Türkiye'nin en iyi haber sitesi
BAŞYAZI MEHMET BARLAS

Kayıt dışı siyasetin bir de kontenjan adayı var

1961 Anayasasında "Kontenjan Senatörü" diye bir olgu vardı.
Cumhurbaşkanı uygun gördüğü kişiyi senatör olarak atayıp TBMM'ye gönderirdi...
Bunların sayısı 15'ti...
TRT'nin unutulmaz isimlerinden rahmetli Hüsamettin Çelebi ile Çankaya'daki bir restoranda akşam yemeğinde buluşmuştuk.
Kısa süre önce Cumhurbaşkanı Korutürk onu Kontenjan Senatörü yapmıştı.
Bir ara pencereden Cumhurbaşkanlığı Köşkü'nün bulunduğu istikamete doğru uzun uzun baktı... Kendisine "Nereye bakıyorsun" diye sorduğumda "Seçim bölgemi kontrol ediyorum" diye cevap vermişti.
Arkasından da karşılıklı kahkahalar atmıştık...
Buna benzer bir durum da Tek Parti döneminin atanmış milletvekilleri için söz konusuydu...
Atatürk'ün ölümü ertesinde Cumhurbaşkanı seçilen İnönü, kısa süreliğine Celal Bayar'ı yeniden Başbakan olarak atamıştı. Bu yeni hükümetin güven (veya itimat) oylamasının yapılacağı günden önceki akşam, milletvekili Yahya Kemal'i İstanbul'a giden yataklı trende görenler ona "Sen hükümete itimat vermeyecek misin" diye sorarlar...
Yahya Kemal de "Onlar bana itimat etsin, bu bana yeter" diye cevap verir.

Kontenjan adayı mı?

Kılıçdaroğlu ile Bahçeli'nin cumhurbaşkanı adayı olarak gösterdikleri İhsanoğlu da acaba "Onlar bana itimat etsin, halk önemli değil" diye zaman zaman düşünüyor mudur?
İhsanoğlu'na itimat edenler ise Yeni Türkiye'nin gerçeklerine bakmak yerine müstakbel cumhurbaşkanının yabancı dil bilmesi, kültürlü olması ve herkesi kucaklaması gerektiğini söylüyorlar... Bunların arasında müstakbel cumhurbaşkanının halkın oyunun en az yüzde 50'sini alması gerektiğini pek düşünen yok... Zaten bunlara göre demokraside sandık teferruat değil mi?
Aslında müstakbel cumhurbaşkanına dönük beklentileri en iyi karşılayacak mesleğin sahipleri, turistlere ülkemizin tarihi mekânlarını gezdirirken, bu toprağın kültürünü anlatırken onlara kendi dilleriyle hitap eden ve turistlerin kaprislerini sabırla, nezaketle karşılayan rehberler olabilir mesela...

Herkesi nasıl kucaklayacak?

Müstakbel cumhurbaşkanına dönük "Herkesi kucaklamalı" söylemi de aslında tartışılması gereken bir beklenti değil mi? Mesela Çatı'nın cumhurbaşkanı adayı Ekmeleddin İhsanoğlu'nu, daha ondan kimsenin haberi bile yokken önce Kılıçdaroğlu kucakladı, sonra da Bahçeli'ye kucaklattı onu. Şimdi de İhsanoğlu'nun Emine Ülker Tarhan'ı kucaklaması bekleniyor.
Olayın gerçek yanına bakarsak, siyasi bir makam için rakipleri ile yarışacak kişinin, bu makam cumhurbaşkanlığı olsa da, herkesi kucaklaması mümkün müdür?
Demokratik siyasetin özünde rekabet vardır...
Adaylar kendilerine destek veren kitleleri kucaklarlar... "Herkese eşit mesafede olmak" ancak o aday seçilip kamu görevi üstlendikten sonra beklenir.

İşi kolay değil
Düşünün ki kendilerini "Hizmet"e adadıklarını söyleyerek inanç sahiplerini örgütleyenler bile, çıkarları söz konusu olduğunda herkesi kucaklamak yerine beddualarla yaklaşıyorlar çıkarlarını engelleyenlere...
Papazlara, hahamlara karşı yaptıkları "Uzlaşalım, sevişelim" benzeri çağrıları, kendi ülkelerinin seçilmişlerinden esirgemekle kalmıyorlar, onlara karşı darbe planları yapıyorlar.
Kısacası Ekmeleddin İhsanoğlu'nun işi çok zor. Hem Gülen Örgütü'nün imamlarını, hem içlerine Gezi Ruhu girmiş olanları, hem Kemalistleri, hem kendilerini Sosyal Demokrat olarak görenleri, hem Sisi'yi kucaklayacak... Bu arada da kendisini kontenjan adayı olarak atayanların güvenlerini sarsmamak için, içinden geçse bile, eski sevdiklerini kucaklamaktan kaçınacak.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA