Hakkari'nin Şemdinli ilçesinde 3 yıl önce yol çalışması sırasında bulunan yuvarlak gizemli taşlar görenleri şaşırtıyor. İşte görenleri şaşkınlığa sürükleyen o taşlar...
Edinilen bilgilere göre, Türkiye-Irak sınır hattında yer alan Aktütün bölgesinde yaklaşık 3 yıl önce yürütülen yol genişletme çalışmaları esnasında toprak altından 6 adet yuvarlak taş çıktı.
Taşların farklı yapısını fark eden Konur Köyü Muhtarı Cafer Gezer, taşların değerli olabileceği ihtimali üzerine harekete geçti. İş makineleri yardımıyla bulunduğu yerden alınan ve her biri 200 kilogramın üzerinde olan taşlar, Gezer'in evinin önüne getirilerek muhafaza edilmeye başlandı.
"MİLYONLARCA YILLIK FOSİL OLDUĞUNU DÜŞÜNÜYORUM"
Taşların hayvanlara ait fosiller olduğunu iddia eden muhtar Gezer, yetkililere çağrıda bulunarak taşların detaylı bir şekilde incelenmesini istedi. Taşlara 3 yıldır gözü gibi baktığını ifade eden Gezer, "3 yıl önce yol çalışması sırasında birkaç farklı taş gözüme çarptı. "
"Merak edip etrafını kazdım; bazıları da yol kenarına kendiliğinden düşmüştü. Taşları oradan alarak direkt kapımın önüne getirdim. Kendi imkanlarımla yaptığım araştırmalarda bunların fosil olduklarını öğrendim."
"Durumu Hakkari Üniversitesine bildirdim, onlar da taşların Van Müzesine taşınabileceğini söylediler. Görünüşleri itibarıyla çok güzel ve farklı taşlar.
"Uzmanlar bunların eski, nesli tükenmiş hayvan türlerinden oluşan fosiller olduğunu belirtti. Biz de bu gizemli taşların sırrının çözülmesini ve tam olarak ne olduklarının araştırılmasını istiyoruz" dedi.
3 yıldır kapısının önünde sergilediği taşların bölge turizmi ve bilim dünyası için önemli olabileceğini belirten Gezer, Kültür ve Turizm Bakanlığı ile arkeologların bölgede inceleme yapmasını istiyor.
GEÇTİĞİMİZ GÜNLERDE DE KARABÜK'TE HAZİNE DEĞERİNDE BİR KEŞİF YAPILDI!
Anadolu'nun her köşesinden yüzbinlerce yıllık tarihin izleri takip ediliyor. Şemdinli'deki fosilt taşların yanı sıra geçtiğimiz günlerde Karabük'ün saklı bir köşesinde yepyeni bir keşif yapıldı. Geç Kalkolitik, Roma ve Erken Bizans dönemlerinde yerleşim yeri olarak kullanılan Hadrianopolis adlı antik kentte, Karabük Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ersin Çelikbaş'ın başkanlığında kazı ve restorasyon çalışmaları yapılıyor.
Çelikbaş, gazetecilere, 2025 için kazı çalışmalarının tamamlandığını belirterek, bu yıl Kültür ve Turizm Bakanlığının "Geleceğe Miras Projesi" kapsamında çalışmaları iç kale olarak adlandırdıkları bölgede yoğunlaştırdıklarını söyledi.
İç kalenin önünde geniş alanı kapsayan bir odadan oluşan bölümün ortaya çıktığını anlatan Çelikbaş, "Bu odanın zemininin mozaikle süslendiğini gördük. Daha sonra yapılan çalışmalarda buranın kabul salonu olduğunu tespit ettik. Tabii ki bu kabul salonu aslında Hadrianopolis'teki bir saray kalıntısının bölümünün olduğunu da bize gösterdi." dedi.
Çelikbaş, bu salonun bölge için çok önemli bir buluntu olduğuna değinerek, şöyle devam etti:
"Gerçekten mozaik süslemelerin, literatürde olmayan bazı motiflerin de bulunduğu harika özelliklere ve stile sahip olduğunu belirtebiliriz. Şu ana kadar yapmış olduğumuz değerlendirmelerde hem stratigrafik hem de mozaiklerin stilistik açıdan milattan sonra 4. yüzyıla ait olduğunu söyleyebiliriz. Hem Karadeniz bölgesi için hem de Anadolu arkeolojisi için böyle bir saray kalıntısının Hadrianopolis'te tespit edilmiş olması da gerçekten bizleri heyecanlandırdı. Çalışmalarımız bu yıl için tamamlandı. Fakat 2026 yılı içerisinde sarayın diğer bölümlerini de açma çalışmalarına devam edeceğiz."
MOZAİKLERDE TAVUS KUŞU, KURDELE, GEOMETRİK ŞEKİLLER VE İNSAN FİGÜRÜ VAR
Mozaiklerde genel olarak geometrik motifleri gördüklerini dile getiren Çelikbaş, mozaikli alanın tam merkezinde ise tavus kuşu sahnesinin yer aldığını kaydetti.
Çelikbaş, iki tavus kuşunun resmedildiğini ifade ederek, "Ortalarındaki su kabından su içerken görülmekte. Mozaiklerde yer yer noksanlar var ama önemli noksanlar değil. Mozaiğin yüzde 80'lik bölümü günümüze sağlam olarak ulaşabilmiş. İlk defa literatürde olmayan desenler de burada ortaya çıktı. Hadrianopolis'teki bu mozaik yelpazesini de yine genişletecek niteliğe, özelliklere sahip mozaikler ilk defa ortaya çıktığını da söyleyebiliriz." diye konuştu.
Mozaiklerde şu ana kadar tespit ettikleri desenlerden de bahseden Çelikbaş, şu bilgileri verdi:
"Dalgalı kurdele motifi var. 8 kollu yıldız merkezde işlenmiş ve bu sekiz kollu yıldızın tam ortasına da antitetik duruşlu tavus kuşları sahnelenmiş. Yine çeşitli geometrik motifler işlenmiş burada. Süleyman düğümleri var panolar içerisinde. Aslında burada gerçekten mozaikler bir halı deseni gibi işlenmiş ve o hala canlılığını, o renkliliğini koruyarak da günümüze ulaşmış. Ziyaretçilerimizi bu mozaikleri görmeye davet ediyoruz. Şu anda mozaiklerimizin geçici üstlerini korumaya da alacağız ama bu yılın sonuna kadar inşallah ziyaretçilerimizin görebileceği bir şekilde de burayı teşhire açacağız."
"Gerçekten çok özel desenler, bu mozaiklerde karşımıza çıkmakta. Anadolu arkeolojisi açısından da çok önem arz ediyor. Anadolu arkeolojisinde görülmemiş motiflerin de ilk defa burada özellikle birinin tespit edildiğini söylememiz doğru olacaktır." değerlendirmesinde bulundu.
Eskipazar Belediye Başkanı Serkan Cıva da Hadrianopolis'te her geçen gün ziyaretçi sayısının arttığını söyledi.
Antik kentteki kazı çalışmalarına destek veren herkese teşekkür eden Cıva, "Hadrianopolis gerekli desteği alıyor. Ören yeri statüsüne kavuştu. Yeni karşılama merkezi, kafeterya ve restoran yapılıyor. O da yakında açılacak." dedi.
ANADOLU'NUN BİNLERCE YILLIK BİR BAŞKA YÜZÜ: KAYIP LUVİ HALKI!
Arkeologlar, yer bilimciler ve veri analistlerinden oluşan uluslararası bir ekip, Geç Tunç Çağı'na tarihlenen tam 483 yerleşim alanını haritalandırarak Anadolu'nun tarihine yeni bir sayfa ekledi. Nature Scientific Data dergisinde yayımlanan çalışma, uzun yıllardır Hititler ile Miken dünyası arasında bir "boşluk" gibi görülen Batı Anadolu'nun aslında bağımsız ve etkili bir kültüre ev sahipliği yaptığını gösteriyor.
Uzmanlara göre bu keşif, yüzyıllardır tartışılan pek çok soruya ışık tutabilecek nitelikte. Bölgede ortaya çıkarılan yerleşimlerin dağılımı, mimari karakteri ve coğrafi tercihlerinin bütünü, tarihçilerin "Luvi" olarak adlandırdığı halkın güçlü bir siyasal ve kültürel örgütlülüğe sahip olduğunu doğruluyor.
KARANLIKTA KALAN BİR HALK: LUVİLER
Luvilerin Anadolu'da yaklaşık MÖ 2300'lerde ortaya çıkan yerli bir halk olduğu biliniyor. Hitit metinlerinde adı sıkça geçen bu topluluk, hem Mezopotamya kökenli çivi yazısını hem de kendilerine özgü yerli hiyeroglif sistemi kullanmalarıyla dikkat çekiyor. Buna rağmen, Batı Anadolu'daki yaşamlarına dair bilgiler uzun yıllar parçalı ve belirsiz kalmıştı.
Yeni araştırma, 2011 yılından bu yana sürdürülen kapsamlı tarama ve analizlerin bir sonucu olarak bu boşluğu dolduruyor. Uzmanlar, MÖ 2000–1300 arasına tarihlenen yüzlerce yerleşimin dağılımının, bölgede "Luvi kültür alanı" olarak tanımlanabilecek geniş bir coğrafyanın varlığına işaret ettiğini belirtiyor.
Araştırma ekibi, Popular Archaeology'ye verdikleri demeçte, "Artık Luvi kültürünün yalnızca Hitit ve Miken uygarlıkları arasında sıkışmış bir ara halk değil, Batı Anadolu'nun siyasi ve ekonomik karakterini belirleyen ana aktörlerden biri olduğunu söyleyebiliriz," açıklamasını yaptı.
STRATEJİK YERLEŞİMLER, GÜÇLÜ ORGANİZASYON
Keşfedilen 483 yerleşimin coğrafi analizi, Luvilerin son derece bilinçli bir şehir planlaması anlayışına sahip olduğunu ortaya koyuyor. Ekip tarafından yapılan modellemelere göre:
TRUVA SAVAŞI VE HİTİT ÇÖKÜŞÜ YENİDEN Mİ YAZILIYOR?
Uzmanlar, Luvilerin tarih sahnesindeki rollerinin yeniden değerlendirilmesiyle, uzun süredir gizemini koruyan birçok tarihsel olayın açıklık kazanabileceğini düşünüyor. Özellikle Truva çevresindeki Luvi kültürünün daha iyi anlaşılması, "Deniz Kavimleri"nin kimliği, Hitit İmparatorluğu'nun çöküş nedenleri ve Homeros'un efsaneleştirdiği Truva Savaşı'nın gerçekliği gibi büyük tarihsel sorular için yeni perspektifler sunuyor.
Araştırmacılar, "Truva ve Batı Anadolu'yu kendi iç dinamikleriyle ele aldığımızda, tarihin en büyük bilmeceleri nihayet anlam kazanmaya başlıyor," değerlendirmesinde bulunuyor. Bu yeni bulgular, Anadolu'nun tarihinin çok daha zengin, çok daha katmanlı ve şimdiye kadar düşünülenden çok daha yüksek bir kültürel çeşitliliğe sahip olduğunu bir kez daha gözler önüne seriyor.