İşte tek parti dönemi CHP'sinin camilerimize verdiği statü! Ahır, içkili restoran, depo...
AK Parti Afyonkarahisar Milletvekili ve Anayasa Komisyonu Başkan Vekili avukat Ali Özkaya Tek Parti dönemi CHP'sinin camii, ezan, imam hatipler ve dini kurumlara yaklaşımıyla ilgili bir çalışma yayınladı. Müzayede ile yıkılan camiler, içkili mekanlara çevrilen dini mekanlar ve daha nicesi… İşte çarpıcı çalışma ve Özkaya'nın yayınladığı çalışma;
Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın AK Parti'nin 30 Eylül 2012 tarihinde yapılan 4. Olağan Büyük Kongresi'nde yaptığı konuşmanın; "1940'lı yıllarda CHP'nin cami, din ve ezan anlayışını," "CHP'nin terörle mücadele sürecindeki tutumu" ve "CHP'nin Suriye Politikası nedeniyle Hükümete muhalefetini" eleştirdiği bölümlerine CHP Genel Başkanlığı ve Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu, Parti Tüzel Kişiliği ve şahsının kişilik haklarını ihlal ettiği iddiası ile manevi tazminat davası açmıştır. Ak Parti Genel Başkanlığı ve Cumhurbaşkanımız (Başbakan) Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın avukatı sıfatıyla bu dava tarafımdan takip edilmiştir.
Yargılama Ankara 10.Asliye Hukuk Mahkemesinde yapılmıştır. Mahkemenin 14.5.2014 T. Ve 2012/678 E. 2014/341 K. Sayılı kararıyla; Sn. Cumhurbaşkanımızın eleştirilerinin haklılığı nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir. Karar Yargıtay 4. Hukuk Dairesince onanarak kesinleşmiştir.
Son dönemde yaşadığımız olaylar; Ayasofya Camiinin tekrar ibadete açılma çalışmaları, CHP Milletvekili İbrahim Kaboğlu'nun Sultanahmet Camiinin de müze yapılması isteği, ezana karşı yapılan saygısızlıklar nedeniyle bu dava sırasında yaptığımız savunmanın bir bölümünü kamuoyu ile paylaşılması ve 1923-1950 arasında yaşanılanların daha iyi anlaşılması amacıyla bu yazı kaleme alınmıştır.
CHP'nin tek parti olarak iktidarda bulunduğu yıllar arasında ve özellikle de 1930-1940'lı yıllarda uyguladığı "katı laiklik anlayışının" Din ve Vicdan Özgürlüğüne baskı ve düşmanlığa dönüştüğüne dair tarihsel olarak birçok somut verileri bulunmaktadır. Bu dönemde, "Din ve Vicdan Özgürlüğünün" çok ağır baskı altına alındığı, dinin ve dince kutsal sayılanların öğrenilmesi ve yaşanması konusunda ciddi sıkıntıların olduğu, camilerin kapatıldığı, çok önemli miktarda caminin satıldığını, bazılarının ahır, samanlık, içkili lokanta, pavyon, halkevi, CHP binası haline getirildiği, ezanın Türkçe olarak okutulduğu, Kur'an-ı Kerim eğitiminin yasaklandığı veya çok sıkı jandarma baskısı ile adeta okutulmasının/öğrenilmesinin imkânsız hale getirildiği, insanlara zulüm boyutuna varan haksızlıkların yapıldığı görülmektedir. Bunların tamamı CHP iktidarında 1930'lu ve 1940'lı yıllarda bu topraklarda yaşanmış olaylardır. Bu beyanlarının doğruluğunu tek tek inceleyecek olduğumuzda gerçek ortaya çıkacaktır.
1- Cami ve Tek Parti Döneminde Camiler,
CHP'nin tek parti olarak iktidarda bulunduğu 1923-1950 döneminde çok sayıda cami, mescit, medrese, tekke, türbe, mezarlık vs haraç mezat satılmıştır. Bununla ilgili olarak Vakıflar Genel Müdürlüğünün ve Başbakanlık Devlet Arşivlerinde önemli bilgi ve belgeler mevcuttur.
a- Müzayede İle Yıkılarak Satılan Camiler,
1910 yılından itibaren temel amacı cami görevlilerin maaşlarını düzeltip hayat şartlarının iyileştirilmesine matuf olarak yürütülen "camilerin tasnifi" işi, CHP'nin Tek Parti olarak iktidara gelmesi ile süreç içinde "camilerin tasfiyesine" dönüşmüştür.
