Mehmet Metiner

24 Nisan 2013, Çarşamba

Çözüm süreci ile Kürt sorununun çözümünü karıştırmamak gerek!

Yanıtlanması gereken soru şudur: AK Parti'nin Kürt sorununun silah yerine siyasetle çözümünü mümkün kılacak bir demokratik zemini oluşturmasına arka mı çıkıyorsunuz, karşı mı?

Çözüm süreci beraberinde ilginç savrulmaları ve tartışmaları da getirdi. CHP'nin işi MHP'ye göre hayli zor. Zira CHP bir yanda kendi içindeki çözüm yanlılarını elinde tutmak için açıktan çözüm sürecine karşı çıkmamayı tercih ederken, öbür yanda kendi ulusalcı tabanını MHP'ye kaptırmamak için karşıt bir siyasal pozisyon geliştiriyor. İşte tam da bu noktada MHP'nin milliyetçiliği ile CHP'nin ulusalcılığı örtüşüyor. CHP'nin çözüm süreci karşısında MHP'lileşmesi kaçınılmaz olarak CHP'nin iç dengelerini sarsıyor.

CHP Genel Başkan Yardımcısı Gülseren Onanç'ın istifası, CHP'nin kendi içinde çok ciddi bir siyasal krizle yüz yüze olduğunun göstergesidir. Şunu söylemek sanırım yanlış olmaz: CHP süreç karşısında alacağı reddiyeci tutumla bir yanda çözülmesini hızlandıracak, öte tarafta MHP'lileşme yolunda evrilerek yeni bir mecraya taşınacak. Daha doğru ve açık bir deyişle, CHP'nin bu saatten sonra siyaseten varlığı, çözüm sürecinin başarısızlığına bağlıdır. Bu yüzden CHP çözüm sürecinin başarısızlığı için açık veya örtük bir muhalefet diline sımsıkı sarılmak mecburiyetini hissedecektir.

CHP'nin sürece dahil edilmesini isteyenlerin iyi niyetinden kuşku duymamakla beraber bunun pek mümkün olmadığının da artık görülmesi gerekiyor. Mümkün değil, çünkü CHP'ye egemen olan ulusalcı zihniyet zinhar buna izin vermez. Başbakan'ın, Kılıçdaroğlu'nun sunduğu krediyi elinin tersiyle hemen itmesinin bu sonuca yol açtığını söyleyenler cidden yanılıyorlar. Bunu söyleyenler nedense kendi kapısını çözüm için çalan Kılıçdaroğlu'na Başbakan Erdoğan'ın açtığı sonsuz kredinin CHP tarafından nasıl reddedildiğini ise unutuyorlar. CHP'ninki tamamen taktiksel hamleler. Meclis'te sürecin değerlendirilmesini amaçlayan araştırma komisyonu önerisi de bu cümledendi.

Şayet öyle olmasaydı CHP'nin önerisine imzalarıyla katkı koyan AK Partililere CHP liderliğinin teşekkür etmesi gerekirdi. Burada CHP sözcüleri veya yandaşı kimi kalem erbabı tarafından bilerek oluşturulmak istenen zihin karışıklığını da yeri gelmişken gidermekte yarar var. Deniliyor ki, AK Parti'nin verdiği araştırma önergesiyle CHP'ninki aynı değildi. Varsayalım ki öyle olsun. Bu neyi değiştirir? Gerçekte AK Partililer CHP'nin önergesinin altına imza koymakla o çerçevede oluşturulmak istenen bir komisyona açıkça olur vermiş olmaktaydılar. Şimdi geliyorum yazımın başına aldığım sorunun kendisine. Bu yazıya oturmadan önce izlediğim bir televizyon programında CHP'yi neredeyse militanlık düzeyinde savunmaktan kaçınmayan bir akademisyenin AK Parti'yi köşeye sıkıştırmak için nasıl kıvranıp durduğuna tanık oldum. Radikal'de yazan bu akademisyenimiz bir yanda çözüm sürecine CHP'nin karşı çıkmadığını savunmaya çalışırken öbür yanda AK Parti'nin Kürt sorununun çözümüne dönük hiçbir projesinin olmadığını söylüyordu. Israrla çözüm süreciyle ilgili tartışmayı AK Parti'nin Kürt sorununu nasıl çözmek istediği sorununa getirip bağlamaya çalışıyordu.

Düne kadar BDP'yi savunmaktan geri durmadığını bildiğimiz bu akademisyen yazarın Öcalan ve PKK'dan daha fazla Kürt sorununun çözümünü önemseyen bir çizgide sahip olduğunu görmek doğrusu şaşırttı beni. İlginç bir mantıktı bu: Kürt sorununu çözmek istemeyen bir AK Parti Hükümeti'ne ne hikmetse Öcalan'ın itirazı yoktu, ama CHP'yi aklamak için kelimelere takla attıran bu akademisyen beyimizin militanca itirazları vardı! AK Parti Hükümeti'nin Kürt sorununun nasıl çözmek istediğine dair hiçbir raporunun olmadığını diline pelesenk eden mahut kişi nedense kendi raporlarındaki önerilerinin arkasında bugün durmayan CHP'yi aklamak için binbir dereden su getirmekten kaçınmıyordu. Marifet rapor yazmakta olsaydı çözüm sürecinin başını CHP'nin çekmesi gerekmez miydi? Hem CHP'nin yazmış olduğu raporlardaki bütün önerileri bugün hayata geçirmiş bir AK Parti gerçekliği varken, "AK Parti'nin bir raporu bile yok!" polemiği üzerinden CHP'yi aklayıp paklamaya çalışmak pek de bilimsel bir yaklaşım doğrusu! Öncelikle şu hususun altını önemle çizmek isterim: Çözüm sürecinin kendisi ile Kürt sorununun çözümü birbirinden farklıdır.

Çözüm sürecinin yegâne amacı, PKK'ya silah bıraktırmaktır. Başka bir deyişle, silahın sorun çözmede bir yöntem olarak devre dışı bırakılmasıdır. PKK silahlarını bırakma şartını kendi çözümünün AK Parti eliyle uygulamaya konulması şartına bağlamış olsaydı zaten bu çözüm süreci başlamazdı. PKK kendine ve halka güveniyorsa kendi çözüm projesini ve taleplerini siyasallaşmanın önünün açıldığı süreçte kendisi siyaset marifetiyle gerçekleştirme yoluna gider. PKK'nın talepleri üzerinden çözüm sürecini konuşmak/tartışmak ne kadar yanlış ise, "Kürt sorununun çözümü" için AK Parti ne yapacak sorusunun cevaplarını aramaya koyulmak da bir o kadar yanlıştır. Öcalan da 21 Mart mesajında gayet net olarak bu sürecin ruhunu ve amacını ortaya koyuyordu zaten: "Silahlar bırakılacak, fikirler konuşacak.

" PKK/BDP kendi çözüm projesi ve talepleri için siyaseten mücadele verecek. Yani silahlar aradan çıkartılacak, siyaset konuşacak artık! Silah yerine fikirlerin siyasi arenada konuşacağı yeni bir döneme girileceğinin açıkça Öcalan tarafından deklare edilmiş olmasına rağmen hâlâ birilerinin ya bu süreci doğru anlamamaktan, ya da bilerek çarpıtmaktan kaynaklanan açıklamalara tevessül etmeleri doğrusu manidardır! Bunun bir bilim adamı tarafından CHP'yi aklayıp paklamak için yapılması ise ayıptır! Kürt sorunu bir ret, inkar ve asimilasyon politikasının ürünüdür. Bu sorunu yaratan da CHP'nin kendisidir. AK Parti CHP'nin bu resmi paradigmasını tarihe uğurlayarak zaten Kürt sorununun çözümü konusundaki tavrını net bir biçimde ortaya koymuş bulunmaktadır.

Madem çok merak ediyor bay akademisyenimiz yanıt vereyim öyleyse: AK Parti bu ülkede yaşayan herkesi temel hak ve özgürlüklerde eşitleyen bir demokratik vatandaşlık anlayışıyla bu sorunu çözmek istemektedir. Merak etmesin AK Parti'nin elinin altında sayısız raporlar bulunmaktadır. İşte çözüm sürecinin hedefi: Silah yerine siyaset, ölüm yerine hayat! Asıl yanıtlanması gereken soru şudur: AK Parti'nin Kürt sorununun silah yerine siyasetle çözümünü mümkün kılacak bir demokratik zemini oluşturmasına arka mı çıkıyorsunuz, karşı mı? PKK'nın silahlarını bırakma şartını PKK taleplerinin kabulüne veya Kürt sorununun çözümüne bağlayan bir zihniyetten demokrasi sadır olmaz.

SON DAKİKA