Yeşilçam'da birbirinden ünlü oyuncular, yer aldıkları projelerle milyonlara adlarını duyurdu. Bu isimlerden bir tanesi de Yeşilçam'ın usta ismi Vahi Öz idi. Ünlü oyuncu 'Bedia' diye seslenerek izleyicisinin beğenisini kazanmıştı. Kansere yakalanmasının ardından erken hayata gözlerini yuman sanatçı, sevenlerini hüzne boğmuştu. Peki siz Vahi Öz'ün hazin hayat hikayesini biliyor musunuz?
Yeşilçam'a adını yazdıran ünlü isimlerden biriydi Vahi Öz… Sadece sinemaya değil aynı zamanda tiyatroya da hem gönül hem de emek veren usta isimlerin başındaydı.
Asıl ismi Vahe Özanyan olan Vahi Öz, 1911 yılında İstanbul'da doğdu.
Babası Dr. Faruk Öz'ün görevi nedeniyle, bir dönem Samsun'da hayatını sürdürdü. Eğitim hayatında içine oyunculuk ateşi düşen Öz, ilk kez 1928'de Samsun Gençlik Mahfeli'nde sahneye çıktı.
Sinemada yükselişi sürerken Adile Naşit ve Aziz Basmacı ile Naşit Tiyatrosu'nu kurdu. Öz'ün, sinemada canlandırdığı Orta Anadolu aksanıyla konuşan Nuri tiplemesi kısa sürede efsaneye dönüştü.
TÜM YILDIZLARLA FİLM ÇEKTİ
Öz, çok yönlü bir adamdı. Oyunculuğun yanı sıra senaryo yazarlığı ve yönetmenlik de yapmaya başladı. Süt Kuzuları filminde yönetmen ve oyuncu, Kan Kardeşler ve Hacı Baba adlı yapımlarda ise sadece yönetmen olarak görev aldı.
Oyuncu Öz; Ajda Pekkan'dan Ayhan Işık'a, Filiz Akın'dan Zeki Müren, Belgin Doruk'tan Türkan Şoray'a kadar tüm dev isimlerle beraber kamera karşısına geçti. Vahi Öz, öyle bir büyüye sahipti ki, sahneye çıktığı ya da beyazperdede göründüğü an insanları gülme krizine sokardı. Kimi isimler Vahi Öz'ü Charlie Chaplin'e benzetiyordu.
Oyuncu 1968 yılında prostat kanserine yakalandı. Öz'ün son röportajı ise yürekleri burktu. Oyuncu Vahi öz son röportajında, "Tamam artık. Film koptu, kopuyor. Tiyatroyu çok özledim biliyor musun? Sanki 30 senedir sahneye çıkmamış gibi özledim tiyatroyu. Biliyor musun, bu hastalık elimde avucumda ne varsa aldı götürdü. Ünlü oyuncu bu röportajından sonra 58 yaşında hayata gözlerini yumdu.
"BU KANARYA BENDEN ÇOK YAŞAYACAK SADRİ"
En yakın dostlarından biri Sadri Alışık'tı. Turist Ömer ve daha pek çok filmde oynadığı Alışık, vefatından önce Öz'ü ziyaret etti. Alışık, orada yaşananları ise yıllar sonra bir dergiye verdiği röportajda şöyle anlattı: "Vahi Baba'yı Ankara Radyosu'nda iken sesinden tanırım. Daha sonra film setlerinde tanıştık, arkadaş, dost olduk. Hatta bir dönem o, ben ve Mualla Sürer üçlü sacayağı olduk. Ölümünden 10 gün önce evine 'Geçmiş olsun'a gittim. Oturduk, konuştuk, eski günleri, hatıraları tazeledik. 'Bomba gibisin Vahi Baba, yakında gene beraber oynarız' dedim. Acı acı güldü, gözleri çok uzaklara daldı. 'Yok Sadriciğim yok, yolcuyum ben. Bu evde küçük bir dram oynanıyor. Kanserim. Kurtuluş yok. Hissediyorum ama Jale'ye (eşi) bir şey söyleyemiyorum. Onlar biliyorlar, bana söylemiyorlar. Böyle bir aldatmacadır gidiyor' dedi. Sonra bana bir kanarya hediye etti. Hayatımda hiç kanarya beslemediğim için 'Nasıl bakacağız? Bu kanarya kaç yıl yaşar?' diye soracak oldum. Ensemden tuttu 'Hiç merak etme' dedi. Sonra da beni hep güldüren adam hayatımda ilk defa hüngür hüngür ağlatan şu cevabı verdi: 'Benden çok yaşar o kanarya! Benim ise en çok 10-15 günüm kaldı. Yaz bunu bir tarafa Sadri..."
BEDİA'NIN HÜZÜNLÜ HİKAYESİ
Vahi Öz'ün fimlerinde sürekli olarak "Bediaaaa" diye seslendiği Mualla Sürer, aslında terziydi. Filmlerde kullanılmak üzere kostümler dikerdi.
1953 yılında Hulki Saner'in teklifiyle film çevirmeye başladı. Hiç ummadığı bir şekilde sinemada başarıya imza attı. Çoğunlukla yardımcı kadın oyuncu olarak genellikle sonradan görme ve huysuz kadın rolleri oynardı. Bedia karakteri sayesinde Vahi Öz'le iyi bir ikili oluşturan Sürer, tek gözlü evinin geçimini sağlamak ve kronik kalp hastalığının ilaçlarını alabilmek için film şirketlerinden gelen en küçük teklifleri bile kabul ederdi. Rol seçecek, düşünecek zamanı yoktu. Hayatta kalmak için sürekli çalışmak zorundaydı. Tek başına yaşam mücadelesi veren Sürer, yapayalnız bir kadın olarak da ruhunu teslim etti.
İŞTE SİZLER İÇİN DERLEDİĞİMİZ YEŞİLÇAM'IN USTA İSİMLERİNİN HAYAT HİKAYELERİ...
Yeşilçam denilince akla gelen ilk figürlerden biri şüphesiz Hulusi Kentmen'dir. Tatlı-sert ama her zaman adaletli, şefkatli, babacan… O artık yalnızca bir oyuncu değil, Türk halkının "baba" figürünün ete kemiğe bürünmüş halidir.
Filmlerde öyle bir yer edinmiştir ki, seyirci onu gerçek hayatta da aynı karakterde sanmış, "Hulusi Kentmen gibi babacan" sözü halk arasında kalıplaşmıştır.
1911 yılında Bulgaristan'ın Tırnovo kentinde dünyaya gelen Kentmen, ailesiyle birlikte Türkiye'ye göç ederek çocukluğunu İzmit Körfezi'nde geçirdi. Küçük yaşta tiyatroya ilgi duydu, ama önce askerliği seçti.
Deniz Astsubay Okulu'ndan mezun oldu, denizaltıcı olarak görev yaptı. Tesadüfen izlediği bir tiyatro provasında sahneye çıkmasıyla başlayan sanat yolculuğu, Türk sinema tarihine damga vuracak bir kariyerin ilk adımı oldu.
ASKERLİĞİNİ SÜRDÜRÜRKEN OYUNCULUĞA BAŞLAMIŞ!
Askerlik görevini sürdürürken dahi tiyatrodan kopmayan Kentmen, Halkevleri'nde, Ses Tiyatrosu'nda ve Burhanettin Tepsi Kumpanyası'nda sahne aldı. 1942'de "Sürtük" filmiyle sinemaya adım attı, 1946'da "Senede Bir Gün" ile yükselişi başladı.
O günden sonra Yeşilçam'ın altın yıllarına damga vuracak bir üretkenliğe imza attı: yaklaşık 500 film!
Peki onu özel kılan neydi? İzleyicinin hafızasında her daim "baba" olarak kalması… Tatlı-sert disiplinli ama sevecen tavırlarıyla oynadığı babacan patronlar, hakimler, komiserler ve çoğu zaman doğrudan "baba" karakterleri, filmlerin sıcak atmosferini kuran temel taş oldu.
Kemal Sunal'dan Tarık Akan'a, Türkan Şoray'dan Filiz Akın'a kadar Yeşilçam'ın büyük yıldızlarının yanında hep o vardı. Ama izleyici için o, çoğu zaman asıl kahramandan bile daha gerçekti.
Kentmen'in bu "baba" imajı, seslendirmesiyle de pekişti. Çoğu filminde Kemal Ergüvenç'in sesiyle hayat bulan karakterleri, seyircinin gözünde güven veren, sözünün üstüne söz söylenmeyen bir aile büyüğüne dönüştü.
Öyle ki, dönemin izleyicileri onu sokakta gördüklerinde gerçekten "baba"ları gibi davranırdı.
Sinemanın yanı sıra tiyatrodan da kopmadı. 1961'de kurduğu Hulusi Kentmen Tiyatro Topluluğu ile Anadolu'yu dolaştı, halkın sevgisini sahnede de kazandı.
Ancak maddi imkânsızlıklar nedeniyle tiyatrosunu kapatmak zorunda kaldı. Buna rağmen sanat aşkından vazgeçmedi, reklam filmlerinde bile babacan tavrını sürdürdü.
Özel hayatında ise, 1938'de Refika Kentmen'le evlendi, Volkan adında bir oğlu oldu. Fotoğrafçılıkla ilgilendi, keman çaldı. Hayatının son yıllarında sağlık sorunlarıyla mücadele etti ve 1993'te, 81 yaşında aramızdan ayrıldı. Karacaahmet Mezarlığı'na defnedildi.
Bugün Yeşilçam'ın efsane isimleri anıldığında, Hulusi Kentmen'in adı mutlaka en başlarda geçer. Çünkü o yalnızca bir oyuncu değil, Türk halkının belleğinde babalık kavramının vücut bulmuş haliydi.