CHP Hükümeti, -süreç içinde esas amacı camilerin satılması olan- ilk defa Diyanet İşleri Reisliğine 12 Haziran 1924 tarihinde bir tasnif talimatnamesi hazırlatmıştır. Diyanet İşleri Reisliği 8 Kanunusani 1928 tarihinde ikinci defa "Tasnif Talimatnamesi" yayınlamıştır. Bu talimatnamenin 3/C maddesine göre; "500 mt yakında olan 2.caminin tasnif dışı" bırakılması hükmü getirilmiştir. Tasnif dışı bırakarak camilerin, önce kapatılması akabinde de satılmasının yolu açılmıştır.
8 Haziran 1931 tarihli ve 1827 sayılı Evkaf Umum Müdürlüğünün 1931 yılı Bütçe Kanunu ile cami ve mescitlerin idaresi Vakıflara geçmiştir. Bir yıl sonra 25/12/1932 tarih ve 13671 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile yürürlüğe konulan "Türkiye Cumhuriyeti dahilinde ki cevami ve mesacidin tasnifi ve kadrolarının tespiti hakkındaki 8 Kanunu sani 1928 tarih 6061 numaralı talimatname ile muaddil talimatname çıkartılarak tekrar camilerin tasnifi yapılmıştır. Bu talimatnameden sonra 5 Haziran 1935 tarih ve 2762 sayılı Vakıflar Kanunu ve 15 Kasım 1935 tarih ve 2845 sayılı Cami ve Mescitlerin Tasnifine ve Tasnif Harici Kalacak Cami ve Mescid Hademesine Verilecek Muhassasat Hakkında Kanunla "camilerin satılması" hususunda kanuni düzenleme de yapılarak hukuki boşluk doldurulmuştur. Her ne kadar kanun olmasa da geçmişte bazı "mühim (!)" gerekçeler üretilerek birçok cami satılsa da artık bir kanun yürürlüğe konularak satışların yasal altyapısı oluşturulmuştur. 2845 sayılı Kanunun l/2.maddesine göre; "Tasnif harici kalacak cami ve mescitler usul ve mevzuata göre kendilerinden başkaca istifade edilmek üzere kapatılır" hükmü bu satışların sebebi yapılmıştır. Kanunun TBMM'de görüşülmesi sırasında daha önceki kanunların görüşülmesi sırasındaki gibi milletvekillerince benzer endişeler yine ortaya konulmuştur. Manisa Mv. Refik İnce, "tasnif harici kalacaklar, usul ve mevzuata göre kapatılır diyor," bu usul ve mevzuat nedir diye sormuş, Evkaf Umum Müdürü Fahri bey ise, "Tasnif neticesi lüzum kalmayan cami ve mescitler satılacaktır" demiştir.
Uzun süre Vakıflar Genel Müdürlüğünde yöneticilik yapan Dr. Nazif Öztürk'ün Vakıflar Genel Müdürlüğünün arşiv kayıtlarında yaptığı araştırmalara göre; 1926-1972 yıllan arasında 3.900 vakıf eseri satılmıştır. Bu satışların % 84'ü 1926-1949 yılları arasında % 16'sı ise 1950-1972 yılları arasında satılmıştır. Satılan 3.900 eserin 2907'si din hizmetleri grubunda olup bunlardan 2.815 adedi ise (%97,26) cami ve mescittir. 1938 yılı satışların doruk yılı olmuş olup 570'in üzerine cami ve mescit satılmıştır.
CHP'nin tek Parti olarak iktidarda bulunduğu 1927-1949 yıllan arasında; camilerin "tasnifi" yapılması ve bu tasnif sonucu güya cami görevlilerinin ücretlerinin artırılması adı altında, sistemli olarak camilerin satılması ve yok edilmesi bir Hükümet Politikası olarak uygulandığı görülmektedir.
