AK Parti Grup Başkan Vekili Bülent Turan, "Ana muhalefet Abdullah Gül'ün peşine düşmüşse bu zavallılığın resmidir. Cumhur İttifakının karşısında olanların ortak aday bulma çabaları sonuç vermeyecek" ifadelerini kullandı.
24 Haziran erken seçimlerine iki aydan kısa bir süre kalmış olmasına rağmen muhalefet partileri Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın karşısında aday olacak isimleri henüz netleştirebilmiş değiller. Aday olması beklenen 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'de bu yarışta yer almayacağını geçtiğimiz hafta sonu düzenlediği bir basın toplantısı ile kamuoyuna duyurdu. Daily Sabah'ın seçim süreci ve Abdullah Gül'ün adaylığı ile ilgili sorularını yanıtlayan AK Parti Grup Başkan Vekili Bülent Turan ana muhalefetin Abdullah Gül'ün peşine düşmesinin zavallıklarının resmi olduğunu ifade etti. Abdullah Gül ile ilgiliği şartların oluşmasını bekleyerek, kapalı kapılar ardında pazarlıklar yaparak lider olamazsınız diyen Bülent Turan ayrıca bu süreçten sonra Cumhur İttifakının karşısında olanların ortak aday bulma çabaları sonuç vermeyeceğini söyledi.
CHP'den 15 milletvekili istifa edip İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener'in adaylığını kolaylaştırmak amacıyla İyi Parti'ye geçmelerinin siyasi tarihimizin utanç verici sayfalarından birisi olduğunu vurgulayan Turan'a göre CHP'de ciddi bir liderlik krizi var ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu partisini bir arada tutamayan, CHP'yi HDP'nin kötü bir taklidi haline dönüştürüyor.
Çok yakın bir süre öncesine kadar AK Parti erken seçim iddialarını sürekli olarak yalanmakta ve seçimlerin 2019 Kasım ayında yapılacağını olarak ifade ediyordu. Sizce son birkaç hafta içerisinde ne değişti de AK Parti erken seçim kararı aldı?
Sadece bu dönem için değil, AK Parti iktidara geldiği günden itibaren her zaman seçimlerin zamanında yapılmasını savundu. Milletin size verdiği temsil yetkisini görevinin son gününe kadar kullanmak millet iradesinin gereğidir. Bizler de bu inançla seçimlerin zamanında yapılması gerektiğini söyledik. Ancak erken seçim tartışmaları başlayıp da bütün siyasal tartışmaların odağına oturursa bu uzun süreli erken seçim havası siyaset kurumuna zarar verir. Bu şekilde siyasal belirsizlikler artar ve vatandaş da bu durumdan rahatsız olur. Siyasal belirsizlikleri ortadan kaldırıp, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ne bir an evvel geçmek için parti kurullarımız erken seçim kararı verdi.
Seçim kararı açıklanır açıklanmaz ana muhalefet partisi hem bunun baskın bir seçim olduğunu hem de olağanüstü hâlde seçime gidilemeyeceğini söyledi. Muhalefetin iddiaları hakkında ne dersiniz?
Birincisi, seçimle OHAL'i birbirinden ayırmak gerekiyor. OHAL, terörle mücadeleye ilişkin bir konu. Seçim güvenliğini ilgilendiren bir tarafı yok.
İkincisi, bu ülkede yıllarca seçimler oldu. 1987'den 2002'ye kadar gerçekleşen tüm seçimler OHAL şartlarında oldu. Türkiye'de böyle bir durum ilk defa yaşanıyormuş gibi tutum takınmak oldukça anlamsız.
Kaldı ki, ana muhalefet bu eleştirileri yapmadan önce dönüp kendi tarihine bakmalıdır. 1995 yılında DYP-CHP koalisyon hükümeti döneminde erken seçim kararı alındığında seçimlere sadece 58 gün vardı. AK Parti seçim kararı aldığında ise, 67 gün vardı. Aynı şekilde seçime gidildiğinde DYP-CHP hükümeti iktidarında ülkenin ciddi bir kesiminde OHAL devam ediyordu. Kendileri yapınca "iyi" ama AK Parti yapınca neden "kötü" oluyor?
Ana muhalefet o kadar tutarsız bir siyaset izliyor ki, erken seçim kararına dair önergenin hızlı görüşülmesi için Danışma Kurulunda imza vermediler, Genel Kurul'da karşı çıktılar. Ama Anayasa Komisyonunda önergenin kabul edilmesi yönünde oy verdiler. Hangisi ana muhalefetin esas tercihi bilemiyoruz gerçekten.
Eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün olası adaylığı üzerine oldukça spekülasyon yapıldı. Gül, Cumartesi günü gazetecilere yaptığı açıklamada, kendisinden bağımsız olarak ismi üzerinde bir tartışma geliştiğini ama geniş mutabakat oluşmadığı için aday olmayacağını açıkladı. Sizin bu konuda düşünceleriniz nelerdir?
Bundan 11 yıl önce Sayın Cumhurbaşkanımız, Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde böylesine önemli bir makam için aday olmadı ve "kardeşim Abdullah Gül Cumhurbaşkanı adayımızdır" diyerek AK Parti'deki vefanın, dava ahlâkının önemini ortaya koydu. "Hafıza-i beşer nisyan ile maluldür" der eskiler. Ama biz unutmuyoruz. O dönem ana muhalefet partisi ve onun çevresindeki yapılar meydanlara dökülerek Sayın Gül'ün aday olmasını engellemeye çalıştı. Askerin verdiği muhtıraya alkış tuttular. Anayasa Mahkemesinin önüne 367 gibi ucube bir konuyu götürdüler. Anayasa Mahkemesinin istedikleri doğrultuda karar vermemesi durumunda "memlekette iç çatışma çıkar" diye tehdit ettiler.
Şimdi bütün bunlar olmamış gibi ana muhalefet Sayın Gül'ün peşine düşmüşse bu zavallılığın resmidir. İnsanlar, parti yöneticileri hata yapabilir. Bir dönem yanlış politikalar uygulayabilirsiniz. Eğer bundan geri adım atıp yeni bir yola yönelmek istiyorsanız dönüp millete öz eleştiri verirsiniz. Hem eski politikalarınıza sahip çıkacaksınız hem de geçmişte karşı çıktığınız bir ismin destekçisi olacaksınız. Böylesi bir siyasi harekete millet oy verir mi? Topluma söyleyecek hiçbir sözü olmayan insanları millet neden desteklesin?
AK Parti davasının özü vefadır. Biz liderimizden bunu öğrendik. Eğer bir lider, "kardeşim" diyerek Cumhurbaşkanlığı adaylığını partisinden başka birine teklif etmişse, kardeşi olarak gördüğü insanın da ona o şekilde karşılık vermesi gerekir. Ama ne yazık ki Sayın Cumhurbaşkanımız böyle bir karşılık görmedi.
Bir kez daha şunu gördük ki, liderlik, önünüze, arkanıza bakmadan, cesaretli bir şekilde milletle beraber yol yürümektir. Şartların oluşmasını beklemek, kapalı kapılar ardında pazarlıklar yaparak lider olamazsınız. 2007 Cumhurbaşkanlığı seçimlerini engellemek için verilen muhtıranın yıl dönümünde böyle bir gelişmenin yaşanmış olması da ayrıca ibretliktir.
Görünüş itibariyle muhalefet partileri 2014 yılındaki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde olduğu gibi bir çatı aday üzerinde birleşememiş gibi gözüküyor. Muhalefetin ortak aday bulma çabalarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce bu çabalar sonuç verir mi?
Bu çabaların sonuç vereceği kanaatinde değilim. Sadece Tayyip Erdoğan düşmanlığı üzerinden yapılan bir siyasete bu millet prim vermez. Projeniz nedir? Ülkenin kalkınması için ne öneriyorsunuz? Ekonominin gelişimi için bir yol haritanız var mı? Yok! Sadece gün aşırı Tayyip Erdoğan nefretinizi ifade ediyorsunuz.
AK Parti'nin hizmetlerinden, projelerinden öte Türkiye'ye en büyük katkısı siyasete kalite getirmesi oldu. Artık kişi bazlı bir siyaset yok. Millet sizin ne önerdiğinize bakıyor. Artık ideolojilere sımsıkı sarılmış seçmen kitleleri yok. Türkiye'ye yapacağınız katkılara bakıyor. Girdiğiniz tüm seçimleri kaybedip, sadece muhalefette kalmak konusunda istikrarlı olmuşsanız kimse size güvenmez. Kaldı ki kendi partisindeki süreçleri bile yönetemeyen bir isme, milletimiz neden Türkiye'yi yönetmek için yetki versin.
Eline mikroskop almışçasına aday arayışına çıkmak sonuç vermez. Bu durum, siyaset mühendisliğidir. Bu tür dış müdahalelerle siyasete ayar vermeye kalkmak milletten veto yer. Nitekim geçmişteki siyaset mühendisliği girişimlerinin hiçbiri sonuç vermedi. Sandık kurulduğu zaman milletimiz siyaset mühendisliği yapanlara hayatlarının en büyük desteğini verdi. 28 Şubat'tan sonra askerden iktidarı alan siyasi partiler neredeler? Onların liderleri şu an ne yapıyor? Milletimiz bunların hiçbirini hatırlıyor mu? Sosyoloji her zaman mühendisliği yener. Bundan dolayı Cumhur İttifakının karşısında olanların ortak aday bulma çabaları sonuç vermeyecek.
Ana muhalefet partisi CHP'de kimin aday olacağı halen netlik kazanmadı. Sizce CHP aday bulmakta neden bu kadar zorlanıyor?
CHP'de bir liderlik krizi var. Partisini bir arada tutamayan, CHP'yi HDP'nin kötü bir taklidi haline getiren bir genel başkanla karşı karşıyayız. İstanbul gibi bir şehrin il başkanlığına HDP'li birini getiren, kendi vekillerini Demirtaş'ın ziyaretine yollayan bir genel başkan var.
Toplumun tamamını kuşatan bir siyasi söylem üretemiyorlar çünkü tutarsızlar. Afrin operasyonunu destekliyoruz deyip, Afrin şehir merkezine girilmesine karşı çıkıyorlar. Dokunulmazlıklar döneminde "evet vereceğiz" dediler. Ama evet mi, hayır mı verdiklerini bilmiyoruz. Erken seçim istiyoruz dediler, erken seçim olunca deyim yerindeyse yan çizmeye başladılar. Dolayısıyla bütün bu zikzaklardan dolayı millet CHP'ye güvenmiyor. Onlar da kendi içerisinden bir aday çıkaramıyorlar.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nde Cumhurbaşkanlığı artık sembolik bir makam değil, siyasal bir makam. Sizce CHP neden kendi Genel Başkanını aday olarak çıkarmıyor?
Sizin de dediğiniz gibi Cumhurbaşkanlığı artık siyasal bir makam. Yürütmenin başı olarak hem sorumlu hem de yetkili olacak. Hükümeti Cumhurbaşkanı kuracak. Dolayısıyla ülkeye dair bir vizyonunun olması gerekiyor. Yönetim kabiliyetinin olması gerekiyor. Ama ana muhalefet partisi hâlâ parlamenter sistemle yönetilecekmişiz gibi hareket ediyor. Milletimiz, 16 Nisan 2017'deki referandumda "evet" dememiş gibi hareket ediyor. Bu denli gerçeklere sırtınızı dönerek siyaset üretemezsiniz.
Bizce de böylesi bir sistemde aslolan ana muhalefet partisi liderinin çıkıp Cumhurbaşkanı adayı olmasıdır. Madem millet, AK Parti'den kurtulmak istiyor, madem vatandaş Tayyip Erdoğan'dan rahatsız. Buyur, meydana çık. Aday ol. Millet de seni seçsin. Ama milletimizden hiçbir şekilde destek alamayacağını bildiği için aday olmaktan çekiniyor. Birilerinin arkasına saklanarak partide Genel Başkan kalmaya çalışıyor. Ne yazık ki böylesi bir profili ne Türkiye, ne de CHP seçmeni hak etmiyor.
Geçtiğimiz hafta CHP'den 15 milletvekili istifa edip İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener'in adaylığını kolaylaştırmak amacıyla İyi Parti'ye geçti. Bu yaşananları siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
Siyasi tarihimizin utanç verici sayfalarından biridir bu hareket. Siz bir parti lideri olarak kendi vekillerinizi af buyurun ama başka bir partiye nasıl kiralarsınız? Bu vekiller için millet size oy verdi. Seçimler öncesinde "ön seçim yapıyoruz, üyelerimizin iradesini önemsiyoruz" dediniz. Sonra o isimler, parti üyelerinin, seçmenlerin iradesine aykırı bir şekilde başka partilere geçiyorlar.
Güneş Motel Hükümeti utancı nasıl ki rahmetli Ecevit'in peşinden sürekli gittiyse bu girişim de Kemal Kılıçdaroğlu'nun peşini bırakmayacak. Bütün ömrü boyunca bu utançla anılacak. Bir siyasi parti genel başkanı için bundan daha utanç verici bir şey olamaz.
Kaldı ki, YSK, İyi Parti'nin seçimlere gireceğine zaten karar vermişti. Hâl böyleyken ortada bir "mağduriyet" varmış gibi bir algı oluşturup İyi Parti'ye geçmek başka bir aklın ürünü diye düşünüyorum.