Selena dizisinde hayat verdiği Müstesna karakteriyle hafızalara kazınan usta oyuncu Parla Şenol, Günaydın YouTube kanalında yayımlanan "Biyografi'k" programında kariyerine ve özel hayatına dair çarpıcı açıklamalarda bulundu. Rol aldığı projelere yıllar sonra dönüp bakan Şenol, özellikle "Aliye" dizisi dönemine dair kendisiyle yüzleştiğini söyleyerek "Ukalaca davrandım" sözleriyle dikkat çekti. Bir döneme damga vuran "Selena" dizisinin perde arkasına da değinen oyuncu, Sinan Çalışkanoğlu ile yaşanan sürecin ardından "Sinan'la bir daha sahnemiz yazılmadı" itirafında bulundu. Setlerde yaşadığı kırılma anlarından oyunculukta maruz kaldığı mobbinge, estetik baskısından sektörde değişen dengelere kadar pek çok konuda açık yüreklilikle konuşan Şenol'un açıklamaları gündem yarattı. İşte tüm detaylar...
Oyuncu Parla Şenol, Günaydın YouTube kanalında yayımlanan "Biyografi'k" programında yaptığı "Selena" itirafıyla magazin gündemini salladı. Bir döneme damga vuran dizinin perde arkasına ilk kez değinen Şenol, Sinan Çalışkanoğlu ile yaşanan sürecin ardından "Sinan'la bir daha sahnemiz yazılmadı" sözleriyle büyük yankı uyandırdı. Yıllar sonra gelen bu açıklama sosyal medyada da geniş yankı bulurken, ünlü oyuncu kariyerinde yaşadığı kırılma anlarını ve set arkasında yaşananları tüm açıklığıyla anlattı.
-Oyunculuk serüveninizi dinlemek isterim. Sanatçı bir ailede yetişiyorsunuz, Armağan Şenol'un kızısınız, bu durum vesile olmuştur yöneliminize diye düşünüyorum.
Mutlaka bir etkileşim olmuştur. Dediğin gibi babamın dayısı şehir tiyatrolarının duayenlerinden Necdet Mahfi Ayral. Onun kızı Jeyan Mahfi Ayral Tözüm, Türk sinemasının en önemli seslerinden ve şehir tiyatrosundan yine. Doğal olarak çok tiyatroya giderdim ben. Sinemaya çok götürürdü amcam beni. Ve babam Armağan Şenol da o dönemin en ünlü orkestra şeflerinden, şarkıcılarından. Röportaj yapmaya eve gelirlerdi. Gazetecilerden biri beni çok tatlı başarılı buluyor, bir yarışmaya sokmayı teklif ediyor. O yarışmada 260 çocuk arasında birinci seçiliyorum. Ve kural olarak da iki filmde oynamam şart koşuluyor. Türker İnanoğlu Erler Film'in ilk filmi olan Hancı ile oyunculuğa başlıyorum.
BUGÜNKÜ AKLIM OLSAYDI OYUNCULUK OKUMAK İSTERDİM
-Boğaziçi Üniversitesi'nde Psikoloji okuyorsunuz. Neden konservatuvar yerine psikolojiyi tercih ettiniz?
Ben zaten 3,5 yaşında baleye başlamıştım. Ondan birkaç sene sonra 7-8 yaşlarında sanıyorum konservatuar bale bölümü öğrencisi oldum. Beş sene devam ettim ve o beş senenin içinde zorunlu solfej dersleri, müzik dersleri vardı. Ve de mimik ritmik dersleri vardı. Bedenle yapılan sanatların çoğu birbirine bağlıdır. Dolayısıyla yasal bir oyunculuk eğitimi almış olmasam da o bale eğitimi esnasındaki diğer eğitimlerle, derslerle, merakımla, yeteneğimle oldukça bu konuda herhalde yeterli gördü beni annem, babam. Ama bugünkü aklım olsaydı oyunculuk okumak da isterdim. Ama ben psikolojiyi de çok seviyordum. İnsanları çok severim, insanları anlamayı çok severim. Önce seramik okumak istedim. Sonra psikolojiye karar verdim. Çok da mutluyum psikoloji okuduğum için. Yani benim dünyamı oldukça değiştirdi.
-Oyunculuk, şarkıcılık, psikoloji mesleklerinin yanı sıra 8 yıl da turist rehberliği yapıyorsunuz. Rehberliğe de mi merakınız vardı?
İtalyanca, İngilizce ve Fransızca rehberlik yaptım. Onu aslında para kazanmak için yaptım. O sırada profesyonel turist rehberi olan biriyle beraberdim ki sonradan eşim oldu. Bir an evvel para kazanıp hayata başlamak istiyorduk. Benim niteliklerim çok uygundu rehberlik için. Bir de çok şerefli bir iş. Memleketini yurt dışından gelen insanlara karşı temsil ediyorsun, tanıtıyorsun. Onun için de çok büyük bir zevkle istedim ama sonra biraz yorucu geldi. Özellikle sabah uyanmak bana çok problem oluyordu. Bir de psikolojik olarak da şey var... Şimdi oyuncu olduğum için ben hep bana servis yapılmasına alışığım. Burada sen servis yapıyorsun. Gerçi bundan hiç yüksünmedim ama yorucu oluyordu.
-12 yaşında sinemayı bırakıp 17 yıl şarkıcılık yaptığınızı okudum. Hatta sekiz 45'lik plak çıkarmışsınız... Yani 29 yaşına kadar sahnelere adım atmadınız mı?
Oyunculuğu ben herhalde 18-20'lerde bıraktım. 2000 yılına kadar, yani 16 sene falan oyunculuk yapmadım. Tiyatroda oynadım çok az. Bir reklam filminde oynamıştım ama o kadar yani. Sinema oyunculuğu, televizyon oyunculuğu yapmadım.
BEN ESKİDEN STARDIM, EN ÖNEMLİ ROLDEYDİM! İKİNCİ OYUNCULUK DÖNEMİMDE BAŞROLLERDE OYNAYAMADIM
-2000 yılından itibaren dizilerde oynamaya başlıyorsunuz. Hemen projelerinizden konuşmaya başlayalım. "Merkezi Haber Merkezi, Mühürlü Güller, Ölümsüz Aşk, Aliye, Seher Vakti, Belalı Baldız…" şeklinde başlıyor ekran maceranız. Hatırlıyor musunuz o projeleri, set arkalarını, neler paylaşabilirsiniz bizimle?
Valla Mühürlü Güller'deki rolüm istediğim kadar büyük bir rol değildi. Onun için çok mutlu olmadığımı hatırlıyorum. Ancak yönetmen Hakan Gürtop çok canavar bir adamdı. Beni mutlu etmeyi bildi. Ben ikinci oyunculuk kariyerimde çocukluk dönemimdeki gibi başrollerde oynamadım. Kendimi pazarlamayı becerebilen biri değilim ben. Gönlüme göre hareket ederim. O ekipte çok sevdiğim biri vardır. Hiç bana uygun olmayan bir projeye "Evet" derim. Harika bir proje gelir. O gün modum müsait değildir, "Hayır" derim. Bazen çok para isterim olmaz. Bazen salak gibi az para isterim… Bunlardan da hiç pişman değilim. Ben kendimi olduğum gibi günü gününe yaşıyorum. Ama ben ikinci dönemimde kendimi görmek istediğim yerde olmadım. Dolayısıyla ilk kaydımdaki izlenimler de bunlardı. Yani şöyle oluyorsun, "Ben eskiden stardım. En önemli roldeydim. Şimdi bu rolde ben nasıl davranmalıyım?" Böyle bir sahte bir gülümseme falan.
SELENA'DAKİ ROLÜM BİRAZ ABARTILDI DİYE DÜŞÜNÜYORUM, MÜSTESNA KİMLİĞİNİ REDDETMEYE ÇALIŞIYORDUM!
-Sonrasında herkesin hafızalarına kazınan "Selena" dizisi geliyor. Hala herkesin 'Müstesna teyze'sisiniz. Nasıl bir histi böylesine hafızalara kazınmış bir işte rol almak?
Dizinin gerçek dünyadaki iyi karakteri bendim. Ben de herkes gibi çok seviyorum. Her ne kadar artık biraz abartıldı diye düşünüyorsam da 20 sene oldu neredeyse… Ama ben bu kadar etkili olduğunu 3-4 sene önce bir üniversitenin konuşmacısı olarak gittiğimde algıladım. Çocuklar böyle Noel Baba neyse, bir peri neyse o gözle bakıyorlar. Bir tık reddetmeye çalışıyordum o kimliği. "Yok" dedim, ben bu kadar büyük bir kitleye ihanet etme hakkını kendimde görmüyorum. Ondan sonra daha sevgiyle kabullendim Müstesna'yı.
ÇOCUKLAR ÇOK İYİ OYUNCULUK YAPMADI AMA ÇOK DOĞALDILAR
-Youtube'da gelmiş geçmiş en çok izlenen Türk dizi ilk bölümleri listesinde 25 milyon izlenmeyle ilk 10'da "Selena". Bu başarıyı neye bağlıyorsunuz?
Başta Gani (Müjde) tabii. Yani fikir babası, senaryo, yazım ekibi başkanı olarak Gani'nin halkı çok iyi tanımasına bağlıyorum her şeyden evvel. İkincisi çocukların başarısına bağlıyorum. Çocuklar doğaldılar. Çok iyi oyunculuk yaptılar demiyorum ama çok doğal yansıttılar bazı şeyleri. Ve bir de tabii ki gerçi o yine Gani'nin seçimine bağlı oluyor ama iyiyle kötünün savaşının biraz fantastik dünyada biraz gerçek dünyada geçmesine bağlıyorum. Diğer meşhur olmuş çocuk dizileri çoğunlukla fantastik dünyadaydı. Bu, iki dünyayı birbirine bağlıyordu. İyi oynandı, Bora (Onur) güzel çekti. İyi bir projeydi.
-Karakter seçimleri de çok iyiydi bence…
Evet cast da başarılıydı doğru. Hakan'ın (Altıner) dirayetli, bilge bir adam olması mesela. Sinem'in (Kobal) payını da unutmamak lazım. Sinem de bir kahraman karakterin nasıl görülmesi gerektiğini çok iyi canlandırdı. Titiz bir oyuncuydu. Kendini gayet güzel tanıtıyordu. Akıllı bir kadındı. Benim birey olarak Sinem'den hiçbir negatif algım olmadı.
SİNAN ÇALIŞKANOĞLU İLE ARAM CİDDİ BOZULDU, BİR DAHA ORTAK SAHNE YAZILMADI!
-Keyifli bir set miydi?
İlk iki sene keyifliydi… Ben özel hayatımda çok şamatacıyımdır, çok eğlenirim falan ama iş üstündeyken çok ciddiyimdir. İş ciddiyetini bozan bir oyuncu vardı. Onunla benim aram ciddi olarak bozuldu. Sonra zaten onunla bana ortak sahne yazmamaya başladılar falan.
-Hangi isim olduğunu öğrenebiliyor muyuz?
Sinan Çalışkanoğlu Hades'i oynayan. Çok şamata yapıyordu. Set gecikiyor, iş tavsıyor. Hoşlanmam ben. Saat gece on bir buçuk olmuş insanlar evine gitmek için can atarken gidip orada elektrikçinin bacağını "Hav hav" diye ısırmanın bir anlamı yok yani. Ara verilmiştir, çay içiyorsundur yaparsın. Ama tam motor denmek üzereyken bunu yapamazsın yani. Bana da saygısızlık, orada çalışan herkese saygısızlık.
-Sonra bir karakter değişimi oluyordu kendisiyle ilgili sanıyorum. Hades değişiyordu. Bu sebepten miydi?
Benim onunla hiç sahnem olmadığı için, ben pek seyretmediğim için de vallahi bilmiyorum (gülüyor). Olabilir yani bilmiyorum.
-Ben oradan çok isim konu kalmışım, şimdi fark ettim. Ümit Erdem'i aldım, Gökhan Keser'i aldım…
Gökhan'ı çok severdim, Ümit de çok efendiydi. Sinem'i severdim. Kızlardan Gizem'i severdim.
-Kızlardan da Cansu Demirci kaybolmuştu, geçenlerde yaptığı evlilikle ortaya çıktı bir…
Yani, şimdi şöyle bir şey var. Bir televizyon dizisinde kendine uygun bir karakteri text ve yönetmen yardımıyla 3 sene oynamak senin başarılı bir oyuncu olduğunu göstermiyor. O karaktere uymuşsun, oynamışsın. Önemli olan kalıcı oyuncu olabilmek. Onun için de gerçek oyunculuk gerekiyor. Ben bunu kimsenin özelinde söylemedim. Genel olarak söyledim. Özele almak isteyen alabilir.
-Emel Sayın'ın Feride şarkısını Müstesna olarak okumanız da hafızalardaki diğer önemli anılardan biridir.
Mesela o da Gani'nin önerisiyle oldu. Benim rolümde şarkı yoktu. Ben bazı işleri yaparken, işte yorgan katlarken falan şarkılar söylemeye başladım. Her seferinde farklı şarkı söylüyordum. Gani bu şarkıyı önerip bu sözlerle dolandırttı dilime ve dillerine insanların.
-Diziden görüştüğünüz isimler var mı?
Hayır. Sadece binde bir tiyatro ile ilgili herhangi bir konuda Hakan'la (Altıner) yazışabiliyorum. Galalarına davet ediyor. Bir ara Selena'yı müzikal olarak yapmak istemişti. O zaman haberleşmiştik. Ben zaten oyuncu arkadaşlarımla çok fazla özel hayatımda arkadaşlık eden biri değilim. Benim arkadaşlık edeceğim insanların benim duygusal, zihinsel düzeyime uygun olması gerekiyor. Ben daha yukarıdayım aşağıdayım anlamında değil bu. Yani ben daha güleç biriysem ben benden daha somurtkan, dertli birileriyle görüşmeyi çok sevmem gibi.
O SETTE UKALACA DAVRANDIM ROLÜM DEVAM ETTİRİLMEDİ, PİŞMANIM!
-Kariyerinizde rol aldığınız veya almadığınız için hiç pişmanlık duyduğunuz bir iş oldu mu?
"Nereden girdim bu işe?" dediğim olmadı. Ama Aliye'de ben 20 bölüm kadar oynadım. Orada bazı ukalalıklarım oldu benim. Yani kişilere ukalalık değil dizinin kendiyle ilgili ukalalıklarım oldu. Aynı anda başka bir dizide daha oynuyordum. Setler çakıştı, orada kendimce bir adalet kullanmaya çalıştım, hoşlarına gitmedi. Ondan dolayı rolüm devam ettirilmedi. Buna pişmanım mesela. Orada daha kontrollü, daha politik davranmam gerekiyormuş. Ama bugünkü aklım olsaydı yapabilir miydim? Bilmiyorum, belki yine yapamazdım.
GÖRDÜĞÜM EN BÜYÜK MOBBİNGDİ! 1-2 AY SONRA ANLADIM, BİR DAHA PABUÇ BIRAKMADIM
-Peki, başka setlerde yaşadığınız başka zorluklar oldu mu?
Yani evet. %95 oranında yaşamadım ama mesela şu var… Bir diziye giriyorsun. O dizide sivrilmeye başlıyorsun. Senin sivrildiğini gören, birlikte oynadığın oyunculardan biri bir tür mobbing yapıyor sana. Mesela önce geniş plan alınıyor, herkesin bir arada göründüğü büyük oyun. Arkasından yakınlara geçiliyor. Mesela benim yakınıma geçtiğinde karşımdaki oyuncu olarak sen, bana çok şiddetli bağırman gerektiğinde sen şiddetli bağıracaksın ki ben çok şiddetli tepki göstereceğim. İnadına böyle azıcık bağırıp benim oyunumu düşürmemi sağlıyorsun. En büyük gördüğüm mobbing buydu. Bunu anlayana kadar bir iki ay geçti. Sonra ben anladım. Pabuç bırakmadım.
KÖTÜ OYUNCULUKLARA TAHAMMÜLÜM YOK, İZLEMİYORUM! BENİM VAKTİM ÇOK DEĞERLİ…
-Yeni dönemdeki dizileri, senaryoları ve oyunculukları nasıl buluyorsunuz?
Bulamıyorum (gülüyor). Çünkü hiç izlemiyorum. Hiç. Son on beş senedir falan toplasan, izlediğim yerli dizi dördü veya beşi geçmez. Çünkü kötü oyunculuklara, yanlış devamlılıklara, yanlış tonlamalara tahammül edemiyorum ben. Aynı konuyu dakikalarca… Benim o kadar vaktim yok. Benim vaktim çok değerli. En son seyrettiğim ve beğendiğim iş Kulüp'tü mesela. Haluk Bilginer'in Masumiyet'i izlemiştim. İzlemiyorum, dinlemiyorum, dolayısıyla bilmiyorum. Gerçekten bilmiyorum. Ama mesela Kıvanç'ın (Tatlıtuğ) iyi bir oyuncu olduğu hakkında bir tahminim ve duyumlarım var. Oyunculuğunu en son beğendiğim kadın oyuncu da herhalde Nurgül Yeşilçay falandı benim. Ancak oralarda kaldım. Bir de kendimi beğeniyorum (gülüyor).
DİZİ OYUNCULUĞU ÇOK KIYMETLİ GELMİYOR BANA
-Oyuncu olmak için tiyatro tozu yutmak şart mı sizce?
Hayır. Yani ben oyuncu olduğumda tiyatro yapmıyordum. Sonradan tiyatro yaptım. Ancak iyi bir oyunculuk için gereken ekstralardan biridir ve en önemlilerinden biridir tiyatro oyunculuğu. Zirvedir. Çünkü seyirci sizi 360 derece, kendi gözlerinin yarattığı çerçeveyle, o çerçeveyi istediği yere doğrultarak canlı olarak izliyor. Başka hiçbir şeyde bu yok. Sinemada yönetmenin sana verdiği çerçeveyi görüyorsun. Kurgucunun seçtiği görüntüyü görüyorsun. Dizi de keza öyle. Dolayısıyla en gerçek oyunculuk tabii ki tiyatro. Ama bu sinema oyunculuğu kıymetsizdir anlamında değil. Ama dizi oyunculuğu çok da kıymetli gelmiyor bana laf aramızda. Çünkü iyi bir yönetmen, iyi bir kurgucu, çok iyi oynamamış bir insanı iyi oynamış gibi kurgulayıp gösterebiliyor.
SOSİS GİBİ DUDAK GÖRÜNTÜSÜNDEN MİDEM BULANIYOR!
-Estetikli oyuncular hakkında ne düşünüyorsunuz? Sizce bir oyuncu estetik yaptırabilir mi, yoksa sizin mesleği icra edenler için doğallığı mı savunursunuz?
Çok akut derecede çirkin bir organ olmadıkça, bir durum olmadıkça; işte göz, kulak, dudak, burun olmamasını tercih ediyorum. Ama billur gibi bir kızdır, kulakları kepçedir, yaptırsın. Gözler muhteşemdir, dudak inceciktir, yaptırsın ama üst üste takılmış iki tane sosis gibi olmasın. Yani iki sosis görüntüsünden midem bulanıyor benim. Dozu önemli, şekli önemli. O kişiye katkısı mı var, zararı mı var o önemli. Çok ünlü oyunculara bakın, estetik yok. Kişinin kişiliği kalmıyor, özelliği kalmıyor. En basitinden mesela Nicole Kidman… Ne kadar değişti. Benim gözümdeki benim sevdiğim Nicole Kidman değil. Anlam değişiyor, ifade değişiyor. Anlamı ve ifadeyi değiştiren şeyi sevmiyorum. Ama biraz dolgu yaptırmışsın, dudağını bir lokma şişirtmişsin. Bir lokmacık çektirmişsin... Dozunda olana ben de varım. Hiç karşı değilim. Bir on beş sene evvel ben de üstü dudağımı bir lokma yaptırmıştım. Onlara karşı değilim. Ama herkesin birbirine benzemesi… Bırak bir de kadınları, erkekler de benziyor şimdi. Hepsinin böyle siyah, uçları inceltilmiş böyle ok kaşları, bıyıkları, saçları... Moda böyle bir şey.