90'lı yıllarda şarkılarıyla fırtına gibi esen usta sanatçı Barış Manço, yıllar geçmesine rağmen hala milyonlarca kişi tarafından seviliyor. "Arkadaşım Eşşek", "Nane Limon Kabuğu", "Alla Beni Pulla Beni", "Can Bedenden Çıkmayınca" ve daha birçok şarkısıyla hafızalara kazınan usta sanatçı, sadece şarkılarıyla değil, şarkılarının ardındaki hikayelerle de dinleyicilerini etkilemeye devam ediyor. Bu şarkılardan biri de, herkesin bir aşk şarkısı sandığı "Gülpembe"... Ancak bu şarkı, bir aşk şarkısından çok, aslında bir veda mektubu çıktı!
Türk müziğinin öncü isimlerinden Barış Manço, 90'lı yıllarda çıkardığı şarkılarla adeta bir fırtına gibi esti.
"Halil İbrahim Sofrası", "Domates Biber Patlıcan", "Sarı Çizmeli Mehmet Ağa", "Arkadaşım Eşek", "Can Bedenden Çıkmayınca", "Nane Limon Kabuğu", "Alla Beni Pulla Beni" ve "Kara Sevda" gibi eserleriyle milyonların gönlünü kazanan Manço, sadece şarkılarıyla değil, televizyon programı "7'den 77'ye" ile de herkesin sevgilisi olmuştu.
Öyle ki, tüm Türkiye ona artık "Barış Manço" değil, sevgi dolu bir hitapla "Barış Abi" diyordu.
Ne var ki, 1 Şubat 1999'u gösterdiğinde Barış Manço, sevenlerine istemeden de olsa veda etmek zorunda kaldı. Ölümü yalnızca müzik dünyasını değil, her yaştan insanı derinden etkiledi. Geriye ise onun unutulmaz şarkıları ve milyonlarca hayranının kalbinde taze bir yer bırakan eserleri kaldı. Manço'nun şarkıları kimi zaman neşeli, kimi zaman hüzünlü olsa da, her birinin ardında dokunaklı ve derin bir hikaye yatıyordu.
Bu hikâyeler arasında en dikkat çekeni ise, herkesin aşk şarkısı sandığı "Gülpembe"ydi. 1981 yılında yayımladığı "Sözüm Meclisten Dışarı" albümünde "Ali Yazar Veli Bozar" ve "Arkadaşım Eşşek" gibi unutulmaz parçalarla birlikte yer alan "Gülpembe", yıllar boyunca milyonların gönlünde özel bir yer edindi.
ANCAK ASIL HİKAYE ÇOK FARKLIYDI!
Dinleyenlerin bir aşk şarkısı olarak bildiği bu parça, aslında Barış Manço'nun küçük yaşta büyük bir sevgi beslediği babaannesine yazılmıştı. Babaannesine olan düşkünlüğüyle bilinen Manço, ninesi vefat ettikten sonra ona ithafen bu şarkıyı kaleme almıştı.
"GÜLPEMBE BENİM BABAANNEM"
Yıllardır farklı farklı şekillerde karşımıza çıkan bu şarkının asıl anlamını Barış Manço gerçeği şu sözlerle açıklamıştı: "Gülpembe kimdir? Gülpembe benim babaannem. Akçapakça bir İstanbul hanımıydı. 15 torunu vardı ama en çok benimle anlaşırdı. Onun anılarıdır bende Gülpembe. Vefat ettiği zaman ben 13-14 yaşlarındaydım. İşte o yaşlardaki hüzünlerimin süzülmüşüdür Gülpembe. Çoğu insan genç bir kıza yazdığımı sanıyor ama hayır… Hoş, babaannem de bir zamanlar genç kızdı tabii. Dedemin başını döndürdüğüne göre. Yani Gülpembe benim babaannem."
İŞTE DİĞER USTA SANATÇILARIN HAYATINDAN KESİTLER...
1-6 Nisan tarihleri arasında düzenlenecek olan 36. Münih Türk Film Günleri'nin bu yılki onur konuğu, 'Türk sinemasının Sultanı' Türkan Şoray olacak. Festival kapsamında Şoray'a Yaşam Boyu Başarı ve Onur Ödülü takdim edilecek. Şoray'ın da katılacağı açılış gecesinde, yönetmenliğini Atıf Yılmaz'ın yaptığı 1977 yapımı kült film 'Selvi Boylum Al Yazmalım' gösterilecek.
TÜRKAN ŞORAY'IN HİÇ BİLMEDİĞİNİZ O YÖNÜ!
Türk sinemasının unutulmaz ismi, Yeşilçam'ın 'Sultan'ı Türkan Şoray, sinema tarihine adını altın harflerle yazdırdı. 28 Haziran 1945'te İstanbul'da doğan usta oyuncu, tam 222 filmde rol alarak dünyanın 'en çok film çeviren' kadın oyuncusu unvanına sahip oldu.
Şoray, sadece oyunculuğu ile değil, aynı zamanda senaristlik, yönetmenlik ve yazarlığıyla da sanat camiasında fark yarattı. İlk sinema deneyimini 1960 yılında "Köyde Bir Kız Sevdim" filmiyle yaşayan Şoray, kariyerindeki ilk ödülünü ise 1964 yılında "Acı Hayat" filmiyle kazandı.
Altın Portakal Film Festivali'nde dört kez "En İyi Kadın Oyuncu" ödülüne layık görülen sanatçı, 1991 yılında devlet sanatçısı unvanını aldı. Aynı zamanda UNICEF iyi niyet elçisi olan Şoray, eğitime verdiği destekle de tanınıyor.
Fatma Girik, Filiz Akın ve Hülya Koçyiğit ile birlikte "Yeşilçam'ın Dört Yapraklı Yoncası"ndan biri olarak kabul edilen usta oyuncu, sinema dışında yönetmenliğe de el attı.
"İYİ SENARYOLAR GELMİYOR"
2018'de verdiği bir röportajda "Önüme iyi senaryolar gelmiyor" diyerek oyunculuğu bıraktığını açıklayan efsane sanatçı, bugün hala sevenleri tarafından büyük bir sevgi ve saygı ile anılıyor.
LALE BELKIS
28 Kasım 1938'de İstanbul Eyüpsultan'da dünyaya gelen Belkıs'ın asıl adı Belkıs Durmaz'dır. Babası Çanakkale Savaşı'nda muhabere subayı İsmail Durmaz, annesi Hacer Hanım'dır.
Osmanlı döneminde gemi kaptanı olan dedesinin denizci geçmişi, onun adeta kaderine yön vermiştir. Ailenin altıncı ve son çocuğu olan Belkıs, 12 yaşına kadar Eyüp'te büyüdü; bu döneme dair anılarını "Doğduğum Ev" adlı şarkısında ölümsüzleştirdi.
1966 yılında "Ölüm Tarlası" filmiyle Yeşilçam'a giriş yapan Belkıs, kısa sürede dönemin dikkat çeken isimlerinden biri haline geldi.
Genellikle kışkırtıcı, frapan ve fettan kadın karakterleriyle izleyicinin hafızasında yer eden sanatçı, 1970 yılında "Kalbimin Efendisi" filmiyle 7. Altın Portakal Film Festivali'nde En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu ödülünü kazandı. 1984 yapımı Atıf Yılmaz filmi "Dağınık Yatak" ise onun sinema kariyerinin en önemli yapıtlarından biri oldu.
Sinemanın yanı sıra müzikle de ilgilenen Lale Belkıs, 1967'den itibaren sahneye çıktı; İngilizce ve Fransızca şarkılar seslendirdi. İstanbul'un seçkin gece kulüplerinde sahne alan sanatçı, aynı zamanda Sophia Loren ve Ava Gardner gibi isimleri Türkçeye dublajladı.
İkinci eşi yönetmen Yalçın Otağ'ı 2014'te kaybeden Belkıs, anılarını "İpek Çoraplar" adlı kitabında kaleme aldı. Bugün yaşamını Moda ve Datça arasında sürdüren sanatçı, hâlâ Yeşilçam'ın en zarif ve en "tehlikeli" kadınlarından biri olarak anılıyor.
YEŞİLÇAM'IN FİLMLERİ ARATMAYAN HİKAYESİYLE BİR DİĞER İSMİ: HİKMET TAŞDEMİR!
Yeşilçam'ın unutulmaz "kötü adam" karakterlerinden biri, siyah gözlükleri, uzun paltosu ve sert mizacıyla hafızalara kazınan Hikmet Taşdemir, 82 yaşında hayatını kaybetti. "Parmaksız kabadayı" lakabıyla tanınan usta oyuncunun sinema kariyeri, tam anlamıyla bir film senaryosu gibi...