Alper Görmüş

28 Mart 2013, Perşembe

Perinçek, karargâhı neden bombaladı?

Aktüel için yazdığım Süleyman Demirel portresinde "Biz, büyük insanların büyük tercihlerini büyük idealleri doğrultusunda yaptıklarına inanırız, oysa hiç doğru değildir bu" diye yazmıştım. Gerçekten de, biz sıradan insanların "büyük adam" olarak gördüğü kişiler kendilerini bize öylesine kendilerinden vazgeçmiş, öylesine bir ideale adamış olarak sunarlar ki, biz, onların bütün tercihlerini o ideal doğrultusunda yaptıklarına inanırız.

Oysa "yüce" tercihlerinin ve kararlarının kaynağı çoğu kez kişisel korkuları, endişeleri ve hırslarıdır... Süleyman Demirel örneği için şöyle yazmıştım: "Cumhurbaşkanlığının beş yıl daha uzatılmasına, onu destekleyen basının 'Baba'dan sonra kaos', 'Süresi uzatılmazsa Türkiye batar' manşetlerine inandığından (söylemeye gerek yok, basın da inanmıyordu buna) 'he' demedi. İşsiz kaldığında ne yapacağını bilemediği için, bundan 'tavuk yetiştirmeyi' göze alamayacak kadar korktuğu için 'he' dedi." Aslında Demirel'in, "emekliliğinizde ne yapacaksınız" sorusuna "Tavuk yetiştirmeyeceğim herhalde, memleket meseleleriyle ilgilenmeye devam edeceğim" cevabı bir lapsustu...

Yeniden cumhurbaşkanı olma isteğinin arkasındaki kişisel ihtiyaçları farkında olmadan fâş edivermişti. Ne var, "büyük adam"ların kendileri için bir şey istemeyecekleri fikri zihnimizde öyle bir yer etmişti ki, biz Demirel'in sırf Türkiye sevdası için o göreve yeniden talip olduğunu düşündük. Fakat başlıkta zikrettiğim taze Perinçek örneği, "büyük" adamların (da) tıpkı bizler gibi küçük, şahsi hesaplarla ve insani zaaflarla davranabileceğini Demirel örneğinden net bir biçimde ortaya koyuyordu.

Önce olanı özetleyeyim: Aydınlık gazetesi 3 Mart 2013'te "Aydınlık 92 yaşında" başlıklı bir ek verdi. Ek'in unsurlarından biri de yolu bir dönem Aydınlık'tan geçse de şimdi çok başka yerlerde olanları da içeren bir "Kimler geldi kimler geçti" listesiydi. İşte "suç" buydu... Doğu Perinçek, Silivri'den gönderdiği mektupta gazetenin yöneticilerine bir mektup yazdı ve onları devrimci mücadeleden hiçbir şey anlamamakla suçladı. Ardından, "Silivri'nin duvarlarına güvenilebilir mi?" diye sordu.

Açıkça, kendisinin hapiste olmasından yararlanarak arkasından karşı devrimcilik kotarıldığını iddia etti. Ardından da sorumlu tuttuğu yöneticileri Aydınlık'tan uzaklaştırdı. Şimdi söyleyin, böyle bir "suç"a karşı gösterilen bu tepkiyi, sadece "büyük" insanın büyük idealleri çerçevesinde kalarak anlamlandırabilir miyiz? Katiyen anlamlandıramayız...

Bence bu aralar Doğu Perinçek'in içinde, çoğunun kaynağı kişisel kaygı ve endişeler olan fırtınalar esmekte... Ve biz bunları asla öğrenemeyeceğiz, çünkü anılarını yazarken bile bütün "büyük" adamlar gibi "yüce" saiklerle hareket ettiğinde ısrar edecek.

SON DAKİKA