Doğumun doğası

İnsan türü de tıpkı diğer memeliler gibi doğum yapabilmek üzerine bedensel donanıma sahip. Peki, ne oldu da toplum olarak doğumun doğasına inancımızı kaybettik ve doğumdan bu kadar korkar olduk ?

Giriş Tarihi: 26.10.2017 12:46 Son Güncelleme: 26.10.2017 12:48
Doğumun doğası

"Uygun koşullların sunulmaması ve korku doğumu etkiliyor"
Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Semra Özer / Bahçelievler Devlet Hastanesi Başhekim Yardımcısı

Günümüzde doğumun doğası neden unutuldu?

Evet, doğumun doğasından uzaklaştık, doğumun doğal bir süreç olduğunu unuttuk. Sanki bir tıbbi prosedür, bir ameliyatmış gibi düşünüyoruz doğumu. Niye bu hale geldik? Doğumun tarihteki gelişimine bakarsak bunu anlayabiliriz: Düşünün 100 sene önce kadın çocuğunu doğuruyordu ve hayatına devam ediyordu. Elbette bazı doğumlarda kanama gibi bazı sıkıntılar yaşanabiliyordu. Bugün olsa zor bir doğum olacağı fark edilip sezaryenle sağlıklı doğabilecek bir bebek sakat kalıyordu. Sadece hijyen koşullarına dikkat edilmediği için anneleri kaybedebiliyorduk. Ama bunun oranı öyle çok yüksek değildi. Diyelim ki yüzde 10 olsun. Yüzde 90'ı da gayet iyi geçiyordu. Herhangi bir sorun olmadan rahat geçiyordu doğumların %90'ı. Sonra ne oldu? Tıp bilimi bu sorunlara çözümler bulmaya çalıştı. Bu çalışmalar sırasında gördük ki çoğu anneyi ya da bebeği biz mikrop kapmaktan veya tetanostan kaybediyoruz. Bunlara dikkat ettikten sonra bir kere bu rakamın da çok büyük bir kısmını yok ettik. Zor doğumlara müdahale etmek adına biraz daha iyi bir destek için çözümler aradık, forseps, sezaryen gibi... Şimdi ultrason, muayeneler, sezaryen ve belli ölçümlerimiz var, eğer bebek kendi yolundan sağlıklı doğamayacaksa sezaryen yapıyoruz. Ve böylece sağlıklı doğuyor. Bu durumun mantığı; müdahale yapıyoruz, hayat kurtarıyoruz. Doğumun doğallığından uzaklaşmasında bunların etkisi çok büyük oldu. Sanki doğuma müdahale etmezsek sorun çıkacak gibi gelmeye başladı. Giderek daha fazla doğuma müdahale etmeye başladık. Ama bunu, gerekliliğini sorgulamadan her doğuma yapmaya başlayınca işin rengi değişti. Çünkü sağlıkla ilerleyen bir doğuma müdahale ederseniz bu defa bu sorunsuz doğumlar da müdahalelerin komplikasyonlarına bağlı sorunlu doğum haline gelmeye başlar. Mesela bebek doğamıyorsa üstten bastırmak suretiyle yardım etmek her kültürde yüzyıllardır vardır. Ama her doğumda bebek azcık daha hızlı çıksın diye üstten basınç uygulamaya kalktığınızda hem doğum konforu bozuluyor hem de nadiren de olsa bu basınca bağlı yaralanmalar meydana gelebiliyor. Bebeğin sağlığı tehlikedeyse ya da anne çok yorulduysa yardımcı olacak "bu yöntem" gerekmediği halde uygulanırsa sorunun esas kaynağı oluyor. Bir şey olacak diye korktuğumuz için müdahale ediyoruz, bu sefer de korktuğumuz için bir şeyler oluyor.

Neden kadınların ve sağlık çalışanlarının birçoğu doğumdan bu kadar korkuyor sizce?
Ve korku neden bu kadar önemli doğumlarda… Hani bazı kadınlarda vajinismus diye bir sorun vardır, kadın ilişkiye girebileceğini hayal bile edemez, ilişkinin korkunç ve ağrılı olacağını düşünür, buna bağlı olarak da kendini kasar ve bu sebeple de ilişkiye giremez. İşte bizde de toplumsal olarak "doğumismus" var diye düşünüyorum. Bu tamamen benim uydurduğum bir kelime tabii. Yani doğurabileceğimize, bir bebeğin vajinadan çıkabileceğine kesinlikle inancımız yok ve bunun çok ağrılı olacağını kanıksamışız. Bu yüzden de doğurma eylemine girince doğuramıyoruz. Ben de bu sebeple böyle bir kelime uydurdum. Sorunuzun cevabı da sanırım toplum olarak sahip olduğumuz doğumismus. Yani doğumun mutlaka ağrılı olacağına dair çok yanlış bir inanç var. Bir bebeğin vajinal yolla doğup da bu doğumda herhangi bir sorun yaşanmayacağını aklımız almıyor. Siz hiç doğum yaparken ağrıdan bağıran kedi, köpek, koyun vb duydunuz mu? Kediniz varsa ve doğum yaptıysa bilirsiniz. Doğum yaklaştığında kedi kuytu bir yer bulur kendine, sabah bir bakarsınız doğurmuş. Çok evcilleşmiş bir kediniz varsa sizi yanında isteyebilir, ama sokak kedileri doğum yaparken onlara asla yaklaşamazsınız. Siz gelirseniz ya da ışık olursa, kedi kendini tehlikede hissederse doğuramaz. Kaçar gider, güvenli bir yer bulur, orada doğurur. Oysa biz kadınlarımızı güvenlik adı altında güvenli evlerinden uzakta doğumhanelere alıyoruz, ameliyat önlüğü giydirip, aç ve yalnız bırakıp spot ışıklar altında doğum yapmasını bekliyoruz. Kadının güvendiği hiçbir şeye tutunması mümkün değil, mahremiyetine saygı gösterilmiyor, odaya girenler çıkanlar belli değil, doğum sırasında sessiz bir ortama ihtiyaç var, ama ortam gürültülü; yan tarafta belki müdahale yapılanların sesleri veya personelin konuşmaları geliyor vb. Tüm bunların üzerine zaten korku var. Korku doğumu durduran en önemli faktördür, korkuyor kadınlar, her şeyden korkuyor. Aslında o kedi gibi kaçıp saklanmak istiyor ama muayene olmak zorunda kalıyor. Ayrıca bir de muayene ediyorsunuz ve örneğin "6 santim olmuş" diyorsunuz, kaç saatte 6 santim açıldı diye düşünüyor, hesaplıyor anne. Oysa bunlar sağlık personelini ilgilendiren şeyler, ama anneler bunlara takılıyor vb. İşte bunlar doğumun doğasına aykırı olan şeyler.

