Mehmet Sait Kılıç

Mehmet Sait Kılıç

20 Mart 2017, Pazartesi

Keferenin parası, ajanların üstadı ve sandığa gömme meselesi

Evet, AB ile aramızda yarım asırdır karşılıklı oynanan bir tiyatro söz konusu. Biz AB'ye girmeyi hiç istemediğimiz halde sırf kefere para verecek umuduyla istermiş gibi yapıyoruz. Onlar da bizi almaya hiç niyetli olmadıkları halde sırf küllerimizden yeni bir Osmanlı doğmasın diye sanki alacaklarmış gibi yapıyorlar. Meselenin aslı budur.

Açıkçası ecnebilerin içişlerimize burnunu sokmasını sevmeyen bir milletiz. Hele hele egemenliğimizi paylaşmaktan ölesiye nefret ederiz...

AB'nin Müslüman olan bir ülkeyi birliğe kesinlikle almayacağını bilmeyen, duymayan, hatırlatmayan da pek kalmadı gibi.

Dedik ya maksat bizi oyalamak olsun. Onların en büyük korkusu, "Radikal Batılılaşma Projesi"ni hayata geçiren Türkiye'nin yeniden Osmanlı'ya dönmesi. İşte böyle bir dönüşümün olmaması için Avrupa bizi bazen havuçla (parayla) bazen de sopayla (ekonomik krizle, darbeyle) terbiye etmeye çalışıyor. İşte yarım asırdır oynatılan ve kimsenin iplemediği bu dizi film Erdoğan'la birlikte berheva oldu...

Geçen gün Almaya Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel söz konusu oyundaki rolünü "Şu kesin ki Türkiye AB üyeliğine hiç bu kadar uzak olmamıştı" cümlesiyle çok güzel ifade etmiş. Ardından "Türkiye'nin Erdoğan iktidarında AB'ye üye olmasının mümkün olmadığını" eklemiş sözlerine.

Referandum öncesi "AB havucunu" göstererek seçmenden "hayır" oyu istemiş anlayacağınız. Aklınca Erdoğan'a vurmaya çalışmış. Yerseniz...

Sanki Erdoğan olmasa ya da gitse bizi hemen AB'ye alacaklar. Dünya tarihinde 50 yılı aşkın bir süredir dillendirilen bundan daha büyük bir yalan yoktur herhalde!

Alman ajanlarının başı ikna olmamış

Alman İstihbarat Servisi (BND) Şefi Bruno Kahl, 15 Temmuz darbe girişiminin arkasında FETÖ'nün bulunduğuna dair kanıt olmadığını ve dolayısıyla FETÖ'nün bir terör örgütü olarak kabul edilemeyeceğini belirtmiş.

Şimdi bu ulu ajana soruyoruz:

İstanbul Emniyet Müdürlüğü'nün önünde askeri üniformayla enselenen FETÖ'cü firari polis müdürü Mithat Aynacı darbe gecesi orada çiçekleri mi suluyordu?

Bunun gibi Ankara Emniyet Müdürlüğü'nün önünde gözaltına alınan askerlerin arasında yer alan ve FETÖ'den aranan Lokman ve Gürsel adlı iki eski polis müdürü ne halt yiyordu orada?

FETÖ üyesi olduğunu açıkça itiraf eden Garnizon komutanı Tuğgeneral Celalaeddin Sağır'a diyecek bir şeyin var mı?

Peki paketlenen darbeci subayların orasından burasından çıkan ve bizzat Gülen tarafından yazılan dualara ve verilen 1 dolarlara ne diyeceksin?

Keza meclisi bombalayan jetlerin kalktığı Akıncılar Üssünde yakalanan FETÖ'nün Sakarya imamı Adil Öksüz o saatte orada kulenin camlarını mı temizliyordu?

Gene Akıncı Üssünde enselenen Anafartalar Kolejlerinin sahibi ve Akıncı Üssünün ikinci imamı olduğu saptanan Hakan Çiçek pistin lambalarını mı değiştiriyordu?

TRT'yi basan darbecilerin yayını kesmeleri için yanlarında getirdikleri ve sabah kaçarken tespit edilen FETÖ'cü üç sivil mühendise ne diyeceksin?

Darbeyi FETÖ'nün yaptığını itiraf eden, Hulusi Akar'ın emir subayı Yarbay Levent Türkkan'a diyecek bir lafın var mı?

Binlerce FETÖ'cü darbecinin itiraflarıyla yani ikrarlarıyla sabit olan bir gerçeğe yalan demek mümkün mü? Sizin hukukta, "ikrar" kesin delillerden sayılmıyor mu be adam?

FETÖ nedeniyle mahkemelerimizde 10 binlerce davanın derdest olduğu ve 100 bini aşkın insanın FETÖ bağlantısı nedeniyle mesleğinden atıldığı bir ortamda ortada kanıt manıt yok demek mümkün mü?

Ülkemizde gerçekleştirilen ve kayıtlara faili meçhul olarak geçen onlarca suikastın arkasında oldukları saptanan ve darbe gecesi yüzlerce sivili katleden ve binlercesini de yaralayan bir örgüt terör örgütü değil de nedir?

Doğrusu PKK'yı da (sözde değil özde tabii) terör örgütü olarak kabul etmeyen Almanların FETÖ'yü aklayarak onlara bu denli sahip çıkmalarına şaşırmıyoruz. Daha doğrusu bu Almanların hiçbir hali artık bizi şaşırtmıyor. Maşallah her yerlerinden ihanet fışkırıyor.

Hayırcı PKK sempatizanlarına yeşil ışık

Gezi kalkışmasının arkasında olan Alman gizli servisi yani aslında Almanya, Tayyip Erdoğan'ı istemiyor. Almanya, Erdoğan'la papaz olan herkesi ya el altından ya da el üstünden destekliyor. Eksik olmasın (!) FETÖ ve PKK'ya her türlü lojistik yardımı sağlıyor. Ne hikmetse "hayır" kampanyalarını bizzat örgütlediği halde "evet" kampanyalarına asla izin vermiyor...

Geçen gün Avrupa'da yaşayan on binlerce PKK sempatizanı Almanya'nın Frankfurt kentinde Nevruz'u bahane ederek toplanmış. Bu terör örgütü destekçilerine seslenen DBP Eş Başkanı Kamuran Yüksek de gaza gelerek "16 Nisan'da Erdoğan'ı ve AK Parti'yi sandığa gömeceklerini" söylemiş. Hem terbiyesizlik etmiş hem de haddini aşmış yani. Referandumda millet "evet" diyerek façasını indirecek aşağıya zavallının haberi yok.

"Hayır" propagandasının yapıldığı bu dev organizasyonu PKK'ya açıktan destek veren NAV-DEM düzenlemiş. Gelen haberlere göre bunlara Asuri-Süryani, Türkiye kökenli komünistler ve bir takım alevi örgütleri de katılmış...

Avrupa Birliği aslında Almanya demektir. Daha doğrusu birliğin patronu Almanya'dır. Unutmayalım ki bu Almanlar son yüzyılda 2 defa dünya savaşı çıkardılar. Şimdilerde de emperyalist ve kapitalist politikalarını AB şemsiyesi altında yürütüyorlar. İngiltere (Britanya) bu gerçeği gördüğü için birlikten ayrılma kararı aldı. Böylece Almanlara feci halde kazık atmış oldu...

Geçmişte atılan kazık

Belki duymuşluğunuz vardır. Sarıkamış'ta on binlerce Osmanlı askerini kara gömerek şehit olmalarına neden olan, o dönem Enver Paşa'nın komutanı olan ve Enver Paşa'ya o bölgede Ruslarla savaşmak gerektiğini belleten Osmanlı Genelkurmay Başkanı Bronsart adlı bir Almandı...

Demek ki ne geçmişte ne günümüzde ne de gelecekte bu Almanlardan gerçek anlamda dost olmaz. Bunlarla ancak karşılıklı çıkar ilişkisine dayalı, denge politikasının hakim olduğu barışçıl bir soğuk ilişki güdülebilir.

Bunu da ancak her alanda ayakları üzerine basabilen, her türlü "vesayetlerden arınmış" ve "Güçlü Yönetim Sistemi"ne sahip Türkiye gerçekleştirebilir.

İşte bu yüzden referandumdan "evet" çıkması çok önemli. Kabak gibi ortada duran şu gerçeği gavurlar bile gördüğü halde bizdeki birtakım enayilerin (hıyarların da diyebilirsiniz) hâlâ görememesi çok tuhaf doğrusu...

SON DAKİKA