Mehmet Sait Kılıç

Mehmet Sait Kılıç

01 Mart 2017, Çarşamba

Cübbeli Ahmet, 28 Şubat ve 2.Trump

Almanya'nın Hamburg kentinde Cübbeli Ahmet'e namussuzca hakaret eden bir tiyatro oyunu gösterime girmiş.

Oyunun adı: Cübbeli Mahmudovski Hamburg'daydı. Oyunun yazarı ve yönetmeni PKK sevdalısı Ferman Karayiğit.

Aslına bakacak olursanız bu yönetmen bozuntusu adı geçen oyunla referandum öncesi kendi meşrebinde olan tiyatro severleri gıdıklayarak hem âbâd olmak hem de diğer PKK'lılar gibi "Hayır" kampanyasına destek vermek istemiş.

Açıkçası söz konusu oyunda hem Cübbeli Ahmet'e hem iktidara hem cemaatlere hem de tarikatlara mizah kılıfı kullanılarak saldırı söz konusu. Hatta Cübbeli Ahmet Hoca'yı fuhuş dahil her türlü haltı yiyen din tüccarı gibi göstermişler.

Tabii bu adamcıkların derdi üzüm falan yemek değil maksatları Cübbeli Ahmet üzerinden İslam'a, Erdoğan'a vurmak. Bağcıyı dövmek de diyebilirsiniz. Özetle bu oyunun sanatla manatla ya da tiyatroyla yakından uzaktan bir ilgisi yok.

Öyle ki oyuncular, oyunun sonunda, "Referandumda oyumuz 'Hayır'dır. Savaşların son bulması için binlerce kez 'Hayır' diyoruz" diyerek siyasi renklerini arsızca açık ediyorlar...

Ne kolay değil mi, yaldızlı laflarla geviş getirmek... Nasıl olsa barış deyince akan sular duruyor... Hele bir de savaş karşıtı olursan senden iyisi yoktur. İyi ama hem PKK'ya açıktan destek verip hem de barış yanlısı olmak nasıl bir zihnin ürünü?

Şimdi bu perhiz midir, lahana turşusu mudur, hıyar turşusu mu?

Cübbeli Ahmet gibi, dini ve siyasi görüşü ne olursa olsun toplumda belli bir yeri olan, her kesimden insanın teveccühünü kazanmış bir din adamına tiyatro oyunu adı altında, mizah maskesini takarak alçakça iftiralarla, hakaretlerle saldırmak son derece aşağılık bir davranıştır.

Hasıl-ı kelam bu oyun; kutsala saygı, düşünce, vicdan ve inanç özgürlüğü gibi evrensel değerlere aykırı olduğu gibi aynı zamanda da PKK'nın ideolojisine tiyatro aracılığıyla yataklık etmektedir. Sonra uyarmadı deme Sayın Merkel!

28 Şubat Darbesi

28 Şubat bürokratik oligarşinin (içerisinde bürokratlar, askerler, İstanbul sermayesi ve medya patronları var) yaptığı postmodern bir darbedir.

Bildiğiniz gibi 28 Şubatçılar bu darbenin bin yıl süreceğini iddia etmişlerdi. Ama birkaç yıl içinde ellerinde patladı. Rezil kepaze oldular.

İşin tuhaf yanı bu darbeciler toplumu ve siyaseti yeniden yapılandırmak için Türkiye'yi modern dünyadan koparıp diktatör İsmet'in dönemine götürmeye bile yeltendiler. Tabii bu haltları yerken de olmayan düşmanlar üreterek TSK'nın psikolojik savaş yöntemlerini kullandılar. Haliyle halkımızı da bir hayli ürküttüler.

Ayrıca 28 Şubat sürecinde irtica ile mücadele kapsamında Batı Çalışma Grubu kuruldu. Bu illegal yapı kendisine muhalif olan tamı tamına 6 milyon masum insanı fişledi. Yine kendisine ters gelen kurum ve kuruluşları andıçladı.

Gene bu dönemde yasama, yürütme ve yargıdan oluşan kuvvetler ayrılığı ilkesi Kara-Hava-Deniz-Jandarma'nın ayrılığına dönüştürüldü. Böylece darbeciler demokrasiyi, cumhuriyeti ve hukuku askıya alarak devletle halk arasında derin uçurumlar oluşturdular.

Gene bu dönemde muhalif medya engellenerek batırıldı. Üstüne yandaş medya oluşturularak kartelleştirildi. Böylece gazeteler Batı Çalışma Grubu'ndan gelen talimatlar doğrultusunda ortak manşetlerle çıkmaya başladı. Bir gazete susunca hepsi susuyordu. Ya da tam tersi. Anlayacağınız bu karanlık dönemde basın özgürlüğü dinamitlenerek yok edildi.

Öte yandan bu beyin haşlamaları, halkı cumhuriyet düşmanlarına oy verdiği için tehlikeli kategorisine sokarak halkımızın büyük çoğunluğunu yok hükmünde saydılar. Hatta bu yok saydıkları kesimi "ekonomik kriz"lerle, "vergi reformu" adı altında sunulan "salma"larla linç etmeye bile kalktılar.

Diğer yandan Kemalist ideoloji, vesayetçi demokrasiyle tüm devlet katmanlarına egemen kılınmaya çalışıldı. Gene bu süreçte hukukun üstünlüğü yerine, üstünlerin hukuku ikame edildi.

Hatırlarsanız o dönemde İstanbul Üniversitesi'nde hemşirelik bölümünü birincilikle bitiren kızımız sırf tesettürlü olduğu için ağzı kapatılarak karga tulumba törenden atılmıştı.

Keza başörtüsü ile meclise gelen Merve Kavakçı için "şu kadına biri haddini bildirsin" denilmişti.

Gene Nur Serter'e ikna odaları kurdurularak türbanlı kızlarımızın başları zorla açtırılmaya çalışılmıştı.

Bugün de bu kafadakilerin eline aynı olanaklar verilse, hiç tereddüt etmeden yine benzer şeyler yapacaklarına dair zerre kadar şüpheniz olmasın... Neyse...

Tüm bu nedenlerle kimse kusura bakmasın ama 28 Şubat dönemini lanetle ve nefretle anıyorum.

Fransa'nın başına 2.Trump geliyor!

Marine Le Pen ırkçı popülist bir politikacı. Tabiri diğerle aşırı sağcı Ulusal Cephe'nin reisi. Kısaca: Trump'ın dişi versiyonu da diyebilirsiniz.

Önümüzdeki dönemde bu hanımın Fransa Cumhurbaşkanı olması kuvvetle muhtemel. Zira yapılan anketler bu yönde sinyal veriyor.

Bu ırkçı kadın, AB'nin patronu olan Almanya'dan ve Merkel'den (yanlış mülteci politikasıyla terörü Fransa'ya bulaştırdığını düşünüyor) ölesiye nefret ediyor.

Ona göre Fransa'daki ekonomik krizin başlıca nedeni Almanya imiş. Almanya avroyu Fransa'ya karşı bir silah gibi kullanıyormuş. O yüzden hanımefendi (eğer başa geçerse) avroyu bırakmak istiyor. Hatta bu hanımın gündeminde Schengen Bölgesi'nden ve AB'den çıkmak bile var. Bunu da seçim öncesi politika malzemesi olarak kullanıyor.

Görünen o ki, AB'nin geleceğini önümüzdeki Fransa Cumhurbaşkanlığı seçimleri belirleyecek.

Marine Le Pen'in Fransa Cumhurbaşkanı olması halinde (Brexit'le İngiltere'nin (Britanya'nın) AB'den çıkışından sonra) yakın bir gelecekte Frexit'le Fransa'nın AB den çıkışına tanık olabiliriz. Bu da AB'nin durdurulamaz çöküşünün somut başlangıcı demektir...

SON DAKİKA