"Doğum yapmak maalesef ilkellik olarak anılmaya başlandı"
Sadece doğumun doğası unutulmadı, teknolojinin hayatımıza girmesiyle her şeyin doğası unutuldu. Son yüzyılda teknoloji süratle gelişmeye başladı. Fabrikasyon ürünler inanılmaz arttı. Birçok hastalığa tedaviler gelişti. Örnek verelim, şimdi birkaç istisna hariç kim sütünü sağıyor da kendi peynirini kendi yapıyor? Şu anda doğum yapacak çağdaki kadınlar da doğum çalışanları da bu şekilde yetişmiş neslin mensupları. Asansörlerimizden iner, arabalarımızla maaşımızı kazandığımız işlerimize gider, AVM'lerden alışverişimizi yapar, evimize döneriz. Doğal dediğimiz tek şey ayda yılda bir doğa manzaralı bir kafeteryada pazar kahvaltısı yapmak olur. Hastaneler ise 5 yıldızlı otel görünümünde odalarda sizi profesörlere muayene ettirir ve uzay üssü gibi ameliyathanelerde şipşak bebeğinizi kucağınıza verir. Hatta fotoğrafçınız da 1 günde size doğum maceranızın albümünü teslim eder. Köyünde yaşayan, genç yaşta evlenip çiftliğinde çalışmaktan facebook kullanmaya vakti ve imkanı olmayan, doğumla ilgili anıları kedilerinin, kuzularının yavrulaması olan kadının doğumu ile yeni nesil kadının doğumu arasında çok fark var. Aynı şekilde sağlık çalışanları için de devir değişti. Sezaryen çok hayat kurtardığı için sanki garantili çözüm gibi duruyor, kaderde olan şeyler için doktorlar suçlanıyor, her doğum komplikasyonunda doktora, "Neden sezaryen yapmadın ki?" sorusu soruluyor. Oysa doğumdan korkan, doğurmaya çok da müsait olmayan altyapıya sahip hamileye; doğum fizyolojisini negatif etkileyebilecek bir ortamda doğum yapmasını bekleyen bir ortam sunuluyor maalesef. Hamilelikte ya da doğumda sağlığın garantisi olma rolü verildi artık sağlıkçıya. Bebek sahibi olmak hayatın bir parçası değil, marketten alınan bir ürün gibi oldu. Çok ağır bir cümle olduğunun farkındayım. Örneğin; 1970'lerde Amerika'da bebek maması satışları başladığında, mamalar anne sütüne karşı daha iyi bir alternatifmiş gibi sunuldu. Emziriyorsan ilkelsin, yoksulsun, böyle bir imaj yaratılmıştı ki, 50 sene sonra bile hala bunu silmek çok zor. En doğal eylem olan emzirmeyi iğrenç buluyor insanlar. Aynı şey doğum için de oldu, yani "Sen teknolojik olarak bebeği çıkartabiliyorken, niye ilkel ilkel ıkınasın" dendi. Bir dönem Türkiye'de de sezaryen, övünülecek bir şeymiş gibi görüldü.

Kedi veya köpek gibi memeliler doğum anı geldiği anda, doğal bir şekilde soteye çekiliyor ve güzelce, abartı çığlıklar atmadan, telaş etmeden doğum yapabiliyor dediniz. İnsanların diğer memelilerden daha zor doğum yapmalarının sebebi nedir o zaman?
Evet, diğer memeliler sessizce soteye çekilip doğum yapıyorlar. Çünkü bağırırsa başka hayvanlar duyar ve doğum yapan memeli tehlike altına girer. Doğumun doğasında ağrının olmadığının en büyük ispatı da budur. Doğum olayı yaratılışta, fizyolojide ağrılı bir şey olsaydı hiçbir memeli doğum yapamazdı. Doğum yaptığı anda düşmanları saldırırdı. Doğurmayı engelleyen en büyük sebep korkudur! Kediniz doğum yaparken, ya omzu takılırsa ya bebeğe bir şey olursa diye düşünmez. Düşünerek doğum yapılmaz. Siz midenize hangi yemeği sindirirken hangi enzimden ne kadar kullanacağını söylüyor musunuz? Ya da "Koşuyorum, acaba kalbim yeterince hızlı atabilecek mi?" diye düşünüyor musunuz? Her şeyin teknolojik olmasını istememiz, her şeyi kontrol edebileceğimizi sanmamız bizi durduruyor. İşte bu korkularla ilgili tabiri caizse halının altına ittiğiniz ne varsa doğum sırasında çıkabiliyor. Bu yüzden bunları hamilelikte çalışmış olmak, önceden fark edebilmek ve anneyi sadece fiziksel değil, psikolojik olarak desteklemek gerekiyor. Annenin gevşemeyi, oluruna bırakmayı doğuma kadar öğrenmiş olması gerekiyor.

"Dünyanın her yerinde yeterince desteklenen anneler daha iyi doğum yapıyor"

Kadınlar doğalarına uygun bir doğum için neler hedeflemeli, neler yapmalı, nasıl bir çaba göstermeli? Aynı hedef için sağlık çalışanları neler yapmalılar?

