Yönetmen koltuğunda Ömer Faruk Sorak'ın oturduğu, yapımını MGX Film ve BG Filmin'in üstlendiği; kadrosunda Giray Altınok, Kerem Özdoğan, Özge Özacar, Yıldız Çağrı Atiksoy ve Şükrü Özyıldız gibi isimleri barındıran "D.I.S.C.O." filmi, yeni yılın ilk gününde vizyona giriyor. İstihbarat teşkilatından uzaklaştırılan ajan Ertan ile onun mesleğini öğrenen Zafer'in hikâyesini anlatan komedi türündeki filmin vizyon öncesinde Giray Altınok ve Kerem Özdoğan ile bir araya geldik. Ünlü oyuncular ile filmden, çekim sürecinden ve merak edilenlerinden bahsettik.
-"DISCO" filmi için bir araya geldik. Öncelikle neler hissediyorsunuz?
Kerem Özdoğan: Çok heyecanlıyım gerçekten. Çünkü beyaz perdede iş yapmaya değer bir iş çıkarmaya çalıştık, özendik. Sağ olsun ekibimiz de; yönetmenimiz Ömer Faruk Sorak, yapımcımız Müşvik Guluzade çok özen gösterdi salonda izlenebilecek güzel bir film çıkarmaya. Umarım karşılığını alır, seyirciye de aynı keyfi veririz yani.
Giray Altınok: İnşallah. Hakikaten çok özel bizim için film. Sinema özelinde tabii tekrar seyirciyle bu anlamda buluşuyor olmak, sinemanın bu aralar güzel gitmesi, seyircinin tekrar yavaş yavaş ayağının sinemaya alışıyor olduğunu bilmek o heyecanı arttırıyor tabii ki bizde. Dediği gibi Ömer Faruk Sorak yönetmenimiz, yapımcımız Müşfik Bey, en iyisini yapalım diye herkes çok uğraştı. Biz de senaryoda ve oyunculukta uğraştık işin o tarafıyla. Ve göğsümüzü gere gere "Ya bu filmi biz yaptık, ne güzel oldu" diyeceğimiz bir filmimiz oldu.
-Sinemaların son yıllarda kan kaybettiğini düşünüyorduk fakat canlanabileceğini gördük birkaç yapımla birlikte. Bu noktada DISCO'dan nasıl bir performans bekliyorsunuz?
G.A.: Kimin ne sevdiğiyle alakalı bütün mevzu. Bu türü hiç sevmeyen biri de olabilir. Bu türü sevmeyip bizi seven biri de olabilir.
K.Ö.: Bizi sevmeyip bu türü seven de olabilir.
G.A.: "Ya şu herifleri görmeseydim de ama türe bayılıyorum Allah kahretsin" falan gibi seyirciler de olabilir (gülüyor). Günün sonunda aslında bu kadar da büyük bir iş değil bu, yani eğlenme işi. Mutlu olmak isteyen birinin alternatiflerinden biri de Türkiye'de sinema. Biz de komedi ağırlıklı içerikler üretip insanları güldürmeyi seven insanlarız. Yani bu ortak iki tane şey birleşince bir de film yaptık. Gidip izlenip eğlenilecek bir film oldu. O yüzden de dediği gibi seyircinin her zaman değişebilir kıstası o anlamda ama şeyi gördük, film seçtiğini seyircinin. Beklediği filmler olduğunu ve bunlara gitmeyi dört gözü beklediğini de yakın zamanda gördük. Bu da bizi çok mutlu etti. İnşallah bizim filmimiz de onlardan biridir.
BİZ İŞLER İYİ GİDERKEN RİSK ALMAYI SEVİYORUZ
-Filmin başrolü gibi senaryosu da sizlere ait. Beyaz perdeye geliş sürecini en başından dinlemek isterim. Fikir ilk kimden çıktı, süreç nasıl gelişti?
G.A.: Kerem'le birlikte kafamız şöyle çalışıyor, "biz bir şey tutturalım da peşine takılıp on beş sezon aynı şeyin ekmeğini yiyelim, para kazanalım ve başka hiçbir şey yapmadan ne tuttuysa onun artık cıncığını çıkarana kadar devam edelim" diyen insanlar değiliz. Hatta biz işler iyi giderken risk alıp başka şeyler yapıp deneyip kendimizi test etmeye çalışan da insanlarız. O yüzden de bu aksiyon komedi filmini de çok uzun zamandır sevdiğimiz bir tür olarak yapmak istiyorduk. Kenarda hikayesini aşağı yukarı koymuştuk zaten. Ama bir gün böyle açılıp tekrar "Yani bunu nasıl hayata geçiririz? Nasıl karakterler üretiriz? Ne yaparız? Hangi olayın içine girerler?" sorularının yanıtlarını bekliyordu film. Boş da güzel bir zamanımız oldu geçen sene bunu yazabileceğimiz. Oturduk, hikayeyi böyle hamur gibi ince ince aça aça bir film haline getirdik ve çektik.
İLK DEFA BU KADAR AKSİYONLU SAHNELER ÇEKTİK, ÇOK ZORDU
-Aksiyon ve macera dolu bir iş. Unutamadığınız anlar oldu mu?
G.A.: İlk defa o kadar aksiyonlu sahneler çektik.
K. Ö.: Bayağı zormuş. Bayağı zorladı.
G.A.: Tom (Cruise) ağabeyimize buradan sesleniyorum, valla sana helal olsun. Aldığın her milyon dolar hakkındır (gülüyor).
K.Ö.: Ki biz çok azında vardık.
-Dublör kullanıldı o sahnelerde o zaman…
K.Ö.: Tabii ki çok tehlikeli sahneler çekildi.
G.A.: Ya bunlar tabii ki bütçe meselesi. Bizim seyircide şöyle bir şey var, bir tür deniyorsun. "Bunun kralı yapılıyor Amerika'da" diyor. Tamam, ben de biliyorum. 300 milyon dolar bütçeyle aynı şey değil tabii. O benim de aklıma geliyor da (gülüyor). Seyirci bazen imkanımız var ve bu kadarlık çekiyoruz zannediyor. "O 280 milyon doları cebe atayım" falan, öyle bir şey değil.
-Dublör kullanmak da kimi zaman eleştirilebiliyor. Geçenlerde bir dizinin dublörlü kamera arkası yayınlandı, sosyal medyada yorum yağmuruna tutuldu…
G.A.: Ölsün istiyor oyuncu (gülüyor).
K.Ö.: Yani evet dublörün kullanılıp kullanılamadığı yerleri bilemeyiz ama bazı şeyler gerçekten profesyonellik istiyor. Bu dublör demek bizim için ölmeye hazır insanlar değil.
G.A.: Biz ölmeyelim diye doğrusunu yapan insanlar değil mi? (gülüyor).
K.Ö.: O orada nasıl durması gerektiğini bilen insan. Nasıl bir manevra yapacağını bilen insan. En basitinden şurada bir takla atalım desek, hakikaten beceremem o vücudun hantallığından. Şey de diyebilirsiniz o zaman, "Aksiyon çekme." E aksiyon çekmek istiyorum kardeşim.
G.A.: Bir patlama sahnesi vardı. O sahnede saniyelik bir gecikme olsa biz ölebilirdik. Çünkü gerçek patlayıcı vardı variller dolusu. Profesyonel arkadaşımız hani orada o zamanlamayı bildiği için o alevlerin arasından çıkabiliyor. Yoksa alevler devam eder, "Kerem nerede?" diye bağırırdık. O yüzden de ölmek istemiyoruz ya çok doğal (gülüyor).
-Prens'in ekrana gelmek için uzun ve çetrefilli bir yolculuktan geçtiğini düşündükten sonra ekrandaki işlerin benzerliğine bakıyorum ve bir seyirci olarak farklılıklara neden açık olamadığımızı sorguluyorum hep. Sizler birer oyuncu olarak son dönemdeki televizyon işleri hakkında neler düşünüyorsunuz, nasıl yorumlarsınız?
K.Ö.: Ekonomik bir durum bu. Çünkü bir setin maliyeti haftalık inanılmaz rakamlarda şu anda. Bu seti döndüren şey televizyondaki reyting ve reklamlar olduğu kadar yurt dışı satışları da. Yurt dışında bizim Türk komedisinin bir karşılığı olmayabiliyor. Çünkü sonuçta bu bir ticaret. Bunu bağımsız sinema gibi düşünemeyiz. İnsanlar buna bir para yatırıyor ve belli bir kazanç elde etmek istiyorlar. O yüzden bu tarz bir değişkende niye aynı şeyleri izliyoruz... Bu aslında bir arz talep dengesidir günün sonunda. Dijital platformlar bunun biraz daha rahat olmasını sağladı. O yüzden Prens gibi, Var Bunlar gibi, Ayak İşleri gibi işleri izlemeye başlayabildik, görebildik. Çünkü bunların televizyonda öyle bir yeri yok aslında.
G.A.: Süresel olarak da mümkün değil zaten.
K.Ö.: Evet. Yani iki saate dayanan yapımlar şu an ulusal kanalda izlediğimiz işler. Ya baktığınız zaman Prens gibi işi de yapmak, bir yapımcı için de satılması inanılmaz riskli bir iş. Hem tarih, hem komedi, hem yurt dışı satışı olamayacak, hem de çok maliyetli bir iş. Sağ olsun Müşvik Bey, MGX filmi de onlarla yaptık, taşın altına elini koydu, iş çıkabildi ve arkasında durdu. 2020'de çektiğimiz iş 2023'de yayınlandı. Arkasında durdu, ne güzel bir destekti bizim için. Yani uzun bir süreç ama gün sonunda güzel oldu.
-Prens'in yeni sezonuyla ilgili son durum nedir onu da sormadan geçmeyeyim…
G.A.: Önümüzdeki yıl izleyeceksiniz. Kesin olan o. Ama tam bir tarih vermek çok zor şu anda.
OKULU BIRAKIP BİR ÇANTAYLA İSTANBUL'A GELMEK EN BÜYÜK ÇILGINLIĞIMDI
-Macera ve çılgınlık dolu bir iş olunca insan kendini karakterlerin yerine koymadan edemiyor… Sizin yaptığınız en büyük çılgınlık neydi bugüne kadar?
G.A.: Benim kendi adıma herhalde daha okulum bitmeden Denizli'de okurken İstanbul'a hiçbir şeysiz bir çantayla gelmekti. Yani o ciddi bir karardı. Dönemezdim de yani tekrar geriye. O yüzden kendi adıma o verdiğim karar.
ZORDU AMA İYİ Kİ O KARARI VERİŞİM
-Kaç yaşındaydınız?
G.A.: Üniversite üçüncü sınıftaydım işte. Bitmemişti okul henüz. Yani 20-21 yaşında. Karar vermiştim artık, geldim. Yani o zordu. O yüzden de onu diyebilirim. İyi ki de vermişim o kararı tabii ki.
K.Ö.: Aynı şeydir herhalde. Ben de o zaman üniversite bitirdim. Ama Giray kadar çılgın olamadım bitirip geldim (gülüyor).
G.A.: Ben de bitiremediğim için bıraktım zaten (gülüyor).
K.Ö.: Ama burada tiyatro-yüksek lisans yaparken bırakıp, BKM'nin "Buyur Buradan Bak" programının seçmelerine katılmıştım. O benim için fazlasıyla çılgın bir hareketti. Kimisi "Ne bu çılgınlık mı?" diyecek ama benim için bir televizyonun önüne çıkmak, kameranın önüne çıkmak fazlasıyla çılgın bir hareketti.
VİZYONEL SORULAR
KOMEDİ İZLEMEYİ SEVMEM
-En çok hangi tür filmleri izlerken mutlu olursunuz?
G.A.: Komedi çok sevmem aslında, izlemeyi. Hani o anlamda komedi sevmem. Ben tarihi drama çok severim, Queen gibi. Bridgerton gibi. O tarz şeyleri çok severim.
K.Ö.: O birazcık dedikodu ya.
G.A.: Ya ama tarihi yine. Kostüm, mostüm o tarz şeyleri seviyorum ben dönem işleri… Gerçekçi dönem dizilerini daha çok seviyorum. Biyografik mesela.
K.Ö.: Biyografiye bayılırız aynen. Aynı aynı tarih, biyografi.
G.A.: Bilmediğimiz şeyleri öğrenmek güzel oluyor.
KORKU FİLMLERİNDEN NEFRET EDERİM
-"Bir daha asla izlemem" dediğiniz bir film var mı?
K.Ö.: Ben korku filmlerinden nefret ederim. Yani bir daha izlemem dediğim film olarak bir şey yok. İzlemişim artık bir daha da izlemem herhalde.
G.A.: Benim izlemem dediğim film… Öyle çok sert vahşet tarzı şeyleri sevmiyorum. Kan, psikolojik şiddet ve şey... Emir'den sonra, çocuk olduktan sonra çocuk kaçırma tarzı filmler. Hemen aklımda "Allah'ım başıma gelse ne yaparım?" şeyiyle panik hale sokuyor beni. Yani çocuk özelinde olan şeyleri seyretmiyorum artık.