SABAH, her zorlu dönemde milli iradeden yana tavır sergiledi
Sabah Gazetesi'nin kırkıncı yılına ulaşması, basınımızda bir dönem hikâyesi olmanın ötesinde, Türkiye'nin engin demokrasi tecrübelerinin ve kazanımlarının da tanıklığıdır. Bu vesileyle, Türkiye'de basının serencamına, demokrasi yolculuğuna ve bu iki alanın birbirini nasıl büyüttüğüne değinmek istiyorum.
Halkın sesi olarak basın; düşünce, eleştiri ve kanaat alanını çoğaltarak tüm vatandaşlarımızın önünü açmakla görevlidir. Ülkemizde medya, kimi dönemlerde vesayet odaklarının sözcülüğünü yapsa da çoğunlukla millet iradesinin yanında durarak tarihi değiştiren bir rol oynamıştır.
Medya, kamunun aynası olmanın ötesinde, millet iradesinin kurumsallaşmasına katkı sunan bir denetleme ve denge alanıdır. Devlet aklını uyanık ve toplum vicdanını diri tutar.
Türkiye, demokrasi yolculuğunu her dönemeçte yeniden tanımlamak zorunda kalan bir ülkedir. Darbeler, muhtıralar, yargı vesayeti ve bürokratik operasyonlar...
Son 40 yıla baktığımızda, 28 Şubat post-modern darbesinde manşetlerle siyaseti dizayn etmeye çalışan bir medya iklimi gördük. 27 Nisan e-muhtırasında, dijital çağın vesayet diline şahit olduk.
Meşum 367 kararıyla, hukuk eliyle siyasete müdahalenin meşrulaştırılmak istendiği günlerde, basının bir bölümü bu müdahalenin taşıyıcısı oldu ama büyük bölümü milletin tercihlerini koruma cesaretini gösterdi.
2008'de AK Parti'ye açılan kapatma davasında da mesele, halkın sandıkta kurduğu iradeydi. Tüm bu dönemlerden sonra 15 Temmuz 2016 darbe girişiminde basınımız milli dayanışmayı, hukuk devletini ve meşruiyet ilkesini savunarak darbelere karşı özgürlüğün sesi oldu.
Sabah Gazetesi, bu çetin dönemlerde hem eleştiren hem de demokratik yol gösteren bir çizgide durmayı başardığında, sağduyunun sesi olabildi.
Basının bir diğer büyük sınavı, kriz anlarında gösterdiği etik duruştur. Medya, güç karşısında eğilmediğinde hürriyetin teminatıdır ve fikir dünyasındaki direnci aktarır. Bu direnç hem siyasetin hem basının ortak yaşam kaynağıdır.
Bugün geldiğimiz aşamada Türkiye, demokratikleşme yolculuğunda birçok vesayet eşiğini aşmıştır. Artık tartışmamız gereken, kazanımlarımızı nasıl derinleştireceğimizdir. Bu çerçevede, yeni bir sivil ve kapsayıcı anayasa ihtiyacı, toplumsal sözleşmemizin güncellenmesi anlamına gelmektedir. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde görüşülmesi planlanan iç tüzük değişikliği çalışmaları, siyasetin verimliliğini artırmak ve millet iradesini yasama sürecine daha doğrudan yansıtmak için gerekmektedir. Siyasi Partiler Kanunu ve Seçim Kanununda yapılacak reformlar, rekabeti adil, temsil sistemini daha katılımcı hale getirmeyi hedeflemek zorundadır.
BASIN HALKIN MÜTTEFİKİDİR
Bahsettiğim reformların ruhu, medyanın özgürlük alanıyla paraleldir. Çünkü bir ülkenin basını ne kadar özgürse, siyaseti de o kadar olgundur. Hiç şüphesiz özgürlük, sorumluluktan azade değildir. Basın özgürlüğü, hakikati koruma, gerçeği araştırma ve kamu vicdanına hizmet etme yükümlülüğüdür.
Haberi manipülasyona dönüştüren, bilgiyi ideolojiye hapseden bir yayıncılık, özgürlüğü yozlaştırır. Fakat kamusal sorumluluğu önceleyen ve eleştiriyi kurucu bir zeminde kullanan basın, halkın en büyük müttefikidir.
Türkiye, son yirmi yılda vesayetçi zihniyetin izlerini silerken toplumsal dayanışma sınavlarını da verdi. Terörle mücadelede, ulusal güvenliğin sağlanmasında ve milli birliğin tahkiminde basının dili, toplumsal psikolojinin aynası olmuştur. Farklı görüşlere yer verirken devletin birliği, milletin bütünlüğü ve toplumsal barış gibi konularda milli hassasiyeti koruyan bir duruş sergilemiştir.
Basın, milletin gözü, kulağı ve kalbidir. Bir manşet bazen ülkenin gündemini değiştirirken, bazen bir haber toplumsal bir yarayı sarar.
Türkiye'nin demokrasi serüveni, sürekli güçlenerek ilerleyen bir yolculuktur. Bugün hâlâ önümüzde duran sorular; hakikatin nasıl korunacağı, dezenformasyonla nasıl mücadele edileceği ve dijital çağda basının etik sınırlarını nasıl çizeceğimiz sorularıdır. Bu soruların cevapları, toplumun ortak bilincinde şekillenmektedir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı olarak, basının özgür ve sorumlu, eleştirel ve yapıcı, çoğulcu ve ortak değerlere bağlı bir çizgide kalmasını egemenliğimizin bir teminatı olarak görüyorum. Basın, demokrasinin paydaşıdır. Ülkemizin gücü, fikir çeşitliliğini tehdit değil zenginlik olarak görmesinden gelmektedir.
Türkiye, devletiyle milleti arasındaki güveni pekiştirdikçe güçlenmektedir. Ben, Meclis'in çatısı altında, kalemini kamu yararına tahsis eden her gazeteciyi, editörü ve foto muhabirini demokratik ortaklığımızın emektarı görüyorum. Sabah Gazetesi'nin kırk yıllık birikimi, tartışmalarıyla ve katkılarıyla, bu ortaklığın sayfalarına düşülmüş etkin bir nottur.
Bugün ihtiyacımız olan, farklılıkları çoğaltan değil, ortak paydaları genişleten bir yayıncılık; anlık fırtınalara değil, kalıcı adalete yatırım yapan akıldır.
MERHAMET DİLİNİ KURALIM
Türkiye, bölgesinde ve dünyada güçlü bir ülke olmanın sorumluluğunu taşımaktadır. Bu sorumluluk; adalet, hakikat, diyalog ve dayanışma gibi değerlerle büyümektedir. Basın, bu değerleri koruduğu sürece hem milletin sesi hem de insanlığın umudu olacaktır. Kardeşliği yücelten ve merhametin dilini kuran bir medya anlayışı, huzurun teminatıdır.
Sabah Gazetesi, kırk yıllık yayın hayatında kimi zaman tartışmaların ortasında, kimi zaman fırtınaların karşısında yer aldı. Kırk yılın sonunda elde kalan, büyük bir hafızadır. Bu hafıza, Türkiye'nin demokrasiye, milli iradeye, kardeşliğe ve toplumsal barışa inancını kayıt altına almış bir bellektir.
Bu vesileyle, tüm basın emekçilerini saygıyla selamlıyor, emeği geçen tüm basın mensuplarını ve kırk yılın emeğini kültür hafızasına dönüştüren Sabah Gazetesi'ni tebrik ediyorum. Milletimizin ortak geleceğine sözün, bilginin ve aklın gücüyle katkı sunan herkese gönül dolusu teşekkür ediyorum.
NUMAN KURTULMUŞ
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANI