Yazarlar
Maria Ekmekçioğlu

Maria Ekmekçioğlu

Maria’nın Bahçesi TÜM YAZILARI
24 Ocak 2013

Yılbaşından sonra canlanan hatıralar

Aralık ve ocak ayları, en sevdiğim iki aydır. Nedeni ise çok basit, en güzel kokuların yayıldığı aylar… Bu kokular mutfaklarımızdan yayılan yılbaşı kokularıdır. Kaybolmaya yüz tutmuş, eski adetleri ve unutulmuş anne yemeklerini yaşatmanın aylarıdır.

Tarçın, zencefil, mahlep ve kakulenin kokularının kar tutmuş pencerelerimizden dışarı doğru yayıldığı aylardır.

Aralık ayının başında evi süsleme havasına girmiştim. Çam ağacı hazırlandı, süsler tek tek kutulardan çıkmaya başladı. Cam toplar, kırılanlar, kırılmayanlar, Noel babalar, melekler, porselen toplar, yurt içi ve yurt dışından valizlerde taşınan onlarca süs… Aralarında sevgili anneciğimin Noel ağacını süsleyen ve hala kırılmamış iki porselen melek de vardı. Melekleri elime aldığımda, annemle beraber Noel ağacımızı süslediğimiz yıllara gittim. Anneciğimin telaş dolu sesi kulaklarımda çınladı. Yılbaşı yemeğinin hazırlıkları… Alınacak hediyeler… Kimlere dağıtılacağı… Büyükler için ayrı, küçükler için ayrı kurulacak masalar… Kimlerin davet edileceği… Davetlilerin 13 kişi olmamasına özellikle dikkat edilmesi... Kolalı keten masa örtüleri… Lavanta kokulu peçeteler... Çatal-kaşığın parlatılması, her şey ama her şey annemin kontrolünde gelişirdi. En önemlisi de mönüydü. Nelerin pişeceği, yapılacak mezeler, yılbaşı çöreği, hindinin nereden alınacağı…

Evde tatlı bir telaş…

Anne-baba evimde sofra kurmak çok önemli bir olaydı. Kaldı ki yılbaşı sofrasının önemini varın siz tahmin edin. Akrabalar, dostlar, babamın iş arkadaşları davetli listesi hazırlanırdı. Ardından mönü çıkarılıp, alışveriş listesi yapılırdı.

O zamanlar Taksim Meydanı'nda Ankara Pazarı vardı. Alışverişin kuru gıda kısmı oradan yapılır, devamı Balık Pazarı'ndan alınırdı. Reşat'tan çiroz, lakerda ve balık yumurtası, ciğerciden kuzu ciğeri, beyin ve dalak, Üç Yıldız'dan tel kadayıf, baklavalık yufka, yassı kadayıf ve bergamutlu çevirme tatlısı alınırdı. Kurtuluş'taki Aris'ten peynirler ve şarküteri, Cihangir'den turşu, Hacı Bekir'den kanepe yapmak için sandviç ekmekleri, her yıl uzun uzun düşünsek de hindi eninde sonunda Balık Pazarı'ndaki kasaptan sipariş edilirdi. İnci'den profiterol ve palmiyeler hazır edilirdi.

Hazırlıklar haftalar önce başlardı. Hala sakladığım annemin bir yılbaşı menüsü var. Mönünün sonunda aile yemeklerine ve ailenin babasına verilen özeni gösteren; "Hindinin bir budu kayınpederime, bir budu eşimle babama paylaştırılacak. Göğüsün bir kısmı kayınvalidem ve anneme, diğer kısmı misafirlere, kalanı da çocuklara" cümlelerini asla unutamam.

Bu mönüyü sizlerle de paylaşmak istiyorum;
Yalancı dolma, piyaz, patlıcan salatası, mayonezli Rus salatası, beyin salatası, lahana dolması, pastırma, jambon, peynirler, çiroz, lakerda, likurinos, avgotaraho, bol soğanlı kuzu ciğeri, sigara böreği,dalak dolması, incir dolması, midye salması ve kestaneli hindi dolması.Tatlılarda cevizli kadayıf, tereyağlı cevizli baklava, yassı kadayıf ve tabii ki yılbaşı çöreği.

Yılbaşı çöreğinin en büyük esprisi, içinde bir altının saklanması. Babam çöreği keserken adaletli davranmaya çalışır, kapalı gözlerle altını çöreğe saklar, bir-iki defa çöreği döndürür, sonra dilimlerdi. Altın kime düşerse, yılın bereketlisi olurdu. Bu çöreği yapmak el mahareti isteyen zor bir işti. Mahlep, kakule ve tereyağı karıştırılır. Hamur gece boyunca bir battaniyeye sarılıp, sobanın yanında sıcakta dinlendirilirdi.
Benim küçüklüğümde evlerimizde sobalar yanardı, kalorifer yoktu elbet. Ertesi sabah hamur hazırlanıp tepsilere konulur, hindi ile beraber mahallenin fırınına pişmeye giderdi. Şimdi düşünüyorum da, o dönemde hayat zor ve yorucu olabiliyormuş. Ama bir o kadar da güzel… Her mahallenin fırınında çörekler, hindiler, kuzular, baklavalar pişer, kokular İstanbul'un dört yanını sarardı.

Akşam 12:00'den sonra sokaklara çıkan müzisyenler akordeon ve gitar eşliğinde şarkılar söyler, her mahalleyi şenlendirirdi. Gecenin bir vaktinde aile büyüğü arabasını alır, çocukları toplar Vefa'ya boza almaya giderdi. Önce oracıkta tarçınlı bozalar içilir, sonrasında şişelere doldurulup, evde bekleyenlere yetiştirilirdi.

İstanbul'daki eski evimdeki yılbaşı gecelerini her hatırladığımda, artık hayatta olmayan sevgili insanlar aklıma geliyor… Anne, babam, abim Dimitri, Miliça teyzem, Anasto teyzem, Hristo amcam, Koço amcam, kuzenim Meri, Papular, Giagialar, Ragıp amcam, Zehra teyzem… He güzel insanlardı, ne güzel izler bıraktılar hayatımda…

Aralık ve ocak ayı benim için yılın en kıymet verdiğim aylarıdır… Geçmişi yaşıyor ve çocuklarıma yaşatmaya çalışıyorum, çünkü adetlerin devam etmesi ve geçmişi yaşatmak artık onların elinde, yeter ki biz onlara öğretelim.

Bu yıl 2013'te ben de, yukarıda size verdiğim annemin mönüsünü hazırladım. Dostlarımla birlikte kaybolan tatları ve adetleri yaşatmaya çalıştım. Mahalleme kakule, mahlep, tereyağı, zencefil ve cevizli baklava kokuları yaydım. Çöreklerimi, hindimi, dolmalarımı pişirdim. Yılbaşı ağacımı süsledim. Çöreğime kapalı gözlerle altını sakladım. Kadehimi, geçen güzel anılara ve gelecekte beni bekleyen güzelliklere kaldırdım…



Yazarın Önceki Yazıları

TÜM YAZILARI
SON DAKİKA