Türkiye'nin en iyi haber sitesi
EMRE AKÖZ

Katili kovalarken çiğnenen ayaklar

Ergenekon Soruşturması'nı yüzde yüz destekliyorum. Eğer vesayet rejimi ve darbeler son bulacaksa... Bu ancak Ergenekon Davası sayesinde mümkün olacak.
Peki, bu soruşturmada yanlışlar yapılmıyor mu? Elbette yapılıyor. Ama Türkiye'nin mevcut şartlarında aksi mümkün değil.
Ben durumu şuna benzetiyorum:
Katili teşhis etmişiz; işte orada!.. Ama o da bizi fark edip kaçmaya başlamış... Yakalamak için arkasından koşmaktayız... Katille aramızda sürüyle masum insan var... Kan ter içinde koşarken, istemeden de olsa onların ayaklarına, hatta daha kötüsü, nasırlarına basıyoruz...
Peki, bu sahne güzel mi, iyi mi, doğru mu? Arzulanan bir durum mu? Kesinlikle değil.

***

Zaten istatistikler de, soruşturma ve yargılama sistemimizdeki nahoşluğu gösteriyor:
TÜSİAD'ın yeni Anayasa için önerilerinin tartışıldığı salı günkü toplantıda, hukukçu Prof. Turgut Tarhanlı özetle şöyle dedi:
"Araştırma yaptık... Türkiye'de açılan davaların yüzde 45 ila 50'si beraat ile sonuçlanıyor... Avrupa'da ise bu oran yüzde 6 ila 7. Demek ki orada ciddi bir hazırlık soruşturması var."
Bu oransızlık dehşet verici... Asıl sorun "yargılanmakta" değil elbette.
Ama mahkemeler kolayca "tutuklu olarak yargılansın" dediğinde... Sonuç, bireyler ve aileleri için yıkım oluyor.
***

Öte yandan Ergenekon özel bir soruşturma ve dava. Bir ahtapotla karşı karşıyayız.
Baksanıza adamlar darbe planlarını "güncelledikten sonra" (Gareth Jenkins'e selam!) ofis döşemesinin altına saklamış... Niye? Belli ki vartayı atlatınca planları kullanmak için...
Bazıları ise uyanık: Soruşturmanın kendilerine ulaşacağını anlayınca, "Bilgisayarlardaki verileri acilen silin" emrini vermişler.
Bu şartlar altında mahkemeler tutuklama yoluna gitmesin de ne yapsın? Tutuksuz yargılandıkları an, elektronik verileri silecek, kâğıtları da yakacaklar...
***

Gelelim şu malum "kitap" olayına:
Görünen şu: Ergenekon şebekesi, bazı emniyetçilerin üzerinden, kimi gazetecilere ulaşmış durumda.
Yani gazeteci (en azından görünüşte), bazı emniyet mensuplarından bilgi ve belge alarak kitap yazdığını sanmakta... Halbuki o emniyetçilerin gerisinde Ergenekoncular var.
Savcılar ise kitabın bilgisayar kopyalarını inceleyerek "elektronik iz" aramakta... Eğer aradıkları ipucunu bulurlarsa, geriye doğru takip ederek, "merkeze" ulaşmaya çalışacaklar.
Zaten hemen değil de, gözaltı olayından ancak üç hafta sonra Radikal gazetesindeki bilgisayara gelmeleri bunu gösteriyor: İpuçlarını birbirine bağlaya bağlaya ilerlemekteler...
***

Ancak burada açıklanması gereken bir nokta var: Kitabın elektronik hali bulunup, bilgisayardaki tüm veriler kopyalandıktan sonra, kitap niye silindi?
Veri kopyalama soruşturmayla ilgili... Yayınlanmamış kitabın silinmesine ise SANSÜR deniyor.
Eğer kitapta bir suç durumu varsa... Basıldıktan sonra dava açılır. Yargılanır.
Henüz yayınlanmadan yok edilmesi ise sansüre giriyor. Çünkü kimse, kitabın o haliyle yayınlanacağını iddia edemez.
Ne malum, belki de yayıncı/ editör, suç olabilecek bölümleri kitaptan çıkaracak?
***

Savcıların ve yargıçların bu tip tasarruflarından Hükümeti suçlamak ise tam bir fırsatçılık: Hangi Hükümet, TV'lerin ve gazetelerin aleyhine haberlerle dolmasını ister?
Hükümete ve Meclis'e düşen belli: Özellikle tutukluluk ve iddianamenin hazırlanmasıyla ilgili süreleri, makul seviyelere indirmek...
Yoksa, yukarıda değindiğim yüzde 45- 50 oranındaki beraat istatistiğini düşündüğümüzde... Mevcut şartlara "önlem" değil, ancak "eziyet" kelimesi yakışıyor.
Önce Ergenekon soruşturmasını ve davasını desteklediğinizi söyleyin... Eksikleri, hataları bilahare konuşuruz.


Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA