'Vurucam kıbacı' repliğiyle hafızalara kazınan Yeşilçam'ın 'şiko çocuğu' Sıtkı Sezin, bir dönemin unutulmaz oyuncuları arasında yer almıştı. Bir süre sonra kariyerini noktalayarak gözlerden uzak bir yaşam süren Sezin'ın dram dolu hayatı da yeniden gündeme geldi. İşte usta oyuncunun yürek buran hayat hikayesi...
1950 doğumlu Sıtkı Sezgin, özellikle 1970'li ve 1980'li yıllarda çocuk karakterlere hayat vererek Yeşilçam'ın en sevilen isimlerinden biri haline geldi. Ayşecik ve Sihirli Cüceler Rüyalar Ülkesinde (1971), Hayat Sevince Güzel (1971), Adile Teyze (1982) ve Nikah Masası (1984) gibi pek çok filmde rol alan Sezgin; ekranlarda izleyiciyi hem güldürdü hem de içtenliğiyle etkiledi.
Kariyerinin ilerleyen dönemlerinde sinemadan uzaklaşan oyuncu, memleketi Samsun'a dönerek sosyal yaşamını burada sürdürdü. Üstelik Gölcük 17 Ağustos Gölcük Depremi'nde evini kaybetmişti. Samsun Büyükşehir Belediyesi Huzurevi'nde kalan Sezgin, burada da boş durmadı.
Anaokulu ve ilkokul öğrencilerine yönelik tiyatro oyunları sahneledi; çocuklara sanat sevgisini aşılamaya devam etti. Ancak hayat Sezgin'e kolay yüzünü göstermedi. 17 Ağustos 1999 Gölcük Depremi'nde evini kaybeden usta oyuncu, yaşadığı travmaya rağmen hayata tutunmayı başardı.
Ancak 2018 yılında sağlık durumu kötüleşti. Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi'nde anjiyo olan Sezgin, daha sonra çoklu organ yetmezliği nedeniyle yoğun bakıma alındı. Ve ne yazık ki 18 Ağustos 2018 tarihinde, 69 yaşında hayata veda etti. Cenazesi, doğup büyüdüğü şehir olan Samsun'da, Derecik Mezarlığı'na defnedildi.
Yeşilçam'ın gülen yüzü, milyonların "Şişko Nuri"si artık aramızda değil... Ancak onun sevimli bakışları, unutulmaz replikleri ve çocuk saflığındaki oyunculuğu hafızalardan silinmeyecek. Sıtkı Sezgin, Türk sinemasının renkli ama bir o kadar da hüzünlü yüzlerinden biri olarak anılmaya devam edecek.
UNUTULMAYAN BİR DİĞER İSİM: EROL TAŞ!
Türk sinemasının unutulmaz yüzlerinden biri olan Erol Taş, yalnızca canlandırdığı kötü karakterlerle değil, sinemaya adım atış hikâyesiyle de hafızalara kazındı.
BİR KAVGA HAYATINI DEĞİŞTİRDİ
Sanatçının sinemaya giriş öyküsü adeta bir film sahnesi gibi: "Lütfi Akad o bölgede bir film çekiyordu. Biz de arkadaşlarla işten kaytarıp çekimleri izliyorduk. Bir gün film ekibini mahalledeki bazı serseriler rahatsız etmeye başladı. Biz de arkadaşlarla araya girdik ve Lütfi Bey'in yanında onlara bir güzel dayak attık. Serseriler toz oldu. Sonra Lütfi Akad haber göndermiş: 'Bir kavga sahnesi var, gelsin oynasın' diye. Böylece sinema hayatım başladı."
1957 yılında Mümtaz Alpaslan'ın çektiği "Acı Günler" filmiyle sinemaya adım atan Erol Taş, kısa sürede figüranlıktan sıyrılarak dikkat çeken roller almaya başladı. 1958 yapımı "Dokuz Dağın Efesi" filminde bir çobanı canlandırması, kariyerinde dönüm noktası oldu. Ardından gelen "Dikenli Yollar" (1958), "Peçeli Efe" (1959), "Şoför Nebahat" (1960), "Dişi Kurt" (1960) ve "Gecelerin Ötesi" (1960) gibi yapımlarda değişik rollerde boy gösterdi.
HAYATI TRAJEDİLERLE DOLUYMUŞ MEĞER...
Genellikle kötü adam rollerinde izleyici karşısına çıkan sanatçı, bu karakterler nedeniyle zaman zaman halkın fiziksel saldırılarına bile uğradı. Gerçek yaşamı ise beyaz perdeden çok daha zorlu geçti. Aslen Ağrı'nın Patnos ilçesinden olan Erol Taş, çocukluğunun bir bölümünü Konya'da geçirdi. Babası Hamza Bey'i henüz iki yaşındayken kaybetti.
Annesi Nefise Hanım ile birlikte İstanbul'a taşındı. Maddi zorluklar nedeniyle okuldan ayrıldı; hamallıktan tezgâhtarlığa, iplik fabrikasında işçiliğe kadar birçok işte çalıştı. Aynı dönemde amatör boksla ilgilendi; 1947 yılında İstanbul ve Türkiye ikinciliklerini kazandı. 1957 yılında boksu bırakıp askere gitti, üç yıl süren askerlik hizmetinin ardından sinema kariyeri başladı.
İlk eşi Hafize Taş'tan Metin Tanju ile ikiz kızları Güler ve Gönül dünyaya geldi. Eşini 1965 yılında kaybeden Taş, ikinci evliliğini teyzesinin kızı Elmas Erşan ile yaptı ve bu evlilikten 1968 doğumlu kızı Müjgan'ı kucağına aldı. Hayatı boyunca çocuklarıyla olan bağı, herkesin dilindeydi.
Uzun yıllar Cankurtaran'da işlettiği kahvehane, onun mahalleyle kurduğu güçlü bağı simgeliyordu. Yaşamının son yıllarında şeker hastalığı nedeniyle bir bacağı kesilen sanatçı, 8 Kasım 1998 tarihinde geçirdiği kalp krizi sonucu İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde hayatını kaybetti. Topkapı Mezarlığı'na defnedildi. Erol Taş, hiçbir zaman başrol oynamadı ama kalplerde yer etmeyi başardı. Tıpkı Müslüm Gürses gibi, o da halkın gönlünde bir efsane olarak yaşamaya devam ediyor.
SIRRA KADEM BASAN BİR YEŞİLÇAM YILDIZI: GÖLGEN BENGÜ!
Türk sinemasının çok sevilen yapımlarından biri olan Meraklı Köfteci'de Kemal Sunal ile başrolü paylaşan Gölgen Bengü, sergilediği oyunculuğu ve duru güzelliği ile hafızalarda yer edinmişti.
2 FİLMİN ARDINDAN ORTADAN KAYBOLMAYI SEÇTİ!
Yeşilçam'da bu film sayesinde adını duyuran Bengü, 1976 yılında katıldığı Sinema Artisti yarışmasında ikinci olmuştur.
O zamandan bu yana ortalıkta görünmeyen ve kendini sır gibi saklayan Gölgen Bengü, son günlerde yeni hayatı ile gündeme geldi.
AKADEMİK KARİYERİNE YÖNELMEYİ TERCİH ETTİ
Oyunculuğu bırakma kararı alan Bengü, akademik kariyerine yönelerek Boğaziçi Üniversitesi Endüstri Mühendisliği Bölümü'nden mezun oldu.
Daha sonra North Carolina A&T State University'de yüksek lisans yaparak Clemson University'de doktora eğitimini tamamladı.
Osmanlı döneminde gemi kaptanı olan dedesinin denizci geçmişi, onun adeta kaderine yön vermiştir. Ailenin altıncı ve son çocuğu olan Belkıs, 12 yaşına kadar Eyüp'te büyüdü; bu döneme dair anılarını "Doğduğum Ev" adlı şarkısında ölümsüzleştirdi.
TÜRKİYE'NİN İLK MİLLİ MANKENİ
Eğitimini Beyoğlu Olgunlaşma Enstitüsü'nde tamamlayan Belkıs, 1953 yılında okulun düzenlediği bir gemi seyahatine katılarak tasarımları yurtdışında tanıttı ve böylece "Türkiye'nin ilk milli mankeni" unvanını aldı.
Bu seyahat sırasında Belkıs soyadını aldı. Moda kariyerinden sonra sahneye yönelen sanatçı, Lale Oraloğlu'nun teklifiyle tiyatroya adım attı. Dormen, Arena ve Oraloğlu Tiyatrosu gibi topluluklarda görev aldı.
1966 yılında "Ölüm Tarlası" filmiyle Yeşilçam'a giriş yapan Belkıs, kısa sürede dönemin dikkat çeken isimlerinden biri haline geldi.
İŞTE LEYLA BELKIS'IN SON HALİ! 86 YAŞINDA HAYRAN BIRAKIYOR...
Genellikle kışkırtıcı, frapan ve fettan kadın karakterleriyle izleyicinin hafızasında yer eden sanatçı, 1970 yılında "Kalbimin Efendisi" filmiyle 7. Altın Portakal Film Festivali'nde En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu ödülünü kazandı. 1984 yapımı Atıf Yılmaz filmi "Dağınık Yatak" ise onun sinema kariyerinin en önemli yapıtlarından biri oldu.