜNLEŞMEK ZORUNDAYIZ"
Bir gazetecinin "bazı kesimlerin Terörsüz Türkiye hedefine yönelik çalışmaları sabote ettiğini belirtmesi" üzerine Kurtulmuş, siyasi hayatı boyunca Kürt meselesiyle özellikle ilgilenmiş, konuşulanları yakından dinlemiş, takip etmiş, konuyla ilgili görüş beyan etmiş birisi olduğunu belirtti.
Bu meseleyle ilgili ne dün ne bugün eksik bırakılan bir sözün olmadığını ifade eden Kurtulmuş, herkesin kendisi bakımından söylemesi gerekenleri söylediğini, zaman içerisinde de söyleyeceğini dile getirdi. Demokrasinin bu olduğunu vurgulayan Kurtulmuş, şunları kaydetti:
"Yani herkes aynı şeyi isteyerek aynı sözleri söylemiş olsa zaten farklı eğilimler ortaya çıkmaz, dolayısıyla herkes kanaatini söyleyecek. Başından beri bizim söylediğimiz, şehit ve gazi yakınlarını dinlediğimiz toplantıda da açıkça söylediğimiz şey: 'Şehitlerimizin ruhunu muazzep edecek, gazilerimizi rahatsız edecek hiçbir adımı atmayız, bunun atılmasına müsaade etmeyiz'. Buradaki hassasiyet şudur: Hiç kimse, 'ben senden daha çok vatanseverim' duygusu içerisinde hareket etmesin. Komisyonda olan arkadaşlarımızın, bütün siyasi partilerin, farklı bütün siyasi kanaatlerin hepsinin hakikaten vatanın, milletin hayrına sözler söylemek için gayret sarf ettiğine inanıyoruz. Dolayısıyla burada herkes ortaya fikirlerini söyleyecek.
Bu kırmızı çizgiler meselesi de benim siyasi hayatım boyunca hiç tasvip etmediğim bir şeydir. Birtakım kırmızı çizgiler olur ama bu kırmızı çizgiler ne kadar geneli kapsayan kırmızı çizgiler olursa o kadar başarılı olur. Devletin bölünmezliği, vatanın bütünlüğü, milletin kardeşliği, tarihsel köklerimizin ortaklığı, gelecek hedeflerimizin benzerliği, ortaklığı, aynı kadere sahip olmamız… Ya vallahi kırmızı çizgi istiyorsak alın çizin buradan kırmızı çizgileri. O zaman bu kırmızı çizgilerin içerisinde hemen hemen toplumun, kastı mahsusla vatan haini olanların dışında toplumun büyük kesimi bunun içinde kalır. Dolayısıyla hele böyle zor konularda biz asgari müştereklerde değil, azami ortaklıklarda bütünleşmek zorundayız. Bu süreç böyle bir süreç olarak yürümeli. Ümit ederim ki iyi bir noktaya doğru gidiyor."
Bir Komisyon toplantısında duygulandığı bir sahneyi aktaran Kurtulmuş, bir gazinin konuşmasının bir yerinde çok heyecanlandığını, duygulandığını hatırlattı. Gazinin daha sonra takma gözünü çıkardığını anımsatan Kurtulmuş, şu açıklamalarda bulundu:
"Avucuna aldı gözünü. Ben hakikaten ağlamamak için kendimi tutuyorum. 'Benim bir gözüm yüzde 30 görüyor. PKK ile çatışmada benim can kardeşim kucağımda şehit oldu. Ben gözümü kaybettim, öteki gözümde de görüyorum, görmüyorum. Ama vallahi bu süreç bitsin, bir daha hiçbir kimse şehit olmasın, hiçbir gazimiz olmasın, ben sonuna kadar bütün varlığımla, benliğimle buna destek veriyorum' dedi. Bu fevkalade önemli bir tablodur. Cumartesi Anneleri'nden bir hanımefendi, babasının çok küçük yaşta Avcılar'da evlerinin önünden kaçırıldığını ve 15 yaşından itibaren babasının izini sürmek için hayatını devam ettirdiğini, yaşadıklarını anlatarak hatta köylerinden nasıl uzaklaşmak zorunda kaldıklarını, dedesinin namaz kılarken seccadede nasıl kurşunlanarak öldürüldüklerini anlattı. Diyor ki 'Bunları ben yaşadım ama mutlaka barışı sağlayalım, artık bu ülkenin hiçbir insanının burnu kanamasın'. Şimdi acıları yarıştırarak ya da acıların tarihçesi üzerinden mücadele ederek Türkiye bir yere varamaz. Daha fazla acının yaşanmaması, Türkiye'nin bu bölgede güçlü, büyük bir ülke olarak ileri gitmesi, kurulan oyunların muhatabı olan bu ülke değil, oyun kurucu bir ülke haline gelebilmesi için bu terör meselesini inşallah bir kenara koyacağız. Bunun için herkes fikrini söyleyecek ama sonuçta dediğim gibi azami ortaklıklarımızı kurarak yolumuza devam edeceğiz."
"DEMİRDEN KORKAN TRENE BİNMESİN"
Bir gazetecinin "Komisyonun önümüzdeki raporu hazırlaması için öngördüğünüz, tabii ki silah bırakmayı esas olarak alacağınızı söylediniz, bir takvim var mı?" sorusu üzerine Kurtulmuş, raporun hazırlanacağına ilişkin bütün partilerin bilgisi ve hazırlığı olduğunu söyledi.
Kurtulmuş, "Biliyorsunuz 31 Aralık'ta komisyonu bitirmek için en başta tüzüğümüzü öyle kurmuştuk. Benim zihnimden geçen ekim sonu bitirmekti ama biraz gecikecek, öyle görünüyor. Kasım sonu gibi inşallah iş şekillenmiş olur." dedi.
Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonunun 17. toplantısının gelecek haftaya ertelenme sebebinin sorulması, komisyondan bazı milletvekillerin İmralı'ya gideceğinin konuşulduğunun hatırlatılması ve "Komisyon üyelerinin bir yasal zırha mı ihtiyacı dile getirildi de bu halledildikten sonra mı bu işler ilerleyecek? "sorusu üzerine Kurtulmuş, toplantıyı teknik sebeplerden dolayı ertelediklerini vurguladı.
Kurtulmuş, şunları kaydetti:
"Bir bakan arkadaşımız yurt dışında olacağı için toplantıyı yapmadık. Önümüzdeki hafta İçişleri Bakanımızı, Milli Savunma Bakanımızı ve Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanımızı dinleyeceğiz. Öyle görüyorum ki son dinleme faslıdır bu. Eğer ilave yeni bilgileri olursa sonra yine komisyon bilgilendirilir. Dolayısıyla tamamen teknik bir sebepten dolayı bu erteleme yapılmıştır. Şunu söyleyeyim: 'Demirden korkan trene binmesin.' Bu, Türkiye'nin en zor konusu. Tabii ki burada herkesin söylediği söz sadece kendisinin bugününü değil, bütün geleceğini de şekillendirecek. Ama eğer bu konuyla ilgili komisyon bir gereklilik görürse onunla ilgili de daha evvelki süreçlerde olduğu gibi birtakım düzenlemeler yapılabilir. Bunu da tabii kararını Komisyon verecek."
Bir gazetecinin MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin İmralı'ya gidecek heyete milletvekili vereceğine yönelik açıklamalarını hatırlatarak, "Bu konuda diğer partilerden herhangi bir olumlu görüş oldu mu? İmralı'ya gidecek olan heyetin bundan sonra süreçteki rolü ne olacak?" sorusu üzerine Kurtulmuş, şu yanıtı verdi:
"Kimler gidecek, gitme kararı verilecek mi, o karar verildikten sonra kaç kişi olacak? Belki çok kalabalık olmayan, belki bir grupla parti yönetimleri, parti grupları birer temsilci verebilir, bunları bilmiyoruz. Ama sonuç itibarıyla İmralı bir ceza ve infaz kurumu. İmralı ceza ve infaz kurumuna daha önce DEM Partiden milletvekili arkadaşlarımız çok kez gitti. Ayrıca kendi avukatları ve yakınları çok kez gitti ve oradan görüşlerini daha evvel de farklı vesilelerle dışarıya çıkarmış oldu. Bunların bir kısmı da bu süreçteki ilerlemelerimize kilometre taşı mesabesinde olan açıklamalar oldu. Dolayısıyla zaten gidilmemiş, görüşü alınmamış bir yerden bahsetmiyoruz. Türkiye'deki mevcut infaz düzenlemesi içerisinde hükümlülerle yapılabilecek görüşmeler kapsamında eğer böyle bir görüşme olursa, eğer komisyon buna karar verirse, yeni bir şey olmayacak, olan bir uygulamanın bir devamı şeklinde olacak. Tabii oraya gidenler de yaptıkları görüşmelerde önemli gördükleri hususları anlatırlar diye düşünüyorum. Yoksa hiç kimseye bir kere oraya gitti diye Komisyonda ayrıcalıklı bir üyelik vasfı doğurmaz. Rutin, bu sürecin aslı buymuş gibi davranırsak ben sürecin bundan sonraki işleyişine zarar gelir endişesindeyim. Onun için işi rutini içerisinde, Türkiye'nin mevcut hukuk sistemi içerisinde olan uygulamaların bir devamı olarak görmek eğer yapılacaksa ve o şekilde icra etmek en doğrusudur."
Kurtulmuş, medya kuruluşlarının genel yayın yönetmenleriyle TBMM İstanbul Florya Atatürk Deniz Köşkü ve Sosyal Tesisleri'nde bir araya gelerek, gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu, soruları yanıtladı.
ABD'nin Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack'ın Suriye ve bölgeyle ilgili bazı açıklamalarının hatırlatılması üzerine Kurtulmuş, siyasetteki önemli noktalardan birisinin de empati yapmak olduğunu söyledi.
Kurtulmuş, "Ben Amerikan Büyükelçisi olsam burada 'Amerika'nın milli menfaatleri neyi gerektiriyor?' diye, 'Nasıl adımlar atarım?' onu düşünürüm öyle değil mi ki ona karşı cevap hazırlayabileyim, ona karşı adımımı atabileyim." değerlendirmesinde bulundu.
Bölgede güçlü bir devletin varlığının ve hiçbir ülkenin halkının birlik ve beraberlik içerisinde olmasının istenmediğini vurgulayan Numan Kurtulmuş, yine bölgede hiçbir etnik yapının tamamıyla eşit bir hava içerisinde diğerleriyle entegre olmasının da istenmediğini, bunun bilindiğini dile getirdi.
TBMM Başkanı Kurtulmuş, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Dolayısıyla bizim de yapmamız gereken onların tam da istemedikleri şeyleri gerçekleştirmektir. Yani hak ve özgürlükleri geliştirmek, demokratik standartlarımızı yükseltmek, bölgedeki halklar arasında etnik ve mezhebi fitneyi ortaya çıkaran sebeplerin tamamıyla izole edilmesini temin etmek ve bunu da bir çerçeve içerisinde müzakere etmek, ortaya koymaktır. Burada çok şükür Türkiye sadece bölgesindeki ülkeler değil, çok geniş coğrafyalarımızdaki ülkelerin hiçbirisiyle kıyaslanmayacak kadar büyük bir demokratik olgunluğa sahiptir. Bu anlamda tereddüt etmeden başkaları ne yaparsa yapsın, biz kendi birliğimizi, beraberliğimizi ortaya koyarsak da buradan sonuç alırız."
Diyarbakır'daki Dicle Üniversitesinde yaptığı konuşmayı ve Kürtçe dizeler okuduğunu anımsatan Kurtulmuş, bu açıklamaların TBMM'nin internet sitesinden de yayımlandığını aktardı.
"ANA DİLİNİ BAHANE EDEREK AYRILIKÇILIK YAPMAK HARAMDIR"
Bugüne kadar Meclis Başkanlığının internet sitesinden İngilizce, Fransızca, Almanca, Arapça, Rusça gibi dillerde yayınlar yapıldığını anlatan Kurtulmuş, şöyle devam etti:
"Birisi gelmiş ziyaret etmiş, 'jest olsun' diye Rusça bir şey koymuşuz, işte Arapça bir şey koymuşuz. Şimdi ondan rahatsızlık duymayanlar, kendi komşusunun, kendi hısımının, kendi mahallesinde yaşayan insanın ana dilinden rahatsızlık duyuyor, bizim bu zihniyeti bir tarafa koymamız lazım. İnsanların kendi kültürünü, kendi geleneklerini her platformda rahat bir şekilde kullanmaları ayrı bir şey… Ben yıllardır söylüyorum, ana dili ana sütü kadar helaldir ama ana dilini bahane ederek ayrılıkçılık yapmak da haramdır. Türkiye'de resmi dil Türkçedir, Türkçenin dışında hiçbiri resmi değil zaten mevzubahis olamaz. Ama insanlar kendi dillerini, kültürlerini geliştirsinler. Yani biz bunun üzerinden, ben hatırlıyorum İstanbul Manifaturacılar Çarşısında sizler de hatırlarsınız, İstanbul Manifaturacılar Çarşısının önünde ben polisle seyyar satıcılar arasında kovalamacaya çok şahit olmuş adamım, o zaman çocukluğumuzda, gençliğimizde. Rahmetli Özal geldi, yasak denilen o Kürtçe türküler vesaireler serbest bir şekilde ortaya çıktı, hiçbir şey olmadı."
Kurtulmuş, son 23 yılda gerçekleştirilenleri, TRT Kurdi'nin yayın yaptığını anımsatarak, "Ne oldu? Kıyamet kopmadı. Şimdi bu anlamda bizim bu ülkedeki vatandaşlarımızın psikolojik olarak, aidiyet duygusunu artıracak adımların atılmasında hiçbir beis yoktur. Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin yapısıyla ilgili, resmi diliyle ilgili, ilk dört maddeyle ilgili en ufak bir tartışma söz konusu değildir, olmamıştır ve bundan sonraki süreçlerde bu konu asla gündeme gelmeyecektir. Yani ne federasyon ne yeni bir resmi dil, vesaire böyle bir talebin mevzubahis olması bile düşünülemez."
Kurtulmuş, Türkiye'nin mevcut devlet yapısı içerisinde hak ve özgürlüğün genişletilmesinin her zaman konuşulan konulardan olduğuna işaret etti.
"YA BİZ KAZANACAĞIZ YA EMPERYALİZM KAZANACAK"
Terörsüz Türkiye sürecine ilişkin "Geldiğimiz noktayı, 1 Ekim'den bugüne kadar geçen süreçte azı gitti çoğu mu kaldı, çoğu gitti azı mı kaldı?" sorusuna Kurtulmuş, "Çok fazlası gitti, azı kaldı. Açık söyleyeyim, bu sefer mutlaka başaracağız, bu sefer mutlaka kazanacağız. Söylemeye devam ediyorum, bir kez daha burada söyleyeceğim, ya biz kazanacağız ya emperyalizm kazanacak. İş bu kadar açık bir noktadadır." yanıtını verdi.
Bir gazetecinin "Çözüm süreci dönemiyle bugünü hep karşılaştırıyorlar. Bu karşılaştırmayı siz doğru buluyor musunuz, bir benzerlik var mı? Orada neden biz neticeye ulaşamamıştık? Buradaki neticeye çok yakın olduğumuzu bir önceki döneme bakarak nasıl söyleyebiliriz?" sorusu üzerine Kurtulmuş, süreçlerle ilgili farklılıklar olduğunu belirtti.
TBMM Başkanı Kurtulmuş, şunları kaydetti:
"Her şeyden evvel üzülerek ifade ediyorum, o dönem içerisinde devlet adına bu süreci yürüten kurumların neredeyse tamamı FETÖ'cülerin yönetimindeydi, onların etkisi altındaydı. Habur'daki provokasyonun nasıl ve kimler tarafından yapıldığını gayet iyi biliyorsunuz. Oslo'daki müzakerenin daha mürekkebi kurumadan yine Milli İstihbaratın içerisindeki elemanlar tarafından servis edildiğini biliyorsunuz. İşte o anlaşmanın yapılmasından 2-3 gün sonra Fransa'da 3 PKK'lının infaz edildiğini, bunu infaz eden adamın da sonradan yakalanarak cezaevine konulduğunu ve cezaevinde öldürüldüğünü biliyorsunuz. Yani bir siyasi irade bunun olmasını istiyordu ama devletin içinde de yuvalanmış başkalarına ait bir siyasi irade bu işin olmamasını istiyordu."
Terörsüz Türkiye sürecinin en önemli hususunun MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin yolu açması, bunu Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın elini taşın altına koyarak devlet politikası haline getirmesi olduğunu söyleyen Kurtulmuş, siyasi partilerin de süreci sahiplendiğini dile getirdi.
Süreci başından beri yürüten devlet kurumlarının tamamının siyasi iradenin emri altında olduğunun altını çizen Kurtulmuş, açıklamalarını şöyle sürdürdü:
"Bu, Türkiye için önemli bir kazançtır. Siyaset ilk sefer bir konu etrafında, çözüme ilişkin kanatları farklı olabilir ama 'Bu sorun çözülsün' diye siyaset ilk sefer ortak noktada duruyor. Bu fevkalade değerlidir. O geçmiş çözüm denemeleri sırasında siyasetin daha işin başından itibaren bu işi bir siyasi manevra alanına döndürdüğünü çok çok iyi biliyoruz. Dolayısıyla bunları görmek lazım. Ayrıca Suriye'den vesaire falan bahsediyoruz ama en azından şimdilik ilanihaye böyle devam eder, etmez bilmiyorum ama bölgesel aktörlerin önemli oranda Türkiye'yi dışlayarak herhangi bir çözüm bulamayacaklarını biliyorlar. Bunun da bizim için artı olduğunu düşünüyorum. Ümit ederim elimizi hızlı tutarak, çabuk tutarak devam edeceğiz ve sonuç alacağız. Ben de hakikaten yakın bir noktada olduğumuzu düşünüyorum. Bu şu manaya gelmiyor, herhangi bir provokasyon olmaz, olur onlara karşı da tedbirli olacağız."
"PROVOKASYONLARA KARŞI UYANIK OLACAĞIZ"
Teröristbaşı Abdullah Öcalan'la ilgili TBMM'de sloganlar atılmasının, Diyarbakır'da yaşananların süreci sabote edip etmeyeceğinin sorulması üzerine Kurtulmuş, Meclis'te söz konusu sloganların atılmasının, Diyarbakır'da ve başka yerlerde, milletin rahatsızlık duyduğu eylemlerin ortaya konulmasının provokasyon olduğunu vurguladı.
Kurtulmuş, "Başından beri biz bir şey söyledik, bu işin eğer bir altın oranı varsa Kürt'ün onurunu, Türk'ün gururunu koruyarak bu süreci tamamlamaktır." dedi.
Kürt halkıyla, Kürt'ün kimliğiyle hiçbir problemlerinin ve sıkıntılarının olmadığını ifade eden Kurtulmuş, herkesin eşit, özgür olduğunun altını çizdi.
Kurtulmuş, "Diyarbakır'da o rezalet ortaya çıkıyor. 3-5 tane adam orada ağza alınmayacak sözler söylüyor. İçişleri Bakanlığı da gereğini yerine getirdi. O sloganları atanların hepsi tutuklandı, elebaşları tutuklandı. Dolayısıyla bir taraftan bu tür şeylere, provokasyonlara karşı uyanık olacağız, bir taraftan da devlet olarak üzerimize düşen sorumlulukları yapacağız. Ancak o şekilde bu süreç ilerletilir." diye konuştu.
"Umut hakkına" ilişkin soruya karşılık Kurtulmuş, bu konunun Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonunun gündeminde bulunmadığını bildirdi.
PKK'nın silah bırakmasının denetimine yönelik soru üzerine Kurtulmuş, şunları kaydetti:
"Bunun kontrolü güvenlik birimleri tarafından zaten yapılıyor, sürdürülüyor. Sürekli raporlamalar ortaya konuluyor. Hem Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde hem Milli İstihbarat Teşkilatı bünyesinde, belli yerlerde jandarmanın kontrolünde bu raporlamalar yapılıyor. Sonuçta bu raporları ortaya koyduklarında, 'Evet, örgüt kendisini feshetmiştir' kanaati bu birimler tarafından ortaya çıkarsa bunun bir yerde tespit edilmesi lazım. Türkiye'de de devletin en üst güvenlik merci, Milli Güvenlik Kurulu'dur. Milli Güvenlik Kurulu'nda bu konu tartışılır ve Milli Güvenlik Kurulu, PKK'nın artık bir silahlı örgüt olmaktan çıktığı yönünde bir karar alırsa bu meselenin hukuki zeminini tahkim etmiş olur. Benim kanaatim de böyledir."