Onlar için ekmek aslanın ağzından da uzakta. Yerin yüzlerce metre altında, ışıksız, havasız, güneşsiz çalışmak bir yana her gün ölümle burun burunadır madenciler. Hele Türkiye gibi çalışma koşullarının, güvenlik önlemlerinin rahatlıkla ihlal edildiği ülkelerde kıldan ince kılıçtan keskin bir bağla bağlıdır madenci hayata...
Çalışma koşullarının kötülüğünden kaynaklanan meslek hastalıkları bir yana, maden ocaklarında yaşanan iş kazalarının istatistikleri hiç de iç açıcı değil.
Türkiye maden kazalarının çokça yaşandığı bir ülke. Maden ocaklarında bugüne kadar yaşanan faciaların en büyüğü Zonguldak Kozlu'da 3 Mart 1992'de meydana geldi. Kazada 263 işçi hayatını kaybetti.
Zonguldak'ta 1992'de yaşanan grizu faciası iş güvenliği tarihine kara bir leke olarak kazındı. Aynı yıl toplam 277 işçi hayatın kaybetti, 5 bin 403 işçi de yaralandı.
Zonguldak’ın 150 yıllık tarihinin en büyük felaketi olan kaza, 3 Mart 1992’de Zonguldak’ın Kozlu ilçesindeki taş kömürü maden ocağında saat 19.45 – 20.00 arasındaki zincirleme grizu patlamaları sonucu meydana geldi.
Patlama ile yeraltında çıkan yangınların denetim altına alınamaması ve ocağın bütün katlarındaki göçükler ve ulaşım yolları tahribatı nedeniyle ocak yüzey açıklıklarından kapatılmış, bu nedenle kazadan kurtulanların ifadelerini temel alan soruşturmada kazanın oluşma nedenleri tam olarak açıklığa kavuşturulamamıştır. Ocak 26 Mart 1992 günü tekrar açılmış ise de, yangının kızışması üzerine bir kere daha kapatılmıştır.
KAZAYI YAŞAYAN BİR İŞÇİNİN GÖZÜNDEN
“Grizu patlaması sırasında aniden ortaya çıkan mavi, yeşil ve kırmızı alev topu bizi savurdu. Başımdaki baretimi bile eriten alev, yüzümü ve ellerimi yakarak, birçok işçiyi de yaraladı. Her tarafta yankılanan çığlık seslerinden felaketin büyüklüğünü anladığımda lambamı yakmaya korktum. Ocak içinde sürünüp yerüstüne çıkmayı başardım. Madende kaldığım 3 saatte, rastladığım yaralıların yerlerini ekiplere bildirerek işçilerin sağ kurtarılmasına da yardımcı oldum. Arkadaşlarımın cesetleri arasında ilerleyerek kurtulduğum faciayı, psikolojik tedavi görmeme rağmen asla unutamadım. Yüzlerce arkadaşımızı çok kısa sürede yitirdik. O günler aklıma geldikçe yaşadığım acıyı asla anlatamam.”
Sonrasında yaşananlar ise işçilerin hayatlarına ne kadar değer verildiğini gösterir nitelikte: “Yaklaşık bir yıl süresince psikolojik tedavi görmemin ardından çalıştığım kurum'da yerüstünde görevlendirildim. Uzun yıllar sürekli kâbuslar görerek adeta uyku uyuyamadım. Ancak, yaşadığımız ıstıraplara karşın hiçbir zaman kurumdan beklediğimiz desteği alamadık. Faciadan 9 yıl sonra istem dışı emekli edilerek kurum ile ilişiğimiz kesildi. Dünyanın en zor mesleğini yapan madenciler, umarım bir daha bizim yaşadıklarımızla karşılaşmazlar.”
Türkiye tarihinin ikinci büyük maden faciası 7 Mart 1983'de Ereğli Maden İşletmelerine bağlı Armutçuk üretim bölgesinde meydana geldi. Bu faciada da 103 işçi yaşamını yitirdi.
GÜVENLİK ÖNLEMİ ALINMAMIŞ
Son bir yıllık zaman içinde de büyük maden faciaları yaşandı Türkiye'de. 10 Aralık 2009 akşamı Bursa'nın Mustafakemalpaşa ilçesine bağlı Deveci köyündeki maden ocağında meydana gelen göçükte 19 işçinin tamamı hayatını kaybetti. Akşam saat 19:30 sıralarında meydana gelen grizu faciasında 19 işçi yerin yaklaşık 220 metre altında mahsur kaldı ve patlama sonucu oluşan göçük, işçilere ulaşılmasını engelledi.
Çevre illerden ve diğer maden ocaklarından yardım ekipleri kurtarma çalışmalarına katıldı. Çalışmalara katılan 7 işçi zehirlenerek hastaneye kaldırıldı. Hava şartları da çalışmalara engel oldu. İşçilerin kurtarılması için Zonguldak'tan çağırılan ekibin gelmesi beklendi. Ancak ekibi taşıyan helikopter yoğun sis nedeniyle iniş yapamadı. Geri dönen helikopterdeki kurtarma ekipleri patlamadan saatler sonra karayolu ile Bursa'ya hareket etti.
Daha sonra yapılan incelemelerde patronun hiçbir iş güvenliği önlemi almadığı ortaya çıktı.
SABIKALI MADEN
Türkiye, 10 Aralık 2009'da Bursa'daki maden ocağında yaşanan grizu patlamasında kaybettiği 19 işçinin acısı hâlâ tazeyken 24 Şubat 2010'da akşam saatlerinde Balıkesir'den gelen haberle sarsıldı. Balıkesir'in Dursunbey ilçesine bağlı Odaköy'deki Şentaş Madencilik'e ait maden işletmesinde yaşanan grizu patlamasında 13 madenci hayatını kaybetti. Aynı maden ocağında 2006 yılında da grizu patlaması yaşanmış, 17 işçi hayatını kaybetmiş, 7 işçi de yaralanmıştı.
Mustafakemalpaşa ilçesi’nde 11 Aralık 2009 tarihinde 19 işçinin yaşamını yitirdiği kaza sonrasında patronun hiçbir iş güvenliği önlemi almadığı ortaya çıkmıştı. Kazanın ardından Balıkesir Dursunbey’deki Odaköy mevkiinde bulunan madenler,“örnek maden” olarak gazetecilere gösterilmişti. Dursunbey Odaköy’de bulunan madenler Erhan Ortaköylü’ye ait. Bu madenlerde çalışan işçiler ise taşeron Şen Madencilik Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi (ŞENTAŞ) bünyesinde çalışıyordu. Ortaköylü’nün sahibi olduğu madenlerde daha önce de bu tür kazalar meydana geldi. 2006 yılının Haziran’ında meydana gelen grizu patlaması sonucu 17 işçi hayatını kaybetmişti. 24 Şubat 2007 tarihinde yine aynı madenlerde meydana gelen grizu patlamasında 3 işçi yaşamını yitirmişti.
Türkiye aslında maden kazalarının çokça yaşandığı bir ülke. Maden ocaklarında bugüne kadar yaşanan faciaların en büyüğü Zonguldak Kozlu'da 3 Mart 1992'de meydana geldi.
1941 yılından bu yana maden kazalarında toplam, 3 bin 712 kişi hayatını kaybederken, 373 bin 484 kişi de yaralandı.
1992 yılında ise zonguldak kozlu ilçesinde yaşanan grizu faciasında 263 işçi öldü. Aynı yıl toplam 277 işçi hayatın kaybetti, 5 bin 403 işçi de yaralandı.
Sadece kazalar değil madencinin derdi. Madencilik yaşamı öldürücü hastalıklara da neden oluyor. ABD’deki işçi sendikaları birliği AFL-CIO değerlendirmesine göre 2005’te 50 bin ila 60 bin işçi de iş hastalıklarından ölmüş.
Londra Hijyen ve Tropikal Hastalıklar Okulu uzmanlarının yaptığı bir literatür taraması bunun bazı yanlarını çok açık ortaya koyuyor.
Başta asbest madeni çalışanlarında karşılaşılan solunum yolları, akciğer, mide kanserleri vb hastalıklardan ölümlerin sıklığı ortaya çıkıyor. Bu etki zaten yaygın olarak biliniyor ve İngiltere’deki büyük bir sigorta şirketinin iflasına neden bile olmuş. Asbestle ilişkili hastalıklardan kurtulmak ta olanaksız. Bu yüzden dünyanın bir çok ülkesinde asbest çıkarılması ya da kullanılması yasaklanmış durumda. Yine de, ABD’de asbestoziz hastalığından ölümler 1966-1998 yılları arasında 10 kat artmış.
Çok bilinen bir başka hastalık yaratıcı çalışma koşulları da kömür madenleri ile ilgili. Özellikle kömür çıkarılması sırasında oluşan tozlardan kaynaklanan hastalıklar grizu patlamaları ve göçüklerden daha fazla can alıcı olmaya başladı. Kronik bronşit, pnömokonyosis ve silikosis ölüme neden olan en yaygın kömür madeni işçiliği hastalıkları. Bunlar Kömür İşçisi Pnömokonyosizi (CWP) olarak anılıyor. Çalışmalar kömür maden işçilerinin yüzde 12 kadarının bu hastalıklara yakalandığını gösteriyor. ABD’de yapılan bir araştırma bitümlü kömür madenlerinde 40 yıl çalışmış olanların yüzde 2-12’sinde pnömokonyosis ve yüzde 1,3-6,7’sinde de ilerleyen masif fibrosis hastalıklarının görüldüğünü ve antrasit madenlerinde çalışanlarda bu oranların daha yüksek olduğunu ortaya çıkarmış. Yine ABD’de otopsisi yapılan 3365 maden işçisinin yüzde 12,5’inde klasik silikosis nodülleri bulunduğu görülmüş.
Altın madenciliğinde çalışanlarda ise 70’li yıllara kadar özellikle cıva zehirlenmesinin çok yaygın olduğu biliniyordu. Şimdi cıvayla amalgam teknolojisi pek kullanılmıyor olsa da, az gelişmiş ülkelerdeki kaçak ve küçük madenlerde bu sorun halen sürüyor. Ama, siyanürle altın eldesi teknolojisinin gelişmesi maden işçileri için yepyeni ve ölümcül bir sağlık sorunu alanı yaratmış durumda. Dünyanın değişik yerlerinde, bu yolla yapılan altın işletmelerinin insan sağlığına olan olumsuz etkileri, çok sayıda çalışma ile belirlenmiştir. Örneğin, Kanada Ontario Eyaleti’ndeki altın işletmelerinde çalışanlar üzerinde, bir kamu kuruluşu olan “Workers Compensation Board” için yapılmış üç ayrı araştırmanın sonuçlarına göre bu maden işletmelerinde çalışanların akciğer kanserinden ölme riskinin, aynı bölgedeki madenlerde çalışmayanlara göre yüzde 40 daha yüksek olduğu (SMR 140), mide kanseri için böyle bir ilişkinin bulunamadığı, kanser riskinin artışının yeraltında çalışanlarda ve ayrıca sigara içenlerde daha yüksek olduğu, bu risk artışının arsenik ya da radon gibi kanser yapıcı kimyasallardan mı yoksa silisli tozların solunmasından mı kaynaklandığına ilişkin güvenilir veri bulunamadığı bildirilmektedir.
Altın madenleri çalışanları arasında akciğer kanserinden ölme riskinin yüksekliği başka araştırmalarla da belirlenmiş. Örneğin, Avustralya’da 14 yıl süre ile 1974 madenci üzerinde yapılan çalışmada SMR=140; 3971 Güney Afrikalı madenci üzerinde 9 yıl süre için yapılan çalışmada SMR=161; ABD Güney Dakota’da Lead Madeni’nde 14 yıl için SMR=370; Sovyetler Birliği’nde 27 yıl için RR=7,9 gibi yüksek riskler bulunmuş. 1940’a kadar siyanürle işlem yapılmış olduğu bilinen ve 1974’ten bu yana terkedilmiş olan Kıbrıs Lefke’deki CMC Madeni ile ilgili olarak bir araştırma başlattığına değinen Dr. Enver Bıldır, “Bu konuda henüz sonuçlanmamış bir çalışmam vardır. İşe giriş numaralarına göre sıralanan 30 Kasım 1963 tarihli Karadağ yer altı madencileri listesini ele alan bu çalışma, henüz daha işin başında olmasına rağmen ürkütücü gerçeği gözler önüne sermektedir. Listedeki bir numaralı isim Ali Kayımzade akciğer kanserinden ölmüş, 2 numaralı işçi Hüdaverdi Kasım ise kan kanserinden. İlk 15 işçiden ölüm nedenlerini bulabildiğim 10 işçinin 6’sı kanserden ölmüş. Kanser illetinden kırılan sadece madenciler olmadılar. Dört bir tarafı maden atıkları ile kirletilen Lefke’de yaşayan insanların tümü bu kirlilikten etkilenmiş ve etkilenmeye devam ediyor. Lefke Belediyesi 2000 yılı ölüm kayıtlarına göre bölgede ölümlerin yarısı kanser kaynaklı” bilgisini veriyor.
2000 Ocak ayı sonundaki kaza ile gündeme gelen Romanya Baia Mare bölgesindeki madenciliğin çevreye yaydığı kurşun, arsenik ve kükürtten ötürü, madenciliğin yaygın olduğu Marumares İlindeki iş hastalıklarının ülke ortalamasının iki katı olduğu; 1996’da 248 çalışanın zehirlendiği ve bunların yarısının Baia Mare’den olduğu; örneğin Phoenix işletmesi çalışanlarının yüzde 52’sinin kronik hasta oldukları bildiriliyor.
Kanser yaratıcı yanı çok iyi bilinen arseniğin altın işletmeleri çevresindeki yeraltısuyu ve havada asılı parçacıklarda nasıl zenginleştiği yakın zamanda yapılan birçok simpozyum ve workshopta sunulan çok sayıda bildiri ile örnekleniyor.
Uranyum madenciliğinin yaygın olduğu ülkelerde bu madenlerde çalışanlar da bir o kadar risk altında. Bu işletmelerin emekçilerinde karşılaşılan en yaygın sağlık sorunu akciğer kanseri. 50 bin çalışanı kapsayan bir kaç çalışmanın ortak sonucuna göre, düşük dozlarda da olsa radon salımı etkisi altında kalmış olan işçilerde akciğer kanserinin 2-5 kat daha sık görüldüğü belirlenmiş. Yapılan az sayıdaki çalışmayla, uranyum madeni işçilerinde genetik, kalıtımsal sorunlar da saptanmış.
Küçük işletmelerde kazaların, büyük işletmelerde ise hastalıkların daha yaygın olduğu; yeraltı ocaklarında kalp, sinir sistemi, tansiyon vb hastalıkların, açık ocaklardaysa solunum yolları hastalıklarının sık görüldüğü de araştırma sonuçları arasında. Risklerin sigara içenlerde ve yaşlılarda arttığı da ortaya çıkmış.
Şili’de yapılan bir araştırma her ay toplam iş gücünün üçte birinin bir ya da daha çok gün sağlık sorunları nedeniyle hizmet dışı kaldığını, iş gücü kaybının yüzde 8 olduğunu ve bunun yıllık ücretlere yüzde 14 oranında yansıdığını ortaya koymuş. Dört yıllık araştırma işgünü kayıplarının yüzde 84,3’ünün kazalar değil daha çok solunum yolları hastalığından olduğunu ortaya çıkarmış.
Karşılaşılan kalıcı madenci hastalıklarının başını kanserler çekiyor. Gelişmiş kapitalist ülkelerdeki resim az gelişmiş ülkelerde de aynı. Çinde yapılan bir çalışma yeraltı işletmelerinde çalışanların 2,04 kat daha çok silikoz olduğunu ortaya koymuş. Hele kaya delme işinde çalışanlar daha da büyük risk altında bulunuyor. Kanserin daha da kötü yanı işi bıraktıktan sonra yıllar da geçse birden ortaya çıkabilmesi.
1998’den bu yana madencilik üretimi toplam endüstri üretiminin yüzde 50’sini aşan Moğolistan’da yapılan bir inceleme, bu alanda karşılaşılan iş hastalıklarının yüzde 68’ini kronik bronşit ve pnömokonyosisin oluşturduğunu ortaya koymuş. Özellikle de altın ve kömür madenlerinde akciğer hastalıkları başı çekmekte. Topu topu 2,6 milyon nüfusu olan ülkedeki 930 bin çalışandan 60 bini maden işçisi ve 2004’te 127 izinli altın madeni işletmesinde 20 bin maden işçisi çalışıyor. Ayrıca 100 bin kadar kişinin de izinsiz, küçük, plaser altın işletmelerinde çalıştıkları sanılıyor. Bu kaçak çalışanlarda cıva zehirlenmesi, titreme, depresyon ve solunum yolları hastalıkları yaygın. Çalışanların önemli bölümü çocuk yaşta ve bunların yüzde 24,2’sinin, çoğu cıva zehirlenmesinden olmak üzere hasta olduğu saptanmış. Moğolistan’ın kömür madenlerinde de 12 bin kadar işçi çalışıyor. 1968-2004 arasında bunlardan 920’si pnömokonyosisten, 4234’ü de kronik bronşitten hastalanmış. Pnömokonyosis hastalarının 441’i silikoz, 438’i antrakosilikoz hastalıklarına yakalanmış. 2003 yılında çeşitli madenlerde ölçülen toz miktarları kömür madenlerinde 40 mg/m3, altın madenlerinde 10,5 mg/m3 ve kömür santrallarında da 22 mg/m3 kadar.
Pnömokonyoz solunum yollarıyla ilgili bir hastalık grubu. Asbestoz, kömür işçisi pnömokonyozu, silikoz, boksit pnömokonyozu, az görülen beriloz ve sideroz bunun bilinen türleri. Yalnızca ABD’nde 1968-99 arasında bu hastalık grubundan ötürü ölenlerin sayısı 121.982. Delici ve kazıcı makine kullananlarda öteki işçilere göre çok daha sık karşılaşıyor bu hastalıkla.
Örneğin, Nevada’da Delamar Hayalet Kasabası kuru öğütmelerle silikoz yaratan bir maden kapanınca boşalan bir kent. Yüzlerce silikoz ölümünden sonra kente Dul Üreten takma adı verilmiş.
Dünya Sağlık Örgütü’nün Küresel İş Sağlığı Ağı (GOHNET) silikoz hastalığını ayrıntılı olarak ele aldığı bir yayınında silikozu kristal silis tozu solunmasından kaynaklanan ve akciğerlerin üst loblarında görülen bir pnömokonyosis olarak tanımlıyor. Tedavisi yok. Kısa kısa soluma, güçsüzlük ve derinin mavileşmesi ile tanınıyor ve çoğu zaman verem, zatürre ya da benzeri ciğer hastalıklarıyla karıştırılıyor. Toza karşı yeterli önlemlerin alınabildiği yerlerde azalma eğilimine girmesi bunun bir kader değil, kusur olduğunu gösteriyor. Tozlu ortamlarda çalışılan bütün işyerlerinde görülebilen silikozun en sık karşılaşıldığı sektör madencilik. Dünya sağlık örgütünün 2002’de yayımladığı bir rapora göre solunan havaya salınan parçacıklardan ötürü dünyada 386 bin ölüm (38 bin astım, 318 bin kronik engelleyici akciğer hastalığı (COPD), 30 bin pnömokonyosis) ve nerede ise 6,6 milyon iş yılı kaybı (1 milyon 621 bin astım, 3 milyon 733 bin COPD ve 1 milyon 288 bin pnömokonyosis) olmuş. Dünya Sağlık ve Çalışma Örgütleri’nin (ILO/WHO) silikozu önleme programını bugüne değin 22 ülke benimsemiş ve çalışmalara başlamış. Aralarında Türkiye yok! Kristal silis tozu yalnız silikoza değil akciğer kanserine de, silikotüberkülozuna da, otoimmun hastalıklarına da neden olabiliyor.
ABD’nin Ulusal İş Güvenliği ve Sağlığı Enstitüsü NIOSH’un yaptığı incelemeler, izin verilebilir düzeyde silis tozu salınan yerlerde 40 yıllık iş yaşamı boyunca çalışmış olan her 100 kişiden birinde bile silikoz görüldüğü belirlenmiş ve sınırın 0,05 mg/m3’ün altına indirilmesi için çalışmalara başlanmış. NIOSH’un değerlendirmesine göre başka sektörlerin tersine, maden işçilerinin tamamı bu hastalık riski altında.