Türk sinemasının unutulmaz ismi Cüneyt Arkın, beyazperdede yıllarca kahramanlık hikâyeleriyle izleyiciyi büyüledi. Onu anınca hemen Malkoçoğlu ya da Kara Murat gibi efsane karakterler gözümüzde canlanır. Ancak pek çok kişinin bilmediği bir gerçek var: Arkın'ın ailesinden de parlayan başka bir yıldız çıktı. Üstelik usta oyuncu, hayata veda etmeden önce yüreğini sızlatan en büyük acısını da dile getirmişti. İşte efsanenin bilinmeyen yönleri ve herkesi şaşırtan o itiraf…
Türk sinemasının efsanevi aktörü Cüneyt Arkın, asıl adıyla Fahrettin Cüreklibatır, 7 Eylül 1937'de Eskişehir'in Karaçay köyünde dünyaya gözlerini açtı. Anadolu'nun zorlu koşulları içinde büyüyen bu mütevazı köy çocuğu, yıllar içinde sinema perdesinin unutulmaz kahramanlarından biri olarak milyonların gönlünde taht kuracaktı.
Cüneyt Arkın, Eskişehir Atatürk Lisesi'ndeki öğreniminin ardından yolunu İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi'ne çevirdi ve buradan başarıyla mezun oldu. Bir süre hekimlik mesleğini sürdürürken, içinde büyüyen sinema tutkusunu da hiçbir zaman bastırmadı; beyazperdeye olan ilgisi, onu bambaşka bir yolculuğa taşıyacaktı.
1963 yılında usta yönetmen Halit Refiğ tarafından keşfedilmesi, Cüneyt Arkın'ın sinema serüveninin başlangıcı oldu. Beyazperdeye adım attığı ilk dönemlerde izleyici karşısına romantik filmlerde çıkan Arkın, kısa sürede karizması ve oyunculuk yeteneğiyle dikkatleri üzerine çekti.
Medrano Sirki'nde aldığı akrobasi eğitimi, onu Türk sinemasının en özgün aktörlerinden biri haline getirdi. Malkoçoğlu, Battal Gazi ve Kara Murat gibi karakterlere can vererek izleyicinin hafızasına adını kazıdı.
AİLE HAYATI: NESİLDEN NESİLE SANAT
Cüneyt Arkın, ilk evliliğini doktor Güler Mocan ile yaptı ve bu evlilikten bir kız çocuğu dünyaya geldi. İkinci evliliğini ise 1968 yılında Betül Işıl ile gerçekleştiren Arkın, bu birliktelikten Murat ve Kaan adında iki oğul sahibi oldu.
Murat Arkın, babasının izinden giderek oyunculuğa adım attı ve çeşitli dizilerde yer aldı. Ailesine olan bağlılığı ve çocuklarının eğitimine verdiği önem, Cüneyt Arkın'ın kahramanlık anlayışının temelini oluşturdu.
KAHRAMAN TANIMI: "BENİM KAHRAMANIM TÜRK HALKIDIR"
Cüneyt Arkın, kendisini "kahraman" yapan Türk halkı hakkında şu sözleri dile getirir: "Onlar olmasa ben kimdim ki? Bana şu dediler: 'Sen Malkoçoğlu'sun. Tam bir kahraman.' Kahraman nedir biliyor musunuz? Evine alın teriyle ekmek götüren, ailesini doyuran her anne baba bir kahramandır. Bir diğer kahramanlık, çocuklara iyi eğitim vermektir."
YEŞİLÇAM'DAN BİR İZ
Cüneyt Arkın, Yeşilçam'daki dostlarını özlemle anarken yaşadığı en büyük acıyı paylaştı ve şu ifadeleri kullanır: "Kim kaldı ki geriye? Şimdi öte dünyada belki Yeşilçam'ı yeniden kurmuşlardır da film çekmeye başlamışlardır. Burada yoklar! Çok acı değil mi? Düşününce çok ağlıyorum."
"O yan roldeki güzel oyuncular, dostlarım; hepsi sersefil öldüler. Parasız ama gururlu göçtüler. Gidenlere de kızıyorum. 'Yahu niye bırakıyorsunuz beni?' diyorum."
ZORLU BİR HAYATTAN ZİRVEYE
Anadolu'nun yokluk içindeki bozkırında doğan Cüneyt Arkın, hayatının ilk yıllarında yoksulluğu derinlemesine hissetmiştir. "Açlıktan nefesimiz bile koktu. Çok çektik. Kardeşlerim açlıktan, sefaletten öldü. Benim yaşamam mucize. Aslan gibi gazi bir babam vardı. Toprağı sıkıp suyunu çıkarırdı. Şartlar zordu, sefalet vardı ama sevgimiz büyüktü. Yoksulluğu mutsuzluk olarak görmezdik," diyerek anlattığı bu zorlu dönem, onun dayanıklılığının kaynağıydı.
BİR KAHRAMANIN VEDASI
28 Haziran 2022'de, İstanbul'da hayata gözlerini yuman Cüneyt Arkın, ardında unutulmaz filmler, anılar ve eserler bırakarak veda etti. Zincirlikuyu Mezarlığı'nda toprağa verilen sanatçı, sadece bir oyuncu değil, bir çağın simgesi olarak hafızalarda yaşamaya devam ediyor.
EN BÜYÜK EFSANELERDEN BİR DİĞERİ: KARTAL TİBET
Türk sinemasının altın çağını yaşatan isimlerden biri, hem kamera önünde hem de arkasında sayısız başarıya imza atan Kartal Tibet'ti. Tarkan ve Karaoğlan karakterleriyle milyonların gönlünde taht kuran, ardından Tosun Paşa ve Hababam Sınıfı gibi kült filmlerin unutulmaz yönetmeni olan Tibet, Türk sinema tarihine silinmeyecek bir iz bıraktı. Üstelik Kartal Tibet'in oğlunun da kendisi kadar ünlü olduğunu biliyor muydunuz? İşte, perde arkasındaki gerçekler ve Kartal Tibet'in ölümsüzleşen hikayesi!
Türk sinemasının en sevilen jönlerinden biri olan Kartal Tibet, sadece oyunculuğuyla değil, yönetmenlik ve senaristlik kariyeriyle de Türk sinema tarihine damgasını vurmuş bir sanatçıydı. 27 Mart 1939'da Ankara'da dünyaya gelen Tibet, öğretmen bir anne-babanın çocuğuydu.
Çocukluk yıllarında tiyatroyla tanıştı ve Ankara Radyosu'nun Çocuk Kulübü'nde "Ayşe Abla" piyeslerinde rol aldı. Ardından Devlet Tiyatroları'nda çocuk rollerinde sahne aldı.
Eğitim hayatı boyunca farklı mesleklere yönelse de içindeki sanat aşkı ağır bastı. Ankara Koleji'nden mezun olduktan sonra beden eğitimi öğretmenliği ve hukuk eğitimi aldı. Ancak bu alanlarda çalışmak yerine, tiyatroya gönül verdi.
1960 yılında Hacettepe Üniversitesi Ankara Devlet Konservatuvarı Tiyatro Bölümü'nden mezun olan Tibet, aynı yıl Albert Camus'un "Caligula" oyununda başrol oynayarak büyük bir başarı yakaladı. Bu başarı, onun tiyatrodan sinemaya geçişini hızlandırdı.
Bu popüler macera filmlerinin ardından Tibet, "Sarmaşık Gülleri", "Boş Çerçeve" ve "Çalıkuşu" gibi melodramlarla da büyük bir beğeni topladı.
1970'li yıllarda Hülya Koçyiğit, Türkan Şoray, Fatma Girik, Filiz Akın gibi dönemin önde gelen kadın oyuncularıyla birçok projede yer aldı.
YÖNETMENLİKTE BİR USTA
1976 yılında oyunculuğu bırakarak kamera arkasına geçen Tibet, Türk sinemasının en başarılı yönetmenlerinden biri olarak adını tarihe yazdırdı. İlk yönetmenlik denemesi, kült film "Tosun Paşa" oldu.