Diyanet İşleri Başkanlığının camilerin satılması konusunda yeterince gayretli ve istekli olmaması nedeniyle CHP iktidarı, camilerin yönetimini Diyanetten alıp Evkaf Umum Müdürlüğüne bağlanmıştır. Bundan sonra da Evkaf Umum Müdürlüğü, Hükümetin talimatı doğrultusunda; vakıf emlaki olan ata yadigarı ve çok önemli bir kısmı da tarihi eser olan cami, mescit, medrese ve eski eserlerin bir an önce satılması için bölge müdürlükleri ve valiliklere sürekli tamimler göndermiştir. 1932 yılında oluşturulan talimatla tasnif komisyonu üyelerinin; "eski eser" konusunda uzman kişiler olma şartının kaldınlması nedeniyle camilerin satışında son derece özensiz davranılmıştır. Bazı yerlerde öğretmen veya bir memur tarihi caminin kapatılması hakkında görüş vermiştir.
Yukarıda da izah edildiği gibi CHP iktidarında (1923-1950) 2815 adet cami satılmıştır. Tüm kolaylaştırmalara rağmen halk cami satışlarına rağbet etmemiştir. Cami satışına halkın rağbet etmemesi CHP'li yöneticileri ve bürokratları kızdırmış ve radikal çözümler ileri sürenler olmuştur. Mesela Vakıflar Varidat Müdürü Kemal Güç, "camilerin yıkılarak; enkazının ayrı, arsasının ayrı satılmasını" önermiştir. Vakıf Umum Müdürü ise; "camilerin fiyatları yüksek olduğu için satılamamış ise yeniden daha düşük fiyat tespiti ile ve bölüm bölüm satmayı" genelge olarak Valiliklere yazmıştır. Yine Evkaf Umum Müdürü, Tekirdağ Valiliğine yazdığı bir başka genelge ile "Gazete ilanlarında, cami ve mescit olarak yazılmamasını, harap vakıf malı yazılmasını" talimatlandırmıştır. Ancak buna rağmen bir kısım memurlar bu emri tam anlamamış olmalı ki birçok ilanda yine camii ve mescit olarak satışa çıkılmıştır. Bir kısım camii ve mescitleri hayır sahibi Müslümanlar almış 1950 yılında Demokrat Partinin iktidara gelmesinden sonra tekrar Vakıflara iade etmiş ve camilerin bir kısmı bu suretle yeniden ibadete açılmıştır.
Diğer bir örnek de Afyonkarahisar'daki Umurbey At Pazarı Camiidir. Yıldırım Beyazıt'ın Anadolu Beylerbeyi olan Kara Timurtaş Paşa'nın oğlu Umur Bey, Fatih Sultan Mehmet ile İstanbul'un fethine katılmış ve daha sonra Afyon'a yerleşmiştir. 1455 yılında Selçuklu tarzında ahşap direkler ve tavan kullanılarak yaptırdığı "Umurbey At Pazarı Camii", Kurtuluş Savaşı sırasında İngiliz, Fransız ve İtalyan İşgal kuvvetlerine karşı verilen protestonun hazırlandığı ve miting kararının alındığı bir merkezdir. Bu tarihi ve çok kıymetli camii sapa sağlam iken, Afyonkarahisar gibi geniş bir ovada kurulu bulunan şehirde başka bir yer kalmamış gibi 1933 yılında Cumhuriyetin 10. Yıl hatırası için 1290 TL'ye Afyon Belediye Encümenin 1168 nolu kararı ile kamulaştırılmıştır. Camii yıktırılmış ve yerine Avusturyalı heykeltıraş H.Krippel'e 59.446 TL'ye Zafer Anıtı yaptırılmıştır. Caminin yerine yaptırılan Zafer Anıtı 24 Mart 1936 tarihinde Başvekil İsmet İnönü'nün de katılımı ile açılmıştır. CHP nin yıktığı bu tarihi cami AK Partili Afyonkarahisar Belediyesi öncülüğünde ve hayırseverlerin katkılarıyla 87 yıl sonra yeniden ihya edilerek 2020 yılının Ramazan ayının covid izni sonrası kılınan Cuma namazı ile tekrar ibadete açılmıştır.
CHP'nin tek parti iktidarında ülkedeki camilerin % 50'si satılmıştır. Yıkılarak veya doğrudan satılan camilere ilişkin 1927- 1949 tarihleri arasında çok sayıda Bakanlar Kurulu kararları (İcra Vekilleri Heyeti) bulunmaktadır.