Doğum kendiliğinden olur, anneler önce buna inanmalı. Bebek kendi doğar, bunu bir şekilde ebe yaptıracak, doktor yaptıracak şeklinde, hele ki garanti bekleyerek, güvenlik arzusu altında özümüzden uzaklaşmayalım. Anneler tevekkül edince, güvendiği ekiplerle uygun ortamlarda doğum yapınca, "zorla doğurtulmamış" oluyorlar. Size bir de vajeryen diye, aslında yine benim kullanmayı çok sevdiğim bir kavramdan daha söz etmek istiyorum. Elbette bu da doğumismus gibi uydurma bir tanım, ama ne demek istediğimi güzel anlatıyor. Sağlık çalışanları da, hamile de ailesi de doğumda olabileceklerden korkar ve herkes doğumu bir operasyon gibi görür. İşte vajeryen, bebeği vajinal yolla çıkartmanın adıdır. Vajeryen'de tam açık olana kadar beklenir, anne doğum masasına alınır ve bebek oradan "çıkartılır". Yani vajeryen'de; doğum bebeğin ve annenin yaptığı bir iş gibi değil, operasyon olarak görülür. Aynı sezaryende bebeğin ameliyat ile karından çıkartılması gibi, vajeryende de vajinal yolla çıkartılır. Her şey kontrol altında olur böylece… Dosyaya "normal spontan doğum" yazılsa da anne kendisini doğurtacak ebe/doktor bulmuştur, sağlıkçı bebeği "doğurtmuştur". Doğum raporlarına bile "anne doğum yaptı" yazılmaz, "Bebek doğurtuldu" yazılır. "Vajeryen operasyonu başarıyla tamamlandı" der gibi… Oysa doğum kendiliğinden olan bir eylemdir. Doğurtulmayı beklemeyin, doğurun, biz size yardımcı olalım. Bugün hamilelerin ve ailelerin beklediği şey maalesef vajeryen: "Doktor gelsin, doğurtsun gitsin. Ve tabii bu sırada herhangi bir sorun yaşanmasın. Onun için doktora gelmedik mi?" Oysa vajeryen oldukça riskli bir eylemdir. Yani bence anneler vajeryen olacaklarına sezaryen olsunlar. İşte "Doktorlar sezaryene yatkınlar, hep sezaryen öneriyorlar" deme sebebimiz de budur aslında, çünkü sağlıkçılar da benimle aynı fikirde. Vajeryen çok tatsız ve sorunlu bir doğum şekli. Ama hamileler doğumlarına hazırlanmadıkça, doğumu spontan bir eylem, hormonların etkisiyle muhteşem duyguların yaşandığı bir olay olarak görmedikçe sağlıkçılar olarak görebildiğimiz tek doğum şekli vajeryen olacak. Ve ben dahil hiçbir kadın doğum uzmanı kendinin ya da yakınının vajeryen olmasını istemez, sezaryeni vajeryene tercih eder. Oysa aileler de sağlıkçılar da doğumun kendiliğinden olmasına fırsat verdiklerinde, doğumun sağlıkla gerçekleşmesi için gerekli koşulları sağladığımızda göreceğiz ki tüm müdahaleler sadece bir sorun varsa uygulanmak ve hayat kurtarmak için var. Doğumu gerçekleştirmek için değil.


"Doğumda her şey yolundaysa, hiçbir şey yapmamayı becerebilmemiz lazım !"

Peki, anneler doğum sürecini kendi kendilerine nasıl yönetecek?

Bir doğumda ebemize "Ben hiç yokmuşum gibi davran, ebe doğumu olsun" dedim, sonra kenara çekildim. Doğum sağlıklı ilerliyordu ve biz sadece hamileyi ve bebeği tıbbi bir sorun var mı diye izliyorduk. Pozisyon olarak dizdirsek doğumuydu, doğum çok güzel oldu… Doğumdan sonra ebeye "Nasıl hissettin?" diye sordum, "Sen de karışmadın, ben de karışmadım, ikimiz de karışmadığımız için kimin karışmadığı belli olmadı" dedi. Çok güldük. Ama aslında doğum yardımı; gerekmedikçe hiçbir şey yapmamak, gerektiğinde de yapılabilecek her şeyi yapmaktır. "Doğurtmak"tan "yapmama"ya geçtiğimiz için, "Çok haklısın" dedim. Hiçbir şey yapmamayı becermek lazım! Annenin içgüdüleri ile hareket etmeyi becermesi ve ekibin de anne adayını desteklemesi lazım! Elbette sorun varsa bir şey yapmalıyız, benim kast ettiğim doğal seyrinde ilerleyen doğum eylemi için anne ve bebeğine izin vermek, onları rahat bırakmak… Kadını olduğu gibi bırakacaksın, ama inanmayan ön hazırlığı olmayan hamileyi bırakamayacaksın elbette. Bir kadın doğurabileceğine inandığı zaman çok güzel doğum yapıyor. Elbette patoloji varsa doktor müdahale ediyor ve bunu sonuna kadar da yapıyor. Tıp bilimi yıllardır bunun için gelişti. Hedefimiz ne? Doğal mı, sağlıklı mı, vajinal mi? Bu önemli! Doğal olacak diye sağlıktan ödün vermeyeceğiz! Ama sırf toplumsal doğumismus yaşıyoruz diye yeni neslin çoğunluğunu sezaryenle, hele ki doğum başlamadan dünyaya getirmenin de ne kadar sağlıksız olduğunu anlamamız lazım. Herkes "doğumda ya bebeğime bir şey olursa" diye korkuyor. Sezaryen oranımız % 5'ten % 55'e çıktığından beri o doğumda olursa diye korkulan sorunların bir tanesi bile mi azalmaz? Kimse bunu düşünmüyor. Ama anneler defalarca sezaryen olmaya bağlı sorunlar yaşamaya başladılar ve yavaş yavaş alarm zilleri çalıyor. Annenin içgüdüleriyle hareket etmesi, ekibin onu desteklemesi, sağlık çalışanlarının da gerçekten gerektiği zaman müdahaleleri uygulaması, doğumun ebelerin işi olduğunun kabul edilmesi ve ebelerin kadına destek olabilmesi için uygun koşulların yaratılması… Bunlar çok önemli!

"Esas şimdi daha az korkmamız lazım"

Korkmak, doğum sürecini nasıl olumsuz etkiliyor?

Anneler şunu unutmamalı: Doğum eyleminin kendisinin bir ağrısı yoktur. Doğum fizyolojik bir olaydır. Yutkunmak gibi, böbreğin idrar süzmesi gibi, kalbin atması gibi vücudun biyolojik bir işlevidir. Vücudumuzun yaptığı bir fonksiyondur. Doğumda da bir sorun olduğunda ağrı oluyor. Normal şartlarda sorun olmaması gerekiyor, ama ağrı olduğunda bunu nasıl idare edeceğini bilmiyorsan kasılıyorsun ve sırf kasılman bile ağrı ile sonuçlanıyor. Korkman ağrıyla sonuçlanıyor, bunların hepsi patolojidir. Hiç başa çıkamıyorsan epidural, yani ağrısız doğum var, hiç olmadı sezaryen var. 100 yıl önce iri bebeğini normal doğurmak zorunda olan kadın değiliz biz. Esas şimdi daha az korkmamız lazım. Kadın korktuğunda da rahim çalışması gerektiği gibi çalışmıyor. Maalesef doğum hormonlarının, mekanizmasını ve işleyişini sağlayabileceğine dair inancımızı kaybettik. Dışarıdan verilen suni sancı ve epiural gibi müdahalelerle doğumu daha iyi kontrol edebileceğimizi düşünmeye başladık. Doğumun doğasını kaybetmemizin en büyük sebebi bu! Bırakalım anneler doğursunlar. Örneğin; civciv kendisi yumurtadan çıkıyor, değil mi? Kabuğunu açıyor ve çıkıyor. Bunu öğrendi mi bir yerden? Hayır! Bizim bebeklerimiz de kendileri doğabiliyor aslında.

Hazırlayan: Zuhal EYÜBOĞLU

ARKADAŞINA GÖNDER
Doğumun doğası
* Birden fazla kişiye göndermek için, mail adresleri arasına “ ; ” koyunuz
SON DAKİKA