Polonya'nın başkenti Varşova'da bulunan Keret House, yalnızca mimarisiyle değil, taşıdığı anlamla da dikkat çekiyor. Mimar Jakub Szczęsny tarafından tasarlanan yapı, dünyanın en dar evi olarak tanımlanıyor.
En dar noktası 92 santimetre, en geniş noktası ise 152 santimetre olan yapı, bir kişinin zor sığabileceği kadar bir alan sağlıyor.
Evin içerisinde bir yatak odası, mutfak, banyo ve yaşam alanı bulunuyor.
Evde açılmayan iki cam bulunuyor.
Gün ışığı ise duvarları oluşturan yarı saydam cam paneller aracılığıyla içeri giriyor.
Evin elektriği ise bitişikteki binadan sağlanıyor.
Şehir şebekesine bağlı olmayan ev, özel su ve atık sistemleriyle çalışıyor.
Küçük yapısı nedeniyle yalnızca iki içecek alabilen mini bir buzdolabına yer verilen evde, katlar arasında geçiş merdivenle sağlanıyor.
Eve giriş ise açılır-kapanır merdivenler aracılığıyla yapılıyor; merdivenler kapandığında yaşam alanının bir parçası haline geliyor.
Yapı, Polonya'daki imar kurallarını karşılamadığı için resmi olarak bir konut değil, "sanat enstalasyonu" olarak sınıflandırılıyor.
Buna rağmen, belirli dönemlerde yaşam alanı olarak kullanılıyor.
Mimaride dikkat çeken uç örnekler, farklı ülkelerde farklı başlıklarla gündeme geliyor.
Türkiye'de gündem, bu kez ülkenin en pahalı evi.
İstanbul Boğazı'nın en görkemli yapılarından biri olan ve Türkiye'nin en değerli gayrimenkulleri arasında gösterilen Zeki Paşa Yalısı'nın geçtiğimiz aylarda yeniden satışa çıkarıldığı duyurulmuştu.
Sarıyer Rumelihisarı'nda, Fatih Sultan Mehmet Köprüsü'nün hemen altında yer alan tarihi yalı, eşsiz boğaz manzarası, geniş bahçesi ve şatoyu andıran mimarisiyle dikkat çekiyor. Yaklaşık 130 yıllık geçmişe sahip olan yapı, lüks konut piyasasında uzun süredir "paha biçilemeyen" mülkler arasında gösteriliyor.
BOĞAZ'IN EN ÖZEL NOKTALARINDAN BİRİNDE
Rumeli Feneri Mahallesi sınırlarında, kordon boyunca boğazın en özel noktalarından birine konumlanan yalı, denizle iç içe bir yaşam sunuyor.
110 metrelik rıhtımıyla adeta bir mücevher gibi Boğaz'ın kıyısına yerleşen yapı, hem karadan hem de denizden girişe sahip.
Yemyeşil bahçesi, sarmaşıklarla kaplı taş cephesi ve ihtişamlı duruşu, yalının tarihi dokusunu bugüne taşıyor.
23 ODA, 5 SALON, 8 BANYO
Toplam beş katlı olan yapı, bodrum dâhil yaklaşık 2 bin 489 metrekare kapalı kullanım alanına sahip. Her katında altı oda bulunan yalının, toplamda 23 oda, 5 salon ve 8 banyosu bulunuyor.
Odaların büyük bölümü doğrudan boğaz manzarasına bakarken, kat yüksekliklerinin 3 ila 4,5 metre arasında değişmesi mekânlara ferah bir atmosfer kazandırıyor.
Geniş orta salonlar, mutfaklar ve yardımcı bölümlerle birlikte yapı, hem konfor hem de estetik açıdan üst düzey bir yaşam alanı sunuyor.
ŞATO GÖRÜNÜMLÜ MİMARİ VE VALLAURY İMZASI
Yalının mimari tasarımı, Osmanlı'nın son döneminin önemli mimarlarından Alexandre Vallaury'ye ait. Barok etkiler taşıyan cephe düzeni ve şatoyu andıran kütlesel yapısı, Zeki Paşa Yalısı'nı Boğaz'daki diğer yalılardan ayıran en önemli unsurlar arasında yer alıyor.
Yapı, Sultan II. Abdülhamid döneminde Tophane Müşiri olarak görev yapan ve "Filinta Mustafa" lakabıyla bilinen Zeki Paşa için, 20. yüzyılın başlarında yazlık konut olarak inşa ettirildi.
SARAYDAN CUMHURİYETE UZANAN HİKÂYE
Zeki Paşa'nın vefatının ardından yalı, farklı dönemlerde el değiştirdi. Son Osmanlı Padişahı Vahdettin'in damadı Ömer Faruk Efendi'nin bir süre burada yaşadığı biliniyor.
Cumhuriyet döneminde ise mülk, 1930'lu yıllarda Baştımar ailesi tarafından satın alındı ve uzun yıllar boyunca özel konut olarak kullanıldı.
Günümüzde de aynı ailenin mülkiyetinde bulunan yalı, yetkilendirilen emlak firması aracılığıyla satışa sunulmuş durumda.
